İsimsiz kahramanlar

Yorum | Mehmet Yıldız

Havuz medyası, Cemaat’e yapılan operasyonları hava durumu haberi gibi veriyor artık. Hatta bazıları özel köşe ayırmış bunun için. “Filan kurum çalışanlarına operasyon yapıldı, şu kadar kişi gözaltına alındı.” Eskiden nerede kim gözaltına alınmış bunları da yazarlardı. Şimdilerde isimlerini bile bilmemize izin vermiyorlar. Artık gözaltına alınanlar insan değil, anne, baba, evlat değil, sadece bir sayıdan ibaret.

Okul değil cezaevi yapmakla övünüyorlar

Bir zamanlar bir savcının “gerekirse 500 bin kişiyi gözaltına alırız” diye açık ettiği hedefe ulaşmak için her gün yüzlerce isim listeye ekleniyor, hayatlar karartılıyor. Ne için? Konuştu, yazdı, tweet attı, dini sohbet yaptı, sohbete gitti, cemaat okuluna gitti, cemaat şirketlerinde çalıştı, sendikaya üye oldu, Bylock kullandı, Bankasya’ya para yatırdı, zekât verdi, kurban bağışladı, kendi cebinden para yardımı yaptı, Digiturk aboneliğini iptal ettirdi, gazete ve dergiye abone oldu vs… Şaka değil bunların hepsi iddianamelerde yer alan ve her biri 7,5 yıldan başlayıp müebbete varan cezalar istenen “suç” delilleri!

Adam öldürenlerin bile bir yolunu bulup birkaç ayda serbest kaldığı Türk ceza hukukunda, yukarıdaki fiillerden herhangi birini işleyenler en az 15 aydan beri cezaevinde çok kötü şartlarda hapis tutuluyorlar. Birçoğunun iddianamesi dahi hazırlanmamış, daha ne kadar içeride tutulacaklarını ne kendileri ne avukatları ne de onları içeride tutan yargıçlar biliyor. Her şey Saray’ın iradesine bağlı!

Hükümet yetkilileri marifetmiş gibi 50 bin kişi kapasiteli yeni cezaevlerinin müjdesini veriyor. İktidar vekilleri bu yatırımın kendi seçim bölgesinde olması için çırpınıyor, seçmenine bunu iftiharla anlatıyorlar.

Bu hafta gazetecilerin yargılanmaya devam edildiği hafta. Pek çok gazeteci sırf iktidar muhalifi oldukları, Erdoğan rejimi önünde diz çökmedikleri için, ortada hiçbir delil olmaksızın darbecilikle suçlanıyor, birçoğu müebbet hapis talebiyle yargılanıyor. Önceki duruşmalardan biliyoruz, bir davada yargılanan 30 kişi varsa, bunlardan birkaçı dışında gündeme dahi gelmiyor, sanki suçluymuş ve hapsedilmeyi hak etmiş gibi muamele görüyor.

Herkes kendi mahallesinin mağduruna sahip çıkıyor

Kendilerine yakın gördüklerine referans oluyor, diğerlerini sanki başlarına geleni hak etmişler gibi adlarını dahi anmaya gerek duymuyorlar. 15 aydır Silivri Cezaevinde tutuklu olan gazeteci Emre Soncan, geçenlerde gönderdiği mektupta tutuklu gazetecilere yapılan ayrımcılığa isyan etmiş, “Muhalefet ayrımsız bir şekilde denetim ve gözetim, cemiyet de ayrımsız bir şekilde dayanışma ve sahip çıkma görevlerini yerine getirmiyor. Bu mu sizin demokratlığınız bu mu sizin basın özgürlüğü anlayışınız? Uğruna hapis yattığım mesleğim ve bedel ödediğim demokrasi adına bu ilkel ayrımcılıktan utanç duyuyorum!” demişti.

Birçoğu 1 yılı aşkın bir zamandır ne ile suçlandığını dahi bilmeden cezaevinde tutulan insanların direnci kırılmış. Kendini Saray cellatlarının elinden kurtarabilmek için her türlü yolu deniyor, çaresizce yaptıkları savunmalarında kendisinin cemaatçi olmadığını ispatlamaya çalışıyor. Malum medya tarafından bu savunmalar içinden cımbızlanarak servis edilen cümleler de aslında cemaat gazetecilerinin cemaati çoktan terk ettiğini ima ediyor.

Örnekler üzerinden gidelim:

Hürriyet’ten Ahmet Hakan’a göre sadece üç isim masum… “Ali Bulaç, Ahmet T. Alkan, Şahin Alpay. Bu üç yazarın bilerek ve isteyerek darbeci bir yapının destekçisi olabileceklerine…FETÖ yapılanmasının hiyerarşik yapısı içinde yer alabileceklerine…15 Temmuz gibi bir kalkışmaya destek verebileceklerine… Asla ve kat’a inanmıyorum.” diyor Ahmet Hakan.

Taha Akyol çerçeveyi biraz daha geniş tutmuş: “F…’nün zamanında legal olan ve iktidar sözcülerinin de bol bol görüldüğü yayın organlarında profesyonel yazarlık yapmış, görüş açıklamış meslektaşlarımız; Ahmet ve Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak, Şahin Alpay, Ali Bulaç, Mümtazer Türköne gibi isimler hâlâ tutuklu…Hoşa gitmeyen yazı ve haberleri toplayıp, ‘örgüte yardım darbeye destek’ falan gibi niyetler okuyarak müebbet hapislik suçlar çıkarılabilir mi?..”

Etyen Mahçupyan Karar’da kaleme aldığı yazısında İhsan Dağı ne yapmıştı? diye sormuş ve İhsan Hoca’nın tek suçunun Zaman’da yazmak olduğunu belirtmiş. Ayrıca telefonunda ByLock programı ve Bank Asya hesabının da olmadığını ilave etmiş. İhsan Hoca dışındaki gazetecilerin Mahçupyan nezdinde bir kıymeti yok.

Ertuğrul Özkök 19 Eylül günü yazdığı yazıda Ali Bulaç, Şahin Alpay, Mümtazer Türköne, Ahmet Turan Alkan, Nazlı Ilıcak niye hâlâ içeride diye soruyor. Sonra da gazetecilerle ilgili yazılan iddianameleri okuyup nasıl utandığını söyleyerek meslektaşı Sedat Ergin’e pas atıyor.

Sedat Ergin 15 Temmuz yazılarına bir gün ara vererek ertesi gün bu konuyu yazdı. Şahin Alpay’dan darbeci çıkar mı başlıklı yazısında ceza hukukçusu Köksal Bayraktar’ın görüşlerine yer veriyor: “Bugüne kadar okuduğum en vahim iddianamelerde bile böyle bir niteleme görmedim. Savcı delilin olmadığını açıkça söylüyor. Ceza hukukunda suç olmayan şey delil olmaz. Bu kadar açıktır. Bu, tamamen belirsizliğin hâkim olduğu son derece müphem bir suçlamadır. Bir amaca hizmet etmekten söz edilirken, bu amaca nasıl hizmet ettiği gerekçelendirilmeyerek bu belirsizlik adeta delil yokluğu seviyesine indiriliyor. Dolayısıyla delil yokluğu ikinci kez suçun olmadığını ortaya koyuyor.”

Bütün bu yazıların hiçbirinde, Ankara’da herkesin saygı duyduğu isimlerin başında gelen 26 yıllık gazeteci Mustafa Ünal yok mesela. Ona isnad edilen suçlama da yazdığı 9 yazı ve 1 röportajdan ibaret.

Bu dönemin en değerli alimlerden biri diyebileceğimiz Ali Ünal, 11 Ağustos 2016’da göz altına alınarak tutuklanmış, kendisinden 5 yaş küçük kardeşiyle beraber tam 440 gündür cezaevinde yatıyor. Tam 14 ay sonra hakkında düzenlenen iddianamede suç delili olarak yazdığı yazılar ve yaptığı konuşmalar dışında hiçbir şey yok. Tutuklu gazeteciler diye yeri göğü inleten çakma demokrat aydınlarımızın bir defa bile Ali Ünal’ın adını zikrettiklerine şahit olmadık.

Yine 18 Temmuz günü gözaltına alınarak ağır işkenceye maruz bırakılan, 8 ay hücrede tek başına tutulan, iddianamede hangi yazısında hangi suçu işlediğine dair tek cümle dahi olmayan İbrahim Karayeğen’in adı geçmiyor. Zaman gazetesinde sorumlu yazı işleri müdürlüğü görevini yapmaktan başka bir suçu (!) olmayan Mehmet Özdemir 14 ay tutuklu kalacak ne yapmış olabilir? Henüz 3 ay önce Moskova’dan dönmüş, daha koltuğuna ısınmadan kayyım gaspına uğrayarak işini kaybetmiş Cihan Haber Ajansı Genel Müdürü Faruk Akkan hangi haberleri servis ederek darbeye zemin hazırlamış olabilir? Türkiye’nin en iyi gazete tasarımcısı diyebileceğim Fevzi Yazıcı neden 14 aydır tutuklu?

Abdullah Kılıç, Bayram Kaya, Cemal Kalyoncu, Habip Güler, İbrahim Balta, Büşra Erdal, Erkan Acar, Yakup Çetin, Aziz İstegün, Nurullah Kaya, Şirin Kabakçı, Vahit Yazgan ne yapmış olabilir? İddianamelerde bu arkadaşlarla ilgili yazıları ve twitter mesajları dışında hangi deliller var?

Sözcü ve Cumhuriyet gazetesi çalışanlarının tutuklanması üzerine yeri göğü inletenler aynı şekilde Zaman çalışanlarının tutuklanmasını normal gördüler. Hatta kendisi de Zaman’ın kurucularından olan eski bakan Nabi Avcı, Cumhuriyetçilerin tutuksuz yargılanmasını isteyerek Zaman çalışanlarının durumunun farklı olduğunu söyleyecek kadar ileri gitti.

Avukat bulamayan gazeteciler

Geçtiğimiz günlerde haber oldu. Cumhuriyet gazetesi çalışanlarının yine aynı saçmalıkla yargılandığı davaya 1100 avukat vekalet vermiş. Kavga gürültü salona 130 avukat alınabilmiş. İşin doğrusu kıskandım bu durumu. Bu avukatların para kazanma saikiyle salona doluştukları söylenemez.

Yukarıda adını saydığım gazetecilerin bir kısmı kendisini savunacak avukat bulamadı. Bir kısmının avukatları tutuklandı. Yeni avukat buldular o da tutuklandı. Astronomik ücretlerle gazetecilerin vekaletini alan avukatların bir kısmı tutuklama kararlarına itiraz dahi etmiyorlar. En büyük korkuları kendilerinin de tutuklanması ihtimali. Haksızlar diyemiyorum. 600’den fazla avukatın sırf cemaate yakın kişileri savunduğu için tutuklanması, bu rakamın iki katının da yurtdışına çıkmak zorunda bırakılması vahametin boyutunu yeterince anlatıyor zaten.

Not: Tutuklu gazetecilerin güncel listesi için tıklayınız.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Bu yazı yazılalı baya oldu biliyorum. Ben de okuyalı baya oldu ama kafama takıldı kaç güngür yazmadan edemedim.
    İsimsiz kahramanlar yerine ismi anılmayan kahramanlar desek daha mı doğru olur.
    Gültekin Avcı ve Mehmet Baransu -daha benim bilmediğim isimler var mıdır bilmiyorum ama- isimleri hiç geçmiyor bu aralar…

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin