Trabzonspor’un kaybolan yılları

HABER YORUM | HASAN CÜCÜK

Trabzonspor bir yıl içinde zirveden yere çakıldı. Geçen yılın aralık ayında şampiyonluğun bir numaralı favorisiydi. Önce takıma form tutturan Ünal Karaman’ı gönderdi. Ardından tecrübesiz Hüseyin Çimşir’i göreve getirdi. Trabzon yönetimi şampiyonluğu altın tepside Başakşehir’e sunmuş oldu. Yeni sezona ise Çimşir’in yerine koyduğu stajyer hoca Eddie Newton’la başladı. Onun da ömrü yalnızca 7 hafta sürdü.

Tr724’te futbol yazıları yazmaya başladığımda gelen ilk eleştiri şuydu: “Böyle bir zamanda bunları yazmanın sırası mı?” Hele Türk futboluyla ilgili yazınca, mevzu hemen takım tutmaya getiriliyordu. Özellikle Trabzonspor taraftarı, Fenerbahçe gözüyle yazdığımı söylüyordu. Açıklamakta bir beis görmüyorum: Bir Fenerbahçe taraftarıyım. Hepsi bu kadar. Uzun yıllardır maç sonuçlarını önemsemiyorum; hak eden kazansın. Objektif bakmaya çalışıyorum. Trabzonlu okurlarımızın, yazdıklarıma bu gözle bakmasını isterim.

FANATİK ŞEHRİN DEZAVANTAJLARI

Karadeniz fırtınası, Türk futboluna 1976-84 yılları arasında yeni bir soluk getirdiğinde, takımın en belirgin özelliği teknik kadro ve oyuncuların tamamının yerli olmasıydı. Hatta oyuncuların ezici çoğunluğu “şehrin uşaklarıydı”. Ahmet Suat Özyazıcı ve Özkan Sümer, o dönem alınan 6 şampiyonluğun mimarıydılar. 1984’ten sonra fırtına dindi. Sadece iki sezonda şampiyonluğun eşiğinden döndüler.

Futbol modernleştikçe, kulüplerimizde yabancı oyuncu sayısı da arttı. Hatta yerlileri geride bıraktı. Trabzonspor da bu değişime ayak uydurdu. Ancak yine de arzulanan başarıyı gösteremedi. Takımıyla bütünleşmiş fanatik bir şehrin desteğine sahip olmanın dezavantajları da vardı. En ufak bir tökezlemede, teknik adam ve oyuncular acımasızca eleştiriliyor, çoğu zaman takımdan kovalanıyordu. Yıldızını parlatan oyuncular ise ilk fırsatta kapağı İstanbul’a atmanın yoluna bakıyordu.

Kimler yok ki bu listede… Ogün Temizkanoğlu, Abdullah Ercan, Tolunay Kafkas, Burak Yılmaz, Selçuk İnan. Bunlar, Trabzon’u bırakıp İstanbul’a yollanan isimlerden sadece birkaçı.

SIRADANLAŞMA EMARELERİ

Yıllar geçtikçe Trabzonspor sıradan bir takıma dönüştü. “Dördüncü büyük” olarak görülse de, şampiyonluk yarışına pek dâhil edilmiyordu. Avni Aker, korkulan bir deplasman değildi artık. İstanbul ekipleriyle aşık atmak şöyle dursun, kendi sahasında bile galip gelmekte zorlanmaya başladı.

1996 ve 2011 yılları hariç. Bu yıllarda Trabzonspor şampiyonluğu son maça kadar kovaladı. Özellikle 2010-11 sezonuna yönelik şike operasyonu ve şampiyon Fenerbahçe’nin baş şüpheli olması, Trabzon taraftarında “Şampiyon biziz!” anlayışının yerleşmesine sebep oldu. Ancak ne federasyon ne de UEFA bu şampiyonluğu tescil etti. Kabullenmek zor olsa da, 2010-11 sezonu şampiyonu hâlen Fenerbahçe. Trabzon yönetimi, taraftarın bu zaafını sık sık kullandı. Ne zaman takım başarısız olsa, bu tartışmayı gündeme taşıdı.

ÜNAL KARAMAN’IN GİZEMLİ AYRILIŞI

2018-19 sezonunda Trabzon şehri yeniden heyecanlanmıştı. Ünal Karaman yönetiminde alınan başarılı sonuçlar ve göz dolduran performans, takımı şampiyonluk potasına sokmuştu. Sebebi hâlen meçhul ama ani bir kararla Ünal Karaman’la yollar ayrıldı. Bazı kulislere göre Karaman’la Damat Berat Albayrak arasında ilginç bir diyalog yaşanmıştı: 2-1 kaybedilen Denizlispor maçı sonrası Albayrak’ın Karaman’a, “Hoca bu nasıl futbol?” diye sormuş, onun da “Biz bu nasıl ekonomi diyor muyuz?” şeklinde cevap vermişti.

Doğru mudur, yanlış mıdır bilinmez fakat yerine yardımcısı Hüseyin Çimşir getirilecekti.

Çimşir dönemi fena başlamadı. İlk haftalarda puan kaybı yoktu. Ancak şampiyonluk yarışında son viraja girerken, takımın üstündeki baskıyı ne yönetim ne de hoca kaldırabildi. Alanyaspor deplasmanında Başkan Ahmet Ağaoğlu’nun tribünden yaptığı hareket ve maçtan sonra sahaya inip bir görevliye saldırması iplerin koptuğu nokta oldu.

Camiada işler kötü gidiyordu. Evinde bile kazanamayan bir takıma dönüşmüştü bir anda Trabzonspor. Şampiyonluğu da Başakşehir’e hediye etti bir bakıma. Sezon daha bitmemişti ki, bu kez Çimşir yollandı. Son maçlarda yedek kulübesinde stajyer hoca Eddie Newton vardı. Yardımcının da, yardımcısı yani.

YÜKSEK BEKLENTİLER, TECRÜBESİZ HOCA

İlk görevine beklentilerin yüksek olduğu takımlarda başlayan hocalar genelde başarılı olamıyor. Sadece Türkiye’de değil, Avrupa’da da. Başarılı örnekler şunlar: Pep Guardiola, Zinedine Zidane, Jose Mourinho, Andre Villas-Boas ve Thomas Schaaf. Guardiola ve Zidane, kültürünü iyi bildikleri takımlardaydılar. Schaaf, Werder Bremen’in çocuğuydu. Mourinho ve Villas-Boas ise güçlü bir kulüp kültürü olan FC Porto’da işlerini yaptılar.

Guardiola’nın Barcelona’daki sıra dışı başarısı, pek çok kulüpte “takımı başarılı oyuncularımıza emanet edelim” fikrinin oluşmasına yol açtı. Ama başarı her zaman gelmedi. Bu yıl Juventus da aynı yoldan gidiyor. Takımı Andrea Pirlo’ya emanet etti. Pirlo, hocalık kariyerinin henüz başında. Şimdilik pek parlak bir performans gösteremedi. Şampiyonlar Ligi’nde zor günler geçiren Barcelona karşısında yaşadığı acizlik, üstelik kendi sahasında, teknik adamlık bilgisini sorgulattı.

Trabzonspor gerçeklikten kopmanın bedelini acı şekilde ödedi. 10 ayda zirveden dibe çakıldı. Sezonun başında sayılırız ama bana sorarsanız, bu yıl da kaybedildi. Trabzon’un yeniden kendine gelmesi lazım. Rasyonellikten kopmak, en çok takıma zarar veriyor. “Fenerbahçeli gözüyle” Trabzonspor analizim böyle…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin