Nefret söylemiyle neden mücadele edilmeli?

YORUM |  Av. NURULLAH ALBAYRAK

Seçime günler kala kullanılan nefret dilinin oluşturduğu atmosfer nedeniyle aklı selim sahibi herkes diken üstünde. Bir kesim toplumu sakinleştirmeye çalışırken diğer bir kesim toplumu tahrik etmeye devam ediyor. İktidar mensupları her zamanki gibi kutuplaştırıcı pozisyonunu almış, başta siyasi rakipleri olmak üzere kendisini desteklemeyen herkesi ve her grubu ‘terörist’ söyleminin içine hapsedecek bir diskur üzerinden destekçi kitlesini manipüle etmeye çalışıyor.

Erdoğan Rejimi kendilerine engel olarak gördüğü tüm bireyleri ve grupları önce “terörist” diskuruyla nefret kategorisi içerisine hapsedip sonrasında da rejimin aparatlarıyla fiziki olarak cezalandırmaktan geri durmuyor. Dönemsel olarak, Gezi Olaylarının katılımcıları, Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri ve öğrencileri, Halkların Demokratik Partisi milletvekilleri ve seçmenleri, Askeri lise öğrencileri ve aileleri, Millet İttifakı üyeleri ve destekçileri, bunların dışında en çok da Gülen Hareketi ve gönüllüleri Erdoğan ve Rejiminin doğrudan hedefi olmuş, tüm bu kişi ve gruplar “terörist” nitelemesiyle politik, idari, adli ve sosyo-ekonomik birçok yaptırıma maruz kalmış, kamu ve askeri bürokraside yapılan temizlik yetmeyince, patates ve soğan tedarikçisinden marketçisine ya da çiftçisinden kebapçısına ülkenin farklı kesimleri de “terörist” muamelesi görmekten kurtulamamıştır.

Modern ve demokratik toplumlarda herhangi bir siyasi parti mensubu ya da yetkilisinin özel hayatında kullandığı söylem kimseyi ilgilendirmiyor ancak toplumu kutuplaştıran, düşmanlaştıran, ötekileştiren söylemler insanların birbirleriyle uyum içinde yaşamasını engellediği ve toplumsal birlikteliğe zarar verdiği için yasaklanmaktadır.  

İfade özgürlüğü bireyler ve toplumlar için önemli olmakla birlikte sınırsız değildir. Günümüzde ifade özgürlüğünün sınırlandırıldığı alanların en önemlisi nefret söylemidir. Nefret söylemi gündelik hayatta sıradan bir hal aldığı için çok fazla dikkat çekmiyor olsa da bu söyleme maruz kalan insanlar için son derece zor ve acı verici olmaktadır. 

Nefret söylemi, bir söylemden ibaret gibi görünüyor olsa da insan hak ve özgürlüklerini zedelemekte ve onları anlamsız kılmaktadır. İfade özgürlüğü adı altında gerçekleşen nefret söylemi, kişi veya grupların haklarına ve varlığına zarar vermektedir. İnsan haklarının bütünlüğü ve karşılıklı etkileşim içinde olması dikkate alındığında nefret söyleminin ihlal döngüsü bir çarpan etkisi yaratmaktadır. Nefret söyleminin doğrudan veya dolaylı etkisiyle yaşam hakkı, insan onurunu koruma hakkı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı ile kişilerin dini duygularına, inançlarına saygı gösterilmesini isteme hakkı gibi birçok hak ihlal edilmektedir. Nefret suçlarına kıyasla somut bir fiil oluşturmadığı halde nefret söyleminin insan hak ve özgürlüklerine zarar vermesi, çoğulculuğu reddetmesi, yarattığı ve yaratabileceği etkinin derinliği ve genişliği nedeniyle nefret söylemi de yaptırıma tabi tutulmalıdır.

Nefret söyleminin temelinde önyargılar, ırkçılık, yabancı korkusu veya düşmanlığı, taraf tutma, toplumdaki insanlar bakımından ayrımcı davranma, bir din hakkında korku dolu düşünceler yaratma veya kötüleme gibi konular bulunmaktadır. Öncelikli olarak bireysel güvenliğin, sonrasında ise aynı oranda toplumsal güvenliğin tehlikeye düşmemesi amacıyla nefret söylemine müdahale edilmelidir. 

Ülkemizde de çeşitli yasal düzenlemelerle nefret söyleminin önüne geçilmek istenmiştir. Bu kapsamda Nefret ve Ayrımcılık suçu, Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik suçları ceza yasasında düzenlenmiş ancak gündelik hayatta mevcut hükümlerin sağlıklı bir şekilde uygulandığını söylemek mümkün değil. Özellikle kültürel, etnik ve siyasal söylemler söz konusu olduğunda bu hükümler objektif olarak uygulanmamaktadır. Çünkü ülkemizde farklı kültürden, etnik kökenden ve siyasi görüşten insanlar yaşamaktadır. Özellikle siyasi olarak gücü elinde bulunduran iktidara yakın olanların, iktidarı eleştirenlere karşı ‘hain’, ‘fetöcü’, ‘terörist’ gibi nefret içerikli söylemlerine karşı bu hükümlerin uygulandığı söylenemez. 

Kendi görüşünden olmayan diğer gruptaki kişilere yönelik tahammülsüz, hoşgörüsüz ve önyargılı olmaya neden olan nefret söylemi toplumsal barışı etkileyen ve bozan bir virüstür. Toplumun içine atılan ve yavaş yavaş ilerleyen bir zehir etkisi göstermektedir ki ortaya çıkan zarar sadece nefret suçu mağdurlarını değil tarafsız olan insanları da etkileme özelliğine sahiptir. 

Nefret söylemiyle zarar gören asıl şeyin kişiler değil toplumsal barışın ta kendisi olduğu dikkate alınarak sadece mağdurlar değil tüm toplumun nefret söylemiyle mücadele etmesi bir zorunluluk olarak görülmeli ve bu virüsle topyekün mücadele edilmelidir.

Bu anlayış doğrultusunda OTHERS derneği tarafından bugün (11 Mayıs 2023) bir webinar düzenlenecek. Uzmanların katılımıyla nefret söyleminin iktidar, medya, bürokrasi, hukuk ve kamuoyu ayaklarının nasıl olduğu anlatılacak. Nefret söylemiyle topyekün mücadele kapsamında elbette yapılacak çok şey var ancak öncelik hiç şüphesiz bilinçlenmeden dolayısıyla konuyu anlamak ve anlamlandırmaktan geçiyor. Hep birlikte bu virüsle mücadele edelim…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

  1. Kafa çok karışıyor. Sanki CHP yi karalamak için PKK nın reklamı yapılıyor. Seçimi PKK üzerine kurdular. Sanki seçime PKK girecek de o yüzden kendilerine muhalif olanlar PKK yı destekleyecekmiş gibi gösteriyor. O zaman biz çekilelim AKP ile PKK seçime girsin. Başkası muhalif olarak seçime katıldığında sanki muhalefet PKK partisiymiş gibi muamele ediyorlar. İstiyorlar ki kimse seçime girmesin, PKK karşısında rahat galibiyet alalım. PKK yı yükseltmeleri, sürekli zikretmeleri, kendilerine rakip olarak görmeleri, bunun karşılığında muhalefeti sürekli PKK nın aşağısında göstermeleri, PKK yı muhalefetten üstün tutmaya çalıştıklarını gösteriyor. Muhalefet hep PKK nın gölgesinde bırakılıyor. Muhalefet hep PKK ya katılmış gibi gösteriliyor. Sanki seçime muhalefet değil de PKK giriyor.

    Yani herşeyin rengini PKK ya boyamaktır. O zaman şöyle bir problem ortaya çıkıyor; kötü olan PKK ve muhalefet PKK ile ilişkilendirilerek dolaylı yoldan kötü oluyor. Ama burada asıl kötü olanın PKK olduğu açık. Sorun şu; PKK diyelim kötü hatta çok kötü, terör örgütü, peki bu PKK nın sınırları nereden başlıyor nerede bitiyor? İşte tehlike yani alarm zilleri bu noktada ciddi ciddi çalıyor. İnsanlar seçimi PKK ya karşı kaybettiğinde, liderlerin de dediği gibi teröriste teslim edilemez diye, meseleyi normal bir seçim yenilgisi olarak görmeyecekler. Liderleri seçimin PKK ile olduğunu daha önce döşediği taşlar ile insanları inandırdı. Sıkıntı öyle karışacak ki anlatamam. İnsanlar iktidarı vermek istemeyecek, doğal olarak karşılarına muhalefet çıkacak; insanlar muhalefeti PKK olarak görüp saldıracak. Muhalefet hakkı için tepki verirken, seçimi kaybedenler PKK ya iktidarı teslim etmemek için uğraşacak. Burada haklı olan taraf terörist gibi gözükürken aslında terör estiren taraf haklıymış gibi gözükecek. Bu nokta kaybedenler ile PKK nın pişti olacaklar. Zaten kaybedenlerin sürekli PKK yı karşılarında görmek istemelerinin nedeni seçimi PKK seviyesine indirerek iktidarı terk etmemektir. Yenilgiyle beraber müslümanlar terörist gibi davranır ama kendilerini haklı karşılarındakileri PKK kurgusuna inanarak haksız görürler.

    PKK nın sınırlarını geniş tutmaları ve seçimi PKK ya indirgemeleri herkesi PKK lı gibi görmelerine neden olmuştur. Artık iki terörist vardır. PKK ve Işid. Tıpkı Suriyedeki gibi. Ne olmuştu? Suriyede PKK reklamı yapılmıştı. Ne olacak? Türkiye de PKK nefret söylemi Kürtlere yönelecek. Bunun tohumları ekiliyor. Sürekli sınırları belirsiz PKK söylemi aslında terör örgütünü tıpkı Cemaat gibi bütüne yaymak içindir. Hani Hulusi diyor ya “ona da sıra gelecek” diye. İşte tam da ona sıra geleceği aşamaları yaşıyoruz.

  2. Nefret söylemi tepkisel bir hareket. Bundan dolayı rakibini kötüleyerek veya eksikliklerini gündem ederek kendi kusurlarını gizlemeye çalışan bir çarpık zihniyettir.
    Üstad, toplumu bu çarpık zihniyetten uzaklaştırmak için şu düşüncelerini uygulama sahasına koyar:
    “Biz muhabbet fedaileriyiz husumete vaktimiz yok”
    “Bazen olur ki hasen ahsenden daha ahsendir”
    “Biz hüsnüzanna memuruz”
    “Ümmetimin ihtilafı rahmettir” hadisini hem nefret söylemi açısından değerlendirilmesi bize dört hak mezhebi gösterecektir.
    “Fel-yetenâfesil mütenâfisîn” ayeti ise esas olanın hayırda yarışmaktır, hakikatini bizlere salıklamaktadır.
    Nefret söylemine bu çerçeveden bakınca:
    Bu bir kültür ve yetişme tarzı. Bu vesileyle kendini Hizmet Hareketi mensubu gören kişiler dahi eleştirilerinde nefret söylemini öncelemektedir. Hizmeti eleştiren bazı kişilere; “senin görüşlerine katılmıyorum” dediğinde bile seni hemen anlayış, dar görüşlü sayıyor.
    Gerçekten “nefret söylemi” günümüzde en önemli toplumsal hastalıklardan biri ve kesinlikle mücadele edilmesi gerekir.

  3. Bir konuyu degerlendirirken sürekli olarak karsi mahalle üzerinden ilerlemek bizi militanlastirir. Nefret söyle mi de böyle. Bu konuyu degerlendirirken aslolan benim bundan görecegim faydadir. Ve eger ben nefret söylemi konusunda kendi tespit etmekten ziyade karsi mahalle ile ugrasiyorsam hastalanmisim demektir.
    Mesela AKP secmenine dair sarf ettigimiz söylemleri ele alalim. Bu kitleyi nalina-mihina asagilamak artik bir psikolojik rahatlama seansina döndü. Bu kitlenin bu tür asagilanmalari hak edip etmedigi tamamen farkli bir tartisma konusu. Asil üzerinde durulmasi gereken konu cemaat mensuplarinin gözünün icinde farkli bir rengin olusmasi, damarlarinda farkli soguklukta bir kanin akmasi. Bunun bir sonucu olarak tipki farkli bir evrenden geliyomus, farkli bir frekanstan konusuyormus, farkli bir ajandasi varmis gibi davranan, bu haliyle kendini aslinda ele veren bir insan tipi olustu. Bu insan tipi Kürtler ve Aleviler arasinda, özellikle Ermeniler arasinda olusmustu ve bir yarari olmadi bunun. Sürekli mutsuz, sürekli tepkisel, sürekli alacakli modunda insanlarla hizmet edemezsiniz. Nefret eden insan üretemez, nefretle bilenmis insan aksine kirar-döker, hem kendine, hem mensup oldugu kitleye zarar verir. Bu en cok düsman bellediklerinin isine yarar.
    Bizim bir düsmanimiz olmamali. En azindan bu kelimeyi kullanmamamiz güzel, fakat hal ve hareketlerimizle, kullandigimiz dille, sectigimiz gündemlerle sadece birilerini kendimize düsman ilan etmiyoruz, ayni zamanda kendimizi de düsman olarak pazarliyoruz. Gözlerimiz bir farkli bakiyor.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin