Küçük cihattan büyük cihada geçemeyenlerin hikâyesi

KONUK YAZAR | İSKENDER DERVİŞ

Malumunuz son günlerde okul müfredatına ‘cihat’ konusunun dâhil edileceği tartışılıyor. Seküler-dindar çatışmasına odaklanan isimler, ‘evrim çıktı, cihat girdi’ diyerek tahterevalli refleksi gösteriyorlar ancak başlı başına bu ‘cihat’ meselesi ibretlik.

NEDİR BÜYÜK CİHAT?

Tebük Seferi, Müslümanların o güne kadar toparladığı en büyük ordulardan biriyle çıktığı bir seferdi. 30 bine yakın sahabinin katıldığı ifade ediliyor. Devrin ‘süper gücü’ olarak adlandırılabilecek Bizans’a karşıydı. Daha önceki Bizans-Arap savaşlarında Bizans’ın ezici üstünlüğü görülmesine rağmen, 30 bin Müslümanın geldiğini duyan Bizans ordusu savaşmaktansa geri çekilmeyi yeğlemişti. Sonuçları itibariyle önemli bir seferdi.

İşte bu seferden dönüşte Peygamber Efendimiz’in (sav) ‘Küçük cihattan büyük cihada dönüyoruz’ dediği rivayet edilir. Büyük cihadın ne olduğu sorusuna da ‘insanın nefsiyle mücadelesi’ şeklinde yanıt vermiştir. (Bu rivayet zayıftır, nitekim pek çok hadis bilgini itibar etmemiş. Hatta içlerinden kafirlere karşı cihadın çok büyük bir mesele olduğuna değinen olmuş. Ancak daha ‘sahih’ hadis kitaplarından Tirmizi’de geçen ‘Hakiki mücahit nefsine karşı cihat açan kimsedir’ gibi çok sayıda başka hadis de, yukarıdaki meseleyi destekler niteliktedir. Ayrıca Kur’an’da da savaşın ancak şartlar gerektirdiğinde yapılan bir fiil olduğu vurgulandığı için, aslolanın ‘savaş’ değil ‘nefisle mücadele’ olduğu yorumu yapmak mümkün.)

Tebük’ten sonra bu sözün sarf edilmesi önemli. Zira insana dünyadaki asıl varlık amacını hatırlatıyor. Bir Müslüman açısından dünya hayatını nasıl geçirmesi gerektiği bellidir: Sahih bir imanla ölmeyi başarmak. İnsan için öncelikli olarak farz olan budur. İrşat ve tebliğ gibi ulvî vazifeler bile ‘farz-ı kifâye’ olarak adlandırılmış. Umum Müslümanlar arasında yalnızca bir cemaatin, bir topluluğun bu işi yapması, ‘yeterli’ görülmüş. (Elbette bu demek değildir ki bu vazife önemsiz.)

BÜTÜN BİR ÖMRÜ HARCASAN DEĞER

Gelgelelim ‘sahih iman’ ciddi bir mesele. Bediüzzaman buna ‘tahkikî iman’ diyor. Yani her yönden tahkim edilmiş, hakikat seviyesine ulaşmış, taklit olanı aşmış bir iman. Bu bakımdan Müslüman doğmak yetmiyor, Müslüman olmak için çabalamak gerekiyor. Hatta sadece ‘inandım’ demek de insanı o ufuktaki imana götürmüyor. Müslüman bir ailede büyümenin getirdiği ‘alışkanlıklar’, Müslümanlık için yeter şart değil. Nitekim Müslümanlardan önce uzun süre ‘seçilmiş topluluk’ olarak yeryüzünde bulunan Yahudilere yönelik Kur’anî kritikler de bu meseleye yoğunlaşmış durumda: Yahudi doğmak, yeterli değil. Yahudi doğmuş olmak cennete girmenin garantisi değil.

İman, sadece kişisel bir hedef olarak dâhi ömür boyu rikkat gerektiren, bir bilim insanı gibi ömrünü o işe adamakla bile üstesinden kolay kolay gelinemeyecek derinlikleri olan bir mesele. Konjonktürel dünyevî meseleleri çözmeye muktedir olabilirsiniz belki ama günümüz şartlarında bir insanın ömrünün sonuna kadar Allah’a tastamam iman etmesini sağlamak, süreklilik gerektirdiği, bütün konjonktürleri aşması gerektiği için zorlardan zor.

DİNİN KAYNAKLARINI KİRLETMEMEK

Bir kere dinin kaynağının hiçbir şarta ve zemine bağlı olmadan tertemiz, dupduru kalmasını sağlamanız gerekir. Elbette zamana uygun yorumlar yapabilirsiniz ancak imanın sürekli kendini yenileyebilir bir ‘havzada’ bulunmasına dikkat etmelidir. Belki de bu sebeple İslam dini, gözü hep ötelere bakan âlimler üzerinden yayılmış, dünyeviliğe mecbur devletlerin uhdesinde kalmamıştır. Osmanlı Devleti’nin dâhi Halifeliği yürüttüğü dönemde İslam’ın yorumu üzerine bir ‘otorite’ kuramaması ve yine âlimlerin Müslümanlar arasında daha saygın konumda bulunması bunun işaretidir.

Nitekim küçük cihatta komutanlar değişebilir. Sistem değişebilir. ‘Düşmanın silahıyla silahlanmak’ meşru görülebilir. Bazılarına göre ‘harp hiledir’ fetvası verilebilir. Çeşitli taktiklere, istihbarat oyunlarına başvurulabilir. Zira küçük cihat, ne kadar dinî motivasyona sahip olursa olsun dünyevîdir. Bazen düşmanlarınız sizi yok etmeye gelebilirler ve yok olmamak, ayakta kalmak için onlarla ‘harp’ etmek durumunda kalabilirsiniz. Burada ‘ruhsatlara’ dayanarak iş yapabilir, istisnaları kaidelere değişebilirsiniz.

BÜTÜN HAYAT BİR ‘HARP’ OLABİLİR Mİ?

Ancak Müslümanlar içerisinde bir görüş, daha ziyade bu ‘cihatçı’ ekol, bütün bir hayatın ‘harp’ şekline büründüğünü savunuyor. Haliyle az evvel zikrettiğim ne kadar ‘harp şartları’ varsa geçerli kılınıyor ve normalde meşru görülmeyen, ruhsat verilmeyen yahut takvaya sığmayan şeyler ‘gündelik hayatın bir parçası’ hâline geliyor. İstisnalar yavaşça kaideye dönüşüyor. İnandığı gibi yaşayamayanlar, yaşadıkları gibi inanmaya başlıyorlar. Ayetler ve hadisler çerçevelerinden çıkarılıp ‘işe geldiği’ gibi kullanılmaya başlanıyor.

Bu ‘cihatçı’ ekol bu şekilde Müslümanlığı bir kimliğe indirgeyip ‘sahih iman’ davasından tamamen vazgeçerek, önceliği ‘büyük cihada’ vermeyi bir siyaset olarak benimsemiş durumda. Bu yüzden AKP’li vekil, ‘cihadı bilmeyen çocuk matematiği ne yapacak’ diyebiliyor rahatlıkla. Bediüzzaman matematikten Allah’a giden bir yol olduğunu savunurken, onun karşısında yer alan cihatçılar ‘önce siyasî güç’ demeyi marifet sanıyor. Bu da Müslümanların dünyanın geri kalanından yabancılaşmasına, ‘insanlığın dertlerine ortak olamamasına’ ve çıkarcı, güç sevdalısı bir topluluk olarak anılmasına yol açıyor.

DÜNYA İÇİN ‘CİHAT EDEN’ DÜNYAYI ALIR AMA YA AHİRET?

Müslümanların amacı ‘sahih iman’ değil de ‘şehvetli güç’ olunca, hayatları da o yönde değişiyor. Öncelik ahiret değil dünya hâline geliyor. Dünya hayatı da onları kendi içine çektikçe çekiyor ve posasını bırakıyor. Oysa bir Müslümanın dünyaya ‘sahih iman’ dairesinden verebileceği çok şey var. Şatafatlı yaşamanın, gösterişli binaların, ipekten atlastan kıyafetlerin en ‘şaşaalıları’ Avrupa kralları tarafından tecrübe edilmiş ve 20. yüzyıla girerken bunun pek de bir anlamı olmadığı anlaşılmış. Müslümanlar da bir gün ‘dünya hayatının’ bir oyun ve aldatmacadan ibaret olduğunu, eğer Kur’an’ı ‘harp sahasında’ değil de nefsiyle savaşta kullanırsa anlayacaklar diye umuyorum.

O zaman belki küçük cihattan büyük cihada geçebiliriz.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin