YORUM | HASAN CÜCÜK
İsveç, Aralık 2010’da başkent Stockholm’ün merkezinde bir intihar eylemine sahne olarak topraklarında ilk kez terörü de yaşamış oldu. Barış, demokrasi ve insan hakları konusunda tüm dünyaya örnek olan bir politika izleyen İsveç’in terörün hedefi olması herkesi şaşırtmıştı. Teröristlerin eylem gerçekleştirmek için ‘bir bahanesi’ olması gerekiyordu. İsveç’te bu bahaneyi sağlayan isim ise tıpkı Danimarkalı Kurt Westergaard gibi, Hz. Muhammed’e hakaret eden karikatürist Lars Vilks’ten başkası değildi.
Westergaard, sıradan bir gazetenin sıradan bir karikatüristken, yaptığı provokasyon ve hakaretle dünya çapında bilinen bir isim oldu. Jyllands Posten gazetesinin 30 Eylül 2005’te yayınladığı ‘Muhammed’in yüzleri’ başlıklı haberde yer alan 12 karikatürden en çok tepkiyi Westergaard’ın çizimi görmüştü. Hz. Muhammed’i başında bombalı olarak tasvir eden Westergaard, provokatif eylemlerine devam etmede bir sakınca görmedi. Diğer 11 karikatürist ortalıkta pek gözükmezken, Westergaard art arda açıklamalarıyla pişmanlık yerine yaptığı hakareti her fırsatta savundu. Westergaard için Danimarka ürünlerinin boykot edilmesinin ve ülkesinin İslam dünyası nezdinde itibarının kaybolmasının hiçbir önemi yoktu.
‘Fırsatı ganimete çevirmek isteyen’ terör örgütleri, derhal harekete geçerek Westergaard’ı öldürülecekler listesinde ilk sıraya koydu. Danimarka istihbarat teşkilatı PET tarafından korumaya alınan Westergaard, 24 saat 30 kişilik bir grup tarafından korundu. Polis, defalarca, Westergaard’ı öldürmeyi planladığı ifade edilen kişileri gözaltına aldı, sorgulayıp serbest bıraktı. Westergaard’a ilk fiili saldırı Ocak 2010’da yapıldı. Çizeri öldürmek için baltayla saldıran 28 yaşındaki bir Somalili, polis tarafından vurularak durduruldu. Bu suikast girişimi başta Danimarka’daki Müslümanlar olmak üzere İslam Konferansı Teşkilatı (İKT) gibi uluslararası kurumlar tarafından kınandı. Westergaard, hakaretinde ısrarlı olmasına rağmen, Müslümanlar sağduyusunu kaybetmedi. Yapılan saldırıyı protesto ederek terörün karşısında sesini bir kez daha güçlü bir şekilde tüm dünyaya duyurdu.
İSVEÇ’TE BİR RESSAM
Westergaard’ın hakaret ederek yakaladığı üne özenen bir başka isim ise İsveçli Lars Vilks oldu. Ressam olan Vilks, Ağustos 2007’de Karlstadtt şehrinde bulunan Hembygdsgaard Müzesi’nde sergilenecek “Sanatta Köpek” konulu sergi için Hz. Muhammed’e ağır hakaretler içeren 3 karikatür göndermiş, provokosyon, müze yönetiminin sağduyulu hareketiyle son anda önlenmişti. Müze sorumlusu Marta Vennerström, “Karar bana aittir. Güvenlik açısından ve Müslümanları incitmemek için Lars Viks’in eserlerini sergiden çıkardım.” açıklamasını yapmıştı. Hakaretinde ısrar eden Vilks, bu kez Gerlesborg Okulu’na müracaat etmiş ve eserlerinin okulun duvarlarında sergilenmesini istemişti. Müze ve okul yönetiminin sağduyulu yaklaşımıyla umduğunu bulamayan Vilks’in imdadına, tıpkı Danimarka’da daha önce seyrettiğimiz film gibi, Nerikes Allehanda adında küçük bir gazete yetişti.
Nerikes Allehanda, tıpkı Jyllands Posten gibi, hakareti ve saygısızlığı ifade özgürlüğü sınırları içinde değerlendirmekte bir sakınca görmüyordu. Gazetenin editörü Ulf Johansson, “Biz her türlü özgürlükten yanayız. Biz gerektiğinde İsveç’teki Müslümanların haklarını da, dini özgürlükleri de savunuyoruz.” diyerek hakarette ısrarcı oluyordu. İfade özgürlüğü ile hakareti ayırmayan iki kişi, İsveç’i tıpkı Danimarka gibi İslam Dünyası nezdinde zor durumda bırakmıştı.
ÇIKARILAN DERSLER
Ancak İsveç’in, Danimarka’nın hatalarından ders aldığı kısa sürede ortaya çıktı. Karikatür krizi sırasında zamanın Danimarka Başbakanı Anders Fogh Rasmussen, olaya ‘ifade özgürlüğü’ sınırı içinde bakıp Müslümanların hissiyatını anlamamakta ısrar etmişti. Dönemin İsveç Başbakanı Fredrik Reinfeldt ise Rasmussen gibi düşünmeyip derhal harekete geçerek Müslüman temsilcileriyle bir araya geldi. Reinfeldt, ifade özgürlüğünün önemli olduğunu ancak yapılan saygısızlığı kabul etmediğini söyleyip yükselen tansiyonu düşürmeyi başarmıştı. İsveç’in Riyad Büyükelçisi Jan Thesleff de dönemin İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu’na ‘rencide edici bu karikatürün yayımlanmasından doyalı içten özürlerini’ resmen iletiyordu.
Lars Vilks, izinden gittiği Westergaard gibi kısa sürede üne kavuşurken, terör örgütü El-Kaide’nin hedefi oluyordu. El Kaide’nin Irak kolunun lideri Ebu Ömer El Bağdadi’nin internet üzerinden Vilks ve Johansson’un öldürülmesi çağrısına uyan Cezayirli ve Libyalı iki kişi ölüm planı yaparken, tutuklanıp demir parmaklıklar ardına gönderiliyordu.
Provokasyonu yaşatma konusunda Vilks ve Westergaard yalnız değillerdi. Terör örgütleri için bu iki isim propagandalarını yapmalarını adına bulunmaz bir nimetti. Özellikle İsveç ve Danimarka’da yaşayan Müslümanlar, Vilks ve Westergaard’ın amaçlarının sadece tahrik olduğunu çok iyi biliyordu. Nitekim Vilks bunu saklama gereği bile duymuyordu. İsveç’te yayınlanan Ekspressen gazetesine konuşan Vilks, “Amacım provokasyon yapmak ve Müslümanları aşağılamaktı.” derken, hakaretine gerekçe olarak da “Bütün ressamlar dikkat çekmek ister ve bu camiada dikkat çekilenler kıskanılır.” itirafında bulunuyordu.
İsveç, topraklarında terör eylemine ilk kez önceki Aralık 2010’da bir Cumartesi akşamında şahit oluyordu. Stockholm’ün en işlek caddelerinden Drottninggatan’da infilak eden bir aracın bir intihar saldırısı girişimi olduğu çok geçmeden ortaya çıkıyordu. İlk patlamadan 10 dakika sonra Bryggergatan Caddesi’nde bir patlama daha olması, İsveçlileri paniğe sevk ediyordu. İntihar eylemcisinin kimliği kısa sürede ortaya çıkıyordu. Bombanın patlamasıyla hayatını kaybeden kişi, Iraklı Teymur Abdülvahap El Abdali’ydi. İsveç, ilk kez terörün korkunç yüzüyle karşılaşırken, tesellisi can kaybının olmamasıydı. Saldırının gerekçesi ise polise gönderilen e-postada gizliydi: İsveç’in Afganistan’da asker bulundurması ve Lars Vilks’in Hz. Muhammed’e haraket eden karikatürleri….
SAĞDUYUNUN ÖNEMİ
Terörün dini, ırkı yoktur. Terör terördür. Bu anlayıştan hareket eden Müslüman ve Hıristiyan sivil toplum kuruluşları, Stockholm’ü kan gölüne çevirmek isteyen bu eyleme karşı ortak bir tavır aldı. Müslüman Örgütler Barış Hareketi ve Hıristiyan Barış Hareketi, Stockholm’ün merkezinde terörü telin mitingi düzenlerken, İsveç İslam Topluluğu Başkanı Abd el Hakk Kielan, “Bu, korkunç bir olay. Bu tip eylemler en çok Müslümanlara zarar veriyor. Bazı kötü niyetli kişiler bu tip dengesiz gençleri kullanıyor olabilir,” açıklamasını yapıyordu. Müslümanların bu sağduyulu yaklaşımı karşılıksız kalmıyordu. Dönemin İsveç Başbakanı Fredrik Reinfeldt, patlamalarla ilgili aceleci bir sonuca varmanın yanlış olacağını belirterek “Tabii ki böyle bir ülkede bu tip olayların gerçekleşmesi istenmez ve kabul edilemez. İsveç, bütün farklılıkların birlikte yaşayabileceği, açık toplum ve demokrasi modelini benimsemiş bir ülkedir,” açıklamasını yapıyordu.
Sonuçta barış ve huzurun adresi olan iki ülke, iki provokatörün yaptıklarıyla zor durumda kalıyordu. Özellikle aradan yıllar geçmesine rağmen Danimarka denince akıllara direk ‘karikatür krizi’ geliyor. Oysa her iki ülke de müslümanların inançlarını hiçbir sıkıntıya düşmeden yaşadığı ülkelerin başında.