Sizi burada yaşatmayacağız

YORUM | NEVİN ERDEM – İHRAÇ HAKİM

Orman yangınlarıyla ciğerlerimizin yandığı bir sırada geldi Konya’daki yürek dağlayan katliam haberi. 

Uzun yıllar önce Kars’tan Meram’a göç eden Kürt bir aile 30 Temmuz’da katledildi; evleri de ateşe verildi. Tam 7 kişi!

Ön otopsi raporuna göre, 7 kişinin vücudunda toplam 19 kurşun tespit edilmiş. Öldürme kastının yoğunluğu dehşet verici. 

Koca bir aile yok edildi. Fail ya da failler henüz yakalanmadı. Soruşturma devam ediyor. Dolayısıyla etkin bir soruşturmayla aydınlatılması gereken karanlık birçok nokta var. 

Ancak şimdiye kadar kamuoyuna yansıyan delillere bakıldığında, olayın öncesinde kendisini açıkça hissettiren bir olgu var: Irkçılık 

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Öldürülen aile ile komşuları arasında olay öncesinde uzun yıllardır devam eden bir husumetin olduğu söyleniyor. 12 ve 22 Mayıs tarihlerinde yaşanan olaylara dair soruşturması halen devam eden iki kişinin tutuklu olduğu dosyalar var. Soruşturmalar sıradan, adi bir suç soruşturması olarak devam ediyor. 

Nitekim Konya Cumhuriyet Başsavcılığı 31 Temmuz 2021 tarihli basın açıklamasında, “Olayın iki komşu aile arasında 11 yıldır devam eden anlaşmazlık ve husumetten  kaynaklandığı  tespit  edilmiştir” denilmektedir. 

Cümledeki son iki kelimeye dikkat: “tespit edilmiştir”! Nasıl da kesin bir yargı, değil mi? 

Başsavcılığa göre olay sıradan bir komşu kavgasıymış yani. 

22 Mayıs’taki saldırıda ağır yaralanan 30 Temmuz’da ise katledilen, Yaşar Dedeoğulları “Biz ülkücüyüz, siz Kürtsünüz, sizi buradan çıkaracağız, 12 yıldır söyledikleri bu, Kürtleri burada barındırmayacağız” demişti. Saldırıda katledilen Barış Dedeoğulları ise, “Biz burada Kürtleri istemiyoruz” sözleriyle daha önce defalarca tehdit edildiklerini, 12 Mayıs’ta evlerinin bahçesine giren 60 kişilik bir grubun “Biz ülkücüyüz, sizi burada yaşatmayacağız” dediklerini söylemişti. 

Bu sözler katledilen ailenin yakınları tarafından da teyit ediliyor. 

Açık kaynaklarda dahi rahatlıkla görülebilen saldırının ırkçılıkla bu açık ve güçlü bağlantısına rağmen Başsavcılık aynı basın açıklamasında diyor ki: “Eylemin  ırkçı  nefret  saikiyle işlendiğine dair iddialar gerçeği yansıtmamaktadır.”

Noktayı koyuyor Başsavcılık. Bize hukuk fakültelerinde soruşturmalarda nokta, iddianameyle veya takipsizlik kararlarıyla konulur, diye öğretilmişti. Konya Başsavcısı hangi hukuk fakültesinden mezun olmuş acaba? Diplomasını bir görebilsek keşke!  

Başsavcılık “Bu  vahim  olay  tüm  yönleriyle  değerlendirilmekte  olup,  soruşturma titizlikle yürütülmektedir” diye de ekliyor. Saldırının saiki dahi belirlendiğine göre, değerlendirilecek hangi yönü kaldı ki?”

Başsavcılık son olarak da olayla ilgili farklı yorum yapanları “olayı çarpıtanlar” olarak yaftalayıp, bu kişilerle ilgili soruşturma açıldığını duyuruyor. 

Yani Başsavcılık delilleri toplamadan, soruşturmayı tamamlamadan istediği gibi sonucu ilan edecek, herkes de buna itaat edecek, ses çıkarmayacak, kabul edecek.

Bu skandal açıklamanın altındaki imza Konya Cumhuriyet Başsavcısı Ramazan Solmaz’a ait. 

Solmaz’ı hatırlarsınız. Hani şu lojman komşusu hakim ve savcıları fişlediği Anayasa Mahkemesi’nin yayınladığı bir kararla ortaya çıkan eski Diyarbakır Başsavcısı. İktidarın Hakimler ve Savcılar Kurulu’nu ele geçirmek için kurduğu Yargıda Birlik Platformu’nun Diyarbakır temsilcilerindendi.  

Solmaz’ın önceliğinin hukukun değil iktidarın üstünlüğü olduğu açık. Basın açıklaması da hukuki değil, politik. 

Hükümetin temsilcileri “bu saldırının ırkçılıkla bir ilgisi yoktur” diyorsa, olay bitmiştir. Ramazan Solmaz hazır! Saldırı adi bir komşu anlaşmazlığıdır. Soruşturma ona göre yapılır, iddianame ona göre yazılır, mahkeme kararı ona göre verilir.

Başsavcılık’ın bu açıklaması Türkiye’de ırkçılığın hangi seviyede olduğunu belirlemek için oldukça önemli. Zira ırkçılığın kurumsallaştığına, sistematik hale geldiğine işaret ediyor. 

Bireysel ırkçılığı belirlemek ve bununla mücadele etmek nisbeten daha kolaydır. Irkçılık kurumsallaştığında ise, hem tespiti hem de mücadelesi çetrefilli hale gelir. 

Dedeoğulları ailesinin ırkçılık saikiyle öldürülüp öldürülmediğini tüm çıplaklığıyla, bütün toplumu ikna edecek şekilde ortaya çıkarmakla görevli Başsavcılık, en başından ırkçılık iddialarına kapıyı kapatıp, ırkçılığın üzerini örtüyor. 

Tespit nasıl yapılacak, mücadele nasıl edilecek o zaman? İşte ırkçılığın kurumsallaşmasındaki tehlikelerden birisi bu. 

Soruşturmada adli kolluk görevi yapacak olan, olay öncesi istihbarat ve koruma önlemlerinden sorumlu olan Konya Emniyet Müdürü ise daha ilginç bir isim: Engin Dinç

Dinç, Hrant Dink davasında görevi ihmalden yargılanmış ancak dava zamanaşımı nedeniyle düşmüştü. Dinç 2015 yılında yaşanan ve hala aydınlanmayan Ankara Gar, Diyarbakır, İstanbul, Suruç ve Gaziantep patlamalarının yaşandığı dönemde İstihbarat Daire Başkanı’ydı. 

Fişleme işlerinde uzmanlaşmış bir başsavcının yanına, adı karanlık eylemlerle anılan bir emniyet müdürünü koyduğunuzda tablo netleşiyor. Konya’dan korkalım!

Ama sadece Konya’dan mı?

Onlarca yıldan beri inişli çıkışlı olarak süregelen bu ırkçılık tehlikesi, son zamanlarda özellikle Kürtlere yönelik olarak yeniden yükselme trendine girdi. 

Derin devlet operasyonlarının en kullanışlı aparatlarından birisi olan “ırkçılık”, hepimizi kahreden orman yangınlarında dahi faillerin Kürtler olduğu provakasyonu ile kendini gösterdi, göstermeye de devam ediyor. 

Henüz ortada orman yangınlarının nedenine dair delil yok iken, iktidar gemisinde yol alan Cübbeli Ahmet’in “Yüce Rabbim, ormanlarımızı yakan Pkk’lıların ve destekçileri olan partilerin ocaklarına ateş düşürsün” sözleri ile Doğu Perinçek’i “Can çekişen PKK ormanımızı, Manavgatımızı, köylerimizi yakma çılgınlığını çare sanıyor… Anayasa mahkemesi PKK’nın kolu olan HDP’yi derhal kapatmalı” sözleri ve bu çerçevede yapılan diğer açıklamaların aynı mutfakta pişirilen, ırkçılığı harlayıp, Kürt nefretini körüklemeye yönelik operasyonel sözler olduğu açık. Sedat Peker dahi, Kürtlere yönelik provokasyon uyarısı yaptı. 

Bir felaket araç olarak kullanılarak ikinci bir felaketin karanlık dehlizlerde planları yapılıyor, uygulamasına geçiliyor. Felaket ikileştiriliyor. 

Nitekim, bu yazıyı yazarken, Manavgat yakınlarında bazı ırkçı grupların havaya ateş açtıkları, yol kontrolü yaptıkları, “Kürt avı”na çıktıkları haberleri haber sitelerinde yer almaya başladı. 

Bireysel ve kurumsallaşmış ırkçılık bu ülkenin en önemli problemlerinden birisidir. İçimizi yakan, telafisi mümkün olmayan bir çok zarara ve mağduriyete yol açan orman yangınları bir şekilde söndürülebilir. Çok iyi bir politikayla kaybedilen şeylerin bir kısmı geri getirilebilir. Ancak özellikle Kürtleri hedef alan bu ırkçılık yangınına derhal bir çözüm getirilmezse, bu ateşin orman yangınlarından çok daha büyük bir felakete yol açacağı ve hepimizi yakacağı ortada. 

Irkçılık, sonu soykırım ile bitebilecek olan bir sürecin başlangıcı olan kötülüğün adıdır. Tarih buna şahit. Çözüm ise, demokratik bir hukuk devletinin inşaasıdır. 

“Sizi burada yaşatmayacağız” diyen yaratıklar düşünemezler; ama bu ırkçı nefreti körükleyenler unutmasınlar ki, bu toprakların sizler kadar sahipleri olan Kürtler burada huzur içinde yaşayamazlarsa, hiç kimse burada huzur içinde yaşayamaz. 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. “Merkezdeki bir derecelik sapma, muhitte büyük sahalara tekabül eder” düsturunu çok önemsiyorum.
    Kapkara ruhlu adamların, çeşitli merkezlere yerleştirdileri kendibenzerleri ülkemizi mahvetmeye devam ediyor.
    Allah, şerlerinden muhafaza eylesin…

  2. ‘Bize hukuk fakültelerinde soruşturmalarda nokta, iddianameyle veya takipsizlik kararlarıyla konulur, diye öğretilmişti.’ Ne kadar önemli bir norm. Ne kadar iç ılıtıcı meltem etkisi uyaran bir cümle. Sanki ütüpyalardan alınmış bir kesit. Okuyunca bile huzur veren bir bilgi.

    Ama cehaletin harekete geçmiş halini tecrübe eden toplumlarda bu normlar zevkle çiğnenir ve ayaklar altında ezilir. Cehaletin babaları yaktıkları ateşe mazlumları atarlar. Mazlumların yakıt olarak kullanıldığı bu ocaklarda zevk-u sefaya dalarlar. Mazlumun iniltilerini ney gibi dinleyip sarhoş olurlar. Bu ateşe atılmak istemeyenler, masum ve mazlum bulup zalimin ocağını beslemek zorundadır. Aksi takdirde kendisi de ateşin devamlılığı için o ateşe atılacaktır. Şeytani kısır döngü bir müddet böyle devam eder…

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin