YORUM | BARBAROS J. KARTAL | @BarbarosJKartal
Türkiye dünyadan kopuk kendi gerçekliğini yaşayan bir adacık olmaya doğru hızla ilerliyor. Adli yıl açılışı sebebiyle yayınlanan mesajlarda ve konuşmalarda bunun derin izlerini görmek mümkün. Danıştay Başkanı, yargının hiçbir dönemde bu denli bağımsız ve tarafsız olmadığını söyledi. Eski Adalet Bakanı ve şimdinin Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ da “Kim ne derse desin, Türk yargısı, AB ülkeleri yargısından da ABD yargısından da hem daha fazla hukuka bağlı hem de daha fazla adildir” diye tweet attı. Erdoğan’ın da birçok kereler buna benzer beyanları oldu. Hatta birkaç kez dünyanın hiçbir ülkesinde medyanın Türkiye’deki kadar özgür olmadığını dahi söyledi. Elbette bunların yalan olduğunu çok iyi biliyorlar. İtiraf edemeyeceklerine göre yalan söylemek zorundalar.
Rule of Law Index olarak bilinen Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nin 2016 yılı verilerine göre, Türkiye çalışmaya dahil edilen 113 ülke arasında 99. sırada. ‘Nerede yaşamak isterseniz?’ diye sorulsa cevap verebileceğiniz bütün ülkeler Türkiye’nin önünde. Eğer Pakistan, Afganistan, Kamboçya, Kenya ve Uganda gibi hayalleriniz yoksa.
Türkiye’de adalet ve hukukun üstünlüğü konularındaki durumu için araştırmalara ihtiyaç yok aslında. AYM başkanı Zühtü Arslan’ın geçen resepsiyondaki eğik tazim duruşu her şeyi anlatıyor. Erdoğan’ın Washington’da dehşet saçan korumaları ile ilgili olarak dava açan savcı için yaptığı, “Zaten Obama savcısı” açıklaması da en tepeden hukuka nasıl bakıldığını yeterince anlatıyor. Obama tarafından atanmamış olsa korumalarının sokakta adam dövmesinin bir sorun teşkil etmeyeceğini sanan bir zihniyet var tepemizde. Bir de bunun üstüne Türkiye’de yaşananları teker teker sayıp vakit kaybetmeye gerek yok. Hakim ve savcıların iktidarın birer emir eri olduğu hepimizin malumu.
Yukarıda bahsi geçen listenin ilk on sırasında Danimarka, Norveç, Finlandiya, İsveç, Hollanda, Almanya, Avusturya, Yeni Zelanda ve İngiltere bulunmakta. Bu ülkeler kişi başı milli gelirde en yüksek rakamlara sahipler. Aynı zamanda göçmenlerin en çok tercih ettiği ülkelerin başında geliyorlar. 2015 ve 2016 yıllarında Türkiye’de yaşayan gençler ve ücretli çalışanlar arasında yapılan araştırmalarda da ankete katılanların en az yüzde 75’i yurt dışında yaşamak istediklerini ifade ediyorlar. Türkiye’ye sığınan Suriyelilerin önemli bir kesiminin de en büyük hedefi bir an önce Batı’da bir ülkeye gidebilmek. Yukarıda sayılan ülkelerde yaşayan Türkiye kökenli kişilerin de yaşadıkları yerleri bırakıp Türkiye’ye dönmek gibi bir idealleri yok. Bir çoğu ölünce Türkiye’ye cenazesinin gitmesinden başka bir şey düşünmüyor. Yani ülkemizi cennete çeviren AKP’nin resmettiği gibi bir durum yok. Çünkü refah devleti olmanın yolu ve sosyal adaletin varlığı hukukun üstünlüğü ve şeffaflık ile doğrudan ilgili.
Halkın parasının nasıl harcandığından tutun, yolsuzluğa bulaşmış bir siyasetçinin nasıl hesap vereceğine kadar her şey hukukun alanı. Seçimlerin adil olup olmaması da öyle. Okuduğunuz gazetelerde ve izlediğiniz televizyonlarda size gerçeklerin anlatılıp anlatılmadığı da. Bunlara güvenmeyip sosyal medyayı ve alternatif mecralara denemek isteseniz bile nerelere girebileceğinize teknik olarak hukuk karar veriyor. Ülkeyi, şehrinizi, mahallenizi yönetenleri denetleyen bir yargınız yoksa keyfilikle idare edilen bir muz cumhuriyetinden farkınız kalmıyor. Kalantorlar mahkeme yüzü görmezken ıhlamur satan yaşlı adamın elindekilere el koyuyorlar. Güçlülerin ve iktidar yandaşlarının ayrıcalıklı bir konum kazandığı bir ülke oluyorsunuz. Ve ömrünü bu kişiler için çalışarak geçiren birer zavallı haline geliyorsunuz.
Türkiye hiçbir gerçek sorununu tartışamıyor. Bunun için ne özgür bir medyası var ne de faaliyette olan bir parlamentosu. Muhalefet partileri sadece Erdoğan’ın belirlediği alanda faaliyet gösterebiliyor. Gündemi belirleyen Erdoğan’ın bütün konsantrasyonu iç siyasetteki son eşiği de aşmak. Her ne kadar tek adam olsa da suça bulaştığı ve bir gün devran dönerse başına gelecekleri bildiği için asla gevşemiyor. Ülkeyi gerdikçe geriyor. Kendisi ve yakın çevresi devranın dönmemesi için toplum mühendisliği ile yatıp kalkıyor. Bunun için de her şeyin suistimal edilmesi ve propaganda kabilinden yalan üzerine yalan söylenmesi adiyattan bir şey. Baştakilerin demokratik usullerle gideceğini düşünmek oldukça naif kalıyor Türkiye’de.
Bir gün hukuk gelir ve herkes yaptığının hesabını verir mi? Bu, bu karanlık dönemi hemen takip edecek bir şey olmayacak muhtemelen. Türkiye’nin zulüm üreten bu adaletsiz halinin felaketini yaşaması gerekecek önce. Tarihte de bu hep böyle olmuş. Ondan sonrası ne kadar ders aldığımız ile ilgili.
O zaman adaletin ne menem bir şey olduğunu hepimiz öğreneceğiz. Karın doyurup doyurmadığını da.