Kıymet bilmeze iyilik yapılmaz!

YORUM | M. NEDİM HAZAR

Ne muhteşemdir Beydaba’nın anlattıkları. Mikro alemden makroya, insandan hayvana, oradan bitkiler alemine yol alan muhteşem fantastik dünyasından öyküler ile ibret derlersiniz onun metinlerinde. Aslında niyetim onun “Tasmalı Güvercin” hikayesini buraya almaktı ama metin o kadar uzun, iç içe geçmiş pek çok hikaye ve karakterden oluşuyordu ki, üzerinde belki haftalarca çalışmak gerekiyordu. Ve ilk okuduğumda belki de diğerlerinin gölgesinde kaldığı için hafızamda önemli yer tutmayan kuyumcu ile gezginin hikayesine takıldım. Benzetmeler, göndermeler, alt metinler muhteşemdi yine. Metne müdahale ederek hem lirizmini hem de derinliğini bozmak istemedim. 

Hükümdar Debşelim, filozof Beydaba’ya şöyle dedi:

-İyiliğe layık olmayan birine iyilik edip teşekkür uman kişinin hikâyesini bana anlat.

Filozof şu cevabı verdi:

-Ey hükümdar! Yaratıkların karakteri birbirinden farklıdır. Allah’ın yarattıkları içinde; dört ayak üzerinde veya iki ayak üzerinde yürüyen yahut da iki kanatla uçan yaratıklar arasında insandan daha üstün hiçbir varlık yoktur. Fakat insanlardan da iyi olanı ve kötü olanı vardır. Bazen hayvanlar, canavarlar ve kuşlar arasında insandan daha vefakâr, ailesini daha titizlikle koruyan, iyilik bilen ve onun altında kalmayanı bulunur. 

Hâl böyle olunca hükümdarlar ve başkaları arasından aklı başında olanlara, iyiliği layık olan yerlere yapmaları, onu taşıyamayan ve şükrünü yerine getiremeyenler yanında bunlara iyilik yaparak zayi etmemeleri gereklidir. 

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Vefasız, kadru kıymet bilmeyen hiç kimseye iyilik yapmamalıdır. İyiliğe layık olmadıkça akrabaya, sırf akraba olduğu için iyilik yapmamalıdır. İyiliğin kıymetini biliyor ve canıyla ve güç yetirebildiği her şeyiyle iyilik yapana sadakatli davranıyorsa, yedi kat yabancı da olsa iyilik ve ihsanı esirgemek de reva değildir. Güzel vasıf ve huylarla tanınmış, bu yönlerine güvenilmiş herkes iyiliğe layık ve dostluğa uygundur.

Akıllı ve duygulu bir doktor da hastaya bakıp damarlarını ve nabzını yoklamadıkça, bünyesini ve hastalık sebeplerini bilmedikçe onu tedavi edemez. Bütün bunları tam anlamıyla anlayıp öğrenince tedaviye girişir. İşte bunun gibi akıllı kişi de denedikten sonra bir kişiyi dost ve arkadaş edinmelidir.

Denemeden iyi tanınmış bir kimseye güvenen kendisini tehlikeye atmış, ölüm ve kötülüğün kenarına gelmiş olur. Bazen de insan vefa ve sadakatini denemediği ve karakterini bilmediği zayıf bir kimseye iyilik eder de bu zayıf kişi iyiliğin altında kalmaz, en güzel şekilde karşılık verir. Kimi zaman ise akıllı bir insan fazla sakınır, hiçbir kimseye güvenmezken, gelinciği yakalayıp elbisesinin bir kolundan sokarak öbüründen çıkarır (hayvana güvenir.) Tıpkı elinde kuş taşıyan kimse gibi ki-bu kuş-av yaparsa hem kendisi istifade eder hem de ona yedirir.

Akıl sahibine, küçük büyük hiçbir kimseyi, hatta hayvanları küçümsemek yakışmaz; fakat -ona yakışan- onları denemesi, onlara yapacağı iyiliğin, onlardan gördüğü iyi vasıflar ölçüsünde olmasıdır. Bu konuda, filozoflardan birinin verdiği meşhur bir örnek vardır.

Hükümdar sordu:

-Bu nasıl olmuş? 

Filozof cevap verdi:

Bir kuyumcu, bir maymun, bir yılan ve bir de pars, derince bir kuyunun içine düşmüşlerdi. Gezginin biri çok susamıştı ve su bulmak umuduyla bu kuyuya bakınca yukarıya tırmanmaya çalışan bir adam ve bu hayvanları gördü. Belki adamı vahşi hayvanlardan kurtarırım düşüncesiyle yanındaki urganı kuyuya saldı. Adam daha urgana yaklaşmadan maymun daha atik davranarak hemen kuyudan yukarı çıktı. Seyyah belki adamı bu kez kurtarırım diye urganı ikinci kere kuyuya sarkıttı. Bu kez de yılan çabuk davranarak kurtuldu kuyudan. Gezgin urganı kuyuya bir kez daha saldı. Adam yine geç kaldı ve bu sefer de pars urgana sarılıp yukarı çıktı. Hayvanlar gezgine minnettar olduklarını ifade edip teşekkür ettikten sonra hepsi;

“Sakın o adamı kuyudan çıkarma! Çünkü o, nankörün tekidir” dediler.

“Evim hemen şurada senin gitmekte olduğun kentin yakınındadır”, dedi maymun.

Pars;

“Ben de o kente çok yakın bir ormanda yaşamaktayım” dedi Yılan ekledi:

“Benim yuvam da kent kapısının duvarları arasındadır.”

Hepsi yaşadıkları yerleri anlattıktan sonra hep birlikte; “Eğer kente geldiğinde bir sorunun olur, darda kalırsan bizi çağırırsın. Sen bize büyük iyilik yaptın, bunun altında kalmak istemeyiz” deyip Gezginden ayrıldılar.

Gezgin adamların sözlerine aldırış etmedi ve adamı da sonunda kuyudan çıkardı. Kuyumcu olduğunu söyleyen adam kurtulmanın sevinciyle Gezginin ayaklarına kapandı.

“Bana yaptığın iyiliğin altında kalmak istemiyorum. Lakin sana şu an karşılık verecek durumda değilim. Kente geldiğinde mutlaka bana uğra” dedi ve adını ile adresini Gezgine verdi.

Gezgin kuyumcudan ayrılıp, uğramak istediği yerlere de uğradıktan sonra kentin yolunu tuttu. Kendisini ilk olarak karşılayan maymun oldu. Ona güzel meyveler ikram ederek en güzel şekilde ağırladı. Gezgin maymunun yanından memnun bir şekilde ayrılıp yola koyuldu.

Tam kentin girişine yaklaşıyordu ki pars kendisini karşılamaya hazırlanırken gördü.”

İyiliğini unutmuş değilim. “Gel şöyle bir dinlen” diyerek bir ağacın gölgesini gösterdi Pars. Gezgini orada bırakarak sarayın bahçesinde gezinen Kral kızının karşısına gidip dikildi. Kız korkup kaçmak istediyse de başaramadı. Pars kızın gerdanlığını kaptığı gibi kaçtı. Değerli taşlarla süslü bu gerdanlığı Gezgine sundu.

Tekrar yola koyulan Gezgin bir yandan hayvanların kendisine vefalı davranmalarından ve cömert tavırlarından etkilenmiş bir şekilde memnuniyetini ortaya koyarken diğer yandan da “acaba kuyumcu beni nasıl karşılayacak?” diye merak ediyordu.

“Eğer kuyumcunun eli darda ise bu gerdanlığı ona sattırıp parasını bölüşür sıkıntı çekmeyiz” diye düşündü.

Gezgin, kuyumcuyu bulunca ondan çok yakınlık gördü. Kuyumcu onu alıp evine götürdü. Gezgin hemen gerdanlığı alıp kuyumcuya gösterdi. Kral bu gerdanlığı kuyumcuya yaptırmıştı. Kuyumcu gerdanlığı görür görmez tanıdı.

Kuyumcu;

“Sen burada otur, dinlenmene bak. Ben dışarıdan sana özel yiyecek bir şeyler alayım.” dedi.

Kuyumcu hızla evden çıktı. Kendine göre büyük bir olanak yakalamıştı. Bu durumu krala bildirecek ve böylelikle kralın en güvenilir, gözde adamı olacaktı. Belki de kral onu hazinelerinin başına bile getirebilirdi. Bütün bunları kendi kendine konuşarak yürümeye başladı.

Saraya varıp Kral’ın yanına çıktığında;

“Kızınızın gerdanlığını çalan kişi şu an evimdedir, hemen yakalatın onu!” dedi.

Kral adamlarını gönderip Gezgini gerdanlıkla birlikte huzuruna getirtti. Sorgusuz sualsiz ona işkence yapılarak kentte dolaştırılması ve idam edilmesi konusunda yanındakilere emir verdi.

İşkence yapılırken;

“Kuyudan kurtardığım hayvanların sözünü dinleyip keşke şu körü kuyudan kurtarmasaydım!” diye söylenip duruyordu Gezgin.

Yılan, Gezgin’in başına gelenleri duyunca onu kurtarmak için saraya gidip Kralın oğlunu soktu. Kimse onu iyileştiremiyordu. Bu haber bütün kente yayılmıştı. Gezgin, kırlarda çok dolaştığından yılan ve böcek sokmalarına karşı bitkilerden ilaç yapmasını biliyordu. Kralın oğlunu yılan soktuğu haberini duyar duymaz krala haber gönderdi; Eğer canımı bağışlarsa Kralın oğlunu ölümden kurtarırım.” dedi. 

Kral bunu kabul etti. Gezgin hazırladığı bitkisel ilaçlarla kralın oğlunu iyileştirdi.

“ Artık senin canını bağışlayacağıma göre kızımdan gerdanlığı nasıl aldığını anlatır mısın?” dedi Kral.

Gezgin her şeyi ayrıntısıyla anlattı. Bunun üzerine Kral kuyumcunun da aynı şekilde işkenceyle öldürülmesin emretti. Gezgin kraldan kuyumcunun bağışlanmasını istedi. “Eğer isteseydi gerdanlığın elime nasıl geçtiğini benden öğrenebilirdi. Ama yanınızda bir yer edinme hırsı, ona her şeyi unutturdu. Ama ben buna rağmen onun yine de bağışlanmasını istiyorum.” dedi.

Kral, kuyumcuyu affetti. 

Gezgin, Kraldan izin isteyerek saraydan ayrıldı ve başka ülkelere gitmek üzere yola koyuldu.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin