Otoriter liderler ve yardakçılar

YORUM | YAVUZ ALTUN 

Geçen Cumartesi günü ABD Başkanı Donald Trump, Georgia eyaleti sekreteri Brad Raffensperger’i arıyor. Mesele, hâlen seçim mağlubiyetini kabullenememesi. ABD’nin bir yarısı çoktan seçimleri geride bıraktı ve 20 Ocak’ta Demokrat Partili Joe Biden’ın koltuğa oturmasını bekliyor. Trump’ın etrafında halelenmiş bir grup ise, seçimlerde hile olduğunu er ya da geç ispatlayacakları düşüncesinde.

Telefon konuşmasında bu sebeple Trump, kendisi gibi Cumhuriyetçi Parti’den olan Raffensperger’e şunları söylüyor: “Bak şimdi. Tek istediğim şu. Sadece 11,780 oy bulmam lazım, şu an elimizde olandan bir fazla yani. Çünkü eyaleti biz kazandık!” Yaklaşık bir saat süren konuşma, Washington Post gazetesinin tabiriyle, “fırçalama, havuç gösterme, bir şeyler yapması için yalvarma ve tehdit” arasında gidip geliyor.

Eyalet sekreteri ise konuşma boyunca şu çizgiden bir an dâhi ayrılmıyor: “Şimdi Sayın Başkan, sizin zorlandığınız konu şu ki elinizdeki veriler yanlış.”

Zaten ikili arasında kamuya da mâl olmuş bir sürtüşme var. Washington Post gazetesinin kayıtlarını elde edip yayınladığı bu telefon görüşmesinden bir gün sonra, Başkan Trump, Twitter’dan Raffensperger’e yüklenmiş, seçimlerdeki “hileyi” göremediği için azarlamıştı. Eyalet sekreterinin cevabı ise yine Twitter’dan şuydu: “Saygılarımla Başkan Trump: dediklerinizin hiçbiri doğru değil.”

Georgia ile ilgili meselenin gündeme gelmesinin politik bir anlamı var elbette. Trump, Oval Ofis’te otururken bir anda dertlenip “Dur yahu şu adamı bir arayayım” demiyor. Georgia’da Salı günü Senato’ya gönderilecek iki senatör için ikinci tur seçimleri yapıldı. Trump’ın maksadı, buradaki seçmene oynamaktı. Eğer eyalet sekreterinden en azından seçimde hile olmuş olabileceğine dair bir ima koparabilirse, sandığa daha çok seçmenin geleceğini düşünüyor. Bu teorisi gerçekleşseydi, Cumhuriyetçi Parti’yi 2024’te yeniden aday olmak (ya da damadını aday göstermek) için ikna edebilecekti.

Ben bu yazıyı yazarken sonuçlar henüz resmileşmedi fakat iki koltuğun da, Demokrat Parti adaylarının kazandığı ilân edildi. Eğer bu bu durum gerçekleşirse, Senato’da 50’ye 50 eşitlik olacak ve Başkan Yardımcısı Kamala Harris’in oy sahibi olduğu Senato da, Temsilciler Meclisi ve Beyaz Saray’da olduğu gibi Demokratlarda olacak. Bunun, Joe Biden’ın kafasındaki planları uygulamaya sokabilmek için en uygun tablo olduğu açık. (Yine bu yazıyı yazarken, ABD’de Trump taraftarları başkentte Kongre’yi bastı. Şimdilik bir çeşit ‘çapulcu hareketi’ olsa da, ABD siyasetinde etkileri uzun süre hissedilecek bir geceydi.)

Neyse, konumuz bu değil, konumuza dönelim. 2016’da Trump seçildiğinde, Amerikan demokrasisi bir imtihan sürecine girmişti. Acaba otoriter eğilimleri olan bir siyasetçi her istediğini yapabilecek miydi? Yoksa sistemsel bir tepki verilip “ABD Başkanı da olsan bunları yapamazsın!” denebilecek miydi?

Burada bir parantez açmak gerekli. Bir ABD Başkanı’nın (aslında her ülke için geçerli) neler yapıp neler yapamayacağı yasalarda açıkça yazmıyor. Belirli sınırlar çizilmiş elbette ama demokrasi dediğimiz sistem çoğunlukla adab-ı muaşeret gibi toplumda kabul edilmiş teamüllerden oluşur. Bunları çiğnediğinizde, “ayıp etmiş” olursunuz fakat bu durum sizi yargıya götürmez. Kimse de, bunları yapmanızı engelleyemez. Zaten bugünlerde demokrasilerin yaşadığı krizin özünde de, bu teamüllerin, yeterince halk desteğine ulaşmış liderler tarafından hallaç pamuğu gibi atılabildiğinin görülmesi var.

Mesela Donald Trump makama oturur oturmaz, ana akım medyaya karşı bir savaş başlattı. Hemen her basın toplantısında CNN’e, The New York Times’a, Washington Post’a en hafifi “yalancı” olan hakaretler yağdırdı. Bir yoruma göre bu açık şekilde halkın haber alma özgürlüğüne karşı bir saldırıydı. Ancak bunu herhangi bir şekilde “suç” kapsamına alamıyorsunuz ve yapabileceğiniz tek şey, Başkan’ı bir şekilde idare etmek oluyor. Aynı şekilde açıkça bir sürü yalan söyledi. Bunları medya ifşa etti etmesine ama karşılığında hiçbir yaptırım olmadı.

Trump’a yönelik, ABD sisteminin verdiği en ciddi tepki Özel Yetkili Savcı Robert Mueller’in hazırladığı rapordu. 2016 Başkanlık seçimlerinde Rusya’nın parmağı olduğu şüphesiyle başlatılan soruşturma, Trump’ın yakın çevresindeki pek çok isme uzandı. Rus ajanlarıyla ya da Kremlin’e yakın iş insanlarıyla görüşmeler tespit edildi. Trump’ın başkanlık kampanyasında çalışmış pek çok isim bu süreçte tutuklandı. Ancak Mueller raporunun en can alıcı kısmı bence şuydu: Trump, başkanlık yetkilerini kullanarak bu soruşturmayı durdurmak istemişti fakat onun adına çalışanlar onu engellemişti. “Hayır,” demişlerdi, “bunu yapamazsın.”

Aslına bakarsanız Trump başkanlık koltuğunda pek de rahat oturamadı. Cumhuriyetçi Parti yönetimi onun popülist bir ekonomi yönetimi sergilemesini, mesela yoksullara devlet yardımları yapmasını engelledi. Beyaz Saray’daki ekibi (bir nevi bakanlar kurulu) sürekli bir sirkülasyon içindeydi. İstifalar, görevden almalar birbirini kovaladı. İstediklerini, yaptıramadı. Yaptırabildiklerinin de kabiliyetleri sınırlıydı. H. R. McMaster ve James Mattis gibi Amerikan ordusunun önde gelen isimleriyle çalıştı ancak ikisi de Trump’ın nasıl bir karakter olduğunu fark edip kaçtı.

Cumhuriyetçi Parti’nin çılgın ideologlarından John Bolton’u Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak atadığında, İran’a nükleer bomba atacağı bile konuşuldu çünkü Bolton, 2015’te The New York Times’ta, Obama yönetimine İran’ı bombalama çağrısı yapmıştı. Ancak Trump, Bolton’la bile anlaşamadı. Sadece yolları ayrılmakla kalmadı, Bolton (ve daha pek çok eski Trump yandaşı) Beyaz Saray’daki absürtlükleri anlatan kitaplar yazdı. Televizyonlara çıkıp Trump’ın arkasından ağır eleştiriler yaptı.

Nihayet, 2020 başkanlık seçimleri döneminde, Trump ve özel avukatı, eski New York valisi Rudy Giuliani, rakipleri Joe Biden’ın oğlu Hunter Biden’ın Ukrayna’da pis işler karıştırdığını öne süren bir haberi gazetelere önerdi. Rakiplerinin kirli çamaşırları ortaya çıkacaktı. 2016’da nasıl ki Hillary Clinton’ın görevdeyken kişisel e-postasından devlet işleri yürüttüğü ortaya çıkmıştı ve mide bulandırmıştı, bu sefer de benzer bir etki bekliyorlardı. Gelgelelim, Wall Street Journal gibi Cumhuriyetçilere yakın bir gazete bile, “Bu bilgiler haber standartlarını karşılamıyor” diyerek yayınlamayı reddetti.

“Haber”, The New York Post’ta yayınlandı ancak beklenen etkiyi yapmadı. Sadece bu da değil, Trump’ın Ukrayna devlet başkanını arayıp Amerikan yardımları karşılığında oğul Biden’la ilgili bilgi istediği de ortaya çıktı ki bu durum açıkça başkanlık yetkilerini kötüye kullanmaktı.

Seçimlerden sonra da benzer şeyler yaşandı. Trump’a Cumhuriyetçi Parti’den çok sayıda isim “yeter artık yenildiğini kabul et” dedi. Son olarak Trump, Başkan Yardımcısı Mike Pence’in Kongre’de seçim sonuçlarını onaylatmama yetkisi olduğunu iddia etmişti. Ancak ofisinden yayınlanan bir mektupta Pence, Trump’tan değil anayasadan yana olacağını duyurdu.

ABD’nin Trump salvosundan (şimdilik) yırtmış olmasını pek çok uzman, kurumların sağlamlığına bağlıyor. Ancak bence unutulan bir şey var: Kurumlar da neticede insanlar tarafından yönetiliyor. Başkana “Orada dur!” diyebilecek insanlar, eğer isterlerse emanetçi oldukları bu kurumların gücünü, yani sistemin frenlerini kullanıp ayakta kalabilirler. Çünkü “Hayır” kelimesi ancak doğru yerde ve doğru zamanda kullanılırsa bir anlam ifade ediyor maalesef.

Son yıllarda otoriter liderlerden çok onların otoriterliğini mümkün kılan aktörler yani yardakçılar üzerinde duruluyor. Öyle ya, “tek adam” rejimleri hiçbir zaman tek bir kişinin kapasitesiyle yürümüyor. Tek adam çıkıp bütün demokratik teamüllere aykırı işler yapmak istediğinde, bürokratlar hemen hizaya geçip “Onu şu şekilde yapıp kılıfına uydurabiliriz” diyorsa, bize de Allah o halkın yardımcısı olsun demek düşüyor. Yargıçlar, siyasî havaya göre karar vermeye meyilliyse, adaletin ruhuna el-fatiha okumaktan başka çaremiz kalmıyor. Shakespeare’in oyunlarında da gördüğümüz bu: tiranlık ancak çok geniş çaplı işbirlikçilikle mümkün ancak.

Bu aktörler illa ki bir ideolojik saplantı içinde olmak zorunda da değil. Kimisi kariyer hesaplarıyla, kimisi “Ben yerimi koruyayım, daha fenası gelmesin” diyerek, kimisi de korkuları sebebiyle bu yola girebiliyor. Gelgelelim, onların bir ülkeye verdiği zararı, milyonlarca insan bir araya gelse telafi edemiyor.

Amerikan demokrasisi, “Hayır!” diyebilen ve bunu dediğinde başına çok kötü şeyler gelmeyeceğine güvenen bürokratlar sayesinde biraz da Trump testini geçebildi. Yardakçı olmak yerine sistemin koruyucusu olmayı seçenler sayesinde. Darısı başka ülkelere…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin