Vefa ve bir röportajın düşündürdükleri

YORUM | Prof. Dr. SALİH HOŞOĞLU

Tr724.com sitesinde geçtiğimiz günlerde Prof. Dr. Şerif Ali Tekalan’ın bir röportajı yayınlandı. Röportajda Prof. Dr. Tekalan kendisine yöneltilen suçlamaları kısaca cevaplandırdı. Prof. Dr. Şerif Ali Tekalan öğrenciliğim sırasında -sanırım 1984 yılında- Erciyes Üniversitesine öğretim üyesi olarak geldi. O zamandan beri devam eden bir tanışıklığımız oldu. İlginçtir, dört yılı aşkın süreyle aynı fakültede o hoca ben öğrenci olduğum halde ve çok istememe rağmen hiç dersini dinleyemedim.

Kulak Burun Boğaz (KBB) Anabilimdalı’nın 3. Sınıfta sadece bir kaç saat dersi vardı ve bize o dersleri başka bir hoca anlatmıştı. Dördüncü sınıfta zaten dersleri yoktu ve 5. Sınıftaki KBB stajında Şerif Ali Hoca izinliydi. İki haftalık staj başladığında O da izne gitmiş ve staj bitiminde dönmüştü. Daha sonraları Hoca’nın birçok sunumunu, konuşmasını başka toplantılarda, seminerlerde ve ortamlarda dinledim. Çok iyi bir hatip, konusuna çok hakim bir doktordu.

Şerif Ali Hoca o zaman öğrenciler ve asistanlar arasında bir efsaneydi desem yanlış olmaz. Cerrahisi çok iyiydi ve bununla bütün asistanları peşinden koşuyordu. Bölümünde ikinci kişiydi ama inanılmaz bir karizması vardı ve bunu bilgisi ve becerisiyle sağlamıştı. Onun yaptığı burun ameliyatları tartışmasız A kalitedeydiler, tabir yerindeyse çok estetik burun yapıyordu ve zor vakaları kolayca hallediyordu. Kulak zarı ameliyatlarında da çok başarılıydı. Kanser cerrahisinde ne kadar iyi olduğunu asistanları anlata anlata bitiremiyordular. Şerif Ali Hoca çok iyi cerrahisinin yanında çok iyi bir tıp eğitimcisiydi. Fikren kendisiyle tam zıt kutupta olan asistanları da dahil herkes bunda hem fikirdi. 

Kendisi üniversite hocalığının yanında sosyal hayatta da çok aktifti. Kayseri’de birçok hayır müessesesinin başlatıcısıdır, fikir babasıdır, her yönüyle çilesini çekmiştir, Allah’ın izni ile adeta olmazları oldurmuştur desem asla yanlış olmaz. Daha önce hiç ulaşılmamış nice insanlar O’nun aracılığı ile hayır işlerine dahil olmuşlardı. Ben kendisinin hiç boş durduğunu, yaşanan problemlere olumsuz baktığını, insanları ötekileştirdiğini ve ümitsiz olduğunu görmedim.

Her zaman bir çıkar yol bulunacağına inanır, herkesle bir temas noktası araştırır, alternatifler arar, tabir yerindeyse dağları aşmak için bir çözüm geliştirirdi. Kendisine ölesiye düşmanlık yapanlara bile dostluk elini uzatırdı ve onlar da Hoca’nın başarılarını ayakta alkışlarlardı. Benim öğrencilik yıllarımda başörtüsü meselesi Türkiye’nin en başat problemi idi. Fakültede Dekan’nın bir çok öğretim üyesini aileleri başörtülü olduğu için uyardığı konuşuluyordu. Hocaya da kızının küçük yaşta başörtülü olmasından dolayı rahatsızlığını ilettiğini duymuştuk. Ancak daha sonraki dönemde Şerif Ali Hoca’nın o kişiye asla bir husumeti olmadı. Her başarılı ve adanmış dava adamı gibi Hoca da bedel ödeye ödeye hayatına devam ediyordu ve biz de daha öğrenci iken bunun şahidi idik. 

Şerif Ali Hoca’nın çok iyi Fransızca ve İngilizce bildiğini ve her iki dili akıcı konuştuğunu o zaman da herkes bilirdi. Şimdiye göre çok daha fazla içe kapanık olan ülkemizde uluslararası toplantılarda Fakültemizi iyi temsil etmesi göğsümüzü kabartıyordu. Daha sonraki yıllarda buna bizzat şahit oldum. Değişik ortamlarda İngilizce sunumlarını dinledim, İsviçreli hocasıyla Fransızca muhabbetlerine şahit oldum. Daha sonra TÜBİTAK’ta, YÖK’te, Fatih Üniversitesi’nde ve yurtdışında üstlendiği görevlerin O’nun için birer kazanç olduğunu düşünenlerin fena halde yanıldığından eminim. Daha o zamanlar isteseydi İsviçre’de kalabilir veya Amerika’ya gidip hekimlik yapabilirdi. Bu kadar iyi bir cerrah sadece ameliyat yapsa Türkiye’nin en zengin hekimlerinden biri olabilir, el üstünde tutulur ve bu kadar saçma sapan iddiaların da muhatabı olmazdı. Nitekim Hoca’nın onda biri becerisi olmayan nicelerinin muayenehanelerinde inanılmaz paralar kazandığını biliyoruz. O bunların hiç birine tenezzül etmedi ve bunun yerine insanlara faydalı olma, eğitime katkıda bulunma ve ülkeyi medeni bir düzeye taşıma adına elinden geleni yaptı. Bunları bizzat görüp şahitliğini yapan biri olarak söylüyorum. Türkiye’nin eğitim alanında globalleşmesi için Moğolistan’dan Brezilya’ya Tayland’dan Amerika’ya kadar ulaşılabilecek herkesle temas kurdu ve bu ülkelerdeki saygın kurumlarıyla Türkiye’deki üniversitelerin işbirliğinin kapılarını açtı. 

Şimdi bazılarının malum süreç boyunca hep yaptıkları gibi Hoca’ya yönelik sistematik karalamalarını, hiç alakası olmadığı çok açık olan bir kısım konularla (şike, Rus Elçisine suikast vs.) ilgili suçlamalarını okuyunca insanın beyni duruyor. Bu insanlar nasıl bu kadar basit yalanları üretebiliyorlar ve ne kadar saf (yada safderun) insanlar var ki bunlara inanabiliyorlar. Ayrıca beş yaşındaki bir çocuğun inanmayacağı basitlikteki bu yalanları ciddiye alan dostlarımızı görünce kendimi kötü hissediyorum. Bu durum acaba Doğu toplumlarının bir özelliği olan güçlüyü övme ve gücünü kaybedeni yerme hastalığının bize bir yansıması mı diye düşünüyorum. Beni bu yazıyı yazmaya iten şey kendi dost çevremizde bir kısım insanların haklı yada haksız ama kesinlikle insafsız eleştirileri oldu. Ben eleştiriyi çok önemsiyorum ve eleştirilere saygı duyuyorum. Çünkü eleştirmek için bir konuyu/kişiyi/uygulamayı araştırmak, yeter miktarda öğrenmek ve kendi şartları içinde değerlendirip eksiklerini ve yanlışlarını ortaya koymak gerekir. Bu da ciddi bir çaba, birikim ve yoğunlaşma ile mümkündür. Böyle bir eleştiri haksız bile olsa birçok şeyi daha iyi anlamaya katkı sağlar. Ama iftira etmek, hakaret etmek, karalamak, çamur atmak yada uydurulmuş şüphelerle kafaları karıştırmak (gri propaganda) gibi darvanışlar eleştiri değildir. Eleştiri diye içimizdeki kızgınlıkları, düşmanlıkları yuvarlak, adı konmamış ve belirsiz ifadelerle ortalığa saçmak hastalıklı bir haldir. Bunun yerine zamanında gerekli itirazları ve uyarıları açıklıkla yapmak icap etmektedir. Prof. Dr. Şerif Ali Tekalan bir insan olarak elbette eleştirilebilir, yanlışları vardır vs. ama tabir yerindeyse mıymıy dedikodu üretmeyi asla tasvip edemeyiz. Bütün başarılı ve karizmatik insanlar gibi Hoca’nın da birçok kişinin hedefi haline gelmesi ya da bazılarının onu rakip olarak görmesi de normaldir. 

Prof. Dr. Şerif Ali Tekalan’ın bu süreçte maruz kaldığı baskı ve sıkıntıları bilmeyen ya da bilmek istemeyen ve hayatında belki Hoca’nın binde biri bedel ödemeyen insanların ağız dolusu eleştirilerini duyunca bir vefa gereği olarak şahitliklerimi yazmak istedim. Ben kendisiyle ilgili duyduklarımı değil şahit olduklarımı yazıyorum.

Bence Prof. Dr. Şerif Ali Tekalan ülkemizde nadir yetişen önemli bir değerdir. Bir çok kişinin ufku kendi kasabasının dışına çıkmadığı dönemde Hoca çok geniş bir vizyona sahipti ve bu vizyonun gereğini yapıyordu. O, bir Anadolu kasabasından çıkıp akademik alanda ülke ortalamasının çok üzerinde başarılı olmuş, herkesin dar kalıplara saplanıp kaldığı dönemde bütün dünyaya açılmayı başarmış bir bilim adamı ve dindar, muhafazakar kimliği önde olan bir aktivisttir. Allah vergisi kabiliyetleri ile sosyal meselelerde ve insanlığa hizmette yüksek performansa sahip böyle bir değeri vahi iddialarla karalamak ve yok etmeye çalışmak ancak ahmaklıkla izah edilebilir. Keşke kendisi kamuoyu önünde bu iddiaları daha geniş olarak cevaplasa ve haysiyet cellatlığı yapan satılık kalemlere cevaplarını daha açık olarak verse, yanlış bilgilerle suizan edenleri de bu zanlarından kurtarsa diye hayıflanıyorum. 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

4 YORUMLAR

  1. Ya sizler ne kadar değerli insanlarsınız…
    Sizlerin mükafatını Rabbim verecek inşallah.
    Allah sizlerden ebediyen razı olsun.
    Şerif Ali hocanın ve sizlerin yazısını okudum.
    Ve sizlere beş vakit namazlarımda dualar yapıyorum.
    Ki hiçbir zamanda hizmet hareketinin içinde olamadım. Nasip olmadı vede muhatap olduğum iki kişinin soğuk davranması yüzünden oldu.
    Ama bugün kalbim sizlerle.

  2. Serif hoca ve daha nice hizmet insanlarinin maruz kaldigi bi durumu boyle guzel, acik dile getirdiginiz icin tesekkur ediyorum. Bu insanlar neler cekti, nelerden vazgecti kimbilir.

  3. Sayın Salih hocam,
    Öncelikle vefa göstererek böyle bir yazıyı kaleme aldığınız için kendi adıma sizlere teşekkür ederim. Ben Şerif Ali hocanın hem 3. Sınıfta, hem de 5. Sınıfta dersini dinlemiş şanslı öğrencilerinden birisiyim. Hayatında 1-2 defa yurt dışında toplantıya katılmış hocaların turistik fotoğraflarını derslerde gösterdikleri dönemlerdi. Bunu büyük bir övünç kaynağı olarak derslerde slaytlarla gösterirlerdi. Hâlbuki hoca yurtdışında eğitim almış, ders anlatmayı bilen hem iyi bir teorisyen hem de klinisyen idi. İki binli yılların sonlarında moda haline gelen “probleme dayalı eğitim” modelinin gerektirdiği vaka örnekleri üzerinden o tarihte ders anlatır ve soru sorardı. Kısacası başarılı bir hoca idi. Çok paralar kazanabilirdi. Uzun süre arabası olmadı. Üniversiteden şehre yürüyerek gittiğine çok şahit oldum. Sonra o zamanlarda ucuz olan Volkswagen tosba arabası olduğunu biliyorum. Kısaca hayatı boyunca hep sade yaşantısı oldu. Hocayı tanımayanlar veya tanıdığını düşünüp de tanıyamamış dostlar! Onun makam sevgisi, koltuk sevgisi olduğunu düşünebilirler. Oysa hoca onu çoktan aşmış, hep mütevazi yaşamayı ve insanlığa hizmet etmeyi tercih etmiştir. Hele suikastlarla, soru çalmakla birlikte anmak herhalde düşmanlık ve iftira değilse ahmaklıktır.
    Sayın hocama Allah (cc) hayırlı ve sağlıklı uzun ömür versin.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin