Devlet, Erdoğan rejimini değiştirmek istiyor mu?

YORUM | TARIK TOROS 

Seçim meselesi anlaşılır olmaktan çıkmıştır.

Çünkü, yaşananlar “rasyonel” yani kabul edilebilir şeyler değildir.

Bu kadar bilinmezliğin ve kural tanımazlığın ortasında…

Kitaba ya da teamüllere bakıp “şöyle olursa böyle netice verir” demek mümkün değildir.

Tahmin yürütülemez.

***

Rasyonel düşünüyorsanız:

Mevcut rejimin mevcut koşullarda seçim yapmasının imkân ve ihtimali yoktur.

Kaybedecek, çünkü.

Aklı varsa, seçimi elinden geldiği kadar geciktirir.

Hatta, erteletir.

***

Veriler çok kötü.

Rejim unsurları gün geçtikçe destek yitiriyor.

Kime araştırma yaptırırsanız yaptırın, size istediğiniz gibi bir sonuç getirmeyecek.

Böyle bir ortamda kimse seçime gitmez.

***

Türkiye’deki en büyük problem, hayat pahalılığı.

Bağlı olarak geçim sıkıntısı, fakirlik ve açlıktır.

Bir o kadar büyük sorun, göçmen meselesidir.

Toplumlar ancak küçük bir azınlığı kendi içinde rahatlıkla eritebilir.

Milyonlarca Suriyeli, Afgan, Iraklı söz konusu ise…

Orada ırkçılık başlar, hemen ardından şiddet gelir.

İyi bir toplumu kötü toplumdan ayıran şey, kanaat önderlerinin karakteridir.

Toplumu çekip çeviren isimler, insanların içindeki ırkçılığı önlemeye çalışıyorsa toplum savrulmaktan kurtulur.

Ne çare…

Bilakis göçmen düşmanlığı kamçılanıyor, teşvik ediliyor, yüreklendiriliyor.

Bakınız, Bolu Belediye Başkanı.

Bakınız, Ümit Özdağ.

***

Ülkenin tüm vidaları gevşemiş, bazısı yerinden çıkmış durumda.

Yukarıdakiler ne yapacağını bilmiyor.

Aşağısı kaynıyor.

***

Erdoğan “yüzde 50+1” kâbusunu ağzından kaçırdı.

Esasen başkanlık sistemlerinde genel geçer kuraldır bu.

40+1, 30+1 gibi absürtlüklere yer yoktur.

Sadece Arjantin’de şu var: Birinci turda oyların %45’ini alan başkan oluyor. %40’ta kalmışsa ve kendinden sonraki adaya 10 puan fark atmışsa yine seçilmiş sayılıyor.

“Arjantin modeli” deyip bunun kakalayabilirler, ne çare Erdoğan’a bu da yetmeyecektir.

***

İkinci şık: Belediye başkanlığı seçiminde olduğu gibi, en yüksek oyu alan başkan seçilebilir.

Tabi orada da meşruiyet sorunu çıkar.

Yüzde 30’la seçilmiş bir kişiye tüm yetkiyi verirseniz… denge yok, denetim yok. Yüzde 70’e büyük haksızlık etmiş olursunuz.

***

Kural değişikliği için çok çok geç.

Anayasa değişikliği gerekiyor ki…

Konsensüs yok.

***

Seçim, Erdoğan ve AKP için büyük kâbus.

18 ay sonra, yani normal vaktinde gidilirse…

Erdoğan aday olamıyor.

Bunun için daha erkene çekilmesi ve TBMM’nin karar alması gerekiyor.

“Adayımız Erdoğan” diyen tek parti var, o da AKP değil MHP.

Bunlar bildiklerimiz.

Bilmediğimiz şu:

Devlet Erdoğan rejimini değiştirmek istiyor mu?

Yerine onun gibi birini mi koyacak yoksa muhalefete alan mı açacak?

***

Cevabı ne Erdoğan ne de muhalefet liderleri biliyor.

İhtimal satın alıyorlar sadece.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Bir kurala bağlanmaktan korkuyorlar. Kuralları toplum yani kendileri önünde engel görüp bir bir kaldırdılar. Hareket alanı açıldı iş yaptılar. Tekrar problem çıktı karşılarına. Onları da kaldırdılar iş yaptılar. Tekrar problem yada engel çıktı ama bu sefer daha karışık. Daha büyük engelleri kaldırdılar, anayasa gibi. Problemler çıktı kurumları kaldırdılar. Demokrasi, insan hakları, hukuk bu süreçte çoktan dinlenilmez olmuştu. Artık işlerini rahatlıkla yapmaktadırlar ama bu sefer uluslararası düzeyde problemler çıkmakta. Uluslararası kuralları tanımadılar, evrensel değerleri tanımadılar yollarına devam ettiler. Bu sürecin adını düşmanlar ile kapışma koyarak insanlara olup biteni bu şekilde açıklarken işlerine devam ettiler. Hiçbir şeyi takmayan, hiçbir değer yargısını önemsemeyen, kuralların varlık gayesini kavrayamamış ve sadece kendilerine engel gören, değer ve kuralların anlamını çarpıtan ve ısrarla bildiği işi yapmaya çalışan bir insan profili var. Ama kendisini öyle bir pazarlıyor ki sanki dünyaya meydan okuyan bir lider gibi. Bütün değer ve kuralları altüst etmek sanki prangalarını, zincirlerini kırmak gibi gösteriliyor. Ve bu insanların çok hoşuna gidiyor. Çünkü insanlar ellerinden alınan değerlerin ne olduğunu bilmiyor. İnsanlar da kavga istiyor. Bütün dünyanın tanıdığı değerleri tanımıyorlar. Bunu şölenlerle kutlayan insanlar değerin, kuralın ne olduğunu hiç kavrayamamıştır. Kırmızı ışıkta geçmek, silahlanmak, kadına ve insanlara şiddet, cinayet, hırsızlık, ahlaksızlık, aldatmalar, uyuşturucu gibi bir sürü ‘değerin’ artmasıyla doğru orantılı olarak kural tanımamazlık artmaktadır. Kuralları ihlal ederek sadece kurumlara mesela ekonomiye, hukuka zarar vermiyorsunuz. O kurumlar insanların bir yansımasıdır. İnsanlar içlerinde adalet duygusunu, hesap kitap duygusunu da yitirmektedir. Yarın kurun ne olduğunu bilmeyen biri nasıl hesap kitap yapsın? Adalet duygusunu yitirmiş bir insan nasıl insanlara güvensin, nasıl sözleşmelere güvensin? Kendisi kural tanımaz olduğu kadar evinde eşide, çocuklarıda kural tanımaz olacaktır. Aile içinde bile barışı koruyamayacaktır. Liderin onlardan istediği tam da bu. Aile içi çatışmanın yaşanmasını istemektedir. Aile içi çatışmalarda da hiçbir kural, değer yoktur. Kuralsızlık vardır. Aile içi kuralın olamacağına inanmıştır. O kadar inanmıştır ki bütün dünyanın kuralları olsa bile inanmamaktadır. Yani bu kadar insan kurala inanıyor, o zaman sorun bende demek yerine kainatın işleyişindeki kuralları yok sayıp, kendi inancını doğru saymaktadır. Yani ona göre güneş belli bir kurala göre dönmüyor. Zaten eline gücü geçirse onu da bozacak ve güneşin de kuralsız olduğunu gösterecek. Herşeyi bozup kuralsız olduğunu göstermektedir. “Gördünüz mü bakın bu da kuralsızmış” diyerek bozduğu şeyleri göstermektedir. Kuralı neden kabul etmiyor? Kuralsızlık mı yaşamış? Ona kurallar lazım olurken kural gelmemiş mi? Kurala kızgın mı? “Sen zamanında yardıma gelmedin” diyerek kurala kızmış sonra da onu ret mi etmiş? Gördüğü her yerdeki kural ve değerlere tahammülsüz mü? Kurala inanmadığı için kuralsız olduğundan mı kurallara düşman? O yüzden mi kuralları yok saymakta, kuralları bozmaktadır? Bundan keyif mi almaktadır? Düşmanlığının, kininin keyfini mi çıkarmaktadır? Bütün acılarını kininde mi yaşatmaktadır? Bu kin artık onun varlık gayesimidir? Kinini yenemediğinden onda fanileşmişmidir. İlk başta düzgün başlamışken elinde olmadan kendi karakterini ortaya koymuşmudur. Yani yapmaması gereken işleri, kuralsızlık, hesapsızlık, kitapsızlık işlerini dayanamayıp, elinde olmadan karakterinin gereği ortaya koymuşmudur ve bunlar ortaya saçılmışmıdır? Bütün maskesi düşüp kuralsız olduğu gerçeği ortaya çıkmışmıdır. Ondan sonra artık geriye karakterini fanileştiği duygular üzerinden ortaya koymak kalmıştır. Kuralı hizmette gördüğünden ve satın alamadığından, çünkü ona göre herkes satın alınabilir, bütün kinini hizmete yönlendirmiştir. Arkasına itici güç olarak gladyoyu almıştır. Hizmetteki kuralı onları dağıtarak yok ettiğini sanmaktadır. Halbuki kural bir heykel yada kurum değil ki onu yok edince kural da yok olsun. Kural insanın içindedir. Kuralı kimde görürse ona persekü olmaktadır.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin