İsmailgillerin Suriyeli mülteci düşmanlığı üzerinden “Türk solu” okuması

YORUM | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN

Suriyelilere karşı nefret söylemi artarak devam ediyor. “Solcu” İsmail Saymaz diyor ki: “Resmi işsizlik beş milyona dayanmış, üniversiteli işsizler ordusu yarım milyonu geçmiş. Asgari ücret, açlık sınırının altına inmiş. Kira, maaşın yarısını götürüyor. Suriyelilere biriken bu öfkeyi anlamaya çalışmak yerine kibirli bir dille halkı ırkçı ve faşist diye suçluyorlar”. İsmail Saymaz devam ediyor: “Tanzim satışta patatesi taneyle alan, evlatları atanamayan, bin bir umutla üniversiteyi bitirdiği halde emekli babasının eline bakan, tekstil atölyesinde ve sanayi sitesinde asgari ücrete çalışan yoksul Türk halkı, İslamcıların ümmetçi hayallerinin bedellerini ödemek zorunda değildir”. Hesap düz aslında. Suriyeliler Türklerin işlerini ellerinden alıyorlar.

Oysa Türkler işsiz ve yaşam koşulları çok güç; başka bir deyişle Suriyeliler olmasa Türklerin yaşam koşulları çok daha iyi olacak. Esasında bu tür fikirler, yani Suriyeli sığınmacılarla Türkiye’nin sosyo-ekonomik sorunları arasında korelasyon kurmak ve bu ikisi arasında bir nedensellik ilişkisi olduğunu öne sürmek son derece yaygın bugün Türkiye’de. Nasyonalist kanadın tüm taban grupları bu söylemlerin benzerlerini sosyal medyada yazıyor zaten. Ben bu yazıda “solcu” İsmailgillerin diskurunu ele almak istiyorum. Bu “Türkiye solu” ne kadar demokrat, ne kadar hümanist, ne kadar sosyal paylaşımcı, ne kadar ilerici, bir görelim.

İsmailgillerin zihin yapısında ikinci cümle çok önemli. Elmalarla armutların bilinçli olarak karıştırılması sonucu kendi fikrine destek sağlamak, ucuz ama etkili bir taktik. Önce Türklerin sorunlarını sayıyor. Yok, hemen Türkleri saydı, neden Türk olmayan Türkiyelileri dışladı diye bel altı vurmayacağım. “Türkler tanzim satışta patatesleri taneyle alıyor” diyor.

Tanzim satışa güzel bir göndermede bulunuyor. Anlaşılan tanzim satış kültürünü benimsemiş. Ne de olsa Türkiye solcusu. Devletin sosyal adaletten ziyade Sovyet modeli “piyasa karşıtı” hamleleri bunları hemen baştan çıkartır. İtiraf edemez, ama sağda solda “ne yapsın kardeşim, aç mı bıraksın devlet insanları” diye konuşur.

İyi de İsmailciğim Suriyeliler kadro alamaz ki

Sonraki cümle, atanamayanlardan bahsediyor. Yani devlete memur olmaya çalışan, ama kadro bulamayan veya atanamayan insanları argüman olarak kullanıyor. İyi de İsmailciğim Suriyeliler devletten kadro alamaz ki. Türkiye vatandaşı değiller. Olsun ama. İsmail hedef kitlesini bilir. Bu konuları ırgalamaz. Devam edelim. “Emekli babasının eline bakan” ibaresi harikadır. Genelde Anadolu’da babanın eline bakılır. Baba, ataerkil (pederşahi) kırsal kültürde eve ekmek getirendir. Solcular bu kırsal ve varoş kültürü çok sever. “Cesurdu mertti, kaya gibi sertti” türü özgün müzik stereo-tiplemelerine bayılır. Zira hedef kitle okur-yazar ve düşünen insanlar değil, kolay manipüle edilen, gereğinde şiddete ikna edilmeleri kolay olan, az eğitimli gençlerdir. Onların eğitimini bizzat “örgüt” üstlenir. Türk solunun eğitim doktrini böyle işler. Oysa evrensel sol, ataerkil düzeni sorgular. Kadın-erkek ilişkilerini deşifre etmeye, özgürleştirici olmaya yönelir. Böylece pederşahi baba otoritesi düzeninde sosyalizasyon geçiren İsmailgiller, ileride kutsal devlet doktrinine de gayet kolay adapte olur. Bu devletin babası olan devlet kurucusu (Ata) tıpkı ailenin babası gibi sorgulanmaz, eleştirilmez. Onun reenkarnasyonu olan devlet yeri geldi mi sever, yeri geldi mi döver! Bundandır ki hapse düşen Türk solcuları dahi “devletlerine toz kondurmaz”, kol kırılır yen içinde der. Fikir suçlusu olup hapis yatmayı bile devlet hizmeti sayar. Kendilerine işkence eden kolluk güçlerini özenle devletten ayırır. Dolayısıyla Türklerde babanın eline bakılır. Ekonominin karar alıcısı babadır. O çalışır, “bize bakar”. İşbölümü falan fazlaca önemli değildir. Çünkü yarım yamalak kulaktan dolma öğrendikleri sosyalizm-komünizm metinleri de ekonomiyi diğer faktörlerin belirleyicisi addeder zaten. Böylece Türk solcuları mutludur: milletlerinin değerlerini sorgulamamakta, var olan düzenin temeli olan devletin otoritesini kabullenmekte, böylece makbul solcu olmaktadırlar. CHP’ye yaklaştıkça, İsmail Saymazların oranının yükseldiğini görürsünüz.

Diğer cümlede tekstil atölyesinde ve sanayi sitesinde çalışan Türklerden bahsediyor. İşçi sınıfının temsili önemlidir. Gelir darlığından ve babasının eline bakan öğrenci profilinden sonra, az da işçi sınıfı iyi gider. Burada seçilen sektörler “tekstil atölyesi” ve “sanayi sitesi” yalnız. Yok gülmeyeceğim. Ne desin zira, Türkiye’de silikon vadisi yok, uzay teknolojileri veya tıbbi endüstriyel tasarım da! İsmail’in çevresinde belki bir miktar inşaatçı tanıdık vardır, ya da uzak akraba, bilemiyorum. Yine de, sektörel seçim özgürlüğü olduğuna inanıyorum. Türk solcuları bence Suriyelilere karşı nefret söyleminde bulunurken istedikleri sektörlerden Suriyeli karşıtı argüman devşirebilmelidirler. Bu nedenle İsmailgillere kızılmamalı. Onlar zaten tabanlarının duygularına tercüman oluyor.

Beğenmeyen çeker gider! Öyle mi?

Bu sanayi sitelerinde çalışan kim? Yoksul Türk halkı! Şimdi kafa karıştıracak biliyorum da, neden Türk halkı? Pardon, unuttum, Türkiye Türklerindir değil mi! Herkes Türk’tür de ayrıca Türkiye’de. Devletin adı Türkiye’dir, beğenmeyen çeker gider! Öyle mi? Çok o konularda ısrarcı olmaz belki. Hemen çevirir lafı; önemli olan “halkların kardeşliğidir” falan. Ama o halklar arasında Kürtler yoktur. Türk solu ve Türk solcusu Kürtleri sever. Ta ki Kürt, Türk olmadığını söyleyene kadar! Bu nedenle bir yoksulluk varsa, o mutlaka “Türk” halkıdır! Benim gibiler onların saf duyguları üzerinden “halkı” galeyana getirmeye çalışan “liboşlardır”. Türk solcuları kavramları sorgulayan ve onların arkeolojisini-analizini yapanlardan hazzetmez. AB ve onun gibi “dış mihrakların” uşaklarıyızdır biz. Türkiye’yi bölüp parçalamaya çalışmaktayızdır, İsmailgillere göre. Yoksul Türk halkı, tür milli devriminin bir gerçeğidir. Avrupa merkezci “Türk aydınlanması”, Kürtleri Avrupa değerlerine düşmanlık üzerinden dışlar. Ve bu pür-i pak Türk halkının Suriyeliler tarafından “istila edilmesine” karşı durur! Her “milli” meselede olduğu gibi, CHP ve MHP tabanı (İYİ de dâhil) bu algıya sahiptir. Kemalist nasyonalizm “pis Araplar” ve onların “Türklere arkadan saldırmasını” unutmaz. İngiliz’e yanaşan “hain Arap” algısı üzerinden anti-Suriyeli propagandası yapmak, az emek ve yüksek fayda yaklaşımı olarak İsmailgillere çok elverişli görünür belki de, bilemem. Onun paylaşımlarını okuyan taban, yoksul Türk halkı Suriyelilerden “kurtulmak istiyor” türü algı çalışmasını derhal kabullenir. İsmail aslında Türk solunun ortalamasıdır. Bir ortalama değerdir o. Olandır, olması gerekenden bilerek ve isteyerek uzak duran. Mülteci Suriyeliler ile işsiz “Türkleri” bir araya getirerek ortaya güzel ve makbul mesaj veren, esnek, işini bilen, milli “hassasiyetleri” dolayısıyla sağdan da destek bulan, “solcu” İsmail seni!

Türk solu, İslamcıların Suriye’de “ümmetçi hayallerinin” bedelini ödemez, öyle mi İsmail? Fakat nedense ne Irak’ta ne de Suriye’de kriminalize edilen yerel Kürtlerin varlığını da bir türlü kabullenemez bu “solcu” arkadaşlar. Yani Ümmetçilerin hayallerine karşı en somut “çalışmayı yapan”, İŞİD veya Nusra fraksiyonları gibi olan cihatçı katillere karşı koyan Kürtlere, “devlet” ağzıyla karşı çıkarlar. Ve iç savaşın olduğu Suriyelilerin Türkiye’den kovulmasını isterler. Suriye’yi allak bullak eden Rusların orada çevirdiği dolaplar onları hiç rahatsız etmez. ABD’yi eleştirirler, ama ABD giderse oradaki Kürlere ne olur diye sormak işlerine gelmez! Ha, unuttum, onlar “Türk solu” değil mi? Yani Kürtler Türkiye’de iseler aslında Türk’türler canım! Değillerse onlara Peşmerge de. Olmadı, PKK dersin. Böylece sağcılar da “ya bu çocuk solcu ama valla taş gibi!” falan der belki. Canım sol sağ bakmayın, bunların hepsi aynıdır. İttihatçıların çocukları, dedelerini utandırmaz!

Ve biz de “Suriyelilere karşı biriken öfkeyi” anlayamıyoruz hala! Oysa İsmail ve İsmailgiller ne güzel anlatmaya gayret ediyorlar! Biz “kibirli dille” halkı ırkçı ve faşist olmakla suçluyoruz. Öyle diyor. Hayır İsmailciğim. Biz gördüğümüzü söylüyoruz. Senin cümlelerini analiz ediyor, aslında senin kendini solcu zanneden, ona buna ahkâm kesen, meydanı boş bulup iyi yere kapak attıktan sonra da sahibinin elini ısırmayan tavrını eleştiriyoruz. Bir de ben halkın içinde büyüdükçe büyüyen ırkçılıktan ve faşizanlıktan çok rahatsız oluyorum, doğrudur da, “kibirli dilimle” onlardan ziyade seni suçluyorum, biliyor musun? Benim gibi Suriyelilere yapılan alçak ırkçılık ve düşmanlıktan rahatsız olan ve toplumlarını eleştirenleri, mesela Alin Ozinian gibi duyarlı insanların fişlendiği bir ülkeden utananlar garibine mi gidiyor? İttihatçı-Kemalist sosyal genler mi devreye giriyor? Çünkü mesela Almanya’da ırkçılar “yabancılar işimizi ellerimizden alıyor” veya “bizim kendi insanlarımızla ilgilenmemiz lazım” diyerek göçmen ve sığınmacı düşmanlığı yaptıklarında, onlara adı konarak “ırkçı ve faşist” deniliyor. Orada “Türklere” böyle bir tavır olsa, demediğini bırakmazsın değil mi? Senin onlardan farkın var mı? Benimki de lafın gelişi, İsmail! Elbette sen de, senin “solculuğun” da aslında dünya standartlarında radikal sağdır. Sahi sen lisedeyken ülkücüymüşsün diyorlar, doğru mu?

Umarım İsmailgillerin solculuğu, AKP’nin sağcılığı esir aldığı ve “kutsal devlete” teslim olduğu karanlık günlerden bir gün kurtulur Türkiye.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

  1. Bir zaman itibarli bir din aliminin `devletin sebep oldugu darlik` tanimini duymustum; uzun sure ne demek istedi diye dusundum anlayamamistim, benzer bir cumle makine muhendisligi okudugum universitenin motor profesorunden duydum dunya duzenini kuranlar kendilerinden habersiz sosyal olusumlara izin vermezler bunun da ne demek oldugunu o zaman anlayamamistim, zamanin tefsir ediciliginde ikisini bir olcude anladim, toplumun uzerine heyula gibi coken devlet hem sosyal yapinin nasil isleyecegine mudahale ediyor hemde darmadagin ettigi toplumun bireylerini kendi islettigi sosyo ekonomik modelde darbogaza sokuyor, bakiyorsun herkes bir seyler istiyor , herkes calismaya hazir ama ne kadar calisirsa calisssin umduguna bir turlu ulasamiyor insanlar, bunun boyle olmasinda siyasetci eliyle bazilarinin emeginin bazilarina yedirilmesi hakkinin gasp edilmesi bunun icin issizligin darligin bilincli olusturulmasi yaiyor, boylece cok aza razi can derdine dusmus insanlar cogunlukta bekliyor bu bilincli bir sekilde olusturulan sosyal isleyisde bazilari olumune cok aza calistirilan insanlar calismadan semiren bir gurubu sirtinda tasiyor. Evet isletme kitaplarinda okudugumuz ekonomi adina bize ogretilen hersey insan unsurunun yoldan cikarilmasi ile ortaya cikan davranis bozuklugunun sonucu, ne demis peygamberimiz , nasilsaniz oyle idare edilirsiniz. Demekki ise kendimizi duzeltmekten baslayacagiz, bizi kendi halimize birakmak istemeyen duzenbazlara inat.

  2. Lise1de breakdanceçıydım lise2de heavy metalci.. sonra the prodigy! lise bitince the doors…üniversite terk nusrat fateh ali khan..nereden nereye derken baktım bibi kendime… Günaydın

  3. Sayın Yazar,
    Bu Suriye’li düşmanlığını analiz etmeniz çok iyi oldu. Maalesef bizde kimse kendi mahallesini sorgulamıyor. Sol mahalle böyle garip çelişkiler içinde de Sağ farklı mı? Hayır. Lafa gelince herkes en tepeden konuşuyor, nasıl misafirperver bir millet olduğumuzdan başlayıp gidiyoruz. Ama gerçek öyle değil, az sayıda misafirperverimiz var ama geri kalanı Saydığınız İsmail gibi.
    Sorsan herkes Müslüman. Eee mülk Allah’ın değil mi? Adam Suriye’de doğdu diye bu ülkede yaşayamaz mı? Müslümanlık neyi gerektiriyor? Bunu sordun mu başka bir edebiyat başlıyor. Neymiş efendim “bunlar burada nargile içiyormuş da gidip orada savaşmıyormuş”. İrrasyonelliğin ve ikiyüzlülüğün kitabını yazdık millet olarak. Allah kurtarsın.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin