YORUM | ERHAN BAŞYURT
Bir virüs adeta dünyayı dize getirdi.
Süreç her yönüyle tam bir test hükmünde…
‘Hizmetkar devlet’ ile ‘efendi devlet’ arasındaki fark gece ve gündüz gibi ortaya çıkıyor.
Hizmetkar devletler, halk evlerinde tecrit hayatı yaşarken, işyerleri kapalı ve gelirleri düşmüşken, onları rahatlatacak, sadece sağlıklarını düşünmeye konsantre olmalarını sağlayacak tedbirler alıyorlar.
Virüse karşı en etkin mücadele, sosyal tecrit. Herkes evinde kalırsa, yayılma aşılabiliyor. Bunun için de dar gelirli insanların kira, fatura ve mutfak masraflarının, küçük ve orta boy esnafın da en azından kira ve vergi baskısından ve kaygısından kurtarılması gerekiyor.
İnsanlar ölümle ölümle açlık, ölümle yokluk arasında tercihe zorlanmamalı ki, alınan tedbirler başarılı olsun ve bir an önce normal hayata dönülebilsin…
BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
‘Hizmetkar devletler’ tarihlerinin neredeyse en kapsamlı ekonomik destek ve kurtarma paketlerini açıkladılar.
- ABD 2 trilyon dolar
- Almanya 800 milyar euro
- İngiltere 390 milyar sterlin
- Fransa 300 milyar euro
- İspanya 200 milyar euro
- Kanada 100 milyar dolar
- Ve Türkiye 15 milyar dolar…
İngiltere, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez GSMH’sının yüzde 15’ini ayırdı bir pakete…
İngiltere 3 asır sonra ilk kez, emekçiye doğrudan destek yapıyor. Zorunlu izne çıkarılan işçinin maaşının yüzde 80’ini 3 ay boyunca devlet karşılayacak…
Firmalara doğrudan hibe yardımlar yapılacak…
***
Dünyada koronavirüs yayılım hızı en yüksek olan ve şu anda bile toplam vaka sayısı ilk 10’a giren Türkiye, bu tablonun neresinde?
Türkiye’nin virüs ile “Mücadele ediyor gibi yapan ülkeler…” kapsamında olduğunu yine bu köşede 3 hafta önce dile getirmiştik.
O gün kaleme aldığımız kaygılar, maalesef birer birer gerçek oluyor.
İktidar, ihmaller zincirinde bir nevi sivil katliam yapıyor.
Ortada devlet/hükümet yerine adeta bir ‘korkuluk’ var…
Sadece tehdit ve korkutma var. Tweet atanı, haber yapamı, gerçeği dile getireni alıyorlar. Sadece emniyet tedbirleri ve gözdağı…
Kendilerini Saray’da tecrit altına alıp, halkı umursamadan sokağa salıyorlar.
Günde 5 defa canlı miting verenler, Demirtaş’ın deyimiyle “baklava açmaya bile katılanlar’’ şimdi 5 günde bir Saray’da tek başlarına halka hitap ediyorlar.
Bakanları ile bile görüntülü toplantı yapıyorlar.
Ama hayati hizmet alanları kapsamında olmasa da vatandaşın işe gitmesine, dükkanını açmasına, sokaklara çıkmasına müsaade ediyorlar.
Ne de olsa halkın canı can değil… “Efendi devlet” yaşasa yeter…
***
Devlet halkının hizmetçisi gibi değil, efendisi gibi davranıyor.
İktidarın halka bakış açısı, ‘kullarım’ ya da ‘köle’ gibi..
“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” düsturu sadece dillerde…
“Söz konusu devletse, gerisi teferruattır” ruhuyla hareket ediyorlar…
Türkiye, korona ile etkin mücadele için sadece 15 milyar dolarlık paket açıkladı.
Onun da büyük kısmı işverene…
Sokağa çıkma yasağı ilan edemeyen hükümet, üstüne üstlük yurt içi uçuşlarda ve turistik tesislerde konaklamalarda vergiyi düşürdü…
Halka korumak değil bu, daha fazla gezmeye teşvik paketi bu…
Anlamak mümkün değil. Sadece Kanal İstanbul’a iktidar, 15 milyar dolar harcamayı planlıyor.
Korona günlerinde onun da ‘maskeli ihalesi’ni yaptılar. ‘Maskeli soygun’ gibi…
Halka kurtarma paketinin değeri bir Kanal İstanbul değil.
Oysa 10 tane Kanal İstanbul yapsalar, kurtarmak mümkünken bin tane insanın hayatını kaybetmesine değmez…
***
Devlet ‘efendi’ olunca, yiyeceği kurbanından diş kirası isteyen ‘canavar’ gibi davranıyor.
Gerekli tedbirleri almayarak daha fazla ekonomik kayba ve ölüme sürükledikleri halka destek paketini bırakın, şimdi ondan bir de maddi destek istiyorlar.
Cumhurbaşkanı bizzat başlattı bu ‘zor günlerin’ bağış kampanyasını…
Ankara ve İstanbul Belediye Başkanları, devlete rağmen tedbirleri hayata geçirince, destek almaya başlayınca, onu bile kıskandı devlet!
Devletin bekası için kardeş katlini caiz görmüş bir gelenek, muhalif belediye başkanlarına pabuç bırakır mı?
Devletin kampanyası başlayınca, belediyelerin yaptığı kampanyalara da el konuldu!
Üstelik anayasada verilen bir hak, İçişleri Bakanlığı genelgesi ile iptal edildi.
Açıkçası muhalif belediyelerin kampanyaları ve topladıkları paralar hukuken gasp edildi…
İnanılması güç değil mi? Peki ne oldu devletin topladığı o vergilere, aldığı dış borçlara?
Hani 130 milyar dolar rezervimiz vardı Merkez Bankası’nda…?
Hani ekonomimiz çok güçlüydü, IMF’ye bile borç vermiştik/verecektik?
Vazgeçtim tüm bunlardan, sahi nerede çalışandan topladığınız 140 milyar lira ‘işsizlik fonu’?
Niçin çalışırken topladığınız bu parayı, söz verdiğiniz gibi işsiz kaldıklarında emekçiye dağıtmıyorsunuz?
***
Gerçek şu ki, Türk ekonomisi hızla çökmeye devam ediyor.
İktidar verilerle oynayıp, kamu bankalarının imkanlarını kullanıp toz pembe bir tablo sunmaya çalışıyor ama gerçek şu ki, kasa boşaltıldı ve ülke ekonomisi adım adım iflasa sürükleniyor.
Ekonomi ve finans uzmanları uyarıyor, yıl sonuna kadar 100 milyar dolar borç ödemesi bulunan Türkiye ya yüksek faizli yeni dış borçlar alacak ya da bankalardaki döviz mevduatlarına el koyacak!
Demokrasi ve hukuk kulvarından çıkıp tüm tek adam rejimlerinin ilerlediği o bir yani uçurum o patika yola girildi.
Bundan sonra refahın artması da, özgürlüklerin genişlemesi de, iktidarın ‘hizmetçi’ olduğunu hatırlaması da bir hayal…
Halk bunu istedi, sonucuna da katlanır diyebilirsiniz…
Umarım halk hatasından çabuk döner, zira muktedirlerin elde ettikleri gücü keyfince terk ettikleri vaki değildir…
Türkiye’nin düzlüğe çıkmasını istiyorsak, önce iktidarları ‘efendi devlet’ anlayışından kurtarmamız lazım.
Hükümetlere, ‘efendi’ değil halktan topladıkları paralarla halka hizmet veren ‘hizmetçi’ olduklarını nakşetmemiz lazım.
Koltuğa oturanın ‘güç sarhoşluğundan’ başı dönüyor.
Şeffaflık, hesap sorulabilirlik, hukukun üstünlüğü tesis edilmeden, millet ‘efendi’ olamaz…
İktidarlar da şimdi olduğu gibi yalan ve algı operasyonlarıyla, sömürdükçe sömürmeye, güç devşirdikçe devşirmeye ve keyfi yönetime devam ederler.