Sevinç “Keşke”leri… [Beklenmedik Yolculuk-9]

YAZI DİZİSİ | VEYSEL AYHAN

“Bunun üzerine ‘Sema’dan bir münadî; Benim kulum doğru söylemiştir, ona cennetten bir döşek yayınız ve ona cennetten bir kapı açınız’ der. Bunun üzerine cennetin hoş ve güzel kokuları ona gelir ve gözünün alabildiği kadar bir mesafe kabrinde ona genişlik verilir. Güzel yüzlü, güzel elbiseli, hoş kokulu bir adam ona gelir. Bu adam ona: Seni sevindirecek şeylerin müjdesini sana veriyorum. İşte bugün sana vadolunan gündür, der. Ona: Sen kimsin? Yüzün hayır ile gelen kimsenin yüzüne benziyor, diye sorar. Ona, ben senin salih amelinim der. Bu sefer o kişi: Rabbim kıyameti kopart ki ben de aile halkımın yanına ve malıma geri döneyim, diye yakarır.” (Ebû Davûd, 4753)

“Herkes gibi ben dahi muhakkak gireceğim, diye mezarıma hayalen girdim. Ve kabirde yalnız, kimsesiz, karanlık, soğuk, dar bir haps-i münferitte, bir tecrid-i mutlak içindeki tevahhuş ve meyusiyetten tedehhüş ederken, birden Münker ve Nekir taifesinden iki mübarek arkadaş çıkıp geldiler. Benimle münazaraya başladılar…”

Bediüzzaman Said Nursi, Lem’alar

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Soru faslı hızlı ve problemsiz geçti. Yasin suresinden sonra “salih amelleri” de ona arkadaşlık etmeye gelmişti. İçini hakim olamadığı ve tarifsiz bir heyecan ve sevinç kaplamıştı.

Melekler ayrılmadan önce şimdiden sonra yaşayacakları hakkında ona bilgiler vereceklerdi. Önce kabri kendisine tanıttılar. Mavi elbiseli melek konuştu:

– Burada kıyamet kopana kadar istirahat edeceksin. Bazen uyanıp, gideceğin makamları göreceksin, ziyaretçilerini fark edeceksin. Kadir geceleri bazen Cuma geceleri yakınlarını, arzu ettiğin insanları ziyaret edebileceksin.

– Peki, “Kabir amel sandığıdır” diye öğrenmiştik. Bu ne demek?

– Anlatacağız. “Bazıları çeyiz sandığı elinde şeb-i arusa geliyor gibi buraya gelir. Kimisi de elleri boş bir müflis gibi…” Sen amellerini şimdiden görmek ister misin?

– Evet, görmek isterim.

Melek bir perde açtı, art arda kapıları görünen pek çok salon açıldı.

– Ameller, ya nur veya zulmet halindedir. Zihnin halen dünya ölçüleriyle çalıştığından amellerini görebileceğin şekle dönüştüreceğiz. Nur, nurani eşyaya; zulmet, zulmetli eşyaya kalboldu.

O küçücük kabir peşipeşine salonlara açılmıştı. Her salon depo ve ambar gibiydi. Tıpkı bir süper market veya bir kargo deposu. Bazı raflar parıl parıl, bazı yerler perişandı. Demek ki dünyada ne yaptıysa evrilip çevrilip buraya istifleniyormuş diye düşündü.

Melek “en önemli amellerin şurada” diyerek onu salonlardan birine yönlendirdi:

– Bu kısımda namazların var.

Devasa bir bölümdü. Bir yanda parıl parıl ışıldayan paketler, bir başka yanda pejmürde kutular vardı. Bazılarının kutusu yırtılmış, bazıları kararmıştı. Melek uzandı en üstteki raftan bir paket alıp eline verdi.

Atlastan bir ambalajla paketlenmişti. Işık saçıyordu. Kutudan yıllarca koklasa doymayacağı aklı başından alan bir koku yayılıyordu. Çok alımlı kurdelelerle, inci ve elmaslarla süslüydü. “Dışı böyleyse içi nasıldır” diye düşündü. Melek anladı:

– İçine burada bakamayız. Haşirde ortaya çıkacak.

Dayanamadı sordu:

– Niye bu kadar farklı farklı paketler var.

– Hayatta iken çok farklı buudda namaz kılmışsın. Mesela bu eline verdiğim namaz çok özenerek kıldığın bir öğle namazı. Tane tane okumuşsun. Her harfin tek tek altına kalbolmuş. Tadil erkana riayet etmişsin. Rükünlerin hakkını vermişsin. Rabbimize güzel teveccüh etmişsin. Kılarken bir yerlere, bir işe yetişeyim endişesi taşımamışsın. Sonra itminan içinde sükunetle uzun bir tesbihat yapmışsın. Dua ile bitirmişsin.

Kafasını kaldırdı “bu tür ne kadar namazım var” diye yukarı baktı. Az sayılmazdı. Şükretti.

– Peki şu ortadakiler?

– Onlar bir yerlere yetişme endişesiyle alelacele kıldıkların, selam verip apar topar koştukların.

Ambalajları yoktu.

“İçi de böyleyse” diye üzüldü. Oysa onlara da diğerleriyle aynı süreyi ayırabilirdi. Acelele etmeyip özenebilirdi. Sonuçta Allah’a sunduğu paketlerdi. İlkleriyle iftihar edebilirdi. Ama bunları Allah’a sunmak utandırırdı.

– Bu en dipteki yırtılmış paketler?

– Onlar nadir de olsa kaçırdığın, hızlı hızlı okuduğun, okurken pek çok harfini yuttuğun namazlar. Aceleyle geciktirdiğin, geçiştirdiğin ve o yüzden de kabul edilmeyenler.

Bu bölüm moralini bozmuştu. Namazdan daha önemli ne işi olabilirdi ki! Selam verip fırlamıştı da ne olmuştu… Allah’ın huzurundan daha önemli neresi olabilirdi ki! İşte sonuç ortada. Tüm paketleri üsttekiler gibi olabilirdi. Buna bir engel yoktu.

Melek devam etti:

– Şu kısımda ise kabirde yaşadığın şu aydınlığın ve bizimle arkadaşlığının sebebi olan namaz var: “Teheccüt”. Kendini zorlayarak, iterek, sıcak yatağı terk ederek kıldığın namazlar. Sadakatle Rabbine yöneldiğin bihemta namazlar. Hem kabirde hem haşirde sana arkadaşlık edecek.

***

“O gün insana yaptığı her türlü iyilik ve fenalık ile;

yapmadığı her türlü iyilik ve fenalık tek tek bildirilir.

Ona göre karşılığını alır.” (Kıyâme Suresi: 13)

– Şimdi sırada herkesin sıkıntılar yaşayacağı bir salon var.

Kütüphane gibi bir yerdi. Ama raflarda kitap yoktu. Dosya ve klasörler vardı. Melek devam etti:

– Bu bölümde kul hakları var. Şuradan başlayalım. Bunlar senin gıybet dosyaların…

İrkildi. Yüzlerce dosya vardı, gözlerine inanamıyordu:

– Nasıl yani… Ben bu kadar çok gıybet mi yapmışım?

– Evet maalesef. Birini çıkardı:

– Dosyaların içini açamayız ama kapağını sana okuyabiliriz.

– Ne yazıyor?

– Bu dosya 2011’de Ocak ayının 20.sinde bir toplantıdan. Toplantıda, toplantıya katılmayan biri hakkında uygunsuz bir söz etmişsin.

– Ne demişim?

– Sen bir “kelime” demişsin. Bir dosya onun için. Bir de eki var. İtiraz edip başka gıybet edenleri susturmadığın için bir dosya daha açılmış.

Alt raftan bir dosya daha çıkardı:

– Bu dosya 1998’de Mayıs ayının 18’inde. Bazı arkadaşlarınla beraber hiç tanımadığın bir insan hakkında uygunsuz bir “kelime” demişsin.

– Peki dediğimde haksız mıymışım, yalan mı söylemişim?

– Dosyanın içine bakamayız. Fakat haklı veya haksız olmak önemli değil. Gerçi haksız olsaydın bunun bir de iftira ek dosyası olurdu. Demek ki haklıymışsın.

– Haklıymışım ama günaha girmişim öyle mi? Tek kelime etmişim ve bu tek bir söz için bir dosya mı tutulmuş?

– Rabbimiz, âdil-i mutlaktır. Kimse hakkında gıyabında tek kelime bile konuşamazsın. Keşke bulup helallik alsaydın.

Mühendis “helallik aldıklarım olmuştu.” deyince melek kenarda üzerine kırmızı çizgi çekilmiş dosyaların olduğu rafı gösterdi:

– Onlar işte burada. Hesap dışı tutulmuşlar. Bir de helalleşme amelinin sevabını almışsın.

SÜRPRİZ HARAMLAR

Diğer melek:

– Hayatının son kısmında gıybet, hümeze-lümeze yok. Hastalığın rahmet olmuş seni arındırmış. Güzel. Eğer bu itiyatları devam ettirseydin günahların affı yetmezdi. Azabla arınman gerekirdi. Yoksa insanlar kötü hasletleri cennete taşır. Kibirle, gıybet gibi itiyatlarıyla cennete girilmez.

İçi daralmaya başlamıştı. Yüzlerce dosya gözünü korkutmuştu. Başka bölümler de vardı: “Adaletsizlikler”, “Haram”, “Yalan”, “Harama Nazar”, “Alacaklılar”, “Hümeze-lümeze”, “Kalp Kırma”, “Eşe zulmetme”… diye… “Haram” dosyasına gözü takılmıştı:

– Haram bölümü neyin nesi? Ben haram mı yemişim?

Melek oradan bir kağıt aldı. Okudu:

– Yediklerinle ilgili. Mesela hayatın boyunca yekûn alındığında 1425 dirhem hınzır eti yemişsin. 723 dirhem laşe var. Diğer tablolar da var. Bu habisâtı yediğin zamanlar aylarca bünyende kalmış. Amellerine tesir etmiş. Basiretini bağlamış.

Şoke olmuştu. Güya çok dikkatli yaşıyordu. Güya her yediğine dikkat ediyordu. Kendinden iğrendi. Kusası geldi.

Diğer bir bölüme geldiler. Küçük bir salondu ve yine raf raf dosyalar vardı.

– Burada alacakların var. Senin hakkında konuşanların ettikleri gıybetler, iftiralar, su-i zanlar. Ve diğer alacaklı oldukların. Bunların sahiplerinden varsa sevap olarak tazmin edeceğiz. Yoksa senin günahlarını yüklenecekler.

– Şu kısım “İsraf” bölümü. Senin için iki kısım açılmış. Şahsi israfların. Bunlar küçük dosyalar. Ama şunlar tehlikeli.

– Onların farkı ne?

– Onlar senin üzerinde emanet olan paralardan yaptığın israf ve savurganlıklar. Yöneticilerinden biri olduğun hayır kurumununa vakfedilen paralar olmuş. Verenlerin beklediği gayeler tahakkuk etmemiş. Zaruri olmayan harcamalar yapmışsınız. Sen de üye olarak onaylamışsın.

İlk sevinç ve huzuru gitmiş, içini bir kötümserlik kaplamıştı. “Niye dikkatli yaşamadım, niye lüks ve debdebeye harcanan paralara itiraz etmedim.” diye kahroldu. Kendini levmetti.

AFFEDİLENLER

Melek, onun çok üzüldüğünü görünce yolu değiştirdi. “Affedilenler” bölümüne yöneldi. Büyük bir kapıdan girdiler. Neredeyse yerden göğe dosyalar ve kutular dizilmişti. Melek korktuğunu görünce:

– Korkma, burası sevinme yeri. Bunlar senin günahların. Ama hepsinin üstü kırmızı ile çizilmiş. Yani Rabbimiz senin tevbe ve bazı salih amellerinle bunları affetmiş.

Derin bir oh çekti. Bunlar iyiydi de aklı az öncekilerde kalmıştı.

Oradan çıktılar. “Sevap” bölümüne geldiler. Dev bir kuyumcu dükkanı gibiydi. Altın, zümrüt, zeberced… her şey vardı. Yerden göğe külçe külçe altınlar, ne olduğunu çıkaramadığı mücevherler vardı. Atlastan kutularda, ipeklere sarılmış halde dizilmişlerdi.

İçi sevinçle aydınlandı:

– Bu kadar çok sevabı ben mi işlemişim?

– Hayır, sadece şu küçük bölüm senin.

– Diğer büyük kısım?

“İŞTİRÂK-İ Â’MAL-İ UHREVİYE”

– Diğer kısmı sen ve tüm arkadaşlarının beraber yaptığınız salih amellerden gelmiş. Emr-i bil maruf, nehy-i an’il münker, kurban, iaşe yardımı… Sen bunları bizzat yapmadığın halde hisse almışsın.

– Nasıl anlamadım.

– “Müşterek ameller” nuraniyet kazanınca her yapana aynı miktarda sevap getirmiş. Siz ona  “İştirâk-i â’mal-i uhreviye” düsturu diyorsunuz.

Melek oradan bir külçe aldı. Üstündekini okudu:

– Mesela bu. Susuzluk çeken insanlar için su kuyusu açmışsın.

– Ama ben hiç su kuyusu parası vermedim? Kuyu da açtırmadım.

Melek oradan yumruk büyüklüğünde bir elmas aldı.

– Bak bu da falan… kıtada filan… isimde bir insanın hidayet semeresi.

– Benim hiç haberim yok!

– Evet. “Allâh’ın rahmet ve kudret eli cemaat üzerinedir.” (Tirmizî) “Allah’ın eli, hepsinin ellerinin üstündedir.” (Fetih: 10) Beraber yaptığınız, içinde olduğun cemaatin yaptığı her her salih amel Allah’ın lütfuyla hepinize ayrı ayrı kaydedilmiş.

– Yani tüm arkadaşlarımın, bütün hizmet gönüllülerinin yaptığı iyiliklerden ben yapmış gibi hisse mi almışım?

– Evet. Yoksa sadece kendi amellerinle o kadar günahla baş edemezdin.

Sonra sabır bölümüne geldiler. Sabra büyük bir yer ayrılmıştı. Buradaki altın ve mücevherler öncekilerden daha alımlıydı. Bölüm bölüm, raf raf ayrılmıştı. Eşe sabır, evlatlara sabır, arkadaşlara sabır… Çok bölüm vardı. Musibetlere sabır, Rabbimizin emirlerine sabır… diye devam ediyordu.

Melek konuştu:

– Dünyada sabrettiğin her şey, burada birer birer temsil ediliyor.

Bir altın külçesi aldı etiketini okudu:

– Bir arkadaşın sana ağır bir söz söylemiş. Cevap verebileceğin halde Allah rızası için, kardeşliğiniz bozulmasın diye susmuşsun. Bu amelin, sükutun altına dönüşmüş.

Bir başka bölüme geldiler.

– Burası senin bağış, sadaka ve yardımların.

– Ben basit bir mühendisim. Fazla bir yardım yapamazdım ki?

– Az da olsa vermişsin. Hem ihtiyaç sahiplerinin en zor döneminde onlara ulaştığı için çok değer kazanmış.

Birini bin eden Rabbine hamd etti.

– Herkes Rabbimizin kendisine ihsan ettiğinden ne oranda verdiyse o kadar yazılır. Verilenin miktarı değil “oran” önemli.

Bir başka bölüme geldiler. Kapısı kapalıydı. Melek etiketine baktı:

– Bu bölümde karşılığı Rabbimize ait amellerin saklı. Biz o kapıyı açamayız. Rabbimize hizmetinden dolayı gasbedilen malların ve elinden alınan mesleğin burada. Hastalanmadan önce 11 ay zindanda çile çekmiştin. Sana eziyet etmişlerdi. Onlar var. Eş ve çocuklarından ayrılmış, hicran ve hasretle yanmıştın. Onlar var. Bir de 4 ay bir ülkeye hicret etmişsin o var. Bunların karşılığını biz takdir edemeyiz.

– Ama şunu diyebilirim ki amellerinde böyle bir bölüm bulunanlar, insanların en talihlileri. Hiç bir sevap bölümü burası ile kıyas edilmez.

Gözleri sevinçle yaşarmıştı. Bir kere daha “Keşke daha fazla gayret etseydim, keşke daha fazla koştursaydım da bu lütuflara layık olsaydım” diye burnunun kemiği sızlayarak iç geçirdi.

“DUA EN BÜYÜK TEMİNATTIR”

Büyük bir kapının önüne geldiler: Kapıda büyük harflerle “DUA EN BÜYÜK TEMİNATTIR” yazıyordu.

Melek:

– Burası en kıymetli kısım. “Dua”ların toplanmış. Bir insanın amellerinde bu bölüm yoksa bu alemde hiç bir değeri olmaz.

İçeri girdiler. Daha önce görmediği ışıltılı, rüya gibi bir alemdi. Enva-i çeşit renkler, akıl almaz parlaklıklar, efsunlu kokular… Dualar tasnif edilmişti. Gözü kamaştı. Melek konuştu:

– En güzel duaların şu bölümde: Izdırap içinde ettiğin dualar. Rabbimize naz değil niyaz içinde ettiklerin. Sitem ve itiraz taşımayan dualar. Kimselerin görmediği yerlerde ızdrapla inleyerek yaptığın, göz yaşıyla seccadene yıkıldığın dualar. Çaresizlikle bir muztar olarak ettiğin dualar.

Diğer melek:

– Ki o dualarını yaptığında binlerce melek seninle saf tutuyor arkandan “amin” diyordu. Sen göz yaşlarını silip duanı bitirdiğinde binlerce melek senin dualarını göklere taşımak için birbirleriyle yarışıyordu. Bazen böyle bir dua on yıllık salih ömre bedel olur.

Bunları duyunca gözleri yine yaşardı. Birbirinden değerli bu duaları etmesine vesile olan o ağır musibetler için Rabbine hamd etti, teşekkür etti.

Geldikleri yere dönmüşlerdi. Melekler “şimdi de sana Cehennemi göstereceğiz” dediler. Melek eliyle bir perde açtı. Gördüğü manzara öyle korkunçtu ki ister istemez kendini geriye attı. Gördüğü şeyleri anlatacak söz yoktu. Bakmaya dayanamadı.

Meleğe döndüğünde elinde billurdan, kristal bir şişe vardı. Işıldıyordu. Kendisine uzattı:

-Bu şişede senin ızdırap ve tevbe gözyaşların var. Bu elinde olduğu sürece cehennem seni kabul etmez, ateş seni yakmaz.

Kendine o ağır imtihanları ve ızdırapları lutfeden Rabbine teşekkür etti. Gözleri yaşardı. Korku ve sevinç göz yaşları birbirine karışmıştı.

Melek devam etti:

– Korkma, endişe etme. “İyi bilesiniz ki Allah’ın velîlerine korku yoktur, onlar üzüntüye de uğramazlar.” (Yunus: 62)

Melek perdeyi kapatıp ona döndü:

– Bu korkunçluğu Sizin ve Bizim Efendimiz aleyhisalat-u vesselem size haber vermişti: “Eğer ölülerinizi defnetmeme endişesi taşımasaydım, kabir azabını sizlere işittirmesi için Allah’a dua ederdim.” (Müslim, Cennet 17)

Sevincini ve Cehennem’in korkunçluğunu ailesine anlatmayı ne kadar çok isterdi ama göründüğü kadarıyla mümkün değildi.

Mavi elbiseli melek ayrılmadan Asr suresini okudu:

“Yemin olsun asra. Gerçekten insan, hüsrandadır, ziyandadır. Ancak şunlar müstesna: İman edip makbul ve güzel işler yapanlar, bir de birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler.”

Meleklerden işiteceği son sözler bir hadis metninde kayıtlıydı:

“Allah seni Kıyâmet günü şu merkad’inden ba’s edinceye/uykundan uyandırıncaya kadar rahat uyu; ailesinin en sevdiği ferdi tarafından uyandırılacak gelin-güvey gibi uykuya yatarak huzurla uyu.” (İ. Mace, Zühd 32, Tirmizî, Cenaiz 71)

Melekler ayrıldığınca çoktan huzur ve itminanla uykuya dalmıştı.

***

Ey okur, bu uğursuz sözleri duyunca ne olduğumu düşünebilirsin, oradan hiç dönemeyeceğimi sandım inan ki.

Cehennem VIII. Kanto

Dizelerim, öteki kayaların üzerine bindiği

bu korkunç deliğin gerektirdiği gibi

sert ve acı olabilseydi,

daha eksiksiz dile gelirdi

düşüncemin özü; ama böyle dizelerden yoksunum

ve çekine çekine konuşuyorum.

Cehennem XXXII. Kanto

-Son-

 

[Sevinç “Keşke”leri – Beklenmedik Yolculuk–9]

[Meleğin kapıda göründüğü an – Beklenmedik Yolculuk–8]

[Uğursuz fetva – Beklenmedik Yolculuk-7]

[Öğretmenin son dersi – Beklenmedik Yolculuk–6]

[Boğazlanmış kuzular ülkesi -Beklenmedik Yolculuk-5]

[Emir kulu – Beklenmedik Yolculuk–4]

[Çiçekçi ve yanlış örnekler – Beklenmedik Yolculuk-3]

[Çoğaltma tutkusu -Beklenmedik Yolculuk-2]

[Beklenmedik Yolculuk-1]

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

12 YORUMLAR

  1. Güzel ve ufuk açıcı bir yazı dizisi… Teşekkürler…
    Lâkin, bazı eksiklikler de yok değil. Şu son bölümde meselâ:
    Hidâyetlerine vesîle olduğu kişilerin ve sâlih evlâdının sevapları neden geçmiyor? Oruçlarından da hiç bahis yok…
    Yapıcı olur diye yazdım. Tşk.

  2. Ölüm, bu kadar yakın olduğu halde ne kadar da uzak geliyor.
    Oysa en zeki kişi, ölümü en çok hatırlayandır diye duymuştum.
    Hatırlattığınız için çok teşekkür ederim.
    Elinize sağlık!

  3. Allah ebeden razi olsun. Baş yapıt denilebilecek turden Harika bir yazi dizisi olmus. Hizmete olan imanim yeniden tazelendi. Kalemize yureginize saglik. Rabbim sizi muhafaza buyursun.

  4. Bu yazılar cidden Sünuhat kàbilinden olmuş.. yani şu zamanda asr-ı Saadetin evvelinde çekilen acı ve ıstıraplara neredeyse yakın çilelerle âlûde olmuş ehl-i hizmete Allah-u Zülcelal’den bir teselli olarak kalbe ilham olunmuş hakikatler..

  5. Çok istifade ettim, bu yazı dizisi portaldan hiç kaldırılmasın. Allah razı olsun. Bu yazı tek başına ibret için yetse de, benzer ufuk açıcı yazılarınızı bekliyoruz. Mesela, kişi günahlardan ne ile affedilir. Sadaka neye kefaret eder. Ramazan ve diğer günlerdeki oruç nedir? Toplumdaki barış ve huzuru temin için bizlere ne düşmektedi? gibi konular geldi ilk anda aklıma. Rabbim kaleminize güç versin inşallah.

  6. Hocam Allah ebeden razı olsun. Bir nefeste seriyi okudum. Gerçekten güzel bir tasvir olmuş. Insanı bir an ölüm ötesine götürüyor. Ciddi bir Rabıta-i mevt oldu benim için.
    Saygı ve hürmetlerimle…

  7. Güzel bir yazi dizisi olmus, tesekkür ederiz. hocam tesvik babindan birde ensarlik yapmaya calisan arkadaslarin durumlariyla ilgili bir seyler yazsaydiniz nasil olurdu?

  8. Allah razı olsun..
    hepsini bir çırpıda okudum..
    hep aklıma gelen şeylerin
    yazıya döküldüğünü görünce
    çok sevindim..
    çok kişilerle paylaştım..

    evet..
    “ötedeki mükafatlara kıyasla
    burada çekilenler bişey sayılmaz..”
    diyen,
    asra gülen adamın sözünün şerhi olmuş bu yazılar..

    şu site ve benzerleri de olmasa
    nefes alamayacağız..
    bazen
    hizmet adına atalet
    nefis kaynaklı gaflet
    ülfet kaynaklı rehavet
    ve
    insanlarla ihtilat olamamak kaynaklı halvet
    içimi bunaltınca
    hemen sizleri okuyup rahatlıyorum..
    benim gibi çoklar vardır muhakkak..
    selamlar sevgiler.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin