Ouroboros’un kaderi!

YORUM | M. NEDİM HAZAR 

Friedrich Nietzsche meşhur eseri Böyle Buyurdu Zerdüşt’te şöyle der:

“Her şey gider, her şey geri gelir, bitimsizce döner varlık çarkı. Her şey ölür, her şey yine çiçeklenir; bitimsizce sürer varlık yılı.”

Ouroboros’u bilir misiniz?

Görmüşsünüzdür illa ki, kendi kuyruğunu yiyen yılan.

Güç sarhoşluğu her zalimi bir süre sonra Ouroboros’a dönüştürüyor mutlaka. Kendi kuyruğunu ısırarak başlıyor mutlak son. Sonrası yazının sonunda…

Tarihin kalemi serttir ve üzerinde çalıştığı toplumların derisini kanata kanata çizer kendi güzergâhını. İnsanlardır elbette bunun sorumlusu ama nihayetinde plonje bakış açısıyla tabloyu okuduğunuzda tüm karakterlerin birer figür olduğunu da görürüz.

Yanılgının en büyüğü ise şu: Hiçbir otorite sonsuza kadar sürdüremez zulüm ve baskısını. Bir şekilde kendi rafındaki yerini alır ama olan da topluma olur.

Yaşanan her hadiseyi dar perspektiften ziyade geniş ve uzun projeksiyon ile okuduğumuzda, aslında herkesin kendi tıynet ve zihniyetine yakışanı yaptığını söylemek mümkün. Bu meyanda sürpriz yok yaşananlarda. Dolayısıyla yaşanacaklarda da… Bunun künhüne vakıf olanlar ise kâhin değil şüphesiz, sadece rasyonel okuyucuları bu tarihsel döngünün.

Yaklaşık 5 yıldan beri görünür satıhta yaşananlar şaşırtıcı olmaktan ziyade temel arketiplerin fıtratlarına dönüş ve artık herhangi bir setrediciye ihtiyaç duymamalarından kaynaklanıyor. Elbette mebzul miktarda hayal kırıklığı birikiyor üzüntü dolu sinelerde ama tarih boyunca da böyle olmuş hep.

İster uzak geçmişe, Firavun öykülerine odaklanalım, ister yakın geçmişe gidip İttihatçı öyküleri analiz edelim hep aynı ‘durum’ ile karşılaşırız emin olun.

Her gün hain, ajan, düşman üreten bir yapının ilanihaye bu pozisyonunu koruyacağını zannetmek yanılgının ağa babası… Bir süre sonra çemberin içi olarak görüp güvenli bölgede gölgelenmelerine izin verilenlerin dahi birer birer dışarı itildiğini görmeye başladıysak, son aşamaya gelindi demektir. Dolayısıyla paça sıyırıp dere kenarına çömelerek akan sudan ‘en az bir on yıl yararlanırım’ diyenlerin de bunu yavaş yavaş ve giderek yükselen sesle dillendirmeleri ise bir diğer delil.

Yepyeni bir medeniyetin inşası mümkünken, hadi ondan geçtik, en azından toplumun kendi arasına eski muktedirlerin açtığı uçurumları kapatmayı, fay hatlarını gidermeyi vaat ederken, bundan vazgeçip (hiçbir zaman böyle bir niyet yok muydu acaba?) mevcut cam parçacıklarına koskoca bir geleceğin tercih edilmesi, süreci çok daha korkutucu boyutlara taşıdı.

Ve öyle görünüyor ki çok daha dehşetlisine de bir şekilde toplum sürükleniyor. Çünkü bırakınız inşa etmeyi, onarmayı bile kendi aleyhlerine olarak gördükleri için, uçurumları derinleştirmeyi ve yeni fayları harekete geçirmeyi varlık sebebi olarak görmeye başladılar.

Ve topyekûn bir iğdiş edilme, boşaltma süreci yaşanıyor. Tamiri çok zor ve yıllar sürecek bir deformasyon pervasızca icra edilirken, muazzam bir idrak kilitlenmesiyle koşar adım yeni uçurumlara koşturuluyor toplum. Tamam öyle övünülecek bir geçmişe sahip değildik bu bağlamda, ancak en azından vicdan ve hakkaniyetten bahsetmek mümkündü eksik/gedik olsa da. Şimdi adalet denen kavramın içi bomboş, vicdan ise çoktan derdest edildi. Açıkçası bu çürük zemine en iddialı medeniyeti kurduğunu iddia etseniz bile neye yarar. Tek üflemeyle yerle bir edilen iskambil kuleden bile çürük bir yapı oluşuyor. 

Başta da söylediğim gibi elbette ilanihaye sür gitmeyecek bir gidişat bu. Küçük motivasyonlar ve menfaatlerin koltuk değneğiyle asla huzur vadisine varılmaz. Daha fazla çıkarcı, daha fazla şakşakçı ile daha şişkin küçük cepleriniz olur o kadar. Acı olan ise sular çekildikten sonra yaşananlara bakıp, ‘yazık’ diyecek olmamız. Hem ‘çok ucuza gittiniz’ diyeceğiz belki bazılarına hem de ‘çok yazık ettiniz!’

Meşhur laf; kimse sınanmadığı günahın masumu olmuyor. Tablo bu nedenle çok net; sınandılar ve kaybettiler.

Tekrar Ouroboros’a dönecek olursak…

Soru şu: “Yenilen kuyruk yılanın içinde ne oluyor?”

Malum, yılan neredeyse her şeyi yiyebilmeleridir. Bir maymunu, timsahı, hatta daha devasa hayvanları yiyebilir yılanlar. Yutar. Çünkü sindirim sistemleri çok güçlü bir aside sahiptir ve her şeyi eritip sindirebilirler. Kendi türlerini de yiyen yılanların kendi kuyruklarının bu asitten sağ kurtulamayacağı barizdir.

O zaman kader bellidir; önce kuyruk ardından kafaya ulaşacaktır asit.  Bir an gelecek ve yılanın dişleri kendi kafasının hemen arkasına ulaşacak. Hatta gözlerine değecek… Bu esnada tüm bedeni kendi asidinde sindirilmiş olacak.

Kendi kendine yok oluşun döngüsünün başlamasını betimler Ouroboros. Her totaliter rejim kendi Ouroboros’unun kurbanı olmuştur tarihte.

Tarihsel döngü başladı mı, artık kaçış olmayacak…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin