Menhus tavanın masum tabanı

YORUM | M. NEDİM HAZAR

Belki giriş için fazla karışık olacak ama böyle başlamak durumundayım. 

Alfred Adler’in (kendisi Avusturyalı bir doktordu ve Aidiyet duygusu, aile dizilişi gibi çok temel ayrımlardan dolayı Freud ve Viyana çevresinden ayrılmıştı) Nietzscheci (bunu biliyorsunuzdur)  güç istemi doktrini veya Freud’un haz istemi yerine Kierkegaard’ın (Danimarkalı bir ilahiyatçıydı ve soyut düşünce yerine somut insan gerçekliğine öncelik vererek varoluşçulukla ilgilenirdi) anlam istemine odaklanan varoluşçu olan analize Logoterapi deniyor. 

Logoterapi, ilk olarak nörolog ve psikiyatr Viktor Frankl (Bu isimden daha çok bahsedeceğim) tarafından geliştirilmiş ve bireyin birincil motivasyon gücünün hayatta bir anlam bulmak olduğu fikrine dayanmaktadır . 

Frankl bunu Üçüncü Viyana Psikoterapi Okulu ve Freud’un psikanalizi ve Adler’in bireysel psikolojisine dayanarak geliştirmişti ama dediğim gibi sonradan Freud ve o ekiple yollarını ayırdı. 

Bir psikiyatr, sinirbilimci ve logoterapinin baş kuramcısı olan Viktor Frankl’ın İnsanın Anlam Arayışı kitabı (Man’s Search for Meaning ya da Almancasıyla Ein Psycolog erlebt das KZ) ) 1946’da yayınlandı. Bu kitap, Frankl’ın durumu ve 2. Dünya Savaşı sırasında Alman toplama kamplarının diğer kurbanları hakkındaki anılarını içeriyordu. 

Frankl bu kitabında varoluşçu bir psikolog olarak hayatın en zor koşullarında hayatta anlam aramanın öneminden bahsetmekte ve toplama kamplarına dair anılarını anlatırken psikolojideki (Logoterapi’yi) yeni tavrını açıklamaya çalışmaktaydı.

Özellikle yaşadığımız son süreçler sonrasında şahsen kıymetini çok daha iyi kavradığım kitap 9 milyondan fazla satış rakamına ulaştı. 24 ayrı dilde tam 73 baskı yaparak bütün zamanların en iyi kitapları arasına girdi. 

Ünlü filozofun iddiası şuydu: İnsan zihni bilinçsizce deneyimlerinden, bilgilerinden ve düşüncelerinden yola çıkarak anlam üretir. Her insanın hayatının anlamı, dünya görüşüne ve doğal ve sosyal olaylara bakış açısına göre belirlenir. 

Viktor Frankl, bu anlamı öncelikle karısında bulmuştu. Nitekim kitabın ilk bölümü Nazi kamplarındaki hatıralara dayanırken, ikinci bölümde hayatlarının anlamını kaybettiğini düşünen insanlara adeta bir yol haritası çiziyor.

Bu kadar malumatı niye verdim peki?

Sevgili meslektaşım Ahmet Dönmez’in son videosunu (Video şurada) izleyince aklıma gelenleri yazmaz isem hem vicdanıma, hem de aklıma saygısızlık yapabileceğimi düşündüğüm için. 

Daha önce sevgili Dönmez ile ilgili şöyle bir yazı kaleme almıştım. (Yazı şurada)

Elbette niyetim ne meslektaşımı gömmek ne de boş iltifatta bulunmaktı. 

Hakikate karşı duyduğum halisane duruşun gereğiydi. 

Bu vesile ile kanaatlerimi tekrar etmek isterim. 

Ahmet Dönmez bir gazetecidir. 

Dürüst, vicdanlı ve ciddi bir gazetecidir. 

Bugüne kadar yaptığı tüm yayınları takip eder, her fırsatta çevreme takdirlerimi hep iletmişimdir. 

Kendisini bu kadar takdir ediyor olmam eleştirmiyorum anlamına gelmez elbette. 

Ki bahsi geçen yazıda belirttiğim gibi bazı konularda mesleğin şehvetine kapılıp, bazı mevzuları uzattıkça uzattığını, işin özünden uzaklaştığını filan düşünüyorum. 

Sevgili meslektaşım sondan bir önce bana göre biraz fazlasıyla “cemaat magazini”ne kaçan bir video yayınladı. (Video şurada

Açıkçası hiç bilmediğim, anlamadığım meselelerde enteresan şeyler anlatıyordu bu videoda. 

Nitekim söylediklerine verilen cevaplar ve yorumları da okudum sosyal medyadan. Söz gelimi mesleğe başladığım zamanlar amirim olan Halit Esendir, bahsi geçen “tepe yönetimi”nin Dönmez tarafından yanlış algılandığını, olsa olsa bir “sekreterya” olabileceğini ileri sürüyordu. 

Derdim, öyledir ya da değildir değil elbette. 

Ve açıkçası bu tartışmaların (Kimi zaman dozunu aşıp magazin alanına girdiğini düşünsem de) faydasına inananlardanım.

Mesele bu konuda, yine ilgiyle takip ettiğim başka bir değerli isim, İsmail Sezgin’in değerlendirmesini de dinledim. (O da şurada)

Bana göre çok daha makul, dengeli ve hakkaniyetli geldi ama ben ölçü değilim elbette. 

Kimisine Dönmez’in tarzı ve söyledikleri, kimisine de Sezgin üslubu ve anlattıkları daha yakın gelebilir. 

Bunlar son derece doğal. 

Ve içinde bulunduğumuz mübarek ayı şahit göstererek tekrar ediyorum;

Ahmet Dönmez’in bir gazeteci, hem de en iyilerinden olduğuna şehadet ederim. 

Çektiği son video, biraz önce bahsini ettiğim gibi, değişik referanslar ve alıntılar ile biraz farklı geldi bana. 

Belki yapmıştır da ben görmemişimdir ama ilk kez Dönmez’in bu kadar üstenci bir tavırla, haber değil nasihat veren bir konumda video çektiğini görmüş oldum. 

Viktor Frankl’dan, Hannah Arendt’ten örnekler vererek cemaat bireylerine sanki şunu yapmak istiyor gibi geldi bana: 

“Geçmişte çok güzel işler yapmış olabilirsiniz, ama şimdi kendinizi eleştirin, yaşlı olanlarınız köşesine çekilsin, siz de gözlerinizi açın, sizi kurtarmak için çabalıyorum!”

Açıkçası müthiş bir had aşımı ve gazetecilik sınırının epey dışında bir konum bu. 

Ve daha fenası, bu retorik AKP ve siyasal İslamcı illetin 17-25’ten beri cemaatin tabanı için kullandığı bir söylemin retoriği. 

Tekrar ediyorum:

Elbette Ahmet Dönmez’in gazeteciliğini takdir ediyor ve destekliyorum. 

Anlattıklarının bazılarına katılıyor, bazılarını saçma bulsam da saygı duyuyor, bazılarını ise magazin gazeteciliği sınırlarında buluyorum. Hani bir zamanlar “Meraba Televole” furyası vardı, darbe girişimi sonrasında bazı gazetecilerin “Meraba Cemaat” konseptinin reyting, yani iyi tıklama getirdiğini görmesi onlara böyle bir alan açtı. 

Dönmez’in zaman zaman böylesi bir vartaya düşebileceğini ihtimal dışı görmemekle beraber, kimilerinin iddia ettiği gibi, “Sarayın adamı, MİT’in adamı” gibi yakıştırmaları, haksız, insafsız ve yanlış buluyorum. 

Dediğim gibi, son videosunda gazetecilik değil başka bir şey yaptığının belki de farkında değil.

Her mesleğin şehveti vardır. 

Gazeteciliğin de. 

Bazen öyle bir noktaya çeker ki sizi, kendinizi bir anda herkesin ve her şeyin üzerinde tutup, millete akıl fikir vermeye başlarsınız. 

Ahmet Dönmez, bilmem farkında mı ama son videosunda bunu yapıyor açıkça. 

Üstelik eleştirdiği şeyi yapıyor. 

Neydi onun cemaatle ilgili yayınlarının ana fikri?

Cemaatin üst yönetimi ve hatta bizzat Fethullah Gülen geçmişte iyi şeyler yapmış olsa da, son süreçte çok hatalılar ve hala bu hatadan dönmüyorlar. Cemaat tabanını saf (Aslında aptal demek istiyor bile olabilir) yerine koyuyorlar. 

İşte şimdi bu durumu analiz ve yorumla yapmayı bir adım daha ilerletip, yüksekçe bir yere çıkıp şöyle diyor: 

“Muhterem masum taban, tavanınız mülevves hale geldi, şimdi böyle dımdızlak kaldınız, çoğunuz apışmış durumdasınız. Bense sizi uyandırıyorum. Hatta ruh halinizi çok iyi bildiğimi yukarıdaki uzman alıntılarıyla size ispat da ediyorum. E siz de uyanın artık bilader!”

Şüphesiz vülgarize ederek yazıyorum. 

Ama emin olun durum bundan çok farklı değil. 

Aslında şöyle bir durum var. 

Artık eziklik psikolojisinden midir nedir bilmem, bir azınlığın, sosyal grubun, şeytanlaştırılması, ötekileştirilmesinden sonra grubun kendini meşrulaştırabilmek adına içindeki bazı isimlerin bireysel çıkışlarla “bakın ben onlar gibi değilim” diyerek ense okşanmasına ihtiyaç duyması yeni görülmüş bir refleks değildir. 

Dönmez böyle yapıyor demiyorum ha, sakın yanlış anlaşılmasın. 

Ama mahalle dışından birilerinin takdirini kazanmak da bazen insanı çok enteresan pozisyonlara itebiliyor. 

Pek çok örnek sayabilirim. 

Ya da…

Dedikleriniz birilerinin hoşuna gidip, (çünkü onların hissiyatına tercüman olduğunuza inanıyorlar) size desteklerini maddi-manevi vererek, ensenizi okşayıp “Hadi aslanım, yürü kim tutar seni!” diyebiliyorlar. 

Bunlar anlaşılabilir şeyler. 

Bakın doğru ya da saygıya değer, demiyorum. 

Anlaşılabilir. 

Ve fakat…

Eleştirdiğiniz şeyi yapmak ve bunu yaparken yaptığınızı düşündüğünüz şeyden başka bir şeye dönüşmek de bir dram olsa gerek. 

Anlaşılmadı mı?

Ne yani şimdi size Kafka’dan başlayıp, birkaç alıntı ile ispata mı kalkayım. 

Anlayan anlasın yeter. 

Muhabbetle.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

13 YORUMLAR

  1. Bakın, öyle dediğim sanılmasın haa, deyip deyip asıl kendi üsttenci bakışınızı boca etmişsiniz. Tr724’ün de, bağımsız veya farklı platformlarda yazan, konuşan bütün cemaat gazetecilerini de, son dönemde samimi olduğunu görebildiğim bir ayrışma yaşayan Ahmet Dönmez gibi gazetecileri de okuyoruz ve dinliyoruz. Okuduğunu, dinlediğini de çok şükür anlayan insanlarız. Sizin de, Dönmez’in de ne anlattığını, nasıl anlattığını görebiliyoruz. Mesele kimin hangi üslupla anlattığı da değil, gayet iyi biliyorsunuz. Mesele yüzbinlerin hayal kırıklığı. Cemaatin nezih adını kirleten kişilerin niye hala orada durdukları, tutuldukları… Gazetede, çok küçük hatalar yapan Batılı liderlerin istifa etmelerinin erdemleri anlatılıp güzellemeler yapılırken ya da AKP’lilerin büyük vakalardan sonra neden istifa etmediklerini iştahla anlatırken, bu taraftaki enkaza neden olanların istifa etmemesi/ ettirilmemesi, hesap vermesi/ vermemesi. Hala karar merciinde olup olmamaları. Magazin diye küçümseyerek üstünü örtmeye çalıştığınız mesele budur. Görmek istemediğiniz asıl konu ise büyük bir çoğunluğun da Ahmet Dönmez’le aynı fikirde olmasıdır. Özellikle şu anda TR’de başını beladan kaldıramadığı için henüz bu soruları sormayan kitlenin, kendi enkazını kaldırırken soracağı sorular da bunlardır. Tabii soru soranlardan vazgeçilmediyse… Maddi kayıpları geçin, hastalanarak ya da işkenceyle ölenlerimiz, imanını kaybeden, intihar eden, farklı akımlara kapılan, düştüğü çukurdan çekip çıkaramadığımız evlatlarımız var bizim. İhtiyar ana- babası üzüntüden felç geçiren, kansere yakalanan, şekeri yükselip gözlerini kaybedenlerimiz var. Ruhi hasta olanlarımızın sayısı ise belirsiz. “Başımızdaki yumurta küfesini” kim ya da kimler kırdı Nedim Bey? Neden hala oradalar, neden hesap vermiyorlar? Cezaevinde kalmak da, oradaki gençlere sizlerin yazılarından, yorumlarından rasyonel şeyler anlatıp güçlü kalmaya çalışmak da, çocuklarımla birlikte içerdeki eşimi beklemek veya beklerken bekleyen diğer insanlara moral olmaya çalışmak da, Meriç’in önü arkası belirsiz karanlığı da, bilmediğin bir elde dil öğrenip hayata tutunmaya çalışmak da bu anlatılanlar ve cevapsız sorular kadar canımı yakmadı benim. Bilmem anlatabiliyor muyum? Tabana saf (sizin ifadenizle aptal) muamelesi yapan bu ve bu gibi yazıları yazan asıl sizlersiniz.

    • Ahmet dönmez cemaatle çok büyük bir kitlenin düşünce ve duygularını mükemmel bir şekilde ifade ettiği için kesinlikle büyük bir teşekkürü hak ediyor doğru ya da yanlış Ahmet dönmez gibi düşünen çok büyük bir kitlenin sesi olduğu için.Ayrıca söyleyene değil söyletene bakın. Binlerce insanın hayatlarının çok ciddi etkilendiği kararların alındığı heyetlere kendinize çekidüzen verin yaptığınız işi kusursuz yapmaya özen gösterin demek Hazreti Ömer’e işinizi düzgün yapmazsanız sizi bu sopa ile düzeltiriz diyen kadının çıkışından çok da farklı değil ki Ahmet dönmez bunu çok daha verilere dayalı ve yaşanan çok acı tecrübelerin arkasından , pekçok hatalı kararların verildiği ortaya çıktığı bir dönemde ve çok daha nazik bir şekilde yapmakta.İnsanlara sürekli uyanık olma ve karar verirken çok dikkatli hareket etme şuuru vermeye gayret etmek de ancak takdire layıktır buna fitne çıkarma diyenlere Allah akıl fikir versin

    • Yanlış yere yükleniyorsunuz. Cemaatın başına gelenlerin müsebbibi bu “tavan” olduğunu nerden biliyorsunuz? “…bu taraftaki enkaza neden olanların…” biraz ağır kaçan kelimeler değil mi? Öngörememişlerdir olacakları, feraset yetersizliği belki. AKP’nin bütünü ayrıştırmak istediği için kullandığı taban-tavan şeysini benimsemek doğru mu? Bunca acının, soykırıma varan zulmün Türkiye’de ve yurt dışında cemaate kimlerin yaşattığı belli değil mi? O halde niye dedikodu, duyum biçimindeki bilgilere itibar ediyoruz? Nedim Hazar doğru yazmış magazin haberi diye. Ahmet Dönmez hakkaniyetli değil yazdıkları ve söylediklerinde. Erdoğan ve avanesine yüklenmedi cemaatin karar merkezinde olanlara ister al-i heyet deyin ister sekreterya.

  2. dönmez için bu kadar yazı yazmak tamamen israf olmuş….bilmem kimlerden alıntı yaparak yazıyı bilimsel hale mi getirmeye çalıştınız
    dönmez çoktan dönmüş…yani o geçmişte iyi işler yapmış olabilir ama onlar mazide kaldı…
    ahlaksızlıkta pik yapmış bir adam….iyi bir dayak yemişti ama yediği dayakla kalmış hiçbir faydası olmamış…size acizane bir tavsiyem lütfen böylesine değerli bir köşede böylesine yazar müsveddelerine yer vermeyin….insanlar aptal değil…kimin ne mal olduğunu görüyorlar….

  3. Ahmet Dönmez´in videosunu izlemedim. Konu beni o kadar da ilgilendirmedi.
    Ama Ahmet Dönmez gibi eski gazete çalışanları hakkında, “ahlaksızlık yapmış, onun için değmez, yazar müsveddesi…” vs. gibi ifadelerin kullanılmasını doğru bulmuyorum.
    Bunu sayın yazar için değil, okuyuculardan birinin sözleri üzerine söylüyorum.
    Gelelim, yukarıdaki yazı ile ilgili kısma. Madem Batılı isimlerden alıntı yapmak moda oldu, ben de bir alıntı yapayım. Ben de Hannah Arendt´ı seçmiş olayım.
    Arendt kötülüğün kaynağını ararken bunu insanların düşünmemesinde, düşünmediği için iyi ile kötü arasında ayrım yap(a)mamasında buluyor. Hitler´in Yahudi soykırımının insanların rejime kendi aklını kullanmadan itaat etmesi sonucunda mümkün olduğunu söylüyor.
    Eğer Türkiye´de de insanlar aklını kullanabilseydi, düşünebilseydi ve sonunda iyi ile kötü ayrımını yapabilseydi rejim bu kadar ileri gidebilir, baba oğula, kardeş kardeşe düşman olabilir miydi? Ama insanlar iktidardakine körü körüne itaat yolunu, kolay yolu tercih etti.
    Bu süreçte din kardeşi dediğimiz, hatta din alimi diye bakılan birileri zulmün destekçisi olurken inanç noktasında ortak bir zeminde bulunmadığımız insanların zulmü görebilmesi ve karşı çıkabilmesi manidar degil midir? Bunun sebepleri üzerinde düşünmeye değer konulardan değil midir?
    Ahmet Dönmez de – uzaktan görebildigim kadariyla – kendi kendine sorular soruyor, cevaplar arıyor. Açıkçası neyi sorduğu veya sorguladığı beni fazla ilgilendirmiyor. Çok fazla ilgilenmediğim için bilmiyorum da. Ama böyle bir sorgulamanın kötü olmadığını, uzun vadede hizmete de zarar vermeyeceğini düşünüyorum.

  4. Kanaatim dönmez 10 yıl geriden gidiyor. Hizmetteki atamalar vs. sanki 10 yıl önceki insan profilini resmediyor. Bence kendini geliştirmesi gerekiyor. Yine Kanaatim bu kadar badireyi yaşayanlar aptal olamaz. Sadece sürecin hayırla tamamlanmasını bekleyen ve aktif olan insanlardır. Biz 10 yıl önceki biz değiliz ama analizciler 10 yıl önceki bizi analiz etmeye çalışırken çuvallamiş oluyorlar.

  5. Temel yanılgı insanların hukuk varken ve hukuk yok iken arasındaki farkı kavrayamaması. Hukuk yok olduğunda hukuksuzluk bir sorundur. Bu sorunu yani hukukun yokluğu sorununun çaresini cemaat içinde aramak sanki cemaatin ne olduğunu yada ne olmadığını kavrayamamak demektir. Belki Cemaate o kadar anlam yüklemiştir ki hukukun yokluğunu bile Cemaatin suçu olarak görmektedir. Ahmet Dönmezin yaşadığı hata bu ama bu hataya düşmesinin nedeni herkes gibi kendisinin de yaşadığı travmalardır. Travmaları da olgunlukla süreci yürütmek yerine sanki Cemaate bağımlılığı nedeniyle Cemaate fazla anlam yüklemekte ve kızgınlığını güvendiği Cemaatten çıkarmaktadır. Kendi hatalı bağlanış biçimini sanki Cemaatin hatasıymış gibi Cemaati suçlamaktadır. Bu da yaşadığı travmayı iyi yönetemediğini ve daha önce Cemaat ilişkisinin biraz sorunlu olduğunu göstermektedir. Öncelikle Cemaat bir Devletin hukuk kurumu yerine geçemez. Hukuksuzluğu oluşturan Cemaat değil. Sanki hukuksuz Devletin sorumlusu Cemaat. Cemaat asıl bu hukuksuz ortamda mağdur edildi. Doğru tepki hukuksuzluğu kabul etmek ve hukuk ile Cemaat arasındaki ilişkiyi sağlıklı belirlemektir. Yanlış bağlanma kişide daha sonra aşırı reaksiyonlara neden olabilir. Ama kimse kimseye “biz hukukuz, herşey biziz, devletiz, hatta dünyayız” demedi. Yoksa Işidden farkın olmaz. Onlar da hiç bir Devlete, kanuna, hukuk düzenine bağlı değiller. Tamamen kendi kurallarını uyguluyorlar. Hukuk biziz, Devlet biziz diyorlar. Cezalamdırmayı kendileri yapıyor. Yani sorunu yanlış yerde arıyor. Hukuksuzluğa bağlı yaşanılan hukuksuzlukların faturasını hukuksuzlukla hiç alakası olmayanlara kesmeye çalışıyor.

  6. Nedim bey, videoyu izledim ama hiç sizin dediğiniz gibi anlamadım. Ahmet bey sorgulayıcı davranışını tarihten referanslarla gerekçelendiriyor, beni anlayın diyor. Bahsettiği düşüncelerle ilgili katıldığınız, katılmadığınız hususları tartışmak yerine “senin enseni kim okşuyor” muhabbeti yapmanız hiç yakışmadı.

    Ahmet beyi dinledim ve sanırım anladım. Kendini “seçilmiş bir cemaat”in mensubu ve baştakileri de “her hareketlerin bir hikmet olan kişiler” olarak görmenin yanlış olduğuna, kurtuluş için tarihler verilmesinin yanlışlığına, vs katılıyorum. Ama heyete şu girmiş, bu çıkmış konularını şahsen çok lüzumsuz görüyorum.

    Nesil değişiyor, zaman değişiyor. Artık her şeye gözükapalı itaat eden bir kitle yok. Şuraya şu atanmış, buraya bu atanmış, hiç önemli değil. Ne Hocaefendi peygamber, ne de atadıkları peygamberin valisi. O insanların sözlerinin önemi muhataplarını iknasına göre değişir. Artık gündemler yerelde oluşmakta, insanlar faydalı gördükleri faaliyetlere katılmakta ve destek vermekteler. Er ya da geç, her yerde bu işleyiş oluşacak.

    Dolayısıyla heyet konularını tartışmanın bir anlamı yok diye düşünüyorum. Ahmet Dönmez’in örneği ile söyleyeyim. Patlayacak bir Çernobil daha yok. Merkezde hiçbir şey değişmese bile taban artık çok farklı. Değişimin önünde hiçbir heyet ve kişi duramaz. İnsanların heyete yükledikleri anlamın değişmesine mukabil, heyet de icra fonksiyonunu yitirecektir. Bundan hiç şüphem yok.

    Unutmamamız gereken şey şu; akan su durgun kütüğü sürükler. Bir işin ucundan tutmadan sadece eleştiriyorsak durgunuz demektir.

  7. dalınıza basınca herkes kürkrüyor. yukarıdakilerin çok bir değeri kaldığına inanmıyorum. postu kim kapacak, himmet ekonomisini kim yönetecek. derin devletlerle kim ilişki kuracak vs. kavgası.

  8. Bir ekleme daha. Türkiyede darbe oldu. 15 Temmuzu demiyorum. 20 Temmuz anayasasız kalıcı Ohal darbesi ile meclis feshedildi, güçler ayrılığına son verildi. Yani darbeciler var ve mağdurlar söz konusu. Ayrıca mağdurlar Cemaat oldukları için mağdur edilmediler. Hukuka sahip çıktıkları ve Hukuka kuvvetle bağlı oldukları için mesela hukukçular mağdur edildi. Bu da çok normal. Adam darbe yapıyor yani hukuku bitiriyor. Doğal olarak hukuka bağlı insanları hedef alacaktır. Meseleyi hemen Cemaate indirgemeye gerek yok. Bütün Müslümanlar, oh olsuncular hepsi darbeyi kutladı. Biri Hukuk Devletine darbe yapılırken resmen oh olsun dedi, diğeri Meclisin fesih edilmesini demokrasi bayramı diye kutladı. Şimdi bütün bu tuhaflıkları, anormalliklerin cevabını Cemaatte mi arayalım?

  9. Ahmet beyn videosunu onaylayan bir yazı burada yayınlanırmıydı acaba Nedim by bunu kendinize bir sorun ve Ahmet byin ve madur olan binlerce insanın sorduklarını ,yaşanan bu soykırımın nedenlerini aramak ve sorumluların bunun bedelini ödemesi bunca yaşanan dramlardan sonra normal bir bireyin en doğal hakkı ve Ahmet by bunu en iyi şekilde ifade etti binlerce yanan canların vicdanına tercüman oldu kendisi de aynı acıları yaşadığı için.Cemaat içindeki bu klikler her kimlerse hizmeti ve bunca masum insanı kıyımına neden oldular bu o kadr basit bir şey değil olamazda.İstifa gibi sorumluluğun farkında olan onurlu kişilerin yapacağı bir eylemi yapabilmeleri gerekirdi hizmet terbiyesiyle yıllarını geçirmiş bu insanların.Ahmet byin videosunu dinlediğimde hiçde kendimi aptal ya da saf yerine koyulduğumu hissetmedim açıkcası bunu siz hissettiyseniz bu sizin sorununuz ,kendi duygularını samimiyetle ifade etmiş bir dertleşme diye de gayet güzel açıklıyor zaten.Binlerce insanın vicdanındaki sızıyı dile getirmiş ,kendisini bu cesur davranışından dolayı tebrik ediyorum.Ahmt bey için yazdğınz eleştriler size ayna olarak daha uygun görünüyor bu yazınızla!

  10. “…haber değil nasihat veren bir konumda video çektiğini görmüş oldum. ”

    Ahmet Dönmez videoda bir gazeteci olarak değil, hizmet hareketinde bulunmuş biri olarak, hasbihal seklinde bir içerik olduğunu belirtiyor.

    Yazacak ya da söylenecek çok söz var ama özetle “Yıkılası abilik, yıkılası saltanat…”, “”turnikeye önde girmenin hesapları…”

    Hakikat ortaya çıksın diyenlere sormak istiyorum, abi ve abla konumundaki kişiler insanlardan neden bylock kullanıcı adı ve şifresini istediler Bu bilgileri toplamalarını onlardan kim, neden istedi. Bu bilgiler daha sonra mahkeme dosyalarına nasıl girdi? Kendisinden bylock kullanıcı adı ve şifresini isteyen abiye sahte bir hesap bilgisi veren kişinin, bu bilgileri mahkeme dosyasında görünce kaybettiği güveni geri kazanması mümkün mü?

    Ahmet Dönmez beyin ya da diğer gazetecilerin bu konuyu araştırmasını çok isterim.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin