Meleğin göründüğü an… [Beklenmedik Yolculuk-8]

YAZI DİZİSİ | VEYSEL AYHAN

Rablerine, sırf O’nun rızasını ve cemaline kavuşmayı umdukları için, sabah akşam yalvaranlarla beraber olmakta sebat et! Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini sakın onlardan ayırma. Kalbini Bizi zikretmekten gafil bıraktığımız, heva ve hevesine uyan ve işi hep aşırılık olan kimselere itaat etme!

(Kehf: 28)

Uzun zaman hapishanede yatmıştı. Soğuk ve nem vücudunu yıpratmış hastalığını tetiklemişti. Hastalığı ilerleyince tahliye edilmişti ama kendini toparlayamamıştı. Direkt hastaneye yatırılmıştı. 4 aydır yataktaydı. Ölmekten endişe etmiyordu. Hatta bir an önce ölsem de aileme yük olmasam diye düşünüyordu. Zihnen hazırdı ama bu nasıl olacaktı. Ölüm nasıl gelecekti?

Mesleği mühendislikti. Makineden motordan anlardı. 43 yıldır bir saniye bile sekmeden “tık tık” çalışan kalp motoru nasıl duracaktı? Bugüne kadar hiç teklememişti. Yoksa önce beyni mi hayattan kopacaktı? Ölürken kalp gözü nasıl açılacaktı? Ölüm meleği nasıl görünecekti?

Son zamanlarda sürekli bunları düşünüyordu ki bir perşembe gecesi sabaha karşı beklediği misafirler geldi. Hastanede kendisine refakat eden arkadaşı yanı başındaki yatakta  olacaklardan habersiz sessizce uyuyordu.

Aslında ölüm meleğinin habersiz geldiğini söyleyemezdi. Bir kaç gündür kendinde bir naiflik ve hafiflik hissediyordu. Ailesinin ve çocuklarının yüzüne tarif edemeyeceği bir hisle uzun uzun bakıyordu. Çok yakında gidişinin farkındaydı. Yakınlarıyla helalleşmiş hazırlığını yapmıştı. Demek ki bu misafirhaneden kimse apar topar çıkarılmıyordu. Öleceğini ruhunda hissetmek buydu ama tarifi mümkün değildi.

Son gece bu hali iyice artmıştı. “Tamam herhalde” demişti. Akşam yemek yemek içinden gelmemiş, bir şey yememişti. Vücuduna bir zindelik gelmişti. Demek ki ölüm vücud iflas ettiğinden gelmiyordu. Vakit geldiğinde “bir el” uzanıyor ve kalbini durduruyordu.

Geceyi tesbih çekerek geçirdi. Ezberinden Yasin, Fetih ve Mülk surelerini özenle okudu, kimi yerinde göz yaşlarına hakim olamadı. Yanında uyuyan arkadaşını uyandırmamak için sessizce ağladı, istiğfar etti.

Yatağına uzanıyordu ki kapı yanında bir aydınlanma hissetti. Yıllar önce vefat eden babası oda kapısının kenarında kendisine tebessüm ediyordu. Hemen yanında geçen yıl trafik kazasında vefat eden iş arkadaşı vardı. Bayağı bir kalabalık koridoru doldurmuştu. Önceden vefat etmiş arkadaşları da gelmişti. Hepsi ona tebessüm ediyordu. Hasta odasından koridoru nasıl görebildiğini fark edince artık bir başka buuda geçtiğine ikna oldu. Duvarlar kaybolmuş, yatağın çevresi sanki bir meydan olmuştu. Fiziki alem artık saydamdı.

Göz açılması demek ki buydu. Kalabalığın ortasında ipekten beyaz elbiseli yüzü parıl parıl aydınlık bir insan vardı. İçine onun ölüm meleği olduğu hissi geldi. Açıklaması zor bir rahatlama ve ürperti vücudunu kapladı. Beyaz elbiseli melek önce hafif tebessüm ederek selam verdi. Sonra yanına yaklaşıp elini uzattı. Demek ki kendisini almaya gelmişti. Davet ediyordu. Bu nasıl bir huzur verici bir davetti anlatamazdı. Sanki “hayır” dese dünyada kalacak gibi hissettiği bir davetti. Meleğin uzanan eli havada bekliyordu. Elini son bir gayretle uzatmak istedi. Gerek kalmadı. Melek iki eliyle elini kavradığında ruhunda, eli annesinin elleri içindeymişçesine bir huzur ve dinginlik duydu.

Melek ona, ölürken söyleyip söyleyemeyeceği korkusuyla yaşadığı kelimeler için izin vermiş, o endişesini yaşatmamıştı. O sırada meleğin hemen yanında bir başka nurani zat daha göründü. Nasıl bir sevimlilik nasıl bir beşaşetti. Kelime bulmak zordu. Kendini tanıttı:

– Ben hep okuduğun Yasin Suresiyim. Görebilmen için bu şekle büründüm. Korkma sana arkadaşlık edeceğim. Ona “kendini” okudu. Böyle bir okuyuş hiç duymamıştı. Ne çok kıraat eden dinlemişti ama böylesini duymamıştı. “Yasin”, son ayetini ona doğru hitap ederek bitirdi:

– “Sübhandır, münezzehtir o Zât ki, her şey üzerinde hâkimiyet elindedir. Ve… hepinizin de dönüşü, O’na olacaktır.” (Yasin: 83)

Nasıl sevineceğini bilemiyordu. Gözlerinden sicim gibi sevinç gözyaşları akıyordu. Ağlayan ruhtu. Vücuduna baktı. Gözleri kuruydu. Bir müddet cansız bedenini seyretti. Yan yataktaki arkadaşına baktı bir süre. Sessizce uyuyordu. Ne kadar isterdi yaşadıklarını ona haber verebilsin ama anladığı kadarıyla melek ruhunu çoktan ruhunu almıştı. Bir eli ölüm meleğinde diğer eli “Yasin” suresindeydi. Ve gidiyorlardı.

***

Kendini tekrar hissettiğinde cenaze namazı kılınmış kabre konuluyordu. Kabir, başka bir alemdi. Ve bu aleme giriş bir başka buudu geçişti. Ruhu her yeni alemde bir başka evrilme, bir başka zorlanma yaşıyordu. Dünyaya geliş gibi gidiş de kolay değildi. Ezildikçe eziliyordu.

Kefenlenmiş vücudu hemen yanındaydı. Kemikleri çatırdarcasına sıkılıyordu. Dünyadayken her bunaldığında ve sıkıldığında Rabbinin inayetine yönelirdi. Dünyada yaptığı güzel amelleri ölünce yapmak zor değildi. Yine öyle yaptı. “SübhânAllah, SübhânAllah, SübhânAllah” dedi, “Allah-u Ekber, Allahu Ekber, Allah-u Ekber” dedi. Üzerindeki ağırlık Allah’ın inayetiyle kalktı, rahatladı. Yukarıda cenazesine iştirak edenlerin okuduğu sureler ve dualar azalıyordu. Demek ki gidiyorlardı.

İnsan ölüme ne kadar inanırsa inansın kendine yakıştıramıyordu. Hep uzak görüyordu. Bir gün çıkıp geldiğinde hayatı ciddiye almak için geç kalmış oluyordu. “Sivrisineğin midesini tanzim eden”, “güneşleri, gezegenleri tesbih taneleri gibi hareket ettiren”; küçücük serçelerin kursağını boş bırakmayan, milyonlarca bitkiyi yeşerten, dünyayı insan için muhteşem bir misafirhane olarak “projelendiren” Kudret insanı başıboş bırakmayacaktı. Bir misafir nezaket ve kibarlığıyla yaşayanlar karşılığını “aziz” bir misafir olarak karşılanarak görecekti. Kabul edildiği davette ortalığı karıştıran, fitne çıkaran, adaleti yok edenlerse “sefil” bir halde cezalarını görecekti. Her sanatı gibi Allah’ın adaleti de bir sanat eseri olarak adım adım icra ediliyordu.

Ne yaptıysa yapmış artık bitmişti. Gözü açılmıştı. “Görüşü keskinleşmiş”ti. Aslında düşe kalka bir hayat yaşamıştı. Günahlara düşmüş, tevbe ile doğrulmuş elinden geleni yapmaya gayret etmişti. İşlediği günahlar ister istemez gözünü ve kalbini lekelemiş, şu an yaşadığı “keskin”liği dünyada iken götürmüştü. “Yarım yamalak” bir nazarla, sürekli güncellenmeyen ve yenilenmeyen bir imanla bu kadar olmuştu.

Şimdi mezarın altında binler şükür ki ateşler içinde değildi. Yaşadığı tek bir azap vardı: “Keşke daha fazla salih amel yapsaydım!”. Bu hisler içini kemiriyordu: “Keşke vaktimi boş şeylerle zayi etmeseydim.” “Keşke boş boş konuşmalarla ömrümü heder etmeseydim.”

İçine gelen beşaşet, huzur ve itminan hissiyle meleklerin gelişini fark etti. Yanlarında “Yasin”i görünce sanki kırk yıllık bir arkadaşı gelmişçesine sevindi. Dünyadaki en yakın arkadaşlarını bu kadar sevip sevmediğinden kuşkulandı. Gerçekte hep varmış da hafızası silinince unutmuş. Sonra hafızası geri gelmiş de “candan arkadaş”ını yeniden bulmuştu. Demek ki Kur’an okuduğu zamanlar, ona Kur’an arkadaşlığı bahşetmişti. Bir tehlike gördüğünde derin bir güvenle annesine sığınan ve tehlikeden emin olan çocuk gibi rahatlamıştı.

Gelenler Münker ve Nekir’di. Çok sevimliydiler. Simaları huzur ve inşirah veriyordu. Ama onlarla “Yasin” kadar yakın arkadaş değildi. Tedirgin edici mesafeli bir duruşları vardı.

Demek ki sıra soru faslına gelmişti. Soruları ve cevaplarını bileceğini ümit ediyordu.

 

Yarın son bölüm : Sevinç “Keşke”leri, Beklenmedik Yolculuk – 9

 

[Meleğin kapıda göründüğü an – Beklenmedik Yolculuk–8]

[Uğursuz fetva – Beklenmedik Yolculuk-7]

[Öğretmenin son dersi – Beklenmedik Yolculuk–6]

[Boğazlanmış kuzular ülkesi -Beklenmedik Yolculuk-5]

[Emir kulu – Beklenmedik Yolculuk–4]

[Çiçekçi ve yanlış örnekler – Beklenmedik Yolculuk-3]

[Çoğaltma tutkusu -Beklenmedik Yolculuk-2]

[Beklenmedik Yolculuk-1]

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Selamun Aleykum
    Allah ebeden razi olsun.cok ciddi istifade ettim.Hesaptan once hesaba cekilme mulahazasi adina ayri bir muhasebe kapisi acti.
    Birazda kendi dunyamiz icindekilere yonelik objektif degerlendirme yapsaniz iyi olmaz mi?Hala cok vurdum duymaz haldeyiz.Herkes degil tabiki.!
    Selam ve hurmetler.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin