Uzmanından bir Coronavirüs yazısı: Çin’de ne oluyor?

YORUM | Prof. Dr. SALİH HOŞOĞLU

Çin’de ortaya çıkan Coronavirus salgını bir anda dünyanın gündemine oturdu. Çin tarih boyunca birçok salgın hastalığın kaynağı olmuş bir ülke ve şu anda da kapalı bir rejim olması hasebiyle böyle bir salgın daha fazla gizem oluşturuyor. Daha ilginç olanı ise dünyada ve Türkiye’de konunun uzağından bile geçmeyen bir kısım “uzman” kişilerin televizyon kanallarını dolaşıp bu salgını kendi komplo teorileri ile açıklamaya çalışmalarıdır. Corona benzeri bütün dünyayı etkileyen salgınlar ilk defa ortaya çıkmadı, elbetteki Coronavirus salgını da son olmayacaktır. Bunun yanında sansasyon seven insanlar her zaman bu tarz haberleri köpürtmeyi ve bunları abartarak başkalarına aktarmaya devam edecekler. Her salgın aynı zamanda bir olağandışılıktır. Ülkeyi, toplumu ve tek tek insanları test eder.

Tarihe dönüp baktığımızda salgınların aynı zamanda siyasi bir olay olduklarını, çok defa tarihin seyrini etkilediklerini görürüz. Eski çağlardan beri tarihi kayıtlara giren salgınlar ülkelerle ve hatta kıtalarla sınırlı kalmamış, bütün dünyayı etkilemişlerdir. Daha eskilerine gitmeden Dünya Tarihini derinden etkileyen salgınların birkaçına bakalım. Doğu Roma İmparatoru Jüstinian’ın adına izafeten Jüstinian Vebası; (541-542) Afrika, Avrupa ve Batı Asya’da etkili olmuş ve nüfusun yaklaşık yüzde kırkının ölümüne yol açmıştı. Toplam olarak 25-50 milyon insanın bu pandemide (kıtaları etkileyen salgın) öldüğü tahmin ediliyor. Bu salgın, Roma İmparatorluğunu eski ihtişamına kavuşturan İmparator 1. Justinian döneminde olduğu için Justinian Vebası olarak tarihe geçti ve Roma İmparatorluğunun ciddi anlamda sarsılmasına ve güç kaybetmesine yol açtı. Tarihe Şiruya Vebası olarak geçen ve 627-628 yıllarında o zamanki Sasani İmparatorluğunu derinden etkileyen salgında, Sasani İmparatoru’nun da içinde olduğu, nüfusun yaklaşık yarısı ölmüştü. Tarihçiler bu salgının Müslümanların İran’ı fethini kolaylaştırdığını ileri sürerler.

SALGINLARDAN DOLAYI VEFAT EDEN TANIDIK İSİMLER

İslam Tarihinde önemli bir yeri olan benzer bir salgın 639’da Suriye ve Irak’ta yaşandı ve aralarında sahabelerin de bulunduğu yüz bini aşkın insanın kaybı ile sonuçlandı. Bu salgında vefat edenlerden biri de o sırada İslam Ordusunun komutanı olan Ebu Ubeyde ibn-i Cerrah’tı. Onun bu salgından kurtulması için Halife Ömer acil bir emirle kendisini Medine’ye çağırmıştı ama o bunu kabul etmeyerek orada kalmıştı. Bizim tarihimizi etkileyen benzeri birçok salgın hastalıklar olduğunu bilmekteyiz. Özellikle Avrupa nüfusunun yarısına yakınını öldüren 1331-1353 arasındaki Kara Veba gene Çin kökenliydi. Çin’i ve Asya’yı kasıp kavurduktan sonra Avrupa’ya ulaştı ve toplamda 75-200 milyon insanın ölümüne yol açtı. Bu salgının Avrupa’ya e Batı Asya’ya ulaşması Tatarların kuşattıkları Cenevizlilerin elindeki Kefe Kalesine vebalı insan cesetlerini mancınıklarla atmaları ve buradan gemilerle Avrupa’ya ve Ortadoğu’ya ulaşması ile olmuştu. 2010 yılında yayınlanan bir bilimsel çalışma bu salgının etkeninin Yersinia pestis adlı hıyarcıklı veba etkeni olduğunu gösterdi. Görüldüğü gibi o zaman da insanlar bulaşıcı hastalıkları bir savaş silahı olarak kullanmaktaydılar.

VEBA SALGINI

Veba ve diğer salgın hastalıklar tarih boyunca bütün dünyayı etkilemeye devam etti. Bunun çok bilinen tipik bir örneği Kolera’dır. Kolara’nın Hindistan’da salgın oluşturup Avrupa’ya ulaşması 19. yüzyılın başlarında oldu. Ancak en çok etkilenen ülkeler arasında İslam Ülkeleri de vardı. Öyleki Hac ibadeti kolera salgınlarının gölgesinde kaldı ve hacılar koleraya karşı girişte ve çıkışta belli bölgelerde karantinaya alındılar. Savaşlarda cephede ölen askerden daha fazlası salgın hastalıklarda kaybedildi ve bu bazen tarihin seyrini etkiledi. Birinci Dünya Savaşında Osmanlı Ordusunun seçkin komutanlarından bir kısmını düşman kurşunu değil salgın hastalıklar öldürdü. Sarıkamış Harekatı’nın önemli isimlerinden 3. Ordu Komutanı Hafız Hakkı Paşa 1915’de Erzurum’da ve 6. Ordu Komutanı ve büyük askeri strateji uzmanı, Türk dostu Baron von der Goltz (Golç Paşa) 1916’da Bağdat’ta tifüsten öldüler.

Salgın hastalıkların diğer hastalıklara göre farklı bir psikolojisi vardır ve bu hastalıkla mücadelenin belki de en önemli kısmını oluşturmaktadır. İnsanlar salgın hastalık söylentisi yayıldığında ve hele ölümler başladığında akl-ı selimle düşünmemeye başlarlar. Genç bir Enfeksiyon Hastalıkları uzmanı olarak bizzat gördüğüm bir vakadaki psikolojiyi anlatmak isterim. 1991 ve 1994 yılında Ankara ve Güneydoğu Anadolu’da çok sayıda kolera vakası görüldü. İşte bu vakalardan bir kısmını doğrudan takip ve tedavi ettik. Tabii ki o zaman sağlık yöneticileri bu vakaları asla açıklamadı ve bunu çağrıştıracak bir açıklama yapanı bile soruşturmaya tabi tuttular. 1994’de kolera vakası görülen bir köye inceleme yapmak üzere bir sağlık ekibi ile gittik. Hepimiz sağlıkçı olduğumuz ve koleranın nasıl bulaştığını da gayet iyi bildiğimiz halde ekipte akla zarar bir kolera korkusu hakimdi. Böyle durumlarda gruptaki birinin olumsuz bir tavır takınması bütün grubu etkiler ve bizde de öyle oldu. Biliyorduk ki kolera su ve gıda ile bulaşan, Vibrio cholera adlı bakterinin oluşturduğu, tedavisi çok kolay bir hastalıktır. Günümüzde basit bir antibiyotik tedavisi kolera tedavisine yeterli olabilmektedir. Ancak kolera adının da etkisi ile ekip olarak o kadar defansif davranıyorduk ki köylülerin bir kahvesini bile içmeyi kabul etmedik. Oysa kolera kahve ile asla bulaşamaz çünkü ısıya çok duyarlıdır ve yüksek ısıda hemen ölür. Demek ki salgın durumlarında sadece tıbbi bilgi değil toplum psikolojisinin de doğru yönetilmesi gerekmektedir.

SON SALGINA ZAMANINDA TEDBİR ALINMADI!

Şimdi Çin’de yaşanan salgının bu kadar yıkıcı boyutlara ulaşması çok açık olarak sağlık otoritelerinin zamanında tedbir al(a)madığını göstermektedir. Yansıyan bilgilerin de teyit ettiği üzere salgın fark edildiğinde hemen en azından sağlık birimlerini ve gerekirse kamuoyunu bilgilendirip gerekli adımlar atılmak yerine konunun kamuoyouna açıklanması ve önleyici tedbirlere başvurmak için yukarı makamlardan onay alınmaya çalışıldı. Bu tarz kapalı rejimlerde herşeye karar veren bir kişi vardır ve o da ülkenin bir numarasıdır. Çin’de de böylesi ciddi bir konu aynı yolu takip etti, hiç kimse sonunda ciddi handikaplar olan böyle bir konuda inisiyatif ve risk al(a)madı ve konu Başkan’a ulaşacak ciddiyet ve boyuta ulaştı. Bu boyuta ulaşan bir salgını durdurmak ve kontrol etmek daha önceki aşamalara göre binlerce kez daha maliyetli olacaktır. Şu anda Çin ülke olarak bu faturayı öderken aslında bu kadar merkeziyetçi bir yapının ne kadar büyük bir riks olduğunun da canlı örneği oldu.

BUNDAN SONRA NE OLUR? 

Şu anda Çin dahil dünyanın birçok ülkesinde en gelişmiş metotlarla virusun genomunun çözülmesi ve aşısının geliştirilmesi çalışmaları devam ediyor. Medyaya da yansıdığı üzere ABD’den Avustralya’ya kadar birçok araştırma merkezi, ilaç firmaları ve üniversiteler bu konuda çalışıyor. Her konuda komplo teorisi üreten geri kalmış ülke aydınları konunun sadece bu kısmına (aşı üretip para kazanma) takılıp kalmak yerine keşke böyle durumlarda çözüm üretecek merkezler oluşturmaya katkıda bulunsalardı. Oysa bizim ülkemizde her on- onbeş yılda bir bütün yapılanları sıfırlayıp herşeyi silbaştan başlattığımız için hiçbir konuda bilime ve insanlığa katkımız olamıyor. Yeni KoronaVirüsüne karşı kısa zaman sonra geliştirilen bir yada birden fazla aşı ile salgının kontrol altına alınmasını ve sonlandırılmasını umuyorum.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin