İrfan Değirmenci’yi de ‘malum yapı’ attırmış olabilir mi? [Sefer Can]

Bakanlar Kurulu kararıyla ihraç edilen akademisyenlere dair, “Olsa olsa F..ö’nün işidir” diye yazacak kadar ileri giden Ahmet Hakan’dan henüz ses çıkmadı. Ama kendisinden “İrfan’ı da onlar attırdı” yazısı bekliyoruz. Yakışır.

İrfan Değirmenci başarılı bir televizyon gazetecisi. Kendine has üslubuyla Kanal D’nin sabah haberlerini sunuyordu. Artık o da işsiz gazeteciler kervanına katıldı. Suçu büyük, ‘vesayeti bitirmek ve demokrasiyi kurtarmak için’ yapılacak referandumda ‘hayır’ diyeceğini açıkladı. Pek tarafsız Doğan Grubu da “Olmaz böyle!” deyip biletini kesti.

Gerekçe ilginç, grubun tarafsızlığına halel geliyormuş. “Elbette evet vereceğim” diye köşe dolduran Fatih Çekirge’yi hatırlatanlar çelişkiyi soruyor.

ÇEKİRGE GAZETECİ OLSA…

Ben asıl Çekirge’nin tavrını merak ettim. Fikir özgürlüğüne inanan gerçek bir gazeteci “Ya onu da alın ya da ben de gidiyorum” derdi. Bu durum Doğan Grubu kadar Çekirge’nin de imtihanına dönüştü. Şu ana kadarki sabıkaları buradan da rezil olarak çıkacaklarını gösteriyor.

Durun bir dakika neler söylüyorum, bu topraklarda her şey olunuyordu ama rezil ve mahcup asla! Unutmuşum.

Aydın Doğan, çalıştırdığı gazetecilere, “Meclisteki gibi açık oy kullanıp fotoğrafını getireceksiniz” dese çok azı itiraz eder. Ahmet Hakan da Aydın Bey’in yerden göğe kadar haklı olduğuna dair sekiz maddelik diskur yazar. Nedim Şener ise Hanefi Avcı abisine dayandırarak Değirmenci’nin kripto olduğunu ispat eder. Olur biter.

12 Eylül referandumunda Kenan Paşa korkusuyla içinde ‘mavi’ geçen cümleler kurmak yasaktı. Şimdi “Hürriyet evet diyebilmektir” aşamasındayız.

“Anayasaya hayır diyenler dış güçlerin maşası” sihirli anahtarının mucidi Netekim Kenan Paşa yaşasaydı, biz yokuz ama fikirlerimiz iktidarda diye gözleri yaşarırdı. O kadarki ‘olsun hayırcılar da insan’ naifliğine bile izin yok. Koca Ahmet Taşgetiren her hafta savunma vermek zorunda kalıyor. Geçmişten alıntılarla sadakat ispatı yapma gayretinde. Haklı tabi, kovulursa artık gidebileceği Hizmet medyası da kalmadı. Aynı anda hem dergi, hem televizyon hem de radyosundan maaş aldığı gruba “Bir tekme de ben atayım” derken bugünleri düşünmemişti.

Sık sık “Seni seviyorum savunan adam” yazısına atıf yapıyor; “Fazilet’i gelin ettik dul çıktı” yazısı sanki onun değil, hiç söz etmiyor.

Pek çok ‘eskiden’ İslamcı da Taşgetiren’i cesaretlendirmeye çalışıyor. Onu savunuyor gibi yaparak kapılarının önüne barikat kuruyorlar. Eninde sonunda sıra onlara da gelecek. Onlara en fazla dokunan, alternatiflerinin mevcudiyeti. Yeni gözdelerin, nevzuhur paralı askerler olmasına çok içerliyorlar. Fakat yapacak bir şey yok, Reis’in mavi boncuğu onlarda…

GÜL’Ü KİM SAVUNMALIYDI

Taşgetiren dünkü yazısında (12.02.2017 Star) Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu’nu da yanına alarak cepheyi genişletmeye çalışıyor. Benim gibi onlar da kendilerini savunmak zorunda kalmamalıydı demeye getiriyor. Birlik ve beraberliğe en çok muhtaç olduğumuz zamanlar klişesini de ustaca kullanıyor: Referandum ortamında bunlar, saf bozucu bir misyonun uzantısı olmasınlar…

Abdullah Gül de de hedefte. Uzun zamandır pek sesini çıkarmıyordu; atılan akademisyenler ve Suriye politikaları hakkında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hoşuna gitmeyecek şeyler söyledi. Hürriyet onu bile birinci sayfaya alamadı. Yandaşlar ateş püskürüyor ama eleştirirken sözleri yaygınlaşır diye fazla konuşmuyor.

Bugünkü uygulamalara giden yolun döşemesindeki katkısından dolayı da eleştiriliyor 11. Cumhurbaşkanı. AKP’de günahsız kim var, kim konuştuğunda tamam senin hakkın diyebileceğiz ki? Onun için bu kadarcık sesini çıkarması dahi önemli bence. Ama altı binden fazla akademisyen atılırken suskun kalırken şimdi konuşması kafama takıldı. Ateş kendi mahallelerine ulaştığı için mi rahatsız oldu acaba?

Asıl sorunumuz da bu zaten, herkes kendi ölüsüne ağlıyor, diktatörlük özlemi içindekilerin tam da istediği gibi…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin