Ramazan ve gurbette kurbet

YORUM | AHMET KURUCAN

“Ramazan topu, Ramazan imsakiyesi, Ramazan mahyası, Ramazan davulu, Ramazan pidesi, Ramazan davulu, Ramazan eğlencesi, Ramazan manileri, Ramazan menüsü, Ramazan programı, Ramazan sofrası, Ramazan paketi, Ramazan ikramiyesi, Ramazan indirimi, Ramazan kampanyası, Ramazan bayramı, …” ve daha nice Ramazan’a özgü, Ramazan ile bütünleşmiş kavramlar. Bunlar Müslüman çoğunluklu ülkelerin gündelik yaşamları içinde yer bulan şeyler. Pekala ya gayri müslim çoğunluklu ülkelerde yaşayan Müslümanlar?

Ben bu yaşıma gelinceye kadar 3 Ramazan’ımı Mekke ve Medine’de 35 Ramazan’ımı Türkiye’de geri kalanlarını ise Amerika’da yaşadım. Mekke ve Medine günlerimi hatırlıyorum. Umre vesilesi ile gitmiştik. Zaten oruçlusunuz. Sırf ibadet yapmak için oraya gelmişsiniz. Gündelik hayatın tabii akışı içinde iş-güç derdiniz yok. İbadetten başka işiniz yok. Çevrenizdeki herkes oruçlu. Kabe’de, Mescidi Nebevi’de ibadet ediyorlar. Dini duyarlılığına bağlı olarak kimileri gözleri yaşlı dua ediyor, kimileri kendinden geçmiş tavaf ediyor, kimileri ihramlara bürünmüş Safa-Merve arasında çocuğuna yiyecek bulmak için çırpınan Hz. Hacer validemiz misali dilinde dualar koşuyor. Daha uzatabilirim. Demem o ki bu manzaraların bütünü beşeri fıtratımız gereği bizi dünyeviliğe sevkeden her bir dakikada sizi uhreviliğe davet ediyor. Adeta kuyuya düşen bir insana uzanan el misali, sizi yukarıya doğru çekiyor.

Türkiye’de bu ölçüde olmasa da bundan farklı değildi. Yukarıda Ramazan ile özdeşleşmiş kavramları bu yüzden sıraladım. Hayatımızın tabii seyri içinde yaşadığımız ve toplumsal gerçekliği olan şeylerdi bunların hepsi. Mekke ve Medine’den farkı gündelik hayatımız devam ediyordu. Ramazan’da işimiz sadece ibadet etmek değildi. İş-güç vardı, çoluk-çocuk vardı ama bütün bunlarla beraber ibadet de vardı. Beşeri fıtratımız burada da devreye giriyor ve bizi aşağıya çekiyordu zaman zaman ama tam o arada duyduğumuz bir ezan, minarede gördüğümüz bir mahya, okunan bir mukabele bizi yeniden kendimize getiriyordu.

Pekâlâ, ya şu an yaşadığımız çevre şartlarında? Mekke ve Medine için bir şey diyemem ama Türkiye’nin benim tasvirini yaptığım ölçüde eski Ramazanları yaşamadığını biliyorum. Kendimi merkeze koyacak olursam Amerika’da zaten böyle bir manzara hiçbir zaman olmadı. Olmasını da kimse beklemiyor zaten. 350 milyonluk devasa bir ülkede 5 milyon Müslüman ile bunun gerçekleşmesi sadece kuru bir hayal.

Ne yapacağız o zaman? Ramazan’ın iki boyutu var; ferdi ve toplumsal. Ferdi boyut Allah kul arasındaki içkin ilişki, toplumsal boyut ise yine Allah kul arasında aşkın, insan insan arasında ise yatay ilişki. Bu noktada nerede yaşıyor olursak olalım önce içkin ilişkiye önem vermemiz gerektiğini düşünüyorum. Kul olduğumuzun idraki ve şuuru içinde Rabbe yönelmek, emir ve yasaklarını harfiyen uygulamam asıl vazifemiz demeliyiz. Bu düşünce ve duygumuzu sürekli desteklemeli, ailemiz başta olmak üzere çevremizden sürekli destek almalıyız. Gündelik hayat programımız içinde okuduğumuz kitaptan seyrettiğimiz filme kadar bir düzenleme içine girmeli, Ramazan’ın farklılığını o programa mutlaka yansıtmalıyız.

Toplumsal boyutu adına da o zemini kendimiz hazırlayabildiğimiz ölçüde hazırlamalıyız. Müslümanların azınlık olduğu yerlerde yaşıyorsak Müslümanlar olarak iftar, sahur, teravih diyerek bir araya gelmenin yollarını aramalıyız. Camilerde, sayımıza göre küçüklü büyüklü salonlarda çocuklarımızı merkeze koyan programlar düzenlemeliyiz.

Bazen bizler sekülerleşme dini inancı zaafa uğrattı gibi söylemlerin arkasına takılarak inancımızı adeta hapse atıyoruz. Utanıyoruz, sıkılıyoruz. Onların, o söylemlerin perspektifinden kendimize bakıyoruz. Hakikat payı yok mu dini inancın zaafa uğramasının? Elbette var. Biz de bu dünyada yaşıyor ve görüyoruz ama meselenin propagandası yapıldığı ölçüde büyük olmadığının da farkına varmalıyız. Kaldı ki olsa bile, her şeyden önce ben kendimden sorumluyum. İkincisi inanan bir insan olarak bununla kendi çapımda kendi imkanlarımla mücadele etmem gerekmiyor mu?

Hasılı, ana vatanından ayrı yaşayanlar bir tarafa ana vatanında yaşasa dahi gurbette olan binlerin, milyonların olduğu şu günümüz dünyasında Ramazan’ın gurbetimizi kurbete çevirmesi dileğiyle. Lafın gelişi böyle söyledim. İşin gerçeği Ramazan çevirmeyecek bunu. İradi davranışlarımızla biz çevireceğiz. Nice Ramazanlara!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. “ İradi davranışlarımızla biz çevireceğiz.” Eger bir insan bunu mecazen soylerse bir mahsuru olmayabilir, ama boyle inanarak soylerse şirkin daniskasini yapmis olur. Halbuki, Allah cc ‘La havle vela kuvvete illa billah’ diyor ve ‘Vallahu halakakum ve ma tagmelun”ile iyice kor gozlere sokuyor, fiil sahibinin kim oldugunu. Basimizda bize onder gozukenler keske soyle soyleselerdi:
    “Insallah biz cuz-i irademizle bu yonde ciddi bir talep ve niyet ortaya koyacagiz, Rabbimizden bu guzellikleri bize lutfuyle yaratmasini niyaz edecegiz” cunku “Yapan O’ydu, eden O’ydu cc”
    Insallah, “Onlar, Allah’a şirk kosmadan iman etmezler” tehdidinden yine O’nun cc lutf-u keremiyle kurtulur ve hakiki imana nâil oluruz! O zaman, iste asil vatanimizdayiz, yoksa her yer gurbet be abim!

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin