İslam’a göre şoklamayla kesim

YORUM | Dr. YÜKSEL ÇAYIROĞLU

Günümüzde en çok uygulanan bayıltma yöntemleri elektroşok, tabanca kullanılması ve karbondioksit gazı verilmesidir. Bir de hızlı bir şekilde hayvanın boyun omurlarının birbirinden ayrılması veya öldürücü şiddette elektrik verilmesi gibi doğrudan hayvanı öldürmeye yönelik olarak kullanılan yöntemler vardır. Fakat uygulama alanı kısıtlı olan bu yöntemlerde boğazlama işlemi gerçekleşmediği için hayvanın murdar olacağı izahtan varestedir.

Elektrikle Bayıltma

Elektrikle bayıltma yöntemi hem kanatlılara hem de küçükbaş ve büyükbaş hayvanlara uygulanmaktadır. Kullanılan aletler, verilen elektrik akımı ve elektriğin verilme süresi uygulamalara göre değişmekte ve buna bağlı olarak da, verilen elektriğin hayvan vücudunda meydana getirdiği etkiler ve hayvanın tekrar normal hayat fonksiyonlarına dönme süresi değişmektedir. Hatta elektriğin şiddetli verilmesi durumunda hayvan ölümleri de gözlenmektedir.

Büyükbaş ve küçükbaş hayvanların bayıltmasında elektroşok aleti kullanılır. Bu aletin elektrotları hayvanın göz ile kulak arasında bulunan şakak bölgelerine yerleştirilir ve ardından 8-10 saniye boyunca 70-80 volt ve 8 amper elektrik akımı verilir. Bunun neticesinde bayılan hayvanın beyin fonksiyonları durur fakat kalbi çalışmaya devam eder. Hayvan kesilmediği takdirde birkaç dakika sonra hareketlenmeye başlar ve yavaş yavaş ayaklanır.

Bu yöntemin uygulandığı hayvanların muhtelif bölgelerinde kanamalar oluşabilmekte ve bu da etin kalitesini düşürmekte, yükselen kan basıncıyla birlikte kesim sırasında bazı damarlar yırtılarak kan doku içerisine yayılabilmekte, kalça ve kürek kemiklerinde kırıklar görülebilmekte ve akımın yüksek olmasına göre verilen elektrik kalbin durmasına ve ölüme sebep olabilmektedir.

Tabancayla Bayıltma

Özellikle Avrupa ülkelerinde hayvanları kesimden önce bayıltmak amacıyla yaygın şekilde uygulanan diğer bir yöntem de ucunda demir bir çubuk bulunan tabanca kullanılmasıdır. Bu uygulamada tetiğe basıldığı anda, tabancanın ucunda bulunan ve 10 cm civarında bulunan demir bir çubuk ani bir şekilde hayvanın alnından içeriye girip beyin dokusunu zedeler ve böylece hayvan geri dönüşümsüz olarak bayılır. Daha doğrusu başına tabancayla vurulan bir hayvan ölüme doğru giden bir şok sürecine girer.

Ucunda demir çubuk bulunan tabancaların yanında bazı yerlerde normal kurşun atan tabancalar da kullanılır. Tabanca ile bayıltma metodu daha çok sığırlarda kullanılsa da at, domuz ve daha başka kasaplık hayvanlara da tatbik edilir.

Yapılan araştırmalarda, bayıltma işleminin etlerde kanamalara sebep olduğu, adrenalin seviyesini yükselttiği, ette kalite bozukluklarına rastlandığı ve Deli Dana Hastalığının hayvanlardan insanlara bulaşmasında etkili olabileceği ifade edilmiştir. Nitekim İngiltere’de tabancayla bayıltma metodu, bu hastalığa sebep olma riskinden dolayı 2001 yılında yasaklanmıştır.

Gazla Bayıltma

Diğerlerine nispeten gazla bayıltma işlemi en az uygulanan bir metottur. Bu metodun özellikle yüksek kesim kapasitesine sahip olan domuz mezbahalarında kullanıldığı ifade edilse de, bu yönteme diğer hayvanların bayıltılmasında da başvurulur. Bunun için hayvanlar, içinde %60-80 oranında karbondioksit gazı bulunan özel olarak hazırlanmış odalara alınır ve böylece 20-40 saniye boyunca bu gazı teneffüs etmeleri sağlanır. Oksijenden mahrum kalan ve belirli bir süre karbondioksit gazına maruz kalan hayvanların solunumu durma noktasına gelir, bilinçleri kaybolur ve hayvanlar birkaç saniye içerisinde bayılırlar.

Karbondioksit gazıyla bayıltılan hayvanlar yaklaşık olarak 60-70 saniye boyunca baygın durumda kalmakta ve kesim de bu esnada gerçekleştirilmektedir. Şayet bu hayvanlar yeniden temiz havaya çıkartılacak olurlarsa, bir iki dakika içerisinde yeniden ayılmaya başlayacakları ve en geç beş dakika içerisinde de normal vücut fonksiyonlarını elde edecekleri ifade edilmiştir.

Bu metodun uygulanmasının yüksek maliyet gerektirmesi en önemli dezavantaj olarak görülmekte, bu uygulamadan sonra hayvanlarda iç kanamanın gözükmemesi, işlemin daha az iş gücü gerektirmesi, kesim sonrasında kanamanın fazla olması ve uygulamanın hijyenik koşulların oluşmasına yardımcı olması ise bu metodun avantajları arasında sayılmaktadır.

Niçin şoklamaya ihtiyaç duyuluyor?

Günümüzde Avrupa ülkelerinde şoklama zorunlu tutulmaktadır. Bu metodun uygulanmasına gösterilen temel gerekçe hayvanın daha az acı çekmesini sağlamak ve kesimin rahat yapılabilmesini temin etmektir. Yani hayvan refahı, iş güvenliği, hızlı iş akışı, ekonomik olma gibi sebeplerle hayvanlar farklı yöntemler kullanılarak kesimden önce bayıltılmaktadır.

Kanatlıların bayıltılmalarının sebebi de onların hem az acı çekmelerini sağlamak hem kesimlerinin kolay yapılabilmesi temin etmek hem de kesimden sonra fazla çırpınmalarını önlemek suretiyle kanatlarının zarar görmesini engellemektir. Yoksa tavuklar kanatlarını birbirine veya makinelere vurduğundan dolayı, kanatlarında kırık ve çıkıklar oluşabilmekte ve bu da zayiatı arttırmaktadır.

Ölmek üzere olan bir hayvan kesildiğinde helal olur mu?

İslâm’a göre evcil bir hayvanın etinin helâl olması için, hayvanın kesim sırasında canlı olması şarttır. Aksi takdirde boğazlamanın bir anlamı kalmaz. Aynı şekilde hayvanın ölümü, başka bir sebepten değil boğazlamadan kaynaklanmalıdır.

Hiç şüphesiz bir hayvan, vurulma, yaralanma, süsülme, yuvarlanma, boğulma, hastalanma gibi ölümüne yol açacak pek çok hâdiseye maruz kalabilir. Şayet bu gibi durumlarda hayvan boğazlanmadan önce ölürse meyte (murdar) hükmünü alır. Fakat ölmeden önce hayvana yetişilir ve boğazlanırsa, şer’î tezkiye gerçekleşmiş olacağından eti de helâl olur. Hasta veya yaralı olarak yetişilen bir hayvanın durumu, onun öldüğüne dair bir zann-ı galip oluşturmayacak derecedeyse ve hayvanın yaşamasından ümit kesilmediyse, boğazlandığı takdirde böyle bir hayvanın yenilebileceğine dair fukaha arasında ittifak vardır.

Zira âyette meyte ve meyte hükmünde olan hayvanlar haram kılındıktan sonra, bir şekilde yaralanmış ve ölmek üzere olan hayvanların ölmeden önce boğazlanmaları istisna edilmiştir. Haram kılınan sınıflardan istisna edilen bir şeyin ise helâl olduğu ifade edilmiştir.

Öte yandan Kâ’b b. Malik’in cariyesi, Sel’ dağlarında koyunlarını otlatırken, onlardan birisinin hastalanması üzerine hemen yetişerek hayvanı keskin bir taşla kesmiş ve bu hayvanın yenilip yenilemeyeceği Allah Resûlü’ne sorulduğunda, O (s.a.s) bu hayvanın yenilmesini emretmiştir. (Buharî, Zebâih 18)

Aynı şekilde Resûl-i Ekrem Ebû Sa’labe’ye şöyle demiştir: “Eğitilmemiş köpeğin ile bir av hayvanı elde ettiğinde, şayet (ölmeden önce) onun boğazlamasına yetişirsen, ondan ye.” (Buharî, Zebâih 4) Tirmizî’nin rivayet ettiği başka bir hadis-i şerifte ise Zeyd b. Sabit, kurdun saldırdığı bir koyunu ölmeden önce sivri bir taşla kestiklerini ve Nebiyy-i Ekrem’in de bu koyunun yenilmesine izin verdiğini nakletmiştir. (Nesaî, Dahâyâ 24)

Boğazlanacak Bir Hayvanın Taşıması Gereken Asgari Hayat Şartları 

Ölmeden önce boğazlanan hayvanın helâl olacağı ifade edilse de kesimden önce boğazlanacak hayvanın taşıması gereken asgari hayat belirtileri ve kesim esnasında göstereceği tepkilerle ilgili fakihlerin farklı değerlendirmeleri olmuştur. Yani öldürücü bir darbe alan, yaşama ümidi kalmayan ve hayat emareleri zayıflayan bir hayvanın boğazlandığında yenilip yenilmeyeceği ihtilaflı bir meseledir.

Ebu Hanife, kesim esnasında hayvanın mutlak manada canlı olmasını yeterli görmüştür. Dolayısıyla ona göre hayatının son deminde yetişilmiş ve ölmeden önce boğazlanmış olsa bile o hayvanın eti helâldir. Kesimden önce hayvanın canlı olup olmadığı kesin olarak bilinmediği takdirde kesim esnasında hayvandan tazyikli bir şekilde kan çıkmasına veya onun hareket etmesine itibar edilir ve bu durumda hayvan helal olur. Hanefî mezhebinde kendisiyle fetva verilen görüş budur.

Fakat Ebu Hanife’den şöyle bir görüş de nakledilmiştir: “Boğazlanan bir hayvanın etinin helâl olması için, onun kesilmediği takdirde ez az bir gün yaşayacak hâlde olması gerekir.” Ebû Yusuf da mutlak olarak canlı olmayı yeterli bulmayarak kesilecek hayvanda açık hayat emarelerinin bulunmasını (hayatün beyyinetün/hayatün makdûratün) şart koşmuştur. Çünkü yaşama ümidi kalmayan bir hayvan boğazlansa bile onun ölüm sebebi zebh (boğazlama) olmamaktadır. Ebu Yusuf, -kendisinden gelen farklı rivayetlere göre- hayat-ı beyyineyi, hayvanın kesilmediği takdirde yarım gün, bir gün veya bir günden fazla yaşayacak olması şeklinde tarif etmiştir.

Aynı şekilde İmam Muhammed de boğazlanacak bir hayvanda açık hayat belirtilerini şart koşmuş ve bunun ölçüsü olarak da böyle bir hayvanın, kesilmiş bir hayvandan daha fazla yaşayabilecek bir durumda olması gerektiğini söylemiştir. Onlar açık hayat emarelerinin bulunmadığı bir hayvanı hükmen meyte kabul etmiş ve kesimin de böyle bir hayvanı helâl kılmayacağını söylemişlerdir.

Şafiî ve Hanbeliler ise boğulma, bir yerden yuvarlanma, vurulma, süsülme, yırtıcı bir hayvan tarafından ısırılma veya bağırsakların dışarı çıkması gibi hayvanın helakine sebep olacak bir durumun bulunması halinde, kesilecek hayvanın kalıcı (müstekır) bir hayata sahip olmasını şart koşmuşlar fakat hayvanın helakini gerektirecek bir durumun bulunmaması halinde hayvanın bir şekilde canlı olmasını kâfi görmüşlerdir. Bir görüşe göre el-hayatü’l-müstekırre, hayvanın, boğazlanmış bir hayvandan daha fazla hareket kabiliyetine sahip olması, diğer görüşe göre ise hayvanın bir-iki gün yaşayabilecek durumda bulunması demektir. Şayet yaralanmış bir hayvanda sadece boğazlanmış bir hayvan kadar hayat emaresi kalırsa, böyle bir hayvanın meyte hükmünde olacağını ve yenilmesinin de helâl olmayacağını ifade etmişlerdir. Şafiî ve Hanbeliler hayvanın yaşama ümidinin bulunmasını şart koşmadıkları için, hayat-ı müstekırre bulunduktan sonra hayvanın aldığı yara veya darbeden dolayı ölümünün kesin olması onun yenilmesini haram kılmayacaktır.

Malikiler de iç organların veya beynin dışarı saçılması, omuriliğin kesilmesi gibi hayatî organlarından birisinden ölümcül bir darbe almış ve yaşama ümidi kalmamış bir hayvanın, boğazlamayla helâl olmayacağını söylemişlerdir. Çünkü böyle bir hayvan hükmen meyte sayılacaktır ve boğazlamanın da meyteye bir etkisi yoktur. Fakat onlar öldürücü organlarından böyle bir darbe almamış bir hayvanın, boğazlandıktan sonra yenilebileceğini ifade etmiş ve hatta böyle bir hayvanın yaşama ümidinin olup olmamasını da eşit kabul etmişlerdir.

Konuyla ilgili üzerinde durulan diğer bir husus da ruhun çıkmasının başka değil sadece boğazlamayla vuku bulmasıdır. Bununla ilgili Ebû Yusuf şu misalleri vermiştir: Şayet bir kimse bir koyunu ikiye bölse, başka birisi de henüz koyunun kafası hareket etmekteyken yani canı tam çıkmadan önce onu boğazlasa; veya bir adam koyunun karnını yararak karnındaki organlarını çıkarsa ve başka birisi de onu boğazlasa, bu durumlarda bu koyunun eti yenilmez. Çünkü ilk kişilerin yaptıkları fiiller öldürücüdür. Yani bu iki durumda koyun boğazlanmasa bile aldığı darbelerle ölecektir.

Şafiîler de boğazlamayla aynı anda yapılan ve hayvanın ölümünde etkili olan yaralamanın hayvanı meyte hükmüne getireceğini söylemişlerdir. Mesela bir kişi hayvanı boğazlarken diğeri de onun karnını deşerek bağırsaklarını çıkardığında böyle bir hayvanın helâl olmayacağı belirtilmiştir. Çünkü bu durumda helâl kılıcı ile haram kılıcı sebepler bir arada bulunmaktadır ki böyle bir durumda haramlık ciheti ağır basacaktır.

Hanbeliler de kesimden sonra fakat hayvanın canı çıkmadan önce onun ölümüne yardımcı olacak başka bir sebebin bulunması durumunda böyle bir hayvanın meyte olacağını söylemişlerdir. Mesela boğazlanan bir hayvan hemen suya atılarak boğulacak olursa, onlara göre böyle bir hayvanın eti haram olacaktır. Fakat Hanbelî mezhebindeki diğer bir görüşe göre böyle bir hayvanın yenilmesinde bir mahzur yoktur.

Fukahanın konuyla ilgili yaklaşımlarından anlaşılan o ki, boğulma, yuvarlanma, süsülme, vurulma veya yırtıcı hayvan tarafından ısırılma gibi bir musibete maruz kalmış ve kesilmesi düşünülen bir hayvanla ilgili ileri sürülen bütün bu şartlar, teferruat bir yana bırakılacak olursa temelde iki hususun anlaşılmasına yöneliktir: Birincisi hayvanın kesim esnasında canlı olup olmadığı, diğeri de hayvanın ölüm sebebinin boğazlama olup olmadığıdır.

Kesimden önce bayıltılan hayvan helâl olur mu?

Kesimden önce hayvanları bayıltmaya yönelik uygulamalar İslâm’a göre iki açıdan değerlendirilebilir. Birincisi bu uygulamaların hayvanın etinin hükmüne etkisi, diğeri de hayvan hakları açısından bu gibi uygulamaların caiz olup olmadığı.

Öncelikle kullanılan bayıltma/şoklama yöntemleri hayvanı öldürdüğü takdirde hayvan murdar olacaktır. Boğazlamanın ise murdar bir hayvan üzerinde hiçbir etkisi olmayacağı için bu hayvanın eti haram olacaktır.

Öte yandan tabanca kullanımıyla, elektrik ve gaz kullanımını da birbirinden ayırmak gerekir. Çünkü tabanca kullanımında hayvanın bir daha normal hayata dönmesi imkansızdır. Elektrik ve gaz kullanımında ise bunlar ölçülü verildiği takdirde hayvan sadece bayılmakta ve bir süre sonra tekrar normal hayatına dönmektedir. Şu hâlde tekrar normal hayata dönebilecek hayvanların baygın hâldeyken kesimlerinin -fakihlerin öne sürdüğü şartlar açısından- caiz olacağı ancak tabancayla bayıltılan bir hayvanın Ebû Hanife’ye göre caiz ancak diğerlerine göre haram olacağı söylenebilir.

Gerçi biz her ne kadar günümüzdeki bayıltma yöntemlerini ele alırken, fakihlerin boğulmuş, süsülmüş, yüksek bir yerden yuvarlanmış vb. hayvanlarla ilgili görüşlerini bir kıyas olarak kullansak da aslında arada ciddî bir fark bulunmaktadır. Çünkü fukahanın hükmünü araştırdıkları hayvanlar daha ziyade insan müdahalesi olmadan kendiliğinden veya başka bir hayvan tarafından yaralanmış bulunmakta, bizim hükmünü tespit etmeye çalıştığımız hayvanlar ise insan müdahalesiyle yaralanmakta ve bayıltılmaktadırlar. Fakat her halükârda, bir şekilde yara almış veya şuurunu kaybetmiş bir hayvanın kesimi söz konusu olduğundan, fukahanın konuyla ilgili yaklaşımlarının meselemize ışık tutacağı da bir gerçektir.

Mecmeu’l-fıkhi’l-İslâmî’nin, 1997 yılında 18 Haziran ile 3 Temmuz tarihleri arasında Cidde’de yapmış oldu toplantıda aldığı 95 (10/3) numaralı kararı özetle şu şekildedir: Şer’î tezkiyede asıl olan hayvanı bayıltmamaktır. Çünkü hayvana şefkat gösterme, onun kesimini güzel yapma ve hayvanın çekeceği sıkıntıyı azaltma açısından en mükemmel kesim, şartları ve adabı gözetilerek yapılan şer’î boğazlamadır. Kesimden önce ölmediğine dair gerekli şartları taşıması hâlinde, bayıltıldıktan sonra şer’î boğazlamaya tâbi tutulan hayvanlar helâl olurlar. Buna göre (1) Elektroşok aletinin kutupları, (kalbin durmasına mâni olmak için) hayvanın ya şakaklarına ya da alın bölgesine konulmalıdır. (2) Voltaj, 100-400 volt aralığında olmalıdır. (3) Elektrik akımının şiddeti koyunlarda 0,75-1 amper, sığırlarda ise 2-2,25 amper aralığında olmalıdır. (4) Elektrik akımı, 3 ile 6 saniye süresince verilmelidir. Boğazlanması murad edilen hayvanın, vurucu iğneli (el-ibretü’l-mevkûze) tabancayla, baltayla veya tokmakla bayıltılması caiz değildir. Kesimden önce ölümüne yol açmadığı sürece karbondioksit gazıyla veya dairevî başlıklı tabancayla bayıltıldıktan sonra boğazlanan hayvanlar haram değildir.

Bazı modern araştırmacılar, hayvanın boğazlanmasının asıl maksadının ondaki pis kanı akıtmak olduğunu hâlbuki modern yöntemlerle bayıltılan hayvanlarda kesim esnasında yeterli kan boşalımının gerçekleşmediğini öne sürmek suretiyle bu yöntemlerin uygulanmasına karşı çıkmıştır. Onların iddiasına göre hayvana elektrik verilmesi kalbin vazifesini düzgün yapamamasına sebep olmakta ve dolayısıyla kan yeterli miktarda dışarı atılamamaktadır.

Kanın vücudun muhtelif bölgelerinden kalbe taşınması ve tekrar kalbten pompalanması iskelet kaslarının fonksiyonlarını tam olarak yerine getiriyor olmasına bağlıdır. Aksi takdirde doku içindeki kan dışarı atılamamaktadır. İskelet kaslarının çalışması ise iradî olmaktadır. Dolayısıyla onların görevini yapabilmesi için hayvanın uyanık ve bilincinin yerinde olması ve kasların da sağlam olması gerekmektedir. Bu açıdan hayvanı bayıltmaya yönelik işlemler kanın daha az vücuttan dışarı atılmasına sebep olmaktadır.

Kan, kasaplık bir hayvanın canlı ağırlığının % 7-8’lik miktarını oluşturmaktadır. Fakat kesilen bir hayvanın kanının tamamı dışarı akmamakta, en etkili bir kesimde bile hayvan vücudunda bulunan kanın ancak % 50’si boşalmaktadır. Ne var ki hayvan bayıltıldığı takdirde akan kan miktarı bundan çok daha aşağılara düşmektedir. Hayvandan en fazla kanın boşalması boğazdan kesmeyle mümkün olmaktadır. Hayvanın baş aşağı asılması ise kanın akmasını daha da arttırmaktadır.

Konuyla ilgili yapılan bazı çalışmalar, hayvanları bayıltarak kesmenin en önemli gerekçesi olarak gösterilen hayvanın az acı çekmesi olayının da doğru olmadığını göstermektedir. Bazıları sinir sisteminin merkezi konumunda bulunan beynin tahrip edilmesinin ağrıyı azaltmayıp bilakis arttırdığını ileri sürmektedirler. Nitekim Almanya’nın Hannover Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nde Prof. Wilhelm Schulze’nin başkanlığında yürütülen bir araştırmada, kafatası yüzeyine cerrahi yöntemlerle elektrotlar yerleştirildikten sonra EEG cihazı yardımıyla tabancayla bayıltılarak ve bayıltılmadan kesilen hayvanlarda oluşan ağrının miktarı ölçülmeye çalışılmıştır. Neticede bayıltmaksızın doğrudan kesimin daha az ağrılı olduğu tespit edilmiştir. EEG kayıtlarına göre doğrudan kesimi müteakip ilk üç saniye içerisinde hayvan hissedilir bir ağrı çekmemiş, daha sonraki üç saniye içerisinde ise vücuttan fazla miktarda kanın dışarı boşalmasına ve beyne giden kan miktarının azalmasına bağlı olarak şok halinin ve şuursuzluğun hâkim olduğu gözlemlenmiştir. Yani ilk altı saniye sonra EEG sıfır seviyesine inmiştir. Tabancayla bayıltma işleminde ise EEG kayıtlarından anlaşıldığına göre bayıltmanın hemen ardından hayvanda şiddetli bir ağrı oluşmuştur.

Sonuç

Netice itibarıyla diyebiliriz ki günümüzde hayvan refahı adına uygulanan bayıltma yöntemlerine başvurulmasının hiçbir zorlayıcı gerekçesi bulunmamaktadır. Bizce hayvanın beynine 10 cm’lik bir demir çubuğun girip çıkması, hayvanın kafasına tokmakla vurulması, hayvana onu bayıltacak düzeyde elektrik şokunun verilmesi veya hayvanın oksijensiz bir ortamda yüksek yoğunlukta karbondioksit gazına maruz bırakılması gibi uygulamalar onun boğazlanmasına nispetle çok daha acımasızca ve vahşice gözükmektedir. Bu yöntemlerin iddia edildiği gibi hayvana daha az acı ve ızdırap verdiği de kesin değildir. Başka milletlerin bu tür uygulamalarının Müslümanlar açısından hiçbir bağlayıcı değeri yoktur. Biz inanıyoruz ki bu konuda İslâm’ın öngördüğü kesim şekli, hem kanın daha hızlı ve daha çok boşalması hem de hayvanın en az acı çekmesi açısından en etkili yöntemdir.

Bu sebepledir ki Müslümanların mümkün olduğu ölçüde bayıltmadan normal yollarla hayvanları boğazlamaları bir esas olmalıdır. Bunun mümkün olmadığı ve bayıltmanın zorunlu olduğu durumlarda ise hayvanın tekrar ayılmasına imkân veren bayıltma yöntemleri diğerlerine tercih edilmelidir ki hayvanın kesimden dolayı öldüğü anlaşılsın. Şüphesiz tabancayla bayıltmada bu mümkün olmamaktadır. Çünkü tabancayla vurulan bir hayvanda kalıcı bir hayatın bulunduğu iddia edilemez. Fakat buna da imkân olmadığı ve zaruretin bulunduğu durumlarda, İmam Azam’ın fetvası gereğince en azından hayvanın canlı iken kesimine dikkat edilmelidir.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin