Ruhuna Fatiha!

YORUM | NACİ KARADAĞ

Bugünlerde kurucusu olduğu partisi tarafından hain ilan edilerek kovulunca, “ben istifa ediyorum” diyerek çakma delikanlılık yapan Ahmet Davutoğlu 2015 yılında Van mitinginde şu cümleleri sarf ediyordu: “AK Parti iktidardan indirilirse, burada terör çeteleri ve beyaz Toroslar dolaşır”

O dönem Başbakanın bu sözleri Kürtleri tehdit olarak algılanmıştı ama –hadi safı oynayarak söyleyelim- belki de Davutoğlu’ndan habersiz yeni bir “Beyaz Toros” yapılanması son hızla devam ediyordu perde arkasından.

Yaşı müsait olanlar Beyaz Toros’ların öyküsünü bilir.

Geçtiğimiz hafta AKP-Ergenekon ortaklığıyla aklanan JİTEM’in kullandığı bir devlet terörü aparatıydı Beyaz Toros’lar..

Özellikle Güneydoğu bölgesinde terörün arttığı dönemde ortaya çıkan Renault Toros marka araçlar derin devletin infaz timi olarak hareket ediyordu.

Beyaz Toros’a bindirilen vatandaşa, JİTEM bodrumlarında işkence edilirdi. İlk hedef, PKK hakkında bilgi toplamaktı.

100 vakanın 95’inde sonuç aynıydı: Bilgi alınsa da, alınmasa da, PKK’lı olsa da, olmasa da, kent dışında bir yerde “şahsın” kafasına kurşun sıkılırdı.

Böylece bir kişi daha, 17 bini bulacak olan faili meçhuller listesine eklenirdi.

Bazen yanlışlıkla eşraftan, “devletine bağlı” bir kişinin yakın akrabası bodruma indirilirdi. Durum anlaşılana kadar adamın kolu-bacağı kırılır, ayakları şişer, gözü kapanırdı.

Ancak başkentten gayri resmi öldürme yetkisi almış olan Beyaz Toroslular bu hataları önemsemezdi.

Çünkü canını kurtaran vatandaşın eşe- dosta anlatacağı işkence hikâyeleri, halkta derin korkulara yol açardı.

AKP’nin ilk döneminde atılan demokratik adımlarla beraber tasfiye olan Ergenekon türü derin devlet yapılanmasıyla beraber Beyaz Toros’lar da tarihe karışmıştı.

2013 yılında AKP’de yaşanan büyük kırılma sonrasında ise Beyaz Toros’un evrim geçirerek Siyah Transporter’e dönüşeceğini belki de Başbakan Davutoğlu bile bilmiyordu.

Hava gittikçe puslanıyor, ortalığı koyu bir sis kaplamak üzereydi. Erdoğan liderliğinde yeni muktedirler kendilerine yepyeni bir yön tercih etmiştiler. O dönem İstanbul İl Başkanı olan zat “Bundan sonra eski paydaşlarımızdan ayrılacağız” derken aslında kendilerinden olmayan herkese bir düşman hukuku uygulayacaklarının müjdesini verdiğini kimse fark etmemişti henüz.

Ve sonunda ülke şu haberdeki hale gelmişti. (BKZ)

Henüz memleket bataklığın bu kadar derinliğine inmemişti. Pelikan henüz Başbakan infaz edecek kadar semirmemişti Türkiye’de. Her dönemin iktidarı ile içli dışlı olup gemisini yürüten Barlas ailesinden Cemil şöyle bir paylaşım yapmıştı:

Cemil Barlas yaşı itibarıyla özellikle Mehmet Ağar ve ekibinin yönettiği iç işlerinde işlenen faili meçhulleri çok iyi biliyordu ve Beyaz Toros bir metafor değil gerçeğin ta kendisiydi!

Sonra devlet gittikçe mafyalaştı, bir suç örgütüne dönüştü. Adalet, emniyet, askeriye ellerindeydi ama yine de masum insanları güpegündüz kaçırıp Ankara’nın göbeğinde işkence merkezine götürüp aylarca işkence yapma dönemi başlamıştı.

Onbinlerce emniyet mensubu meslektaş uzaklaştırılınca onların yerine yeni muktedirin milis gücü gibi kullandığı bir yapı oluşturuldu. Daha sonra kurulan bekçilik sistemi ile bu yapının bir sac ayağı daha yerine özenle konuldu. Sanırım bir tek SADAT’ın resmi olarak görevi devralması kaldı.

Ne zaman gerçekleşir bilemiyorum ama artık bu ülkenin polisi emniyeti sağlamak, masumu korumak, suçluya aman vermemek gibi görevlerle pek ilgilenmiyordu. Tıpkı adaletin suçluyu cezalandırmak gibi bir vazifeyle ilgilenmediği gibi. Önemli olan suç değil, muhalif olup olmamaktı.

3 sezon devam eden Tyrant isimli dizide kahramanlardan bir (halktan bir kadın) bir gösteri esnasında karşılarında duran rejim güçlerine şöyle haykırıyordu: “Siz masumları korumak için değil korkutmak, gözdağı vermek için buradasınız. Başta amirleriniz olmak üzere suçu, suçluyu, gücü korumakla görevlisziniz!”

Bu cümleler tanıdık bir kitaptan alınmıştı aslında:

“Evet… Yeryüzünde cenneti vaat etti bize. Demokrasi gelecek, kimse fikirleri ve siyasal görüşleri yüzünden tutuklanamayacak, işkence yapılmayacak, hapishaneler kapatılacak, kadınlara eşit haklar tanınacak, giyim serbest olacak, dedi… Büyük yanlışlar yaptık!”

Bu itirafları Humeyni için söylüyor İranlı Solcu yazar Bahman Nirumand “Soluyor Çiçekler parmaklıklar Ardında” isimli kitabında. Tam tersi bir manzara ile karşılaşmıştı İran… Tıpkı Davutoğlu’nun dediği gibi Beyaz Toros’lara son verme vaadi ile gelip yerine Siyah Transporter’lar koymuşlardı. Zalimlik ve suçta ise 93’ten çok daha karanlık bir devir yaşıyordu Türkiye.

Önceki hafta Batman’da korkunç bir vahşet yaşandı.

Askerden yeni gelmiş bir genç, kan davası yüzünden iki katil tarafından herkesin gözü önünde 27 yerinden bıçaklandı. Katiller genci bıçakladıktan sonra başından ayrılmadılar. Öldüğünden emin olmak için yanında durdular. Kalabalık ise korkudan müdahale edemiyordu. Polisler olay yerine geldi, genç can çekişiyordu ve polisler suçluya müdahale edecek yerde halkı olay yerinden uzaklaştırmaya çalıştılar, hatta bazı polisler biber gazı kullanmak üzere halkın üzerine yürüdüler. Gencecik bir çocuk herkesin ve devletin gözü önünde can verdi.

Masum insanları Siyah Transporter’larla işkence hanelere taşıyan devletin kılı bile kımıldamadı.

Aynı devlet, yaşanan darbe girişiminin başı olduğu iddia edilen komutanı Milli Savunma Bakanı yaparken 17 yaşındaki yüzlerce Harbiyeli çocuğu “Darbeci” diye müebbet hapse mahkum etmişti. Ve Melek Çetinkaya bu Harbiyeli çocuklardan birinin annesiydi. Aylardır yavrusunun hakkını aramak için çırpınan bir anne. Bir tek yetkili sesini duymadığı için son çare olarak bir pankart hazırladı yavrusunun ve diğer Harbiyeli gençlerin masumiyetine dair.

Birkaç gün önce Melek Çetinkaya bir açıklama yapmak istedi. Eli bıçaklı katilleri sadece seyretmekle yetinen devlet bir anda çullandı acılı annenin üzerine! Melek Anne’yi gözaltına almaktan utanmadı kimse!

Bu ülkede pek çok şey bitmiş ve dibi sıyrılıyor artık.

Gencecik genç kızlar haklarını ararken bizzat komiserler tarafından tacize uğruyor ve bu taciz milletvekilleri tarafından övülüyor, İçişleri Bakanı tarafından ödüllendiriliyor.

Bahman Niruman’dın Tiran filmine konu olan repliği ile söylersek: “Eğer güvenlik güçleri katili, suçluyu, haramiyi, hırsız koruyup kollayıp, masumu korkutmaya ve cezalandırmaya başladıysa, orada demokrasi bitmiştir!

Elbette çok övüneler ve tam bir demokrasimiz yoktu ama sahip olduğumuz yarım yamalak da olsa bi “şey” vardı elimizden alınan.

Bu ülkenin kapısına kocaman bir “Ruhuna Fatiha! Yazısı koymanın zamanı gelmiş de geçiyor artık!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin