Sahibi ‘Ben Çinliyim’ dedi, MADO meğer Çin malı imiş

HABER-ANALİZ | M. AHMET KARABAY

Haziran 2013’te yaşanan Gezi olayları ile toplumsal konularda adı duyulan MADO, yeniden gündemde. Bu kez insan hakları savunucuları ile Türk milliyetçilerin buluştuğu ortak bir noktada. Çin’in Doğu Türkistan’da yaptığı zulümleri duyurmaya kapılarını kapatan MADO’nun patronu Mehmet Kanbur’un, “Ben Çinliyim” sözleri tartışmaların odağına oturmuş durumda. 

MADO adı, “Maraş dondurması” kelimelerinin ilk hecelerinin alınmasıyla oluşturulan bir marka. Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Sait Kanbur’un anlattığına göre, aile 4 nesilden bu yana dondurmacılık yapıyor. Seyyar dondurmacılık yaparak başlayan serüven önce Kahramanmaraş’ta Kıbrıs Meydanı’nda Yaşar Pastanesi ile sabit adrese dönüşüyor. 

BU YAZIYI YOUTUBE’DA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Üç kardeş, ürünlerinin kalitesi, müşteri ilişkileri ve kalite standardını sağlamaları gibi temel unsurlardaki hassasiyetleriyle Yaşar Pastanesinde elde ettikleri başarıyla, şubeleşmeyi gündemlerine getiriyor. Bunu da MADO adı altında belli başlı büyük şehirler ve ardından bütün Türkiye’ye yayılmanın önünü açıyor.

Mehmet Kanbur’un girişimciliğiyle şimdilerde 40 ülkede şubeleşmeyi başaran MADO, 2016 yılında Katarlı Al Sraiya ve Bahreynli Venture Capital Bank’la ortaklık girişimlerinde bulundu. Bu duyurudan iki yıl sonra Ocak 2018’de MADO’nun söz konusu şirketlere yüzde 42’sinin satıldığı ilan edildi

Ancak MADO Yaşar Dondurma ve Gıda Maddeleri AŞ’nin Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Kanbur’un gözü 1,4 milyar insanın yaşadığı Çin’de idi. Çin’e açılmak isteyen pek çok Batılı firmanın hayali gibi Kanbur da hayalini “Her Çinliye bir külah dondurma satmak” olarak açıkladı. 

MEHMET KANBUR’UN “BEN ÇİNLİYİM” SÖZÜ UYGUR TÜRKLERİNE ZULÜM OLDU

Şangay ve Yiwu’da şubeleri bulunan MADO’nun iştahı, Çinlilerin dondurmaya gösterdiği ilgi ile iyice kabardı. Bu yıl dördüncüsü düzenlenen Çin Uluslararası İthalat Fuarı’na başından bu yana katılan MADO’nun sahipleri gelinen noktada artık kararlarını vermiş durumdalar.

Bu kararlılığı da büyük patron Mehmet Kanbur, Çin devlet medyası CRI’nin Türkçe yayınlar bölümünden gazetecilere verdiği röportaj ile ortaya koydu. Çinli gazetecileri karşısında gören Kanbur, konuşmalarını sadece Çinliler izleyecekmiş gibi bir üslupla Güneş’in doğduğu ülkeye şirinlikler yaptı. Çalışanlarına hep “Güneş’in doğduğu yere bakın, battığı yeri boş verin” diye Çin’e önem vermelerini söylediğini anlattı. 

Çin’e girebilmek için çaylı ve pirinçli dondurma yaptıklarını belirten Kanbur, Çin’de 1000 şube açmayı hedeflediklerini, üç yıl içinde de 200 şubeye ulaşmayı planladıklarını açıklıyor. 21 dakika 27 saniye süren röportajda Çin’in Yiwu şehrindeki şube açılışı ile ilgili bir hatırasını da anlatıyor. 

Çin’e büyük bir sempati duyduğunu, Çinlilerin çalışkanlıklarını ve milliyetçiliklerini takdir ettiklerini iltifatlar ederek dile getiriyor.

Videonun 17. dakika 43. Saniyesinden itibaren ise bugünlerde tartışılan sözlerini ifade ediyor. Aslına bakarsanız Mehmet Kanbur, “Ben Çinliyim” sözünü ilk kez söylemiyor. Daha önce de dile getirmiş. Zaten bu fırtınalar koparan röportajında, “Ben Çinliyim” sözünü daha önce nasıl söylediğinin hikayesini anlatıyor:

“Yiwu şehrinde açılış yapılırken eğlenceli bir olay yaşandı. Şehrin belediye başkanı beni makamına davet etti. Güzel bir tören ile karşılandık. Yanımdaki müdürüme heyete benim nereli olduğumu sormasını istedim. Üç defa ‘Ben nereliyim?’ diye sordum. Şaşırdılar. Ben Çinliyim dedim. Ne demek istediğimi sordular. İnsanın iki vatanı olur diye açıkladım. Biri doğduğu bir de doyduğu yer. Ben bugün Çin’de doyuyorsam ben de Çinliyim dedim. Onlar da o zaman biz de Kahramanmaraşlıyız dediler.”

Haberin bütün ayrıntılarını tr724.com’un linkteki haberinden okuyabilirsiniz.

ÇİN ZULMÜNÜN MADO’DA DUYURULMASINA İZİN VERMEDİ

Eğer Mehmet Kanbur, 20 Ekim 2021’de Dünya Uygur Kurultayı Vakfı’nın etkinliğini iptal etmeseydi, muhtemelen dile getirdiği “Ben Çinliyim” sözleri, daha önce söyledikleri gibi hatırlanmayacaktı. 

Dünya Uygur Kurultayı Vakfı, Doğu Türkistan Araştırmaları Vakfı ve Uygur Akademisi Vakfı, 2022 Kış Olimpiyatları’nın Çin’de yapılmasının boykot edilmesine yönelik bir basın açıklaması yapmak istedi. “Soykırımcıda Olimpiyat Olmaz” başlıklı açıklamanın yapılacağı yer olarak da pek çok STK’nın etkinlikleri için kullandığı Ankara Çukurambar’daki MADO’yu adres gösterdi. 

İşletme sahiplerinden bunun için önceden izin alınmış, ücreti de ödenmişti. Açıklamanın yapılacağı adres bu girişimden sonra kamuoyuna duyuruldu. Ancak, açıklamanın yapılacağı gün işletme sahibi, organizasyonu yapanları arayarak bu etkinliğe izin veremeyeceklerini duyurdu. 

Doğu Türkistan Araştırmaları Vakfı Başkanvekili Doç. Dr. Erkin Emet, iptal olayı ile ilgili yaşananların perde arkasını serbestiyet.com’a anlattı. Buna göre Mehmet Kanbur, etkinlikten haberdar oluyor ve bulunduğu Dubai’den işletme sahibi arayarak, “Bizim şubemizde Uygurların etkinliği yapılmasın, Çin’deki işlerimiz zarar görür” diyor. 

Doç. Dr. Emet’in aktardığına göre Kanbur, MADO’nun siyasete alet olmasını istememiş. 

KANBUR, MADO’YU SİYASETİN ORTASINDA KONUMLANDIRDI

Çin devletinin Doğu Türkistan’da Uygur Türklerine yaptığı zulümlerin bir şubesinde duyurulmasına izin vermeyen Mehmet Kanbur, kendisi MADO’yu hep siyasetin merkezinde konumlandırdı. Tayyip Erdoğan’ın Kahramanmaraş’ta katıldığı siyasi etkinliklerde çalışanlarına beyaz kıyafetler giydirip, geçeceği yollara “Oyumuz sana helal olsun MADO çalışanları” pankartı ile karşılattı. 

Dahası, Erdoğan’ın şehre geliş ve gidişlerinde AK Parti heyeti içinde yer alıp karşılama ve uğurlamalara bizzat katıldı. Bunları MADO’nun etkinlikleri sayfasında duyurmaktan da çekinmedi. 

GEZİ OLAYLARINDA YAPTIKLARI ÇOK TARTIŞILMIŞTI

AK Parti ile iç içe görünmeyi MADO’yu siyasete alet etmek olarak görmeyen Mehmet Kanbur, AK Parti karşıtlarını da ötekileştirmekten çekinmedi. 

31 Mayıs 2013’te başlayan gezi olaylarında polisin sıktığı biber gazından etkilenen eylemcilerin sığınmak istemesine kapılarını kapatması ile tanındı. Biber gazına muhatap olanlara kapı duvar olan MADO şubeleri, eylemcileri önüne katıp sürükleyen polislere yaptığı bedava ikramlarla adından söz ettirdi.

KANBUR, “BEN ÇİNLİYİM” DEDİ, MADO’YA BOYKOT ÇAĞRISI YAPILDI

Mehmet Kanbur’un Çin’e ilişkin ticari hedefleri vardı. Lakin, Çin’in on yıllardan bu yana Doğu Türkistan’da yaptığı zulümler Türkiye’de her dönemde tepkiyle karşılandı. AK Parti iktidarına Maocu Doğu Perinçek’in destek vermesine kadar Türk Dışişleri ölçülü bir tavır içindeydi. 

Perinçek’in minik ortak olmasıyla pek çok şey değişti. Türkiye, Doğu Türkistan’da yaşananları görmezden gelmeye başladı. Dahası bizzat Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun ağzından “Bizim beklentimiz tek Çin çatısı altında yaşamaları” diyerek Çin’in Doğu Türkistan’ı işgali meşrulaştırılmaya çalışıldı. 

Dahası Bakan Çavuşoğlu, Çinli mevkidaşı Wang Yi ile düzenlediği basın toplantısında, “Çin’in güvenliğini kendi güvenliğimiz gibi görüyoruz. Gerek ülkemizde gerek bölgemizde Çin’e yönelik hiçbir olumsuz faaliyete izin vermiyoruz” diyerek Çin tarafına güvence verdi. 

Kanbur’un son çıkışıyla MADO ve AK Parti yönetiminin Çin politikaları da birebir örtüşmüş oldu. Sosyal medyada Kanbur’a tepki yağdı ve #BoykotMado etiketi ile MADO boykot edilme çağrısında bulunuldu. “Madem ki Çin’deki yatırımlarınız zarar görür gerekçesiyle Uygur kardeşlerimize salon vermedin, üstelik ‘Ben Çinliyim’ dedin, biz de MADO’dan alışveriş yapmıyoruz” paylaşımları yapıldı.

MADO isminden “D” harfini düşürerek, “MAO” ismini önerenler de oldu.

İşin ilginç yanı iktidarın mizah yayıncılığı yaptığı mecra olarak bilinen Misvak dergisinin de bu boykot çağrısına katılması oldu. MADO’yu boykot çağrısı yapan Misvak, AK Parti iktidarının Çin ile dost olduğunu unutmuş gibiydi.

MADO’dan alışveriş yapmanın Uygur Türklerine yapılan zulümlere ortak olmak anlamına geleceğini söyleyen sosyal medya kullanıcıları, “50 yıldır karnını Çin mi doyuruyor?” sorusunu yönelttiler. 

MADO’ya boykot çağrısı hemen her kesimden yankı bulurken, Uygur Türklerine yapılan zulümleri görmezden gelen, dahası Doğu Türkistan’ın işgaline karşı çıkanları “terörist” sayan AK Parti hükümetine tepki ise hep gölgede kaldı.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Mado tek başına çine kafa tutamaz. Bence türkiyede tutamaz. Türkler de bol bol çin malı kullanıyordur. Keşke mado sahibi ile bu çözülseydi. Yada adam uygur soykırımını tanıyıp çinden vazgeçseydi gerisini türkler getirirmiydi. O zaman kime yüklenecektik. Adam çıkarını düşünüyor. Sizce bu çok aykırı mı kaçıyor? Yani türkler çıkarcılık konusunda hassas oldukları için mi madonun sahibini yadırgadık? Mesela madonun sahibi yerine kaç türkü koyarsanız ben çin işinde yokum der? Kaç? Acımızı bu adamdan çıkarsak acaba sorun çözülecek mi yada acımız hafifleyecek mi? Yada adama tepki göstererek ne kadar uygurları düşündüğümüzü göstermiş mi olacağız? Adamı taşlarsak bize aferin mi diyecekler? Uygur konusu türkün kara lekesidir ve bu leke bir yada birkaç kişiyi şeytanlaştırarak çözülmez. Kolumuz madoya yetiştiğinden onu cezalandırıyoruz. Yani oturduğumuz yerden ceza kesiyoruz. Ayağa bile kalkmaya gerek görmüyoruz. Davaya bu kadar sadıkız. Madonun sahibini döversek uygur türkleri ne kadar sevdiğimiz ortaya çıkacağı için onu linç bile edebilirler. Zaten sermaye bu, yani birilerini linç etmek suretiyle sevgimizi göstermek. Aslında madoya düşmanlık duygusu geliştirmek çine karşı mücadelenin ilk hamlesi olmamalı. Yani düşmanlık üzerinden mücadele verilmez. Savaşta bile strateji geliştirilir. Askerler stratejinin gereğini yerine getirirler. Yoksa düşmanlığın gereğini değil. Adamın çıkarcılığını uygur türkleri üzerinden yürütülmesi ve meselenin uygur türklerine bağlanması çıkarcılığı daha hassas bir hale getirmektedir. Yani sıradan bir çıkarcılıktan çıkmaktadır. Milli damarlar coşmakta ve hikaye bambaşka yazılmaktadır. Çinlilerle işbirliği yapan, uygur türkü düşmanı hain olarak hal almaktadır. Adamın şansızlığı ticaretinin milli duygular üzerine oturmasıdır. Bununla baş etmesine imkan yok. Çünkü uygur sorunu diye bir gerçek var. Keşke olmasaydı da kimsenin çin ile ticaret yaptı diye milli damarı kabarmasaydı. Bu damarlar zaten bir kabarıyor sonra unutulup gidiliyor. Sonuçta birşeyin kabarması, kendini ifade etmesi ve sönmesi söz konusu. Fransız malları da bir ara boykot ediliyordu falan. Hani birine kızınca onun arabasının lastiklerini keseceğim dersin ya onun gibi hemen kendini çok kalabalık sanan o milli duygu hedefteki objeyi boykot eder. Adam diplomat olup çin ile uygur meselesini mi görüşsün? Devletin yapmadığı hatta kabul etmediği birşeyi ben kabul ediyorum mu desin? Yani devlet ile mi ters düşsün? Peki şimdiye kadar kaç kişi devlet ile ters düştü? Nerede o milli damar? Bir adamı linç etmek kolay. Ucuz yoldan kahraman oluyorsun. Birini düşmanlaştırmadan bir meseleye sahip çıkmak olanaksız mı? İlla ki bir düşman olacak. Değerleri illa bir düşman ile mi ölçmek gerekiyor? Bize bunu öğrettiler. Bir kötü olmalı ki iyi ben olayım. Karanlık olmalı ki aydınlık ben olayım. Yada hain olmalı li kahraman ben olayım. Herşeyi zıttıyla var etmeye çalışıyoruz. Uygur meselesi düşmanlıkla, çini karalamakla, kötülemekle çözülemez. Uluslararası hukuk gibi veya türk dünyası ortak hukuku gibi meselelerle bu işler çözülür. Ama bunu yapmak zor. Türk dünyasında ortak dil, kültür, hukuk geliştirmek yapıcı işlerdir. Ama biz adamı linç ediyoruz yani yıkım gerçekleştiriyoruz. Bizim yaptığımız kolay iş, asıl zor olanı yapmaktır. Yapmak konusu bize hiç öğretilmedi. Yapamıyoruz. Bir noktaya kadar geliyoruz, karşımıza sorunlar yumağı çıkıyor ve bir bakıyorsun ki biz düşman bulmuşuz ve onu linç ediyoruz. Yani bir türlü kısır döngüden kurtulamıyoruz. Hep aynı noktaya geliyoruz, aynı noktada takılıyoruz. Bir türlü sıçrama yapamıyoruz. Bence uygur konusunda hiç bir fikrimiz yok. Fikrimiz olması konusunda da duyarlılığımız da yok. Bunlar ön yargılar ama verilen tepkilere bakınca böyle gözüküyor. Bence adam çindeki çıkarlarını ret etsin, bizler mutlu olalım ve defter kapansın. Adamın çıkarları gidince mutlu oluyoruz. Yani mado daha fazla büyüyemedi, açılamadı diye mutlu oluyoruz. Ama milli duyguları kabaranlara bu fırsatı verseniz ne yaparlardı? Mutlu olmak için fırsatları ret mi ederlerdi? Hep başkalarına baktığımız için kendi içimizi kaçırmaktayız, ihmal etmekteyiz. Çünkü hep karşıdaki düşmana bakmaktayız ve milli duygular bizleri oyalamaktadır. Milli duyguların her çıktığı durum o insanın doğru olduğunu mu göstermektedir? Milli duygular yaşayanlar doğru insanlar mı? Kötü insanlar da milli duygu yaşayabilir mi? Eğer milli duygu yaşanıyorsa düşmana herşeyi yapmak serbest mi anlamına gelmektedir?

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin