İslam hayat ve anlam arayışı (2)

YORUM | AHMET KURUCAN

(Gelecek Projeksiyonu Yazıları-9)

Hayat ve anlam arayışına bir önceki yazımda söz verdiğim gibi İslam dini perspektifinden bakarak devam edeceğim. Bu köşenin takipçilerinin bildiğini zannettiğim bir hususu önemine binaen yeri geldiği için birkaç cümle ile bile olsa bir kez daha tekrar etmek istiyorum: Bendeniz, “İslam’a göre, Kur’an’a göre, İslam’da, Kur’an’da” başlıkları ile başlayan kitaplara da makalelere de hatta cümlelere de rezerv koyan ve buna şüphe ile yaklaşan bir zihniyete sahibim. 1980 yılından beri yaptığım İlahiyat alanındaki okumaların beni ulaştırdığı yer burasıdır. Çünkü İslam bir dinin adı, Kur’an o dinin kitabı ama “İslam’a göre, Kur’an’a göre, İslam’da, Kur’an’da” diye kaleme alınan değerlendirmeleri okuyunca bunların beşeri yorumlar, insan karihasından çıkmış ve üretildiği zeminin arka plan şartlarını üzerinde taşıyan düşünceler olduğunu görürüz. Böyle olunca bu tür değerlendirmelere verilmesi gereken doğru isim “Benim İslam’dan anladığım, Kur’an’ın şu ayetinden benim çıkarımım” şeklinde olmak zorundadır. Bu ayrım yapılmadığı takdirde – ki söz konusu ayrımı bu değerlendirmeleri yapanlar yapıyor olsa da o metinler okuyucu tarafından öyle anlaşılmıyor – yanlış değerlendirmelere kapı açıyor. Nitekim öyle anlaşılmadığını İslam dünyası olarak Efendimizin vefatından bu yana hem teori hem de pratik hayatta görüyoruz. Geleneğin dinleşmesi, örf ve adetin değişmez ve değiştirilemez dini emir ve yasaklar olarak kabullenilmesi diyeyim, gerisini siz  anlayın.

İslam ve hayatın anlamı üzerinde söylenebilecek çok şey var. Ben köşe yazısının hacmini aşmamak ve sizlerin de sabırlarını zorlamamak için sadece farklı iki açıdan bakmak üzere iki ayeti merkeze alan değerlendirmelerde bulunacağım. İlki, Kıyamet Suresi 36-40 arası ayetler. İşin aslı sadece bu beş ayet değil aksine surenin tamamı. Zira 40 ayetlik ve toplamda iki sayfa tutan bu sureye baktığınızda onun bir çırpıda nazil olduğunu anlamamak mümkün değil. Tefsir tarihi uzmanları da zaten bunu açıkça ifade ediyor. Benim 36-40 arasına dikkat çekmem işte bu iki sayfada anlatılan hakikatleri adeta özetleyen ve bir sonuca bağlayan muhtevada olması itibariyledir.

Konu ahiret gününü, öldükten sonra dirilmeyi inkâr eden insanlara yönelik yapılan uyarılar. Bu yapılırken insanları düşünmeye sevkeden rasyonel aklî çıkarımlara davetiye anlamını taşıyan argümanları öne sürüyor Kur’an. Şöyle diyor o son beş ayette: “İnsan başıboş bırakılacağını, kendisine hesap sorulmayacağını mı zannediyor? O, vakti zamanında ana rahmine dökülmüş bir meniden ibaret değil miydi? Sonra kan pıhtısı haline geldi; nihayet Allah onu tüm uzuvları yerli yerinde bir insan haline getirdi. Yine Allah ondan (meniden) iki cinsi, erkek ve dişiyi meydana getirdi. Bütün bunlara gücü yeten Allah ölüleri diriltmeye kadir değil midir?”

36. ayetin orijinal metni şöyle: “Eyahsebu-l-inşânu en yutrake suden.” “Suden” Arapçada başıboş develer için kullanılır. Çölde, şehirde hiçbir güdeni yani çobanı olmayan, kendi başına ortalıklarda dolaşan bir başka açıdan kendi hallerine terkedilmiş develerdir bunlar. Kelimenin bu kullanımı da nazara alarak nüzul ortamında bu ayete muhatap olan insanın zihnine girmeye çalışın şimdi. Çöllerde kendi halinde terkedilmiş, başıboş, hiçbir gayesi olmadan dolaşan deve ve insan.

Nitekim meallere ve tefsirlere baktığınızda özellikle bu kelimeden hareketle hemen hemen aynı noktaya parmak basan tevil ve tefsirlerin yapıldığını görürüz. “Yoksa, insan öyle başıboş ve gayesiz yaratıldığını; kendi başına ve sorumsuz bırakılacağını; dilediği gibi hareket edebileceğini; yaptıklarından dolayı ahlaken sorumlu tutulmayacağını mı sanmaktadır?”

Farklı bir zaviyeden baktığınızda bu ayet için şu yorumu yapmak da mümkündür: insan başıboş bırakılmayacak kadar değerli bir varlıktır. Onun için Yüce Yaratıcı ona hem iman hem ahlak hem de sosyal hayatını düzenleme noktasında çerçeve emirler, yasaklar, ilkeler, prensipler sunmuş, bunun için kendi içlerinden temsilcilerini göndermiş, onun fiili rehberlik yapmasını sağlamış, canlı ve cansız diğer varlıklardan bağımsız olarak insana akıl gibi bir nimet vermiştir. Öyleyse insan da bu konumunun hakkını vermeli, kendisine verilen nimetleri iyi değerlendirerek hayatının anlamını bulmalı ve bu anlam doğrultusunda istikamet ve istimrar içinde hayatını yaşamalıdır.

Dini düzlemde yaratılış gayesi ve hayatın anlamı noktasında ele alacağım ikinci ayete gelince… Aslında 2 tane ayet seçtim ama bunlardan bir tanesi üzerinde duracağım.

Bu iki ayet emsali yüzlerce ayette görebileceğimiz üzere “iman, ibadet ve amel” üçlüsüne vurgu yapıyor. İlki: “Ben insanları ve cinleri bana ibadet etsinler diye yarattım” (Zariyat, 51/56). İkincisi ise, “Hanginizin daha güzel davranışlar yapacağını belirlemek için sizi imtihana çekmek üzere ölümü ve hayatı yaratan O’dur. Aziz’dir O, Gafur’dur” (Mülk, 67/2)

Devam edecek…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin