Emir kulu [Beklenmedik Yolculuk-4]

YAZI DİZİSİ | VEYSEL AYHAN

“Ey ölümlülerin anlamsız tasası,

kanatlarını böyle aşağıda çırptıran

düşünceler ne denli hatalı!

Kimi hukuk, kimi tıp peşinde koşar,

kimi umudunu papazlığa bağlar,

kimi zorbalıkla, yalan dolanla hüküm sürer,

kimi çalıp çırpar, kimi alıp satar,

kimi şehvet batağına saplanıp

vakit yitirir, kimi de miskinlik ederken,

bütün bunlardan arınmış ben,

Beatrice ile birlikte gökyüzünde idim

ve sevgi ile ağırlanmakta idim.”

Cennet XI Kanto

 

“Sonu gelmez iniltilerin yükseldiği

acılı uçurum vadisi

yanıbaşımda duruyordu.

Karanlıktı, derindi içi,

öyle bir sis vardı ki,

dibine bakınca bir şey seçilmiyordu.

Yüzü sararan ozan: Şimdi

karanlıklar dünyasına iniyoruz, dedi.

Ben önden gideceğim, peşimden geleceksin sen.”

Cehennem IV. Kanto

Ülkesine böyle döneceği hiç aklına gelmemişti. Melekler önde, ihtiyar halıcı arkada karanlıkları ışık perdesiyle keserek yol almışlardı. Baktıkları yere, daha göremeden erişiyorlardı. Sanki dünyadaki tüm mekanlar saydam, geçişken ve iç içeydi. Yanyanaydı.

Geldikleri yer bir kasaba mezarlığıydı. Vakit geceydi. Kasabaya bakınca evleri aydınlatan ışıklar ve sokak lambaları görülüyordu. Kasabada yerin üstünde olan ışıklar mezarlıkta yerin altındaydı. Tuhaf bir asimetriydi. Mezarlıkta iki tür ışık vardı. Bazı mezarlarda göz kamaştıran ve huzur veren bir aydınlık; bir kısmında ise ürperten ve kaynayan ateşlerin kızıl ışığı.

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Üstü yeni örtülmüş bir kabrin başına gelmişlerdi.

Mavi elbiseli melek eliyle görünmez bir kapı açtı. Aşağı indiler. Veya inmediler düz adım attılar.

Dar bir salondu ama tabut gibi dardı. Yüksekliği bir metre bile değildi. Bir ekmek fırınının içine benziyordu. Ortada kararmış bir beden vardı. Kefen görünmüyordu. İhtiyar halıcı ölünün ruhu nerede diye düşünüyordu ki meyyiti güçlükle görebildi. Ölü, kaçmak ister gibi köşeye sığınmış, korkuyla büzülmüş onlara bakıyordu.

Melek, ihtiyar halıcıya döndü:

– Dün öldü. Genç yaşta yeryüzünde hüküm sahibi oldu. Adalet ona emanetti. İnsanlar kurtuluş için kapısını aşındırır, merhamet dilenirdi. Kimini kovar, kimini azarlardı. Onu memnun edeni kurtarıyor, hoşlanmadığını zindana gönderiyordu. Kendisine çok uzun bir ömür biçmişti. Kasaba ona dar geliyordu. Daha büyük güç ve saltanat düşlüyordu.

Hepsi bitti. Dün bir saika işini bitirdi. Buraya yuvarlandı. Kahraman bir küheylan diye alkışlayıp törenle yolculadılar. Pençe ve dişlerini kaybetmiş ‘kanlı bir sırtlan’ olarak kabre düşmüştü. Dönüşü olmayan bir çukurdaydı.

İhtiyar halıcı, köşede büzülmüş korkuyla titreyen gence baktı. Çocuk dese olurdu. Çok gençti. Kendisinden kötü durumda görünüyordu. Akibetleri benziyordu ama onun kadar felaket içinde değildi. Meleğe döndü.

– Bu da benim gibi “iman”sız mı geldi?

– Hayır, bir “dirhem” imanı var. Yaptığı zulümleri ödeyebilirse belki bir gün kurtulur.

Diğer melek meyyiti önüne oturttu. İlk sorulara başladılar. Genç yargıç yüzlerce insan yargılamıştı. Kendisi ilk defa sanık sandalyesindeydi. Korkudan titriyordu. Sadece anlaşılmayan sözcükler söylüyor, kekeliyordu. Hiç bir soruya cevap veremedi. Siyah elbiseli melek defterini açtı:

– Yazık, ne kadar güzel insanlarla kalmışsın bir zamanlar. Allah’ı zikretmişsin. Allah için koşmuşsun. Allah rızası için ter dökmüşsün. Melek eliyle gence işaret etti.

Genç yargıcın dili çözüldü:

– O günlerim beni kurtarır mı?

– Akibeti, geçmiş günler değil son hâl belirler.

– Geçmiş günlerimi sildiniz mi?

– Hayır, şu kadarlık inşirahın, cevap verebilmen, dilinin açılması o günlerin karşılığı. Hesap gününe kadar böyle gidecek.

Siyah elbiseli melek:

– Yıkılışın arkadaşlarına ihanetle başlamış. Okulde beraber okuduğun, aynı evde kaldığın arkadaşlarını “terörist” diye ihbar etmişsin.

– Onlardan hiç sana zarar gelmiş miydi?

– Beraber kaldığımız günlerde hepsi iyiydi. Sonra vatana ihanet ettiler.

– İhanet ettiklerini gösteren delillerle karşılaşmış mıydın?

– Casusluk yapıyorlardı, kumpaslar kuruyorlardı.

– Hangi arkadaşın yapıyordu?

Dünyada kolayca kurduğu cümleleri burada tekrarlayamıyordu.

– Bazıları.

– İhbar ettiklerin mi?

– Hayır.

Melek defterini açtı:

Senin ihbarınla 18 masum erkek şimdi zindanda. Sonra onların eşlerini de hapse attılar. Aileler bölündü. Çocuklar ortada kaldı. Üniversiteyi kazandığında sana ev bulan, bir yıl burs temin eden hemşehrinin hanımı da zindana girdi. Sen arkadaşını ihbar edince onu da aldılar. 22 aydır tek kişilik hücrede. Bir de senden sonra onlardan ayrılmış kaymakam bir arkadaşını ihbar etmişsin. O da senin ihbarından sonra teslim olmayıp intihar etmiş.

Genç yargıç:

– Amirlerim bunu emretmişti.

Mavi elbiseli melek:

– İhbar listenle kaderini ve ahiretini mühürledin. Yazık oldu. Arkadaşların zindan ve hücrelerinden çıkacak ama sen bu hücreden hiç çıkmayacaksın. Arkadan amirlerin de gelecek.

Genç yargıç keşke şu manzarayı hayattayken bir an görebilseydim diye düşündü. Cevabı melekten geldi.

***

BEN EMİR KULUYDUM

Mavi elbiseli melek:

– Karşılaşacağınız her tehlike, başınıza gelecek her sahne Kur’an’da size haber olarak geldi. Ama siz ölümü aklınıza getirmediniz. Ölümü aklına düşürmeyenlerin eceli usulca ve habersizce gelir.

Diğer melek genç yargıça döndü, ağır ağır konuşmaya başladı.

Bir perde açıldı.

– Şimdi senin kararlarına geldi sıra… Bak görüyor musun? Sen bu kâtili salıvermiştin. Bir masumu daha öldürüyor. Bu cinayet senin defterine aynen kaydolmuş.

– Ama ben emirleri uyguladım diye kekeledi.

– Yargıç; hem hâkimdir hem hakemdir. Size haber olarak geldi: “Hâkimler 3 sınıftır. Biri cennette, diğer ikisi cehennemdedir. Cennette olan; hakkı bilip onunla hüküm verendir. Cehennemde olanlar; insanlar arasında bilgisizce hüküm veren ve hakkı bilip hükümde haksızlık yapanlardır.” (İbn Mâce)

– Emirle karar veriyor idiysen nasıl âdil karar verebilirsin ki! O zaman bu mesleği tercih etmeyecektin.

Bir perde daha açıldı. Bir zindan göründü. Loş koridorda emekleyen bebekler, gözü yaşlı anneler vardı. Köşede hasta bir kadın. Kabir gibi dar ve sıkışık bir zindandı.

–  Bak görüyor musun? Bunların hepsi senin kararınla oldu. Vicdanını dinlemedin. Kendi kanunlarınızı bile görmezden geldin.

Genç yargıç “nereden yargıç oldum” diye içerleniyordu. Diyecek sözü yoktu:

– Tecrübesizdim. Hata yapmış olabilirim. Affedilemez mi bunlar?

– Bu insanlar hayatları boyunca Rabbimiz için yoruldular. Çalıştılar. Başka bir gayeleri olmadı. Bak şu gördüğün öğretmenlik yapıyordu.  Tek sevdası öğrencileri idi. Yüzlerce öğrenci yetiştirmişti. Üst ranzadeki doktor. Yıllarını mağdur hastalara yardım için başka ülkelerde geçirdi. Senin kararınla zindandalar. Diğer melek:

– Bu insanlar Allah’ın sevdiği amelleri yapıyorlardı. Şu hadisi duymadınız mı: “Allahu Teâlâ buyurmuştur: Her kim sevdiğim kuluma düşmanlık ederse, Ben de ona harb ilân ederim.”

Genç yargıç:

– Ban Allah’ı bizimle zannediyordum. Her işimiz rast gitti. Her adımda başarılı olduk. Allah bize yardım ediyordu.

– Bu, size Allah’ın mekri idi. Şeytan size zulmünüzü sevimli gösterdi. Allah, zalimlerle birlikte olmaz.

Ama bi tek ben mi ceza görüyorum? Niye bi tek ben öldüm? Binlerce yargıç var.

– Senin erken ölmen zulmünü azaltmış oldu. Kalsan her gün bir başka cinayet işleyecek, bir başka masumu zindana atacaktın. Kalan arkadaşların azaplarını ve ateşlerini artırıyorlar.

– Siyah elbiseli melek:

– Bebeklerın âhı ve feryadı, ailelerinden zorla ayrılan çocukların göz yaşları gökleri ihtizaza getirdi. Her göz yaşı damlası için gökler tepenize inebilirdi. Ama inmedi. Rabbimizin hikmet ve Rububiyet takvimi gayretullah tecelliyatından mühlet aldı. Terbiye, olgunlaştırma ve tekamül bitmedi. Rububiyet tecellilerlerini bittiğinde Gayretullah tecelliyatı başlayacak. O gün geldiğinde Gayretullahı celbeden tüm seyyiat gazap sağnaklarıyla bir bir helak olacak.

– Başınıza dağlar inmeyince doğru yaptığınızı düşündünüz. Ki bu da ayrı bir musibet.

***

“Vergilius ile birlikte,

ruhları sağaltan dağa tırmanırken,

ölüler diyarına inerken,

 

yazgının sillesine dayanıklı olsam da

beni ürküten sözler söylendi

gelecek yaşamım konusunda.

 

Bu nedenle, yazgının bana

neler hazırladığını öğrenirsem sevinirim:

çünkü, beklenen okun acısı daha az olur derim.”

Cennet XVII. Kanto

 

Yarın: Boğazlanmış kuzular ülkesi, Mezarlıkta bir gece – 5

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Kaleminize ve yüreğinize sağlık Veysel Bey.

    Bu yazının muhatabı olan yargı mensupları keşke okusalar da kendilerini bekleyen korkunç akıbeti tefekkür edip zulümden vazgeçseler. Ne var ki onlar kendilerine verilen mühleti zulümle doldurmakla öyle meşguller ki konforlarını bozacak düşüncelere harcayacak vakitleri yok.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin