‘Rabbimiz! Bizi kâfirler için bir fitne kılma!’

YORUM | CEMİL TOKPINAR

Dua üzerine yaptığımız bir sohbetten sonra genç bir kardeşimiz şöyle dert yanmıştı:

“Dualarımızı biraz daha uzatmamız gerektiğini söylediniz. Ben namaz ve tesbihattan sonra dua ederken uzatmak istiyorum, ama biraz dua ettikten sonra aklıma bir şey gelmiyor. Dualarımızı nasıl uzatabiliriz?”

Sorusunu kısaca cevapladım. Dua çeşitleri ve metinleri olarak çok zengin kaynaklara sahip olduğumuzu anlattım. Çünkü başta Kur’an ve hadisten alınan dualar olmak üzere maneviyat büyüklerinden öğreneceğimiz ve kendimizin kurgulayacağı öyle dualar vardır ki, bunları okumak saatlerce sürebilir.

İşte Kur’an-ı Kerim, bir zikir, fikir, şükür kitabı olduğu gibi aynı zamanda bir dua hazinesidir. Kulluğun büyük bir sırrı olan duanın en güzelleri Kur’an’dadır. O kadar ki, hangi derdimiz, problemimiz, acımız varsa, Rabbimiz bize onunla ilgili bir dua ihsan etmiştir.

Mümtehine Sûresini okurken, ilginç bir dua dikkatimizi çeker. Bu sûrenin 5. ayeti, şu şekildedir:

“Rabbenâ lâ tec’alnâ fitneten lillezîne keferû va’ğfirlenâ Rabbenâ. İnneke ente’l-Azîzü’l-Hakîm.”

Bu ayetin kısaca meâli, “Ey Rabbimiz, bizi kâfirler için bir fitne kılma. Ey Rabbimiz, bizi bağışla. Sen, şüphesiz, Aziz ve Hakîmsin” şeklindedir. Ancak bu âyetin çok daha geniş ve derin bir manaları vardır.

NE YAPARSAK, “FİTNE” OLURUZ?

Bu ayetteki “fitne”den kasıt nedir?

Bir Müslüman, hangi hâl ve davranışlarıyla kâfirler için “fitne” olur?

Hatta sadece hâl ve davranışlarımızla değil, hangi ihmal ve tembelliğimizle inanmayanlar için bir fitne, yani “imtihan vesilesi” oluruz?

Yüce Rabbimiz, Kur’an diliyle böyle bir duayı bize öğrettiğine göre, bu husus çok önemlidir. Bunu çok iyi anlayıp, hem lisan-ı kàlimizle (dilimizle) hem de lisan-ı hâlimizle (hal ve eylemlerimizle) dua etmemiz gerekir. Yani hem bu duayı dilimizle sık sık okuyup Rabbimize yalvarmalıyız, hem de “fitne” olmamak için hâlimiz ve eylemlerimizle çırpınmalıyız.

Bu âyetin uzunca meâli de şöyledir:

“Ey Rabbimiz, bizi kâfirler için bir imtihan vesilesi yapma; bizi onlara mağlûp düşürme ki, bizim zayıflığımıza bakarak inkârlarını haklı bulmasınlar. Ey Rabbimiz, bizi bağışla. Şüphesiz ki, Senin kudretin her şeye galiptir ve Senin her işin hikmet iledir.”

“YÂ RAB! BİZİ MAĞLÛP ETME, ZAYIF DÜŞÜRME!”

Elmalılı Hamdi Yazır, bu âyeti şu şekilde tefsir eder:

“Yâ Rabbenâ! Bizi o küfür edenler için bir fitne kılma. Yani onlara mağlûp etme, ellerine düşürüp mihnet ve azaba sokma, el-dil uzatmalarına meydan verme de, bizim mihnetimiz yüzünden imanı tahkir ile küfre meftuniyetlerini arttırma. Zira müminlerin mihnet içinde gösterecekleri temizlik ve yükseklikten de imanın ulviyyeti anlaşılabilirse de, bu pek zor ve pek tehlikeli olduğu gibi, kâfirlerin ‘iman iyi olsaydı, bunlar mağlûp edilmez, esir olmazlardı’ diyerek, dünya hayatıyla mağrur olarak küfre meftun olmalarına sebep de olur.”

Burada geçen cihad ve esareti geniş manasıyla ele aldığımızda, bugünkü Müslümanların bu duaya ve kabul edilmesine ne kadar muhtaç olduğunu daha iyi anlarız.

Yıllara göre değişse de, dünyanın pek çok ülkesindeki Müslümanların durumu bellidir. Sürekli baskı, sürgün, esirlik ve zulüm görmektedirler. Türkiye’deki hâlimiz de herkesin gözleri önündedir.

Bugün İslâm dünyası âdeta yangın yeri gibidir. Kan ve gözyaşı sel gibi akmaktadır. İntihar saldırıları, farklı terör olayları, doğal afetler, fakirlik ve cehalet, ihtilâf ve kardeş kavgası Müslümanları perişan etmiştir.

KENDİMİZİ UNUTMAYALIM

Gözümüzü farklı ülkelerde mağlûp olan Müslümanlara çevirirken kendimizi unutmamalıyız. Hiç şüphesiz bu âyetler sadece mağlûp ve mazlum Müslümanlar için nâzil olmadı. Kendi çevremize, ailemize, nefsimize bakmak ve hâlimizle “fitne” olup olmadığımızı sorgulamak gerekiyor.

Acaba hakkıyla mümin olabiliyor muyuz? İmanın, ibadetin, ilmin, çalışmanın, duanın, ahlâkın, hizmetin, takvanın, ferasetin, hikmetle hareketin, kısacası “iyi bir model” olmanın hakkını verebiliyor muyuz?

Bizi görenler “Bu ne biçim Müslüman mı?” diyor, yoksa “İşte Müslüman böyle olur” diyerek takdir mi ediyor?

İnanan ve inandığı doğruları yaşayan bir öğrenciyseniz, çalışkan, başarılı ve güzel ahlâklı olmak zorundasınız.

Bir iş adamı, bir esnaf, bir tüccarsanız doğru ve dürüst olmak, asla aldatmamak mecburiyetindesiniz.

Bir öğretmen, bir memur, bir öncü iseniz, bilginizle, görgünüzle, ahlâk ve ibadetinizle örnek olmalısınız. Aksi takdirde, “Bunlar ne biçim Müslüman” dedirir, başkalarının hataya düşmelerine sebep olursunuz.

Kısacası nerede olursak olalım, hangi iş ve mesleği yaparsak yapalım, İslam’ı hakkıyla temsil etmeye çırpınmak gibi bir görev ve sorumluluğumuz var.

Bizim güçsüzlüğümüz, başarısızlığımız, kâfirlerin küfrüne yardım ettiğine göre, eğer böyle hâle düşmekte ihmal ve tembelliğimiz varsa sorumluyuz. Rabbimiz, bizi böyle bir sorumluluğa düşmekten korusun.

İNANDIĞIMIZI YAŞAMALIYIZ

İman etmeyenler için “imtihan vesilesi” olmamak, tam tersine onlara iman ve İslâm’ın güzelliklerini göstermek için inandığımız gibi yaşamalıyız.

Aksi takdirde şu ayetin anlamına muhatap olmuş oluruz:

“Ey iman edenler! Niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında çok çirkin bir davranıştır,” (Saf Suresi: 2-3).

İman etmek, Kur’an’daki hakikatleri yaşayacağına dair Allah’a söz vermektir. Bu bakımdan iyi bir Müslüman olmak, hem kendimiz için hem de iman etmeyenler için vazifemizdir.

Hapiste kendi talebelerinin yaşayışlarıyla diğer mahkûmları olumlu şekilde etkilediklerini belirten Bediüzzaman Hazretleri, “Lisan-ı hal (davranış dili), lisan-ı kalden (dil ile konuşmaktan) daha kuvvetli ve tesirli konuşuyor” demiştir (Şualar, 13. Şua).

Dinini hakkıyla yaşamanın etki ve yankılarını anlatırken de şu müjdeyi verir:

“Eğer biz doğru İslâmiyeti ve İslâmiyete lâyık doğruluğu ve istikameti göstersek, bundan sonra onlardan fevc fevc [İslâm’a] dâhil olacaklardır.” (Münazarât)

Gelin duamızı hem dilimizle, hem de fiillerimizle tekrarlayalım:

“Ey Rabbimiz, bizi kâfirler için bir fitne kılma. Ey Rabbimiz, bizi bağışla. Sen, şüphesiz, Aziz ve Hakîmsin.”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Benim Duam , Allahim kafir ya da müslüman farketmez, insani insana muhtac birakma. Keske dünadaki herkes, Alman, Amerikan , fransiz kafirler gibi olsa…

    • Dostum, insanin insana muhtac olmamasi yine dayanisma ile olur , musterek yasamin tesisi ile olur bu ise birlik beraberlikle olur. Bence soylemek istedigin sozun dogrusu soyle olmali ` allahim namerde muhtac etme` Yoksa insan insana muhtacdir, birbirimize lazimiz. Iyiler dayanisma icinde musterek yasamda olursa hic bir iyi kotuye namerde muhtac olmaz. Bize gosterilen yol ` allahtan korkun , takva dairesine girin, iyilerle salihlerle beraber olun dur. Eskiden toplmda bu anlamda birlik beraberlik vardi heva ve hevesine dusen kotulerin tuzagina dusup fitneye ducar oldu bu birlik kayboldu. Ask ile bir dahi toparlanmak lazim

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin