Venezuela’da bir tuhaf darbe girişimi

HABER-ANALİZ | YAVUZ ALTUN

Venezuela’da son birkaç yıldır ciddi bir ekonomik kriz yaşanıyor. Buna, politik bir kriz de eşlik ediyor. Devlet Başkanı Nicolas Maduro, açık bir kötü yönetimden kaynaklanan krizi dış güçlere bağlamaktan çekinmezken, ülkedeki muhaliflerin iktidara ortak olmasına da müsaade etmiyor. Halk oyuyla Meclis’te çoğunluğu elde eden muhaliflere karşı, yargı eliyle Meclis’in yetkilerini daraltması bunun en somut örneğiydi.

Latin Amerika ülkeleri, çoğu yönden Türkiye’ye benzer. Darbelerle delik deşik edilmiş bir demokrasi tecrübesi, Soğuk Savaş’ta ABD ve Sovyet Rusya arasındaki küresel iktidar mücadelesinin verildiği sahalardan biri olması, öfkeli ve çoğunlukla yoksul bir halk. Hatta Venezuela’nın popüler lider Hugo Chavez yönetimindeki “ekonomik başarıları” da Türkiye’dekine benzer bir politik sonuç doğurmuştur.

Yine de farklılıklar daha çarpıcı. Venezuela bir petrol ülkesi. Gelirlerinin önemli bir kısmı bu petrolü satabilmesine bağlı. ABD ambargo uygulasa da, Çin ve Rusya bu petrolün alıcısı olarak, mevcut rejimin en büyük sponsoru konumunda görünüyor. Öte yandan “darbecilik” nasıl ki Türkiye’de “muhafazakâr sağ” seçmenin karşısına bir engel olarak dikilmişse, ya da biz tarihi öyle algılamışsak, Latin Amerika ülkelerinde darbelerden en fazla çekenler “sol” cenah.

Bu yüzden Brezilya’da Lula da Silva ve Venezuela’da Hugo Chavez iktidarları, Chavez’in daha önce darbeye kalkışmış bir asker olduğunu ihmal edersek, birçoğu ABD destekli ve Latin Amerika’daki sol eğilimleri köreltmeye yönelik darbeler çağının kapanışı gibi algılandı 2000’lerin başında. 2002’de AKP iktidarının da benzer çağrışımları olduğunu akılda tutmak gerekir.

Venezuela’daki ekonomik durum, tahammül edilebilir gibi değil. Maduro’nun buna karşılık yapabildiği tek şey, Çin ve Rusya’dan para koparmak ve zamanında biriktirdiği altınları, ABD ambargosunun etrafından dolanarak, Türkiye gibi ülkeler eliyle günlük gıda ihtiyaçlarına dönüştürmek. Bir nevi tersinden simyacı. Tabi bunu yaparken de, ülkedeki muhalefeti dış güçlerin maşası konumuna itmek şeklindeki ideolojik maymuncuğu kullanıyor.

Nitekim muhalefet lideri Juan Guaido’nun ABD başta olmak üzere Batı ülkeleri (bize göre batı, onlara göre kuzey) tarafından meşru lider kabul edilmesi, Maduro’nun söylemine katkı oldu. Chavez’in son dönemlerinde başlayan ülkeden sermaye ve sermayedarların göçü, zaman içinde sürgünde bir Venezuela “burjuvazisi” de yarattı ve bu lobinin de bilhassa ABD’de Maduro karşıtı hamlelerin katalizörü olduğu konuşuluyor.

Bu arada dün Reuters ilginç bir haber geçti. Buna göre, Blackwater isimli paralı asker şirketinin sahibi, başından beri desteklediği ABD Başkanı Donald Trump’a, Venezuela’ya ufak çaplı bir ordu göndererek Maduro’yu devirebilecekleri teklifinde bulunmuş. Bunun için de Trump’tan ve Venezuela’nın sürgündeki sermayedarlarından “yatırım” arayışındaymış. Görüşmelere bu Nisan ayında başlanmış. Trump’ın yakın çevresinin bir rejim değişikliğine sıcak baktığı aşikâr. Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton da Ocak ayında basına “yakalandığı” bir fotoğrafta, not defterinde Venezuela’ya asker gönderileceği imasında bulunmuştu.

Paralı askerlere, ya da uluslararası sularda çarpışacak militer gruplara sahip tek ülke ABD değil. Yine Ocak ayında Rusya sponsorluğunda paralı askerlerin Venezuela’ya gittiğine dair haberler çıkmıştı basında.

Siyaset tarihinde, ordu-siyaset ilişkileri her zaman çetrefilli olmuştur. Modern demokratik toplumlarda ordunun siyasetteki ağırlığının kademeli olarak azaltıldığı, bazı ülkelerde hiçbir şekilde ordunun siyasete müdahale edemeyeceği konuşulur. Fakat ordu, her şeye rağmen elinde en fazla güç bulunan devlet kurumudur ve kendi hiyerarşisi, bürokrasisi içinde ne yapacağını kestirmek her zaman zordur.

Venezuela’daki tuhaf darbe girişiminin anlaşılabilmesi de buna bağlı. Muhalefet lideri Juan Guaido, erken saatlerde halkı ve “cesur askerleri” harekete geçmeye çağırdı. İlk başlarda bir hareketlilik olduğu düşünüldü, halkın bir kısmı sokağa döküldü. Fakat daha sonra Venezuela polisinin ve ordunun en azından bir kısmının, sokaktaki kitlelere şiddet uygulamaya başladığını gördük. Bu sabah da Maduro ekranlara çıkarak, ordunun kendisine sadık olduğunu duyurdu.

Bu arada ABD’de bilhassa Cumhuriyetçi Parti vekilleri, güçlü şekilde rejim değişikliğinden yana. Marco Rubio mesela, CNN’in durumu “darbe” (coup) olarak nitelemesine kızan bir tweet yazdı. (Trump’a yakın haber kanalı Fox News ve bazı medya grupları “ayaklanma” (uprising) tabirini kullandı.) Hatta dün gününün önemli bir bölümünü Twitter’da geçirdi. Trump hakeza. Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Maduro’nun ülkeden kaçmak üzere uçağına doğru hareketlenirken Moskova’dan gelen bir telefonla ikna edildiğini iddia etti. Öte yandan Demokrat Parti’nin sol kanadı, Amerika destekli bir darbe girişimini onaylamadıklarını uzun süredir söylüyor.

Muhtemelen ABD istihbaratı daha fazla bilgiye sahiptir fakat Venezuela’da hâlâ Maduro dışındaki güç sahibi aktörlerin kime sadık kalacağı, hangi yönetimden yana tavır göstereceği muallak. Ülkeyi bilen uzmanlar, ordudaki önemli isimlerin hâlâ Maduro’dan yana olduğunu söylüyor.

Dün Venezuela’dan bir gazeteci, şöyle bir kulis bilgisi paylaştı: Esaslı bir darbe girişimi yoldaydı, ordu da buna destek olacaktı fakat Guaido’nun tutuklanmak üzere olduğu bilgisi sebebiyle girişim öne alındı, bu sefer de ordu geri adım attı ve Guaido ortada kaldı. Türkiye’den olayı seyredenler, 2016’daki darbe girişimini hatırladı elbette.

Fakat bu senaryoda bir takım boşluklar var. Dün Guaido, öğle saatlerindeBaşkent Caracas’taki bir askerî birlikte verdi ayaklanma mesajını. Hemen ardından ordunun kontrol ettiği bir hapishanede bulunan, muhalif liderlerden Leopoldo Lopez serbest kaldı. 2014’te Maduro’ya karşı sokak protestosu başlattığı için hapse atılmıştı. Lopez ve Guaido, sosyal medyada pozlar vererek bir ayaklanma girişimini yönetmeye çalıştı. Fakat kısa süre içinde Maduro yanlısı güçler ateş açarak, bunu engelledi.

Son gelen haberlere göre Lopez, ülkedeki önce Şili, ardından İspanya Büyükelçiliği’ne sığındı. Resmi bir iltica talebinde bulunup bulunmadığı meçhul. Guaido ise dün akşam saatlerinde ayaklanma çağrısını yineledi fakat nerede olduğu henüz bilinmiyor. Son mesajında halkı 1 Mayıs’ta “barışçıl gösteriler” için sokağa dökülmeye çağırmış, olup bitenleri “ordu destekli bir halk hareketi” olarak nitelemişti.

30 milyonluk Venezuela’da mevcut yönetim krizi ve ekonomik bunalım devam ederse, milyonlarca Venezuela vatandaşının çevre ülkelere bir göç başlatacağı düşünülüyor. Suriye iç savaşının Avrupa’da bir “göçmen krizi” oluşturması gibi, Venezuela meselesi de, ciddi anlamda bir göç problemini gündeme getirebilir. Şimdiden iki milyona yakın Venezuela vatandaşının çevre ülkelere, yoğunlukla da Kolombiya’ya, taşındığı biliniyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin