İngiltere, 3. yılında Brexit’i tartışıyor: Fayda yok, zarar çok!

HABER ANALİZ | MEHMET ÖZDEMİR, LONDRA, TR724

İngiltere’nin Avrupa Birliği’ne (AB) katılmasının üzerinden 50 yıl, ayrılmasının (Brexit) üzerindense 3 yıl geçti. AB’den bağımsız olarak dördüncü yıla girerken Brexit’in sonuçlarını tartışan İngiltere’de ortaya çıkan tablo pek parlak görünmüyor.

Birleşik Krallık, 2016’da yapılan referandum gereği 31 Ocak 2020 itibariyle resmen AB’den ayrıldı. İlk 2 sene bütün dünya ekonomilerini sarsan Covid-19 pandemisi sebebiyle Brexit’in etkileri net olarak fark edilemedi. Ancak pandemi kısıtlamaları olmadan geçen 2022 yılı acı gerçeği tüm çıplaklığıyla ortaya koydu. 

İngiliz medyasına yansıyan haberlere göre, çoğu ekonomistin önceden tahmin ettiği gibi Brexit şu ana kadar yarardan çok zarar getirdi. Kabaca söylemek gerekirse AB’den kopuş sonrası ülkenin ekonomik performansı önemli ölçüde kötüleşti, halk daha çok yoksullaştı, iş yatırımları düştü, ticaretin önündeki engeller arttı.  

Oysa, 2016’daki referandum sürecinde Brexit’i savunan Muhafazakar Parti hükümeti tam tersini vadediyordu. AB’den çıkılması halinde ülke siyasi olarak daha özgür hale gelirken, ekonomi büyüyecek, halk zenginleşecekti. Dönemin Dışişleri Bakanı Boris Johnson, kampanya boyunca şu iddiayı kullanmıştı: “AB’ye haftada 350 milyon sterlin ödüyoruz. Bu para ile sağlık hizmetlerini finanse edebiliriz.” Johnson’un verdiği rakamın doğru olmadığı sonradan ortaya çıktı, hatta hakkında ‘yalan beyan’ ve ‘görevini kötüye kullanmaktan’ dava açıldı. Geçen 3 yılda, uzun zamandır alarm veren sağlık sisteminde bir iyileşme yaşanmadı, bilakis doktor ve hemşire açığı her geçen gün büyüdü, hastaların randevu alma ve acil serviste bekleme süreleri uzadı. 

Merkez Bankası’nın itirafı: Yüzde 3’ten fazla daralma

Son günlerde medyada Brexit’in yol açtığı zararlara dair net veriler paylaşılıyor. Ünlü ekonomi gazetesi Financial Times, geçen ayki bir haberinde İngiltere Merkez Bankası yetkililerinin değerlendirmelerini aktardı. Merkez Bankası Başkanı Andrew Bailey, milletvekillerine, Brexit’in ‘uzun vadeli verimlilik seviyesinde yüzde 3’ün üzerinde bir düşüşe’ sebep olacağını söyledi. Bütçe Sorumluluğu Ofisi’nin beklentisi de Birleşik Krallık ekonomisinin normalden yüzde 4 daha küçük gerçekleşeceği yönünde; bu, ‘refah seviyesine yılda 100 milyar sterlinlik darbe’ anlamına geliyor.

Gazete, bir başka haberinde Avrupa Reform Merkezi adlı araştırma grubunun Brexit’in İngiltere ekonomisini olması gerekenden yüzde 5,5 daha küçük bıraktığı yönündeki raporunu aktardı. Merkezin müdür yardımcısı John Springford raporda, “Brexit darbesi kaçınılmaz olarak vergi artışlarına yol açtı, çünkü daha yavaş büyüyen bir ekonomi, kamu hizmetleri ve faydalarını finanse etmek için daha yüksek vergilendirme gerektiriyor.” dedi. 

Merkez Bankası’nın eski başkanı Mark Carney, zararın boyutunu bir karşılaştırma ile ortaya koydu: “2016’da İngiliz ekonomisi Almanya’nın yüzde 90’ı büyüklüğündeydi. Şimdi yüzde 70’in altına düştü.” Sterlin o tarihten sonra yüzde 10’dan fazla değer kaybetti ve toparlanamadı. Bu düşüş ithalat fiyatları, işletme maliyetleri ve enflasyonu yükseltirken, ücretler, ihracat veya rekabet gücünü artırmada başarısız oldu. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın (OECD) öngörüsü de İngiltere ekonomisinin önümüzdeki iki yıl boyunca Rusya hariç diğer tüm gelişmiş ülkelerden daha kötü olacağı şeklinde. 

Gazete, bu değerlendirmelerin yanı sıra akademik iktisatçıların bir uyarısını paylaşmayı ihmal etmiyor. O da, bu tür özet istatistiklerin Covid-19 pandemisinin yol açtığı zayıflık veya Rusya’nın Ukrayna saldırısı üzerine gelen enerji şokunun etkileriyle kirlenmiş olabileceği endişesi. 

Otel ve restoranların kontenjan personel yokluğundan düştü

BBC’nin İş ve Ekonomi Editörü Douglas Fraser, hafta başında yayınladığı analizinde bu görüşe kısmen hak vermekle beraber Brexit’in etkilerinin artık ölçülebildiğini ifade etti. Fiyatların yükselmesi, firmaların ihtiyaç duyduğu personeli bulmakta zorlanması, şirket kapasitelerinin azalması gibi sorunları örnekler arasında saydı. Daha somut ifadelerle şunları kaydetti: “Konaklama sektöründe oteller temizlik personeli alamadığı için boş oda kontenjanlarını kısıtlıyor. Restoran sahipleri, mutfak veya bekleme masaları için personel bulamadığından istedikleri kadar açamıyor. Firmalar, kıtadan daha önce sorunsuz ithal ettikleri malları ve bileşenlerini artık alamamaktan şikayet ediyor.”

Tanıdığı bir İskoç perakendecinin kendisine dert yandığından bahseden Fraser’in aktardığına göre, bir Alman tedarikçi ilgili evrak işleri sebebiyle küçük miktarlarda satış yapmayı reddetti, bu yüzden İskoç şirketi daha büyük miktarlarda ithalat yapmak zorunda kaldı. Yani, mecburen daha yüksek maliyetle daha fazla stok seviyelerine çıktı. Bir mühendislik firması ise daha önce Avrupa’dan tedarik ettiği malların bir kısmını ABD’den bir kısmını İngiltere’den almak durumunda kaldı, elbette daha yüksek maliyetlerle. Firmaların yüzde 56’sının ticaretteki yeni kurallara uyum sağlamakta güçlük çektiği, yüzde 44’ünün personel için vize almakta zorlandığı istatistiklere yansımış durumda. 

‘Brexit’in enkazı her yanımızı sarmış, daha ne kadar inkar edilebilir’

The Guardian yazarı John Harris ise tabloyu daha keskin ifadelerle anlattı. 1 Ocak tarihli yazısında “Brexit’in enkazı her yanımızı sarmış durumda. Politikacılarımız daha ne kadar inkar edebilir?” başlığını kullanan yazar, iktidarın sorunlar karşısındaki tepkisizliğini, rock grubu Pink Floyd’un ‘Time’ isimli şarkısından yaptığı şu alıntıyla eleştirdi: “Sessiz bir çaresizlik içinde beklemek İngiliz tarzıdır.” Bu şarkıyı kapsayan ‘The Dark Side of the Moon’ isimli albüm tam da İngiltere’nin AB’ye katıldığı 1973’te çıkmıştı. 

Azalan ticaretin, gerileyen yatırımların ve Birleşik Krallık’ın pandemi öncesi boyuta ulaşamayan tek büyük ekonomi olmasının her şeyi kanıtladığını vurgulayan Harris, “Brexit, vergi gelirlerinde yıllık 40 milyar sterlin olarak tahmin edilen bir darbe ile sonuçlandı – ki bu, kasım ayında açıklanan harcama kesintileri ile vergi artışlarının yüzde 75’ini engellemeye yetiyor.” ifadelerini kullandı.

Bitmeyen pasaport kuyrukları ve bürokrasiye bağlanmış işletmelerin acı feryatlarına atıf yapan yazar, her hafta AB’den ayrılmanın ‘aptallığını simgeleyen hikayeler’ duyduğunu belirterek şu örneği verdi: “Noel’den hemen önce, büyükşehir (Londra) polisinin Alman üretici Audi’den zırhlı arabalar alacağı bildirildi çünkü hiçbir İngiliz firması ‘ihalenin gerekliliklerini’ karşılayamadı.” Harris’e göre bu durum, İngiliz üreticileri etkileyen tedarik zinciri sorunları ile Birleşik Krallık’taki yıllık otomobil üretiminin 2016’dan beri yarıdan fazla düşmesine sebep olan rahatsızlığın önemli bir delili. 

Yasadışı göçmenlerin sayısı rekor seviyelere ulaştı

Muhafazakar Parti’nin Brexit’i savunurken öne sürdüğü en ciddi argümanlardan biri göç trafiğini kontrol altına almaktı. Hükümet, özellikle AB üyesi Doğu Avrupa ülkelerinden serbestçe gelen işçi göçmenlerin artmasından rahatsızlık duyuyordu. Brexit sonrası önemli oranda işçi ülkelerine dönmek zorunda kaldı fakat bu kez kaçak olarak gelen göçmen sayısı yükseldi. 

Referandumunun yapıldığı 2016 yılında Manş Denizi’nden gelen göçmen yok denecek kadar az olduğu için sayılmıyordu bile. Miktarın artması üzerine 2018 itibariyle başlayan kayıtlar yasadışı göçün her yıl katlandığını gösterdi. İçişleri Bakanlığı’nın verilerine göre, AB’den resmen çıkışın başladığı 2020’de 8 binleri aşan rakam bir yıl sonra 28 bine, geçen sene ise 46 binlere dayandı. Yani hükümet en çok savunduğu konuda bile sonuç alamadı.

Yeniden Brexit oylaması mümkün mü?

İngiliz hükümetinin Brexit’ten kaynaklanan kötüye gidişi nasıl tersine çevireceğine dair henüz ilan edilmiş bir senaryosu yok ancak bazı tahminler arasında AB’ye geri dönüş seçeneği dahi var. Geçen ay CNBC’ye yansıyan Danimarka merkezli yatırım bankası Saxo’nun sıradışı tahminleri içeren raporu bu ihtimali gündeme getirdi. Bankanın baş yatırım yetkilisi Steen Jakobsen, 2023’te gerçekleşmesi en muhtemel ‘sıradışı tahmin’ olarak yeni Brexit referandumunu gösterdi ve “Aslında bunun yüksek ihtimalli şeylerden biri olduğunu düşünüyorum.” dedi. 

Bankanın piyasa stratejisti Jessica Amir, hükümetin ‘acımasız mali programlarının’ İngiltere’yi ezici bir durgunluğa sürüklediğini bunun da Muhafazakar Parti notlarını ‘görülmemiş seviyelere’ düşürebileceğini söyledi. Amir’e göre bu şartlar İngiliz ve Galler halkını, genç seçmenler öncülüğünde tekrar Brexit oylamasını düşünmeye sevk edebilir.

Öte yandan eski Başbakan Boris Johnson, Temmuz 2022’deki istifasından önce Parlamento’da yaptığı bir konuşmada İşçi Partisi ve ‘derin devletin’ AB’ye tekrar katılmayı deneyeceğini ileri sürmüştü. İşçi Partisi lideri Keir Starmer ise Johnson’a tepkisini “Kuruntularının sonu gelmiyor.” sözüyle göstermişti. 2016’da AB’de kalmayı destekleyen  Starmer, bugün geriye dönüşü mantıksız buluyor, onun yerine Brexit’i faydaya çevirmek gerektiğini düşünüyor. Bunların dışında İngiltere’de yeniden Brexit oylaması henüz ciddi tartışmaların parçası olmuş değil.  

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin