Kader’in tuzağı ve kanlı nehir

YORUM | VEYSEL AYHAN

Kanser tespitinde kullanılan bir yöntem var. Bu yöntemle vücutta kanser hücresi var mı yok mu, varsa ne kadar yayılmış tespit edilebiliyor.

Kanserin en sevdiği besin şekerdir. Kanser hücreleri şekersiz kalırsa açlıktan ölmeye başlar. Bu hücreler sağlıklı hücrelere göre 3-5 kat fazla şeker kullanır. Burdan hareketle hastalara PET taraması yapılır. Radyoaktif madde ile işaretlenmiş yüksek dozda şeker verilir. Kanser hücreleri, kuru bir süngerin suyu emdiği gibi şekeri emer, kendini açık eder. Böylece radyoaktive üzerinden kanserin fotoğrafı çekilmiş olur.

Sonra kemoterapi ile vücuda ağır bir “zehir” verilerek kanser hücreleri yok edilir.

Ama ilaç sadece hasta hücreleri değil sağlıklı hücreleri de etkiler, tahrip eder.

Sağlıklı hücrelerin bu etkiyi veya “travmayı” üzerinden atması için yıllar gerekir.

Yukarıda yazdıklarım aslında sürecin kısa bir özeti. Bu bir kenarda dursun.

Şimdi bir de şu ayet mealini okuyalım:

“Nihayet Talût ordusuyla birlikte hareket etti ve (askerine hitaben şöyle) dedi: “Allah, sizi bir nehirle imtihan edecek. Kim ondan içerse benden değildir; kim de ondan hiç tatmazsa, işte o bendendir; şu kadar ki, eliyle bir avuç dolusu alan(kınanmayacaktır).” 

İçlerinden pek azı hariç, hepsi o nehirden içti. Derken Talût ve beraberinde bulunup (sudan hiç içmeyen ve pek az içen) mü’minler nehri geçince, (nehirden az da olsa tatmış bulunanlar onlara) şöyle dediler: “Bugün Calut ve ordusuna karşı savaşacak takatımız yok!” Buna karşılık, kendilerini her an Allah’ın huzurundaymış gibi hisseden ve O’na kavuşacaklarına kesin inancı olanlar ise, “Nice küçük topluluklar vardır ki, Allah’ın izniyle çok büyük topluluklara galip gelmiştir!” dediler. Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Bakara, 249)

Dünya, bir sınav gezegeni veya salonudur. Varılacak son mekan değildir. İnsanlar zaman dilimleri boyunca Hz. Adem’den beri dünyaya gelir ve giderler. Tabur tabur, bin bin, milyon milyon insan bu gezegene ayak basar, bir müddet yaşar ve gider.

Her sınav salonunda olduğu gibi dünya üzerinde de insanlar sorulara muhatap olurlar.

Hadiseler, olaylar, sosyal ve bireysel sarsıntılar birer sınav sorusu olarak herkesin önüne gelir.

Her insan ruhen ve bedenen sağlıklı olarak dünyaya gelir. (Engelli olmak konumuz değil)

Davranışlarıyla ruhunu geliştirir, olgunlaştırır, “insan” olur.

Veya zulmüyle, cinayetleriyle ruhunu yaralar, hastalıklara açık hale getirir.

YÜKSEK DOZDA ŞEKER

Sınav sorusu işte bu “yüksek dozda şeker”dir.

Dünyevi imkânlar “şeker”dir.

Haram ve helal “şeker”dir.

İnsan hakları veya kul hakkı, zulüm etme imkanı birer “şeker”dir ve her insanın önüne soru olarak gelir.

Siz haddinizi tecavüz ettikçe “şeker” bağımlılığınız artar.

Minicik bir zulüm daha büyük zulümleri davet eder.

Minicik bir rüşvet, daha büyük rüşvetlere kapı açar.

Rüşvetin yolu bir gün cinayete çıkar.

Yolsuzlukların yolu bir gün katliama çıkar.

Kader “yüksek dozda şeker”le toplumu sınar.

Halkın ne kadarında, hangi kesiminde, hangi diliminde ne miktarda “kanserli hücre olma istidadı olan sağlıklı hücre var.” test edilir.

Bu test yapılmasa kimin aslında ne olduğu anlaşılamayacaktı.

Herkesi insan zannedecektik.

Vampir ve çakallarla saf tutmaya devam edecektik.

Zalim, mazlum ayrılmayacaktı.

Daha doğrusu dünyanın gerekliliği olmayacaktı.

İmtihan yoksa sınav salonu niye olsun?

SUYUN BAŞINA OTURANLAR…

Şimdi Kur’an mealine dönelim. Herkesin önüne nehirle sınanma faslı çıkar.

İradesini yitirenler o “kırmızı” sularda boğulur gider.

İradesini kullananlar bir avuçla kurtulabilir.

Ama “su” fevkalade caziptir. Tadını alanlar bir avuçla yetinmek istemez.

Ve kanserleşme başlamışsa şeker ihtiyacı kanser hücreleri gibi 3-5 kat artar.

Yüksek dozda şeker veya su aldatıcıdır.

“Çoğunluk” nehir imtihanını kaybeder. Ama galip görünür.

“Azınlık” aslında kazanmıştır ama görünüşte mağluptur.

Bu bir bakıma kaderin tuzağı yani “hayırlı mekri”dir.

Tüm vücuda uygulanan “toplumsal kemoterapi” oldukça ağır ve sıkıntılı bir süreçtir.

Çünkü “kaderin eli” çok ağırdır.

En sağlıklı hücreler bile etkisinden kurtulamaz.

Fitneler radyoaktif serpinti halinde her eve, her bünyeye yağıyordur.

Herkes az da olsa sarsılır, savrulur.

“KALP VE KULAKLAR MÜHÜRLENİR” 

Sınıflayacak olursak…

En önemli ve büyük kitle zulüm yapanlardır.

Sonra zulme çanak tutanlar, destekleyenler ve itiraz etmeyenler gelir.

Bu kitle, zulümden payı nispetinde “sağlığı”nı tamamen kaybeder.

Bu çoğunluk yüksek dozda şekerin istidatlarını veya içyüzlerini ortaya çıkardığı kitledir. Hücreler aşırı “şeker” ve “su”dan görme ve duyma kabiliyetlerini kaybetmiştir.

“Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir.”(Bakara 7)

Artık ne yaptıklarını bilmezler.

Vicdanları körleşmiştir.

Zulüm ta bebeklere iner, çocukların feryadı arşa yükselir ama onlar bu sese sağırdırlar.

Bu kalabalıklar maalesef önce imanını, bir müddet sonrada “İslam”ını tamamen kaybeder. Geriye riyakarca yapılan içi boş ritüeller kalır.

İkinci büyük grup ise sağlıklı hücrelerdir.

Bu hücreler sağlıklı bile olsa gerekli beslenmeyi, yeterli vitamini almazsa travmatik etkilerle sarsılır, “takat”siz (Bakara 249) ve dermansız kalır. 

Sürecin hiç etkilemeyeceklerini ise ayet şöyle tanımlar: “…her an Allah’ın huzurundaymış gibi hisseden ve O’na kavuşacaklarına kesin inancı olanlar…”

Allah, teyid ettiği bu kimselerle beraberdir. Ayetin fezlekesi bunu vurgular: 

“Allah, sabredenlerle beraberdir” (Bakara, 249)

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin