YORUM | Doç. Dr. MAHMUT AKPINAR
Elif Ankara’nın başarılı okulu Samanyolu Lisesi’nde okuyordu. Ailesinin yanında kalıyor, okula servisle gidip geliyordu. 2015 yazında ailesi yükselen cinnet süreci nedeniyle ülkeyi terk etmek zorunda kaldı.
Elif’in babası son kez okula gitti, kızının kaydını yeniledi, taksitleri ayarladı. Müdür çay ikram etmiş, her zamanki sıcak, efendi tavrıyla, ülkeden ayrılmak zorunda kalan babayı teselli etmiş, kızı için gözünün arkada kalmamasını söylemiş ve bir nebze rahatlatmıştı. Bu, Elif’in babasının müdür Halil Dinç’i son görüşü olacaktı.
Zira 15 Temmuz kabusunu müteakip okulun işgali yetmiyormuş gibi, Müdür kendisini zulüm düzeninden korumak için saklanmak zorunda kalacaktı. Sonra ülkesini terk edecek ve arkasında Meriç şiirini bırakarak gurbette, genç yaşta Hakk’a yürüyecekti.
GÜLEREK GEÇTİM MERİÇ’TEN
Dünyam bir el çantasında.
Yok oldu bir mazi hiçten.
Acı, zorlu talihime,
Gülerek geçtim Meriç’ten.
Tarihin başından beri
Yaşanan, bitmeyen göçten
Yok kimseye imtiyazı
Bilerek geçtim Meriç’ten.
Bir zehirden iftirâyı
-Duydum sen say ki baldıran
-Kırk beş yıllık hâtırâyı
Silerek geçtim Meriç’ten.
Sırtımda bir urba ardan
Kalbim güvercin yüreği
Hem serden geçtim hem yardan
-Geride mağmum dostlarım
-Dolarak geçtim Meriç’ten
Tohumlar bıraktım orda
Semâya ser çeksin diye
Bebek, anne, yağız yiğit
Rahim Allah’a hediye
Hicret, evet bâkiyesi
Hicranlı duygular, içten
Vatana son bakış, yaslı
Bir akşam geçtim Meriç’ten.
16 Ağustos 2018’de Yunanistan’da vefat eden eğitimci Dr. Halil Dinç’in vefatından bir hafta önce yazdığı şiir.
Ailesi yurt dışına çıkarken Elif’i okulun yatılı bölümüne de kaydetti. O’nu annesinin öğretmen arkadaşlarına emanet edip ülkeden ayrıldılar. Gönülleri rahattı, zira kızları güvenli bir ortamda ve emin ellerdeydi. Ama Elif yatılı hayata alışmakta zorlandı. Ailesinden, kardeşlerinden uzak olmak zor geliyor, sık sık sitem ediyordu. İlk yıl zor geçti, ama bir şekilde bitti.
Yaz tatilinde ailesini ziyarete geldiğinde 15 Temmuz oldu. Okulu KHK’yla kapatıldı, taşlandı, yağmalandı. Artık Elif’in döneceği bir okulu yoktu. Son sınıfa geçmişti ve üniversite sınavlarına girecekti. O nedenle yanında çok sayıda sınavlara hazırlık kitabı da getirmişti.
Ailesi “Artık seni gönderemeyiz! Burada bizimle kalmalısın!” dediklerinde ikilemler, çelişkiler yaşadı. Yolun başında değildi ki buradaki sisteme göre yeniden başlayıp devam etsin. Mezun olmamıştı ki diplomasını göstersin ve bir üniversiteye kaydını yaptırsın. Acaba burada ne yapacaktı? Eğitimi nasıl devam edecekti? Karmaşık duygular içindeydi. Ailesi ve kendisi bulunduğu ülkede Elif’in eğitimi için uygun bir yol araştırıyordu. Sonra bir dostları liseyi dışardan bitirmeye benzer bir sistemin varlığından bahsetti. Yabancı öğrenciler için bazı dersleri alıp bitirme sınavına girmek, o belge ile üniversiteye başvurmak mümkündü. Lakin burada eğitim alabilecek, anlatılanları anlayacak seviyede İngilizcesi yoktu.
Aynı problemlere muhatap bir grup öğrenci ile birlikte programa başladılar. Elif, kısa sürede dil problemini aşmak ve yüksek puanlar almak zorundaydı. Ama bu programla liseyi bitirenler tıp fakültesini tercih edemiyordu. Tıp fakültesinden kabul alabilmek için 2 yıl kolej okuması, oradan yeterli puanı alması gerekiyordu. Ailenin 2 yıl boyunca koleje ödeyecek parası yoktu. Yoğunlaştırılmış bu kursa 6 bin Pound ödemeyi gözlerine kestirmişlerdi, fakat yılı 18 bin Pound olan iki yıllık eğitimi karşılayamazlardı. O nedenle Elif’i eczacılığa yönlendirdiler. Eczacılığın ne kadar güzel bir bölüm olduğuna ikna etmeye çalıştılar. Elif mecburen ikna oldu. Altı ay süren yoğun eğitimden yüksek skorla mezun oldu. İngiltere’de önde gelen eczacılık fakültelerinden kabul aldı. Londra’daki Kings College’a gitmeye karar verdi. Ancak bu marka okul kayıt şartı olarak İngilizceden yüksek skor (7.5 IELTS) istiyordu. Bu skoru alabilmek için IELTS sınavlarına yoğunlaştı. Altı aylık yoğun çalışmanın sonunda skoru almayı başardı.
IELTS skorunu aldıktan sonra okulun başlamasına 6 ay vardı. Eczacılık mesleğini öğrenmek ve biraz harçlık çıkarmak için bir eczanede çalışmaya başladı. Bu süre zarfında eczacılığın ona göre olmadığını anladı. İçindeki tıp arzusu tekrar depreşti. Ancak ciddi bir problemleri daha vardı, İngiltere’de üniversite eğitimi paralıydı. Burs ve kredi olmazsa ailesinin O’nu okutma imkanı yoktu. Yeni geldikleri ülkede tutunabilmek için anne ve baba emek yoğun işlerde çalışıyorlar, ancak evin giderlerini karşılayabiliyorlardı. Üniversite harcı ve eğitim bursu için başvurdular. Allah’tan her ikisi de çıktı. Elif artık ailesine yük olmadan okuyabilecekti. Elif’le birlikte liseyi bırakıp ülkesini terketmek zorunda kalan aynı şehirden 13 arkadaşının tamamı 2 yıl içinde bir üniversiteye yerleştiler.
Elif iyi bir okul kazanmış, IELTS skorunu almıştı, ama mutlu değildi. Zira hayalini kurduğu tıp fakültesine gidemiyordu; bunun bir yolu olmalıydı. Araştırmaları sonucu İngiltere’de iki üniversitede Medical Science’dan (Tıbbi Biyoloji vb) derece yapanların tıp fakültesine geçebildiğini öğrendi. Karar verdi ve tercihlerini değiştirdi. O bölümlerden birine gidecek, çalışacak, derece yapacak ve tıp fakültesine geçecekti. Ailesi dahil herkes bunun zorluğunu söyledi, bu ülkede yetişen çocuklarla yarışamayacağını, derece yapmanın imkansız olduğunu anlattılar. Kings College eczacılığın, herkesin hayalini kurduğu çok güzel bir bölüm olduğunu, eczacıların itibarlı olduğunu, çok para kazandığını, doktor gibi ön muayeneleri yapıp ilaç verdiklerini vb anlatsalar da biraz inatçı kişiliği olan Elif kararından dönmedi. Tıbba geçmeye imkan veren bölümlerden birisini tercih etti ve kabul aldı.
Kabul aldığı üniversite kaliteliydi ama ailenin yaşadığı şehirden epeyce uzaktı. Ayrıca orada bir tanıdık, dost yoktu. Bir yurtta suit bir oda tuttular ve Elif’i yerleştirdiler. Elif çalışma disiplini olan bir gençti. Herşeyi kenara bırakıp sadece derslerine odaklandı. Gecesini gündüzüne kattı ve 160 kişi arasında birinci olmayı başardı. Ayrıca bir mülakat yapılıyordu. Kendisinin ve ailesinin yaşadığı zorluklar, mücadeleler mülakat heyetini etkilemişti. O şu anda İngiltere’nin en iyi üniversitelerinden birinde tıp eğitimi alıyor.
Travmayı yavaş yavaş atlatan muhacirlerden benzer hikayeleri çokça duyuyoruz. Sürgün hayatı yeni coğrafyalarda yeni filizler, sürgünler veriyor. Her gün Stanford’dan, Harvard’dan MIT’den kabul alan öğrencileri, Avrupa’nın en iyi üniversitelerinde okuyan gençlerimizi duyuyoruz. Daha erken yaşlarda gelen ve buralardaki sistemden mezun olan çocuklarımızla bu başarı çıtası (Allah’ın izniyle) daha da yukarılara taşınacak.
Bize düşen hiçbirini zayi etmeden, bu çocukların kalbini ve zihnini doyurabilmek! Onlara yeni coğrafyalarda yeni ufuklar çizebilmek!
Peki TR’den hiç çıkamayan %90’lık kısımda yer alan başarılı-zeki çocukları ne yapacağız?
Aylar sonra ilk defa motive edici bir haber gördüm ve çok mutlu oldum. Yaşanan haksızlıklar çekilen acılar elbette haber yapılmalı bu tartışılmaz bir gerçek. Bunun yanında insanların rol model alabileceği insanları motive eden böyle haberlere de ihtiyaç var. Çok teşekkür ederim böyle bir haber için. Bence yayın heyetinizde mutlaka bir psikolojik danışman da bulundurmalısınız. Yapılan ya da yapılacak olan haberlerin kitle üzerindeki etkilerine dair. Çok ciddi tavsiyelerde bulunabilir ve yönlendirmeler yapabilir. Bu tür haberleri yayın politikası haline getirmelisiniz ki ümit hep bir adım önde olsun. Tekrar teşekkürler
Elhamdulillah
Rabbim diger tum muhacir cocuklari na da boyle hikayeler yazmayi nasip etsin ins
O aile adına cok mutlu oldm şükürler olsn çünkü ızdırapla çileyle yoğrulan hayatların başak vermesi hepimize iyi gelecek umut verecek her an dualarmzda böyle yüreği yanan bir anne olarak Allahm baharlar lutfeylesin ancak başarı öyküsünden cok daha fazla zorluklar yaşayan ebeveynler olarak hiçbir yavrumuzun zayi olmadan buralarda hayata tutunmaları için herdaim duacıyız.
15 temmuz sonrasında 3 yılını Türkiye’de, son 1 yılını da Ingiltere’de geçiren bir arkadaşınız olarak yazıyorum. Muhacir arkadaşların büyük kısmı şu an medeni ülkelerde yaşıyor, bu arkadaşlar da onların çocukları da Allah’ın izniyle yolunu buluyor/bulacak, çok çileler çektiler ancak hiç birisi aç ve açıkta değil, medeni ülkeler bir sürü destek/imkan sunuyorlar. Demem o ki “Bırakalım bu muhacir güzellemelerini”, Türkiye’deki dostlar okudukça bunlardan rahatsız oluyorlar, dışarı çıkan çoğu arkadaş hizmet sadece muhacirlerden ibaretmiş gibi yazıyor/konuşuyor, hizmetin %90’ı hala yurtiçinde ve maddi-manevi yokluk yaşıyorlar, bu insanlar bırakın Türkiye’den çıkmayı hapisten bile çıkamamışlar ki çocuklarına yurtdışında tıp okutsunlar, asıl onlara odaklanalım, onları haber yapalım…