Kariyersizle bir yere kadar

HABER-YORUM | HASAN CÜCÜK

Son haftaların klasikleri arasına adını yazdıran ‘Tudor istifa’ sesleri Yeni Malatyaspor maçıyla gerçeğe dönüştü. Ligin ilk 8 haftasında fırtına gibi esen Galatasaray’da, 9. hafta iç sahada oynanıp berabere kalınan Fenerbahçe maçıyla birlikte büyük düşüş başlamıştı. İlerleyen haftalarda mağlubiyetler peş peşe gelince beklenen oldu. Yönetim çareyi Tudor’u göndermekte buldu. Galatasaray, aslında bugünlere göstere göstere geldi.

Geçen sezon Şubat ayında Galatasaray hoca değişikliğine gittiğinde TR724 okurları şu analizi okumuştu: Galatasaray ‘altyapı hocasını’ gönderdi ‘stajyeri’ getirdi. Alt yapı sorumlusu olarak Galatasaray’da göreve başlayan Hollandalı Jan Olde Riekerink, Mustafa Denizli ile işler iyi gitmeyince A takımın başına getirilmişti. Ancak Riekerink ile Galatasaray’ın kimyası daha baştan uyuşmamıştı. ‘İkinci sınıf’ hoca olarak görülen Riekerink, Şubat ayındaki Kayserispor yenilgisinin ardından gönderilirken, yerine Karabükspor’u çalıştıran Igor Tudor geldi. Tudor için ‘stajyer hoca’ demek yerindeydi.

Henüz 38 yaşında genç bir teknik adam olan Tudor’un kariyeri Galatasaray’a uygun değildi. Futbolu 2008’de sakatlıktan dolayı 30 yaşında kariyerine başladığı Hajduk Split’te bırakan Tudor, teknik adamlık kariyerine 2013’te yine bu kulüpte başladı. Yunanistan’ın PAOK takımını 2015-16 sezonunda çalıştırdıktan sonra, sezon başında Karabükspor’la anlaşmıştı. Tudor’un 4 yıllık teknik adamlık kariyerinde tek başarısı 2013’te kazanılan Hırvatistan Kupası oldu. Hajduk Split’in başında 69 maçta sahaya çıkan Tudor’un galibiyet oranı yüzde 46 olurken, PAOK’ta 45 maçın yüzde 37’sinde sahadan galip ayrılabildi. Karabükspor’un başında bu oran sadece yüzde 38’di. Bu tablo ortada iken Galatasaray yönetiminin hangi saiklerle Tudor’u tercih ettiği merak konusuydu. Olsa olsa FİFA Finansal Fair Play’den dolayı ayağını yorganına göre uzatması olabilirdi.

HER ŞEYE RAĞMEN TAKIMDA KALDI

Galatasaray yönetiminin sezonunun bitmesiyle birlikte Tudor’la yolları ayırması bekleniyordu. Ancak yönetim Tudor’la devam kararı aldı ve kadroyu güçlendirmek için kesenin ağzını açtı. Belhanda, Ndiya, Gomis, Maicon, Fernando, Mariano, Latovlevici, Sofiane Feghouli gibi isimler kadroya katıldı. Galatasaray tarihinde ilk kez Temmuz ayında Avrupa kupalarına veda ederken, elendiği takım adını kimsenin duymadığı İsveç’in Östersunds takımıydı. Bu güçlü sinyale rağmen yönetim, Tudor’la devam diyordu.

Lig başladığında ise bambaşka bir Galatasaray vardı sahada. Rakiplerini birer birer safdışı edip, 3 puanı hanesine yazdırdıkça Tudor koltuğunu daha da sağlama alıyordu. A Milli Takım’dan gönderilen Fatih Terim’in varlığı Tudor için bir tehditti. Tribünler olası kötü gidişatta ‘Terim’ seslerini tribünlerden haykıracaktı. Tudor’un gösterdiği performansla Terim için hazırlık yapanların planı suya düştü. Ligin ilk 8 haftasında 7 galibiyet ve 1 beraberlikle Galatasaray, lig tarihinin en iyi başlangıçlarından birini yapmıştı.

İLK CİDDİ SINAVINDA ÇAKTI

Tudor ligde ilk ciddi sınavını 9. hafta sahasında konuk ettiği Fenerbahçe karşısında verdi. Fenerbahçe’nin döküldüğü, Galatasaray’ın şahlandığı bir ortamda tüm ibreler sarı-kırmızılı ekibi gösteriyordu. Ancak sahada beklenmedik bir görüntü vardı. 8 haftadır fırtına gibi esen Galatasaray sıradan bir takım hüviyetine bürünmüştü. Ezeli rakibi karşısında sahasında mahkûm oynarken, bırakın galibiyeti beraberliğe sevinenler vardı. Fenerbahçe ile başlayan düşüş hemen akabinde gelen Trabzonspor mağlubiyetiyle devam etti. İçerde kazanan dışarda kaybeden bir Galatasaray vardı. Trabzonspor yenilgisini Başakşehir, Beşiktaş ve Yeni Malatyaspor mağlubiyetleri izledi. İlk 8 haftada 22 puan toplayan Galatasaray, son 8 haftada ancak 10 puan kazanabildi. Açık farkla şampiyon olması beklenirken, rakipleri bir bir yetişip şampiyonluk potasına girdi.

B PLANI YOK, KÜÇÜK MAÇLARIN HOCASI

Tudor, B planı olmayan bir teknik adam. Telekom Arena’da taraftarın desteğiyle rakiplerini eziyordu. Ama deplasmanda durum farklıydı. Özellikle şampiyonluk yarışı vereceği takımlara karşı sahadan farklı şekilde mağlup ayrıldı. Bu sebeple ‘küçük maçların büyük hocası’ yakıştırması yapıldı. Zirve mücadelesi veren takımlara karşı tek bir galibiyeti yoktu.

TR724 okurları yine hatırlar. Her şeyin yolunda gittiği haftalarda ‘Galatasaray’ı bekleyen tehlike’ başlıklı analiz yayınlanmıştı. Burada Tudor’un hep aynı 11’le sahaya çıkmasının önemli bir dezavantaj olduğu belirtiliyordu. İlk 7 haftada Tudor sadece 13 futbolcuya görev vermişti. Sarı kırmızılı takımda Muslera, Mariano, Maicon, Serdar Aziz, Ndiaye, Fernando, Belhanda, Garry Rodrigues ve Gomis, ligdeki 7 maçta da ilk 11’de forma giydi. Tolga Ciğerci 6, Linnes 5, Latovlevici 2 ve Feghouli de bir müsabakanın başlangıç kadrosunda bulundu. Tolga Ciğerci sakat olduğu için 6 maçta sahaya ilk 11’de çıktı. Bu oyuncu sakat olmasaydı geride kalan 7 haftada Tudor’un ilk 11’inin 10’u aynı oyunculardan oluşmuş olacaktı.

İstikrar adına önemli bir durum ancak rotasyon eksikliği göze çarpıyordu. İlerleyen haftalarda kötü sonuçlar alınmaya başlayınca Tudor mecburen rotasyona gitti. Yedek oyuncuları formda tutmayı başaramadığı için ise rotasyon takımı zayıflatmıştı. Yabancılardan oluşan bir kadro sahaya çıkarken Ahmet Çalık, Yasin Öztekin, Selçuk İnan, Eren Derdiyok, Sinan Gümüş gibi yedek kulübesinde oturmaya alışkın olmayan yerli oyuncuları farkında olmadan küstürmüştü.

YÖNETİMİN TEK DOĞRU KARARI

Tudor’un gönderilmesi beklenen bir sondu. Çünkü daha ilk düğme Şubat ayında göreve getirilirken yanlış iliklenmişti. Östersunds’a elenmesine rağmen Galatasaray yanlışta ısrar etti. Sonuç kaçınılmaz oldu. Hoca değişikliği çare olacak mı? Kimin geleceğine bağlı, ancak Galatasaray ligde psikolojik üstünlüğünü rakiplerine kaptırmış durumda. Son yıllarda yanlış üstüne yanlış yapan yönetimin tek doğrusu Tudor’u göndermek oldu.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin