Osmanlı Döneminde çok kimlikli bir vilayet: Selanik

YORUM | Dr. YÜKSEL NİZAMOĞLU 

Osmanlı Devleti, bugünkü Türkiye’nin aksine çok kültürlü ve çok kimlikli bir toplumsal yapıya sahipti. Çok kültürlülüğün en yoğun görüldüğü yerlerin başında başkent İstanbul gelse de İzmir, Beyrut ve Selanik de bu şehirler arasında yer almaktaydı.  

Selanik özellikle XIX. Yüzyılın sonunda bir taraftan limanı diğer taraftan demiryolu sayesinde Osmanlı ekonomisinin en önemli can damarlarından birisi olduğu gibi sahip olduğu ortamla hürriyetçi fikirlerin yayılmasına da elverişli bir ortam oluşturmuştu. 

SELANİK’İN FETHİ

Osmanlı coğrafyacıları tarafından “İstanbul’un bir parçası” olarak tanımlanan Selanik, bir taraftan II. Meşrutiyetin ilanındaki rolü diğer taraftan Atatürk’ün doğum yeri olması itibariyle öne çıkmıştır. Halbuki onun en önemli özelliklerinden birisi de kozmopolit yapısıdır. Bu şehirde ve sonrasında da adını geniş bir alana veren vilayette, farklı din ve ırklardan insanlar yüzyıllarca birlikte yaşamışlardır.

Makedon Kralı Kassander tarafından Makedonya Kralı II. Philip’in kızı olan Thessalonike adına M.Ö. 316’da kurulan şehir, bir ticaret merkezi olarak düşünülmüştü. 620 yılındaki deprem sonrasında klasik Ortaçağ Bizans şehri tarzında inşa edilen Selanik, 13. Yüzyıl başlarında Haçlı işgaline de uğradı. 

Selanik’te ilk Osmanlı hakimiyeti 1387 yılında uzun bir abluka ile başladıysa da tam bir idari kontrol kurulmadı. Ankara Savaşı sonrasında Bizans’ın geri aldığı şehir daha sonra Venedik yönetimine geçti. II. Murat devrinde bir aylık kuşatma sonrasında kanlı bir çarpışma ile ele geçirilerek 1912’ye kadar kesintisiz devam edecek Osmanlı egemenliği başladı. 

Fetihten sonra Aziz Paraskevi Bazilikası Cuma camiine çevrildiği gibi diğer bazı kiliseler de cami yapıldı ya da inşaat malzemesi olarak kullanıldı. Buna rağmen bugün Selanik’te Bizans’tan kalma on dört kilisenin olması, bütün kiliselerin yok edilmediğini göstermektedir.

Fetih sonrasında şehre Yenice-i Vardar’dan Türk nüfus göçürülmüştü. 1478’de yani Fatih devrinde şehirde 864 Müslüman ve 994 Hıristiyan ailesi kayıtlıyken Yahudi nüfus yoktu. 1492’de İspanya’yı terk etmek zorunda kalan Müslüman ve Yahudiler Kuzey Afrika ve Osmanlı topraklarına sığınırken Yahudilerin yerleştiği şehirlerden birisi de Selanik oldu. 

YAHUDİ GÖÇÜ VE SONRASI 

Yahudiler genellikle şehrin sur içine yerleştirilirken burayı önemli bir bilim merkezi yaptıkları gibi matbaayı da tanıttılar. Musevilerin göçü bundan sonra da devam edecek sadece İspanya’dan değil Portekiz ve İtalya’dan da göçler gerçekleşecektir.

Musevi göçünün tabii sonucu olarak da şehrin etnik yapısı büyük bir değişikliğe uğrayacaktır. Nitekim Yavuz devrinde 1519 senesi tahrir kaydına göre Selanik’te 1.374 Müslüman, 1.082 Hıristiyan hanesi varken Musevi hanesi sayısı 3.174 olarak belirlenmişti. Müslümanların sayısının artmasında da ihtida önemli bir rol oynamıştır. Yapılan bir çalışmada 1578’de Müslümanların %25’inin mühtedilerden oluştuğu hesaplanmıştır. 

Selanik XVI. ve XVII. Yüzyılda İstanbul’la birlikte Yahudilerin önemli bir merkezi haline gelmiş özellikle ticaretle öne çıkmıştı. Şehir merkezinin bu özelliğine karşılık köylerde ise Selanik Yörükleri denilen ve çiftçilikle uğraşan Rumeli Yörükleri yaşamaktaydı.

Selanik’in bir başka özelliği ise “avdeti” ya da “dönme” olarak bilinen Musevi grubun en yoğun yaşadığı şehir olmasıdır. 1626’da İzmir’de muhtemelen İspanyol Yahudisi (Sefarad) bir ailede doğan Sabatay Sevi, kendisini Mesih olarak görmüş ve bundan dolayı Musevilerin bir kısmı tarafından tepkiyle karşılanmıştı.

Buna karşılık özellikle İspanya sürgününün verdiği karamsarlık bazı gruplarda bir kurtarıcı beklentisi inancını güçlendirdiğinden Sevi’nin bu söylemi ciddi bir karşılık bulmuştu. Museviler arasındaki tartışmalar, yine Mesih bekleyen ancak ondan önce Deccal geleceğine inanan Hıristiyanların da tepkisine neden oldu. 

Hem Yahudilerin hem de Avrupa devletlerinin şikâyeti üzerine İstanbul’a getirilen Sevi sorgulanarak hapse mahkûm edildi. Ancak taraftarlarının tepkisi üzerine yeniden sorgulandı ve “Müslüman olmadığı takdirde öldürüleceği” söylenince Müslüman olarak Aziz Mehmet Efendi adını aldı. 

Vani Mehmet Efendi’den İslam ve tasavvuf üzerine eğitim alan Aziz Mehmet, birçok Yahudi’nin Müslüman olmasına vesile oldu. Ancak bu arada Kabala ve Sufilik karışımı yeni bir inancı yaymaya başladı. Bir ayinde bir elinde Kur’an diğer elinde Tevrat tutması şüpheleri yeniden artırdı ve İstanbul’dan Ülgün’e sürüldü. Onun ölümünden sonra da taraftarları “avdeti” ya da “dönme” olarak adlandırıldılar. 

Selanik işte bu grubun en yoğun olduğu şehirdi ve XIX. Yüzyılda sayıları 10.000’e kadar ulaşmıştı. Ancak Osmanlı nüfus sayımları din esasına göre gerçekleşse de sayımlarda “avdeti” şeklinde bir tasnif hiçbir zaman yapılmamıştır.

Selanik şehrinde çoğunlukla Türkçe ve İspanyol İbranicesi konuşulmaktaydı. XVIII. Yüzyılda şehri ziyaret eden Ukraynalı seyyah ve keşiş Vasili Gregoroviç kozmopolit yapıyı yansıtacak şekilde şehirde Türkçe, Arapça, İtalyanca, Rumca, Arnavutça, Fransızca, İspanyolca, İtalyanca, Ladino ve Rusçanın konuşulduğunu yazacaktır. 

 Şehirde birlikte yaşayan gruplar Rumlar mavi, Museviler sarı, Müslümanlar beyaz sarık giydiklerinden kıyafetlerinden tanınırdı. Kadınlar ise ferace giyerler, zengin ailelerin kadınları da çok iyi kalite ipek feraceleri tercih ederlerdi.  

1800 yılında Fransa’nın Selanik konsolosu Türklerin (Müslümanların) 30.000, Yahudilerin 25.000, Rumların 8.000 nüfusa sahip olduğunu belirtmiştir. XIX. Yüzyılda şehri gören diğer seyyahlar ise Yahudi nüfusun çoğunluğu oluşturduğunu, Müslümanların ise nüfusun yarısından az olduğunu ve bir miktar Rum bulunduğunu kaydetmişlerdir. 

Şehrin en önemli yerlerinden birisi olan bedesten yani Kapalıçarşı için Evliya Çelebi hayranlık dolu ifadeler kullanmıştı. Önemli bir ticaret merkezi olarak öne çıkan şehirde Yahudiler tarafından işletilen dokuma tezgahlarında yeniçeriler için kumaş üretilmekteydi. Ayrıca “Mısır Çarşısı” bulunmakta Mısır’dan Uzakdoğu’ya kadar çok çeşitli yerlerin ürünleri burada satılmaktaydı. 

XIX. Yüzyıl sonlarında şehirde otuz altı sinagog, otuz kilise ve kırk altı cami bulunmaktaydı. 1917 yangınına kadar Selanik’te hemen her mahallede tekke, medrese ve Mevlevihaneler mevcuttu. 

Selanik’i önemli bir merkez yapan faktörlerin başında limanı geliyordu. Limanın dezavantajı ise gemiler vasıtasıyla kolera ve vebanın taşınması olmuş ve şehir defalarca salgın hastalıklara maruz kalmıştı. 

Şehrin sembolü denebilecek “Beyaz Kule” de limanda bulunuyordu. Bu yapı, Kanuni zamanında aynı yerde bulunan harabe bir kulenin bir kısmının yıkılıp yeniden yapılmasıyla günümüze kadar gelmiş olup gemilerin yönlerini kolayca tayin edebilmesi için beyaza boyanmıştı.  

MODERN DÖNEM SELANİK’İ    

Tanzimat dönemi reformları ile Selanik’in yönetimi Fransa örnek alınarak yeniden şekillendirildi. 1864 Vilayet Nizamnamesi çerçevesinde yapılan düzenlemeyle Selanik vilayetine Selanik merkez dışında Drama ve Serez (Siroz) sancakları bağlandı. 

Şehirde 1869’da belediye teşkilatı kuruldu. Tramvay 1893’te kullanılmaya başladığı gibi demiryolları da Selanik’ten Üsküp, Belgrat, Manastır ve Dedeağaç’a kadar ulaştı. Bu sayede şehrin ticaretteki rolü ve halkın refahı hızla arttı. Nitekim 1910’da nüfus 150.000’e ulaşmıştır. 

1909-1912 döneminde Osmanlı hazinesinin gelirlerinde İstanbul ve Aydın’dan sonra üçüncü sırada, kişi başına gelir itibarıyla da ikinci sırada yer alması, Selanik vilayetinin Osmanlı ekonomisindeki yerini göstermektedir.

Bulgar Vasil Kınçov’un istatistiğine göre ise 1900 yılında şehrin nüfusunun % 47’si Yahudi, % 22’si Türk, % 14’ü Rum, % 8’i Bulgar ve % 9’u diğer topluluklardan oluşmaktaydı. Buna karşılık vilayetin genel nüfusunun yapısı çok farklıydı.

Drama ve Serez’in (Siroz) de dahil olduğu Selanik vilayetinin nüfusu 1885’te bir milyona yakın olup Müslümanlar nüfusun %51’ini oluşturmaktaydı. Drama ve Serez’de Müslümanlar çoğunluğu oluştururken Rumlar Kareferye ve Yenice’de, Bulgarlar da Köprülü, Tikveş ve Avrethisarı’nda yoğunlaşmıştı.  

1903-1904 nüfus sayımında ise vilayetin nüfusunun %44,8’inin Müslüman, % 27,4’ünün Rum, % 19,9’unun Bulgar ve büyük çoğunluğu Selanik’te yaşayan Yahudilerden (% 8,2) meydana geldiği görülmektedir.    

Aynı zamanda önemli bir kültür merkezi olan Selanik’te çok kimlikli yapısının sonucu olarak birçok kitap, dergi ve gazete sadece Türkçe değil İbranice, Rumca, Bulgarca ve Fransızca olarak basıldı. 

Selanik, bu yapısı ile XIX. Yüzyılda Yunanlılar ve Bulgarların en büyük hedeflerinden birisi oldu. Şehrin bu ortamı Abdülhamit’e karşı muhalefet eden İttihatçılar için de ideal bir ortam oluşturdu ve 1908 meşrutiyetinin ilanında önemli bir rol oynadı. Bu nedenle İttihatçılar şehre “Mehdi-i hürriyet, Kâbe-i hürriyet” gibi isimler verdiler. 

Şehir ileri gelenlerin talebi ve Selanik Mıntıka Kumandanı Tahsin Paşa’nın öngörüsüzlüğü sonucunda Balkan harbinin başlangıcından bir ay sonra Yunanlılara teslim edildi. Yunanlıların eline geçtikten sonra da 1917’de çıkan büyük bir yangınla tarihi dokusu hemen hemen yok oldu. 

Lozan Antlaşması kapsamında yapılan mübadele ile Selanik merkez, sancak, kaza ve köylerinin Müslüman halkı Türkiye’ye göç ettirildi. Mübadele din esaslı yapıldığından bu gruplar içinde Müslümanların (Türkler, Pomaklar, Arnavutlar ve Rumlar) yanında Müslüman kabul edilen avdetiler de vardı. 

Selanik’e de gerek İstiklal Harbi sonrası gerekse mübadele sürecinde Anadolu ve Trakya’dan yoğun bir Rum nüfus göçü gerçekleşti. Bunun sonucu olarak da 1914’te %14 olan Rum nüfus, 1928 sayımında 251.000 olan şehir nüfusunun % 81’ini oluşturmuştur. Ayrıca mübadeleye rağmen şehirde 1927’de 5.000 dönme yaşamaktaydı. 

Türkiye’ye geldikten sonra zamanla daha çok sosyolojik bir topluluğa dönüşen avdetiler, 1942’de Varlık Vergisi çıkarıldığında “D” kodu ile bu vergiye muhatap oldular. Anlaşıldığı kadarıyla cumhuriyet idaresi bütün avdetileri kodlamış ve ilave bir vergi yükünde de bu fişlemelere başvurmuştu. 

Aynı yıllarda Selanik Yahudileri de Almanların şehri 1941’de işgaliyle büyük bir felaketle karşı karşıya kaldılar ve 49.000 Yahudi’nin 45.000’i yok edildi.

1912’de Yunanlıların eline geçmesiyle yüzlerce yıl; çok kimlikli yapısı, ekonomisi ve gelişimiyle önemli bir sembol olan Osmanlı Selanik’i farklı ve tatlı bir hatıra olarak kaldı.

Kaynaklar: O. Öndeş, “Asırlar Boyunca Selanik”, Hayat Tarih, 1972, S. 11; T. Gökbilgin, “Selanik”, İA, C. 10; M. Kiel, “Selanik”, DİA, C. 36; A. Küçük, “Dönme”, DİA, C. 9; M. Öztel, “Osmanlı Maliyesinde Sosyoekonomik Yapısıyla Öne Çıkan Vilayetler”, Maliye, 2011, S. 160; M. Şaşmaz, “1903-1904 Nüfus Sayımına Göre Selanik Nüfus Analizi”, Yeni Türkiye, 2015, S. 67; B. Özdemir, “Selanik: 19. Yüzyılda Osmanlı Kenti ve Yerel Yönetim Geleneğinin Değişimi, Selçukludan Cumhuriyete Şehir Yönetimi, İstanbul, 2008.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin