Ahmet Hakan çikibük yazsana!

YORUM | M. NEDİM HAZAR

Malum bu Korona belası ilk olarak Vuhan’dan çıktı. Dünyaya bu kadar hızlı yayılmasının sebebi ise, Çinli yetkililerin öncelikli olarak bu virüs ile ilgili her şeyi sansürleyip gizlemesiydi. İki Çinli doktor her şeyi göze alıp sosyal medyadan bu bela ile ilgili ilk uyarıyı yaptılar. Bu ikazlardan sonra Dünya Sağlık Teşkilatı’nda jeton düştü ve kırmızı alarma geçti. 

Çin, artık ölümler ve vaka sayısı halının altına süpürülemeyecek boyuta gelince mecburen bilgileri dünya ile paylaşmaya başladı ama iş işten geçmiş, virüs bütün kıtalara yayılmıştı. 

İlk uyarıyı yapan iki doktordan biri (Doktor Li Wenliang) öldü maalesef. 

Diğerini ise Avusturya’da bir TV istasyonu bulup röportaj yaptı. Meselenin dehşetini Çinli Doktor Ai Fen’in ağzından öğrendi özgür dünya. Meseleyle ilgileniyorsanız bu röportajın tamamını şuradan okuyabilirsiniz. 

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Çin bir yandan virüsle mücadele ederken diğer yandan kendi itibarını düşündüğü için tıpkı bizdeki gibi, sosyal medyayı ciddi anlamda takibe almıştı. Her kim bu konuyla ilgili olumsuz bir paylaşım yapıyorsa anında susturuluyor. 

Ancak daha ileri gitti Çin hükümeti ve doktor bir anda ortadan kayboldu. Epey bir zamandır Dr. Fen’den haber yok. Kimileri öldürüldüğünü düşünüyor, kimileri Çin iktidarının hışmından gizlendiğini, kimileri ise bir hücrede ömür çürüttüğünü. 

Ülkemizde bu boyutta olmasa da benzer şeyler yaşanıyor maalesef. 

Biliyorsunuz bir doktor hanımın ekibiyle konuşmasını sağlık personelinden biri gizlice çekmiş ve sosyal medyada paylaşmıştı. 

O dönem henüz sağlık bakanı ekranlara kasılarak çıkıyor ve “biz de sadece bir kişi var” diyerek hava atıyordu. 

Görev yaptığı Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İbni Sina Hastanesi’nde günlerce hiç uyumadan çalışan ve hayatını hastalarına adamış bir doktor olarak bilinen Güle Çınar’ın meslektaşlarını “Koronavirüs” ile mücadeleye hazırlarken yaptığı kapalı devre konuşması birilerini hemen sinirlendirdi. 

Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Recep Öztürk, söz konusu konuşmanın bilgiye dayalı olmadığını söylerken, Başhekimlik de sert bir açıklama ile Dr. Güle Çınar hakkında soruşturma başlatıldığını duyurdu.

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İbni Sina Hastanesi Başhekimliği’nce yapılan açıklamada “Bugün sosyal medyada dolaşan Hastanemizle ilgili video görüntüsü hakkında Uz. Dr. G. Çınar’ın açıklaması ektedir” denilerek doktordan zorla özür dilettiler. 

Fedakar doktorun adına yayınlanan metnin son cümlesi ülkenin içinde bulunduğu baskı virüsünün nerelerimize kadar sirayet ettiğinin güncel örneğiydi: 

“Toplumsal olumsuz bir algıya neden olduğum için herkesten özür diliyorum!”

Benzer bir olay ise bir süre sonra İzmir’de yaşandı. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Pandemi Servisi Sorumlusu Doç. Dr. Yusuf Savran, yorgun argın çektiği videoda ”Vaka ve ölü sayımız İtalya’dan ileride. Türkiye bu işin ciddiyetinin farkında değil. Lütfen evde kalın” diyerek halkı uyarıyordu. 

Dr. Savran’a devletin gösterdiği refleks Dr. Çınar’ınkinden farklı olmadı. 

Önce okulundan; Dokuz Eylül Üniversitesi’nden açıklama geldi. Açıklamada, ”Vatandaşlarımızı uyarmak amacıyla kaygı ve korkusunu farklı bir üslupla aktaran hocamızın bu konuda yanlış anlaşıldığını ve kendisinin de üzgün olduğunu buradan paylaşmak istiyoruz” denildi ama muktediri kesmemişti bu açıklama. 

Doktordan da nedamet bekliyordu iktidardakiler! Şu açıklama Türkiye’nin içinde bulunduğu rejim hakkında net fikir veriyordur sanırım: 

”Tüm dünyayı yıpratan bu sürecin İtalya’da ne kadar hızlı kontrolden çıktığını gördüm. Dünya Sağlık Örgütü verilerini inceledim. Benzer bir senaryonun ülkemizde yaşanmaması adına böyle bir video çekmiştim. Ancak üzülerek görüyorum ki sosyal medyada konu çok farklı mecralara çekildi. Devletimiz ve Sağlık Bakanlığımız süreci en başından beri titizlikle yürütmektedir. Ve bizlere ihtiyacımız olan tüm tıbbi malzeme ve moral desteğini vermektedir. Sağlık Bakanlığımızın bilimsel verilerine güvenim tamdır. Verdiğim mesajlar yanlış anlaşıldı ve paniğe yol açtıysa devlet büyüklerimden ve halkımdan özür dilerim.”

Şimdi filmi biraz daha geri saralım ve Hürriyet gazetesinden 1 Ekim 2015 tarihli şu haberi okuyalım: 

Hürriyet Gazetesi yazarı Ahmet Hakan, İstanbul’daki evinin önünde 4 kişinin saldırısına uğradı. Hastaneye kaldırılan Ahmet Hakan’ın vücudunda kırıklar olduğu öğrenildi. Ahmet Hakan, sabah saatlerinde taburcu edilirken, saldırıyla ilgili önce 3 kişi gözaltına alındı, sabah saatlerinde 4’ncü saldırgan da yakalandı. Ahmet Hakan, Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni ile bir mesaj gönderdi. Hakan, ‘Bu tür saldırılardan hiç bir şekilde yılmayacağız. Korkmuyoruz. Bildiğimiz yolda yürümeye devam edeceğiz’ ifadelerini kullandı.

Son cümlelerdeki iddialı ifadeler bir süre sonra olayı hatırlayanlarda gülüşmelere sebep oluyordu. Zira saldırının arkasında çete reisi Sedat Peker’in olduğu biliniyordu. İşin ilginci Sedat Peker yaptığı açıklamada Ahmet Hakan’ın olaydan sonra kendisini evine davet ettiğini ve sohbet ettiklerini açıkladı ve bu açıklama Hakan tarafından yalanlamadı. 

Dayağı yiyorsunuz ve azmettirici ile börekli çörekli sohbet ediyorsunuz. Hem de evinizde!

Ahmet Hakan medyada daima tartışılan bir isim. İslamcı geçmişi, zaman zaman ekranda, zaman zaman gazetedeki köşesinde yaptığı hedef göstermelerle yaktığı canlar biliniyor. 

İktidar bu kadar zalimleşmeden ekrana çıkardığı Diyarbakır Barosu Başkanı’nı adeta linç ettirip hedef göstermiş ve o programda terörist olarak hedef gösterilen Tahir Elçi bir süre sonra sokakta öldürülmüştü. 

Aynı Ahmet Hakan vaktiyle Ergenekoncu tayfanın yüreklendirmesiyle gazeteci Ahmet Altan’ı hedef göstermişti. Altan’ın “Yüreğin yetiyorsa ekranda tartışalım” teklifine topu taca atarak cevap vermiş ve bunun üzerine Ahmet Altan internet sayfasında yazdığı yazılarla Hakan’ı adeta gömmüştü. 

Ahmet Hakan cevap vermek, kalemle karşılık vermek yerine her zaman yaptığı gibi yine doğrudan hedef göstermişti: Yargılanacaksın Ahmet Altan.

Gerçekten de kısa süre sonra tutuklanan Ahmet Altan dünyanın en saçma iddianamelerinden biriyle şu an hale hapishanede. 

Ahmet Hakan ise işi büyüttü. Vaktiyle kendisi hakkında inanılmaz iddialarda bulunan bir yayın grubunda yaptığı işin ödülünü aldı ve başına geçti. Kısa süre sonra ise Cumhurbaşkanı’nın uçağında görülmeye başladı. Önceleri arkalara gizlenirken artık “ya herro ya merro” taktiğiyle kendini gizleme ihtiyacı da hissetmiyor sanırım. 

Önceki gün bir yazı yazarak herkesi hayrette bıraktı Ahmet Hakan. 

HDP’ye kükrediği, Berat Albayrak’ı yıkayıp yağladığı yazısının son kısmı şöyleydi: 

“İnfaz yasası var Meclis’in önünde… Kimler yararlanacak, kimler yararlanmayacak? Çerçeveler çizilmeye başlandı. Benim bu konudaki görüşüm şudur:

Şu felaket günlerinde birlik ve beraberlik için… Darbe işine karışmış FETÖ’cüler ve şiddete bulaşmış teröristler hariç… Siyasi mahkûmlar da infaz yasasından yararlanabilmeli.”

Nasıl?

Biraz vicdan kırıntısı var gibi değil mi?

Ancak yazının üzerinden daha birkaç saat geçmeden sosyal medyada şu paylaşımı yapabildi bu yiğit gazeteci: 

Sedat Peker gibi ağzını burnunu kırdırmasa da belli ki, birileri sabah sabah feci kulağını çekmişti ve ilerde okudukça utanacağı bu inanılmaz hızlı dönüşü gerçekleştirebilmişti. 

Ahmet Hakan’ın bu olağan dönüşleri ve ülkemizdeki muktedirin insanlara uyguladığı baskı aklıma vaktiyle gördüğüm bir Yiğit Özgür karikatürünü getiriyordu. 

Ahmet Hakan’ın tüm yazılarını böyle kan ter içinde çikibük gibi bir şey olarak okuyorum artık. 

 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

4 YORUMLAR

  1. Nedim bey;
    Inanın çok şaşırdım bu yazıyı yazmanıza. Yazmayı dahi bilmeyen, noktalama işaretlerinin nereye geleceğini ilkokul seviyesinde bile bilmeyen, köşesini tamamen kahvehane ağzıyla karalayan bu seviyesiz yaratığı kale alıp, onunla ilgili yazı yazmanız beni gerçekten şaşırttı. Bu arada müsaadenizle yazınızda bir düzeltme yapmak istiyorum. İleride okudukça utanacak edep yoktur onda ama, memlekete adalet gelince yanlış tarafı seçme pişmanlığı duyacağı da aşikar.

  2. 80li yillarin ikinci yarisi. ODTU’nde bir hoca ders sirasinda: “biliyorum” diyor, “biliyorum ki bir zaman bu adamlar iktidara gelecekler. Su an bizi kesmeye neyetli bu adamlar iktidara geldiklerinde ben de hemen kelimei sehadet getirecegim; kesemeyecekler”. Bu adamlara kizip: “Muslumanlari ne kadar yanlis taniyorlar” diye dusunurdum. Meger bu adamlarin hakli olduklari taraflar da varmis. Belki Musluman, belki munafik. Daha dogru ifadesiyle, munafik sifatli Musluman gorunumlu bu insanlar, Turkiye Cumhuriyeti tarihinde gorulmemis zulumleri irtikap ettiler. Gazetedeki temsilcilerinden biri de belli…

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin