Nefreti büyüterek ‘karşı devrim’ mi olur?

Yorum | Erhan Başyurt | @Erhan_Basyurt

 

Türkiye, dünyada her gün biraz daha itibar kaybediyor.

Bu hızlı düşüşün iki temel nedeni var.

Birincisi, iktidarın demokrasiden uzaklaşıp otoriter ve baskıcı uygulamaları rutin hale getirmesi.

İkincisi, iktidarın dış politikayı iç politik malzemeye dönüştürmesi, ‘içi boş kabadayılık’ yapması ve politik krizleri popülizm adına ülke liderleriyle ‘sokak dalaşı’ ile çözmeye çalışması…

***

Ülke itibarımız hızla 1980’lere, darbe dönemine doğru geriliyor.

Birçok bakan Avrupa’ya gidemiyor.

Başbakan ve Cumhurbaşkanı büyük devletlerden davet alamıyor.

Cumhurbaşkanı’nın ‘dayakçı’ korumalarına ABD’de dava açılıyor, Almanya gelmelerini kabul bile etmiyor.

Ülke artık canlı yayınlarda liderler tarafından eleştiri yağmuruna tutuluyor.

‘Yağdanlıklar’ bundan bile ‘yağ’ çıkarma derdindeler: ‘Yarım saat Türkiye konuşuldu… Dünya lideriyiz…’

Yuh artık!

***

Gelinen noktayı dünyaca ünlü iki yazarımız ‘roman’ gibi özetliyor.

***

‘Darbe girişimi liberalleri tasfiye için kullanıldı’ diyen Nobel ödüllü Orhan Pamuk dert yanıyor:

Kitabımı okumayan insanlar bana ülkemdeki siyasi durumu nasıl değerlendirdiğimi soruyor. Bense romanım hakkında bir söyleşi istiyorum. Çünkü hayatımın altı yılını Mevlüt’e (Kafamda Bir Tuhaflık’ın karakteri) verdim ve sorulan ilk soru ‘Erdoğan hakkında ne düşünüyorsunuz’ oluyor. Umberto Eco’yla bir gün geçirdim, ona bunun belki de tipik bir Türk problemi olduğundan bahsettim. Bana, ‘Hayır, bana da her zaman Berlusconi hakkında soru soruyorlar’ dedi. Altı yıl boyunca çalışıyorsun, 650 sayfa yazıyorsun ve ilk soru: ‘Erdoğan’. Ama Türkiye İtalya değil. DURUM KORKUNÇ.

***

Beşinci kez uluslararası ödül almaya gitmesi engellenen yazar Aslı Erdoğan isyan ediyor:

Çok iyi değilim açıkçası. Pek çok travmayı art arda yaşıyorum. Ünlü olmak da bir travmadır. Basının önüne atılmak. Her şey bitti, çıktım derken, ‘Yo’, diyorlar, ‘Bitmedi. İstediğimiz an, kedinin fareyle oynadığı gibi oynarız senle’. Adalet Yürüyüşü’ne katılıyorum, ‘Aman ne yaptın, çok kızdı sana gene’. Niye katılmayayım? Dostoyevski’nin bir lafı vardır, çok severim ve çok doğrudur, ‘EN BÜYÜK KÖTÜLÜĞÜ YAPTIĞIMIZ İNSANLARDAN BİR DE ÜSTÜNE NEFRET EDERİZ’. Bu bir psikolojik işkence. Çok ağır bir işkence. Bana, açlık grevi ya da İNTİHARDAN başka bir seçenek bırakmayacaklar mı?

***

İktidar ne yapıyor? Karşı devrim mi? Başkanlık için seçimleri için ‘2019 (1919) ve 2024 (1924) tarihleri özellikle seçildi’ diyenler var…

‘İmam hatip dayatması, müfredat değişiklikleri, ordu ve emniyette, kamuda yapılan tasfiyeler, büyük değişim için ön hazırlık’ diyenler var.

Diyelim haklılar ve halkı da yanlarına alıp ‘karşı devrim’ yapılıyor.

İnsan hakları ihlalleri yaparak, özgürlükleri kısarak, baskı ve adaletsizlikle yapılacak bir ‘karşı devrim’den ne hayır çıkar?

Ülkenin yarıdan fazlasının nefret ettiği, ‘zorbalığa biat etmeyen’ herkese ‘hukuk’ eliyle zülüm edilen bir ülkeden, çıksa çıksa İran çıkar, Sudan çıkar, Libya çıkar, Suriye çıkar, Irak çıkar…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin