Yazı dizisine Cemaat’ten ne tepkiler aldım? [Ahmet Dönmez -2]

Gelelim camia içerisinden ulaşan tepkilere…

Benim için bu yazı dizisinin en özel tarafı burası. Tahminlerimin ve beklentilerimin aksine, çok çok olumlu bir reaksiyonla karşılaştım. Bana doğrudan ulaşan tepkilerin neredeyse tamamı destekler ve teşvik eder mahiyetteydi. Hizmet Hareketi içerisinden tanıdığım, tanımadığım bir çok kişi bana yüz yüze, telefonla, e-postayla, mesajlarla yorumlarını ilettiler. Bunların bir bölümü kamuoyunca da tanınan, bilinen insanlardı. Genel olarak bu yorumları şu şekilde özetleyebilirim: “Böyle bir yazıya ihtiyaç vardı. Bu sorular hepimizin kafasında vardı ama hiç kimse soramıyordu. Hepimize tercüman oldun. Birilerinin bu sorulara cevap vermesi gerek. Ne olduğunu bilmek istiyoruz. Aramızda hainler varsa niye deşifre edilmiyor? Niye hesap sormuyoruz? Kimsenin Hizmet’e böyle bir leke sürmeye hakkı yok.”

Olumsuz yaklaşımlar ise az miktardaydı. Hep üçüncü kişiler üzerinden ve dolaylı bir şekilde ulaştırılan tepkilerdi bunlar. Ancak belirtmem gerekir ki, sıradan insanlar değillerdi. Anladığım kadarıyla belli konumları elinde tutan, sözü dinlenir ‘ağır abiler’di.

Üzücü olan şuydu ki, dizinin içeriğiyle ilgili somut bir itiraz yerine bu yazıları neden yazdığımla ilgilenen reaksiyonlardı genellikle. Ekseriyetle de “Şimdi bunun zamanı mı?”, “Niye düşmana malzeme veriliyor?”, “Ahmet Dönmez ne yapmaya çalışıyor?” soruları etrafında yoğunlaşıyordu. Başlarken ‘hain’, ‘kozmik’ gibi etiketlerle yaftalanmayı, bel altı vuruşları göze almıştım. Tek tük de olsa bunlar da olmadı değil. Fakat cevap vermeyi bile abes görüyorum.

BU SÜREÇ, URLARDAN KURTULMADAN BİTMEYECEK

Ancak zamanlama ile ilgili eleştirilere bir cevap vermek isterim: Hani herkes soruyor ya, ‘Bu süreç ne zaman bitecek?’ diye… Bana göre cemaat kendi içerisinde bu sorgulamayı sağlıklı bir şekilde yapmadan, arınmadan, urlarından kurtulmadan, hastalıklarını tedavi etmeden bitmeyecek. Bu benim düşüncem. İtiraz edenler kendi zaviyelerinden farklı değerlendirmeler sunabilirler.

Bu sorgulama için erken değil; geç bile kalındı. Eğer en geç 10 yıl önce gerekli neşter vurulsaydı, çok büyük ihtimalle, bugün cemaati bir nefret objesine dönüştüren hataların bir çoğu yapılmayacaktı. Her akl-ı selim sahibini, bugün cemaati 15 Temmuz komplosuna bulaştıran insanların geçmişte daha başka neler yapmış olabileceklerini sorgulamaya davet ediyorum. Ve, bu insanlar ya da bu insanları üreten ‘hastalıklar’ tedavi edilmeden bu sürecin bitmesi halinde neler olacağını da… Bana göre; kendilerine ‘ilahi bir tasdik’ almış, yaptıkları her şey kader tarafından onaylanmış ve Kadir-i Mutlak tarafından cevaz verilmiş gibi sunacaklar neticeyi. Eskisinden daha pervasız bir şekilde aynı yöntemlere devam edecekler. Doğal olarak da cemaatin başı, 15 Temmuz’a benzer belalardan bir türlü kurtulamayacak.

90’lı yıllarda Cem Karaca’ları, Barış Manço’ları, Bülent Ecevit’leri kendine hayran bırakan bu Hareket, nasıl oldu da 20 yıl sonra en yakın müttefiklerini bile kendisini savunamaz hale getirdi?

İstediğiniz kadar başkalarını suçlayabilirsiniz! İstediğiniz kadar gölgeleri yumruklayabilirsiniz!

Bugün en ılımlı insanlar bile AKP’yi eleştirecekken söze önce cemaate küfrederek başlıyorsa, önünüzde iki seçenek var: Ya siz de onlara “küfredersiniz” ya da şapkayı önünüze koyar düşünürsünüz.

Burada artık kastım ve hedefim 15 Temmuz değil. O tuzak – ya da kumpas, ne derseniz deyin- sadece bir sonuç.

“Ne yani, bütün bu zulümleri hak ettiğimizi mi iddia ediyorsun?” diye tepki gösterecekler için şu parantezi açmayı da zaruri görüyorum: Bunları, AKP’nin ve başındaki despotun insanlıktan çıkmış hallerinden, vahşi zulümlerinden, Nemrutluklarından bağımsız olarak söylüyorum. Bu onların hesabı… ya da meselesi… Onlar düşünsün. Hizmet Hareketi başkaları için değil, evvela kendisi için bu kemoterapiyi başlatmak zorunda.

Arınma… Daha geç olmadan… Yarın değil; bugün…

AKP ÖRNEĞİ DERS OLMALI

Şöyle bir metafor yapıyorum; yolda size TIR çarpmış, çoğu kemikleriniz kırık, hayati fonksiyonlarınızı yerine getirmekte güçlük çekiyorsunuz, yoğun bakımdasınız ama ‘Hayır ben şimdi tedavi olmak istemiyorum. Hele bir eve çıkayım, biraz zaman geçsin, öyle…’ diyorsunuz.

“Bu sorgulamaların şimdi zamanı değil. Hele bir süreç bitsin, şu belayı atlatalım, ondan sonra her türlü hesaplaşma olacak” demek, bununla aynı şey bence.

Haydi diyelim ki bu tür analojilerle başkaları da tam tersi yönden benzetmeler yapabilir. Ben güncel olması açısından ve biraz da meseleyi vulgarize etmek maksadıyla başka somut bir örnek vereyim; geçenlerde AKP’nin kurucularından Ersönmez Yarbay, “Abdullah Gül’ü de Bülent Arınç’ı da ‘tek adamlığa’ karşı uyardım. Ancak onlar, ‘Şimdi parti içinde görüş ayrılığı zamanı değil, birlik beraberlik zamanı. Bunların zamanı değil’ diyerek sustular.” dedi. Bu örneğin ana fikri ‘tek adamlık’ uyarısı değil. Zamanlama ile ilgili, biraz da ‘te’dib edici’ cevap…

Niyeyse bu ülkede hiç bir şeyin hiç bir vakit, ‘tam zamanı’ olmuyor. Hep daha acil, daha ehemmiyetli, daha hayati bir neden vardır diğerini ötelemek ya da ertelemek için… Ve ne yazık ki o beklenen zaman da hiç bir zaman gelmiyor. Daha doğrusu geliyor da ‘iş işten geçtiği zaman’ oluyor o an… Abdullah Gül’ün de Bülent Arınç’ın da artık yeterince zamanı var; bol bol düşünebilirler, ‘nerede hata yaptık’ diye… Fakat kime ne faydası var artık? Bugün anlaşılıyor ki, o günün en mühim meselesi buymuş.

Bazen sizin detay gibi gördüğünüz bir mevzu, aslında varoluşsal bir problem haline gelmiştir de haberiniz yoktur.

BİR KİŞİNİN ELE GEÇİRİLMESİYLE KOCA CAMİAYI UÇURUMA SÜRÜKLEYEBİLEN ZAAFİYET SORGULANMAYACAK MI?

İçlerinden bir tanesinin devşirilmesi halinde, 40 yıldır emek verilen bir insanlık hareketinin bir gecede silahlı terör örgütü olarak yaftalanmasına yetecek bir yanlışa imza attırılabiliyorsa, o mekanizmayı sorgulamak gerekmez mi?

Kimdir bu ‘hainler ya da devşirmeler? İlkin bir hücrede başlayan kanser, daha sonra nasıl bütün vücuda yayılıyorsa; hala daha ‘Şimdi zamanı değil’ demenin kime, ne faydası var? Daha ne olacak ki? Ailelerle beraber 1 milyona yakın insan doğrudan bedel ödüyor. Dolaylı olarak mağduriyet yaşayanlarla sayı kaçı buluyor, hesap edin.

Bu vakıanın ilahi hikmet boyutları muhakkak vardır. Asr-ı Saadet’ten örneklerle de bir takım cevaplar verilebilir. Veriliyor da zaten.

Fakat ben bir gazeteci olarak somut olgular üzerinden sorular sormak zorundayım.

Birileri, “Hocaefendi’nin talimatı” diyerek bu askerleri darbe tuzağına mı düşürdü? Öyleyse kim bu birileri? Adil Öksüz kimdir mesela? Neden herkesi tatmin edici, soru işaretlerini izale edici bir cevap verilmiyor? Bu suskunluk gizli bir ‘kabul’ ya da ‘özgüvensizlik’ anlamına gelmeyecek mi? Ve bu ‘angaje elemanlar’, 15 Temmuz’dan önce de sahne aldılar mı? Tabanın, ‘cemaatin tavrı’ zannettiği kaç olay aslında bu tiplerin kotardığı işlerdi kim bilir. Bugün camianın üzerine yapışan ayıplardan kaçında bu kişilerin dahli vardı acaba?

CEMAATİN GELECEĞİNİ, TABANA VERECEĞİ CEVAPLAR BELİRLEYECEK

Susarak, duymazdan-görmezden gelerek geçiştirilecek sorular değil bunlar. Bugün Türkiye’nin tamamında cemaat bir sevimsizlik nesnesine dönüşmüş durumda. Ters yönde giderken, “Ne birisi, hepisi hepisi” diyen Temel durumuna düşmeyi kendine nasıl yakıştırabilir Hizmet? Evet, bunda hırsız bir idarenin iftiraları, yalanları etkili oldu. Evet milletin belli bir bölümünün vefasızlığının, cehaletinin, hırsızlığa teşne olmasının ve hatta nankörlüğünün de etkisi var. Bunları inkar ediyor değilim. Ancak sadece bir suçlama ile bu süreçten sağlıklı bir şekilde çıkılabilir mi sorusunu da sormam gerek.

Görebildiğim kadarıyla cemaat, belli bir süre daha susacak. Çünkü 15 Temmuz’da ne olduğunu cemaatin kendisi de henüz anlayabilmiş değil. “Bu işi Allah çözecek. Bu oyunu biz kurmadık ki biz açıklayalım. Erdoğan bir oyun oynadı. İçeriden de bu oyuna gizli bir şekilde dahil olanlar oldu. Ve maalesef Hizmet bu oyunu da içerideki gizli oyuncuları da fark edemedi. Halen de tam olarak anlayabilmiş, çözebilmiş değiliz. Çünkü kurgulayan, planlayan biz değiliz. Dolayısıyla sorulara cevap vermesi gerekenler de bu oyunu oynayanlardır” şeklinde özetlenebilecek bir yaklaşım söz konusu. Haliyle bu kadar şiddetli ve acımasız bir savaşın ortasında bunların tartışılmasının münasebetsiz olacağı, musibeti ikileteceği ve ‘kuvve-i maneviyeyi’ kıracağı düşünülüyor. Bu kara sürecin bitimiyle beraber bir hesaplaşmanın olacağı ve herkesin eteğindeki taşı dökeceği vaat ediliyor.

Ancak bir yandan da cemaatin kendi tabanının, “Biz 15 Temmuz’un neresindeyiz?” diye sorduğu, herkesin beynini kemiren bu sorulara bir cevap bulmaya çalıştığı da aşikâr.

Yazı dizisine gelen tepkilerden anladığım şu; camianın kahir ekseriyeti sorumluların hesap vermesini istiyor.

Bu tepkiler benim için de yeni bir durum, yeni bir tecrübe. Zihnimde ve ruhumda yepyeni menfezler açan, ümidimi artıran, heyecanlandıran bir olgu. Birilerinin zannettiği ya da iddia ettiği gibi; robotlardan oluşan, sorgulamayan, yukarıdan ne gelirse harfiyen ona uyan bir mankurtlar topluluğu yok ortada. Bu insanlar, hiç bir ‘abinin’ kara kaşı-kara gözü için bu yolun yolcuları değiller. İnançlarını, mefkuresini, yöntemlerini, söylemini paylaştığı ölçüde bu yolu yürüyen; yanlış yapıldığında itiraz eden; sorumlulardan hesap sorulmasını isteyen; değilse kendi inandığı yolda tek başına da olsa yürümeye hazır; Türkiye’nin en okumuş, değişimlere en açık, dünya ile entegre, kendini en çabuk yenileyebilen ve adapte edebilen topluluğu burası.

Ve ‘burası’ bir şey söylüyor! Cevap istiyor. Yeni bir süreç var artık. İşte sözünü ettiğim dip dalga bu.

Sürecin nasıl biteceğini ve cemaatin geleceğini, bu dip dalgaya verilecek cevap belirleyecek.

BİTTİ

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

13 YORUMLAR

  1. Cemaate “gassalın elinde ki meyyit” sözü yanlış anlatıldı, biz başımızdakilere böyle inanmaya zorlandık fakat müminin herşeyi Kur’an ve sünnete uygunluğunu araştırması, tartışması gerektiğini aklına getiremedi getirenler de susturuldu. Sahabe efendilerimizin hayatlarını dinledik okuduk ama onların yanlışa nasıl dur dediklerini nasıl itiraz ettiğini, Hz. Ömer’e yaşlı bir kadının itirazını idrak edemedik (edenler, yanlış bu böyle diyenler sürüldü). İnşallah soru sormayı,neden niçin deyip araştırmayı, Kur’an ve sünnete uyup uymadığını araştıran bir toplum haline gelir, neden niçin sorularını soranların alaşağı edildiği değil muhatap alındığı buda ne diyor diye dinlendiği bir cemaat haline gelir cemaat olmanın hakkını veririz. Vesselam…

  2. Ahmet Bey Lutfen

    Konu yazilarinizi okudum, tesekkur ederim. asagidaki cumlenizi biraz detayli aciklayabilirmisiniz? Ayni hatalari tekrar etmemek icin.
    ‘bugün cemaati bir nefret objesine dönüştüren hatalar ‘

  3. Cemaat ülkenin en eğitimli gurubu belkide dünyanın en eğitimli islami topluluğu. Ama yinede Ülkedeki okumama hastalığı bulaşmış durumda. Bu yazdıkalrınız dahilinde bir belgesel hazırlanabilir. Siz bu yazıları geliştirip kitap olarak çıkarın.

    • Okumama hastalığına kesinlikle katılıyorum.

      Okumama hastalığı derken kitap okumama manasında değil, araştırmama, irdelememe, merak edip öğrenmeye çalışmama.

  4. Ahmet Bey, yazınızı yayınlandığı dönemde okuyamamıştım dün ve bugün bütün yazı dizisini okudum. Sizi hakikaten yürekten kutluyorum. Yazınız için benim de düşünüp düşünüp cevap veremediğim birçok soruya tatmin edici cevaplar aldım. Bizler, yani bu hareketin ‘tabanı’ olarak kimler bu süreçte hainlik yapmışsa deşifre edilmesini istiyoruz inanın bu o kutsanan ‘zarar verir’ düşüncesinden daha iyi olacaktır.
    O ‘ağır abiler’ tabandaki insanlarla yeterince münasebet kuramadıkları için belki de o tepkileri görmüyorlar ama biz bire bir eş dost akrabadan muhatap oluyoruz.
    Sanki bu noktada Batı’dan ve Türkiye’deki bazı kesimler tarafından yapılan Hizmet’in daha şeffaf olmasına yönelik eleştirilere genel anlamıyla katılıyorum. Dediğiniz gibi Hizmet’in geleceğine verilen cevaplar karar verecek.
    Yazı dizinizde bazı yerlerde olası ihtimalleri sıralayıp sonucu muğlak bırakmışsınız bunun sebebi belirttiğiniz gibi yeteri bilgiye sahip olmamanız olabilir ama sizden şahsi görüşünüzü duymayı isterdim.
    Son olarak tekrardan size çok teşekkür ederim biz taban olarak arkanızdayız lütfen kimseye bakmayın siz hata gördüğünüz yerde eleştirin… Taban arkanızda…

  5. Öncelikle selamlar.
    Görebildiğim kadarıyla cemaat, belli bir süre daha susacak…..paragrafıyla zaten içinde bulunan durum izah edilmiş.bunu doğru kabul edersek sorgulamanın anlamsız olduğu kanaatindeyim.

  6. Meselenin bir geçmişe bir de geleceğe bakan yönü var.
    1-) Biz geçmişe kader, geleceğe de irade menfezinden bakarız.
    Salih insanların başına gelen bu musibeti kaderî yönünyle ele alır ve geçmiş zamanlardaki inanan insanların başına gelenler ve onların takındığı tavırlar ölçüsünde tavır takınırız. Örneğin Uhut dağında efendimiz (sav) in yerini terkeden sahabiye takındığı tavır gibi. Hz İsa’nın sadece 11 tane havarisinden birinin ona ihanet ettiğinde takındığı tavır gibi.

    2-) Geleceğe bakan yönü ile benzer bir durumun yaşanmaması için neler yapılabilir. Mümin bir delikten iki kez ısırılamayacağına göre bu felaketten hangi dersler çıkarılmalıdır ve sorgulamalar yapılmalıdır?
    Bunun da kendine göre usulu var, yolu var, yöntemi var. Her seviyeden insanın rahatsız olduğu durumları bir üstü ile paylaşıp çözüm yolları ile beraber konuşulur. Nihayetinde bir merkezde bu sorunlar biraraya getirilerek toplu bir nazarla ele alınır ve makuliyet ölçüsünde sonuca kavuşturulur. Bu tarz bir çalışma yapılıyordur zaten.

    Yoksa ulu orta gazeteci veya akademisyen refleksi ile ‘hani niye sorgulama olmuyor’ vs gibi yöntemle olmaz.

    NOT: Üsten ‘ağır bir abi’ değilim :). Rızkı elinden alınmış, akrabaları ve arkadaşları hapiste olan biriyim.

    • Aynen katiliyorum . Ayrıca Faik Can’ın Hocaefendi aldatıldımı yazısını tavsiye ediyorum

      Taban arkanızda diyenlerde kendi adına konuşmalı.Herkesin kararını bildirmemeli.

  7. Cemaat yapısı içinden değilim. 15 Temmuz ihanetini yapanları toptan lanetliyorum. Yakın zamana kadar cemaatle FETÖyü ayırmaya çalışıyorduk. Ancak ağır abilerin criminal işlerini alt tabaka da sorgusuzca savununca bu imkan bırakılmadı. Hala 15 Temmuz’un şokunda olan bir taban var. Büyük çoğunluğu depresyonda. “Biz Afrikası’ndan Güneydoğusu’na kadar bu insanlara ne kötülük yaptık. İyilikten başka ne yaptık. Kermesler yaptık, burslar, kurbanlar topladık, bu mudur karşılığı diye!” ağlayan ve yaşananları algılayamayan boşlukta birçok insan var. Ahmet Dönmez beyi gerçekten tebrik ediyorum. 40 yıllık emek bir gecede perişan olmadı. çok temel bir noktaya parmak basıyor. yapı sorgulanamaz, “masûn” ve “masum” önderlikle bir yere varamazdı. Dışarıdan biri olarak alttaki iyi insanların acısını gidermek için ne gerekiyorsa yapılmalı. Mesela bylock konusu. kimdir bu uygulamayı cemaat sistemine bir virüs gibi atarak manupile eden. Çünkü bulmak isteyen gördüğünüz gibi eliyle koymuş gibi buluverdi.
    Sorgulanamazlık, yada akıl dışılıklara cevap olarak, “bir hikmeti vardır” yapısı, “en eğitimli, en dünyaya açık, en özgür fikirli, en organizatör, en becerikli, en çok okuyan, en çok dil bilen” bir yapıya uyuyor mu? Düşünülmesi gerekiyor.
    Mukaddes davalar şahıslarla bâkî değildir. Kim yanlış yapmışsa kenara çekilir, kervan da uzun süre önce ayrıldığı şeriat ve Ehli Sünnet yoluna geri dönüp batınilikten kurtulursa hayırlısı olur.
    Bir cemaatçi arkadaşımın, sözüyle bitireyim: “Biz böyle anlaşmamıştık yola çıkarken ve böyle bitmemeliydi…”

  8. Hatta “Bunları yazmanın şimdi sırasımı” dediler demiş, kim dediyse doğru demiş, millet cezaevlerinde ölüme terkedilmiş, yazılarınız aleyhimize delil olarak kullanılmış beyefendi rahat koltuğunda gazetecilik oynuyor, neden normal zamanda sesiniz çıkmıyordu, keşke o zaman eleştirebilseydiniz

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin