Prensiplerimizi çiğnemek neden çok kolay? [Kemal Ay]

RAMAZAN NOTLARI -1

Meşhur Baba (The Godfather) serisinin üçüncü filminde, Al Pacino’nun canlandırdığı İtalyan mafyası Michael Corleone, Vatikan’da bir kardinalle görüşmeye gider. Maksadı Vatikan Bankası’yla yapacağı iş anlaşması için gelecekte Papa olabilecek Kardinal Lamberto’yu ikna etmektir. Kilisenin avlusunda ikili gezintiye çıkmışken Lamberto ortadaki küçük fıskiyenin içinden bir taş alır, kırar ve içindeki kuruluğu gösterir:

“Şu taşa bak, çok uzun süredir suyun içinde yatıyor ancak su içine işleyememiş bile. Bak, tamamen kuru. Pırıl pırıl su içeri sızamamış. Aynı şey Avrupa’daki insanlara da oldu. Asırlardır çevrelerinde hep Hıristiyanlık vardı fakat İsa içlerine işleyemedi. İsa onların içinde yaşamıyor.”

Don Corleone bu samimi sohbet üzerine geçmişte yaptıklarını düşünür, çektiği acıyı hisseder ve Kardinal Lamberto’ya günah çıkarmak ister. Çok sarsıcı bir şekilde günahlarını anlatır. Ancak Lamberto – tıpkı Michael Corleone gibi – ‘gerçekçi’ bir adamdır. Karşısında bir çocuk gibi ağlayan bu ‘güçlü adamı’ görünce şunları söyler:

“Günahların korkunç. Bu yüzden acı çekiyorsun. Hayatın geri kazanılabilir ama biliyorum ki buna inanmıyorsun. Değişmeyeceksin.”

TAHKİKÎ İMANDAN, TAKLİDÎ İMANA NASIL ‘DÜŞÜLÜR’?

Yirminci yüzyılın başlarında Bediüzzaman Said Nursî de kendisine ‘Müslüman’ diyen bu toplumdaki temel problemlerden birinin çözümünü şu formülle ortaya koymuştu: Taklidî imandan tahkikî imana geçmek. Bu, kendisine ‘Müslüman’ diyen toplumun aslında Müslümanlığı sadece ‘taklit’ ettiği, bir nevi dedelerinden gördükleri biçimde onu gelenek olarak sürdürmeye çalıştığı anlamına geliyordu.

Peki, toplumlar buraya nasıl varıyor?

İncil’de meşhur bir sahne vardır. Hz. İsa’nın havarilerinden birisi onu vergi toplayıcılar ve bir takım günahkâr kimselerle bir yemeğe davet eder. Maksadı, İsa’nın (as) öğretilerinden o insanların da faydalanmasıdır. Bu arada şehirdeki Yahudi âlimler “Neden öğretmeniniz günahkârlarla oturup kalkıyor?” diyerek söylenirler. Buna karşılık İsa (as), ancak hasta insanların doktora ihtiyacı olduğunu, ‘kendinden emin’ Yahudi âlimlerle değil inanmaya ihtiyaç duyan günahkârlarla oturup kalkmanın daha ‘faydalı’ olduğunu savunur.

Gerçekten de İsa’nın (as) merhametinden etkilenen o ‘günahkârlar’ (İncil’de Roma İmparatorluğu’nun görevlendirdiği ‘vergi toplayıcılar’ genelde ‘günahkâr’ olarak resmedilmiş zira ‘efendilerinin’ talebiyle yerel halka çoğu zaman zulmetmişler) günahlarına ağlamaya başlar.

Bu sahnede de görülebileceği gibi Hz. İsa (as) bilhassa İncil’de Yahudi âlimlerle ‘sert tartışmalar’ yaşar. Bütün insanlara şefkat ve merhametle yaklaştığı bilinen İsa Mesih’in, din âlimlerine karşı bu sert tutumu ilginç bir konu. Nitekim yukarıdaki sahneyi örnek veren bir Hıristiyan tanıdığım, bunu şöyle açıklamıştı: Çünkü din adına, Allah adına konuşanların, o otoriteyi elinde tutanların yaptıkları yanlışlar bütün toplumu etkiler, gayrimeşru işleri meşru kılmaya başlar ve nihayet toplumun dinî (vicdanî) anlamda ölümüne yol açar.

Bu sebeple ‘bir yanağına tokat yediğinde diğer yanağını çevir’ kaidesiyle meşhur olmuş İsa Mesih (as) mevzu din adamlarının ‘günahlarına’ geldiğinde çok daha sert bir tutum takınıyor.

‘EHLİ KİTAP’ İÇİMİZDE

Benzer bir tutumu Kur’an’da da bulmak mümkün. Ehli Kitaptan bilhassa âlimlere ‘bazı ayetleri (bilhassa son peygamberin gelişiyle ilgili) bilerek saklamaları’, ‘yapmadıkları şeyleri emretmeleri’, ‘çıkarları için Allah’ın ayetlerini eğip bükmeleri’, hatta ‘Allah adına yalan konuşmaları ve Allah’a ait olmayan sözleri ayet gibi göstermeleri’ gibi gerekçelerle ağır ithamlar var. Hatta bazı yorumculara göre Ehli Kitap’la ilgili ayetlerde kitap, mektep ilişkisi nazara alınarak aslında ‘ilim sahipleri’ kastedilmektedir. Yani daha çok Allah’a, ahrete, hesap gününe, kul hakkına dair bilgi sahibi olup hayatını ona göre yaşamayanlar, toplumu da bu sebeple ifsat edenler. Bu yüzden de Ehli Kitap’a dair ayetlerin Müslümanlara da mühim bir hatırlatma olduğu, Fatiha Suresi’ndeki “Bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, yoldan çıkmışlar ve delalette olanların (yani bir yoruma göre Ehli Kitap’ın) değil” duasının fiilî kısmı olarak sakınılması gerekli hususların başında geldiği düşünülür.

Gelgelelim, günümüz toplumlarında ‘ilim sahibi’ olmanın yolları bir hayli kolaylaştığından, bütün sorumluluğu ‘ilim sahibi’ olarak kodlanan, dinî figürlere atmak da zorlaşmıştır muhtemelen. Mesela Twitter’da, bir gazete köşesinde (bu yazının yazarının yaptığı gibi), bir TV programında ‘din adına konuşan kişi’ de ‘Ehli Kitap’ sayılabilir. Böylece gerek İncil’de, gerek Kur’an’da yanlışta ısrar eden, taşıdığı sorumluluğun bilincinde olmayan, Allah’ın hükümleri, ayetleri hakkında tabiri caizse ‘atıp tutan’ kimselere yönelik sert ithamları nefsine yöneltebilir. (Nitekim İslam toplumu geliştikçe, bazı meseleler oturaklaştıkça ‘tasavvuf’ ekolü revaç bulmuş ve Kur’anî hükümler, sadece toplumsal olarak değil bireyin kendi içindeki kavgalarının sembolleri olarak da okunmaya başlamış.)

İLKELER NEDEN ÇABUCAK ÇİĞNENİYOR?

Ama daha önemli bir problemimiz var, o da şu: Müslüman olduğunu söyleyen her ferdi tek tek inandığı gibi yaşamamaya, basit çıkarlar uğruna ilke ve prensipleri çiğnemeye, böylece çağıldayan İslam ırmağının içinde hiç ıslanmadan öylece yaşayıp gitmeye iten nedir?

Muhtemelen bunun tek bir sebebi yok. Toplumsal bazı sebepler sıralanabilir: Ailede başlayan çarpıklıklar; eğitim hayatındaki yanlışlar; mahallede veya arkadaş çevresinde görülen kabullenilmişlikler; iş ortamında, toplumsal ilişkilerde, medya aracılığı ile yansıyan değerlerde görülen problemler… Bunların her biri, ilkeli ve prensiplere dayalı yaşamayı ‘önemsiz’ hâle getirebilen unsurlar. Kişisel çıkarlar için prensiplerin ikinci, üçüncü plana atıldığı aile, okul, iş ya da arkadaş ortamları, zamanla bireysel tercihleri de etkiliyor. İnsanlar, ilkeli yaşamanın bir ‘değer’ olarak algılanmadığı, kurnazlığın yüceltildiği, ‘yolunu bulmanın’ bir maharet sayıldığı toplumlarda kolaylıkla inandıkları değerlerden vazgeçebiliyor. ‘Kavgada yumruk sayılmaz’ deyip bazen meşru mücadelelerde bile araya ‘gayrimeşru’ usuller, üsluplar sıkıştırabiliyor.

Mesele tamamen ‘hatasız’, tabiri caizse ‘robot gibi’ bireyler yetiştirmek değil. Ancak hatalarının farkında olan, yanlışlarıyla yüzleşebilen, mümkün mertebe inandığı değerlere uygun yaşamaya çalışan bir nesil yetiştirmek için toplumsal dokuyu tamir etmeye çalışmak mümkün.

‘BAĞNAZLIK’TAN ÇIKMAK

Günümüz şartlarında bireylerin kendi aileleri, okulları, büyük manada toplumları ile yetinmeleri, dünyanın çeşitli yerlerindeki anlayışları, değerleri araştırmadan, merak etmeden yaşamaları biraz ‘bağnazlık’ olarak algılanabilir. Dini yalnızca etrafındaki insanların yaşayışına bakarak anlamaya çalışma, bir çeşit tembellik olmalıdır. İnsan, inandığı değerlere göre yaşayabilmek için her şeyden evvel, inancının ‘kaynaklarını’ araştırıp öğrenmek ve içselleştirmek mecburiyetinde. Bunun yolu da, tekrar ber tekrar o kaynaklara dönmek, onları merak ederek, arka planını kurcalayarak, hikmetleri araştırarak ve bugünle kıyaslayarak okumak.

Kolay olan, ‘günü kurtarmaya yarayan’ elbette etrafa uygun şekilde, ‘ataların dini üzere’ yaşamak. Zor olansa, toplumun hatta bazen ailenin rağmına ilke ve prensiplere uygun şekilde bir hayat ikâme etmek. Zira ancak o zaman insan hakiki manada ‘özgürlüğü’ elde edip, İslam ırmağının çağıltısını ruhunda duyabilecektir.

Taklidî olanın kabuğunu kırıp tahkikî olana ulaşmak, bir anda, basitçe bir bakış açısı değişikliğiyle mümkün değil. Nasıl ki bir kitabı her okuduğumuzda, o anki ruh halimize göre yeni anlamlar düşebiliyor zihnimize, hakiki özgürlüğe yol aldığımızda ve tamamen inancımıza göre yaşamaya ikna olduğumuzda da, bütün fakülteleriyle hayat bize ‘yeni’ görünecek ve her defasında su içtiğimiz kaynaklar, bize yeni ilhamlar fısıldayacak. Bireysel planda bu, ciddi üzerine düşmeyle, on yıllar sürebilecek bir ‘açılma’. Toplumsal plandaysa birkaç neslin geçmesini gerektirebilecek bir dönüşüm.

İnşallah, Bediüzzaman’ın ifadesiyle, ‘harikalar asrında’ oluşumuzun bir faydasını görürüz…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin