Film tadında futbol oynattılar

HABER-YORUM | EFE YİĞİT

Futbol tarihinde üç takımın özel yeri vardır. Bunlar Arrigo Sacchi’nin Milan’ı, Louis van Gaal’in Ajax’ı ve Pep Guardiola’nın Barcelona’sıdır. Kazandıkları başarılar kadar ortaya koydukları oyun tarzıyla farklarını ortaya koydular. Elbette bunların yanında 27 yıl istikrarla Manchester United’ı çalıştıran Alex Ferguson’u da ayrıca anmak gerekir.

Arrigo Sacchi (Milan): 1986’da Milan’ı satın alan Silvio Berlusconi takımı, o dönem pek bilinmeyen Arrigo Sacchi’ye emanet ettiğinde kafalarda soru işaretleri vardı. O yıllarda İtalya futbolu savunmanın ön planda olduğu, liberonun yanı sıra oyuncuların rakibe bol markaj yaptığı, hücum anlayışı tamamen bireysel yetenekler üzerine kurulu bir sisteme sahipti. Seyir zevkinin olmadığı bir süreçten geçen İtalyan futbolunda Sacchi reform niteliğinde değişiklikler yapmaya karar verdi.

İtalyan Hoca, ilk olarak bireysel beceriye dayalı futbol yerine, organizasyon ve topun hareketine odaklanan bir futbolu oyuncularının mantalitesi haline getirdi. Bu hareketi takımın yıldızlarından Ruud Gullit başta olmak üzere birçok ismin tepkisine yol açtı. Antrenmanlardan rahatsız olan Gullit’e topu veren Sacchi ilginç bir teklifte bulundu: “Ben beş kişiden organize bir savunma kuracağım, istediğin 10 kişiyi seç ve hücum yapın. Topu her kaptığımızda 10 metre geriden başlayacaksınız, eğer gol atabilirseniz siz kazanırsınız.” 15 dakika sonra Gullit’in takımı için saha bitmişti. Bir daha da savunma ve organizasyon antrenmanları konusunda kimse Sacchi’yi sorgulamadı.

Sacchi’nin Milan’ı, organize bir savunma, mümkün olduğunca daraltılmış bir oyun alanı ve etkili presle harika bir futbol ortaya koydu. Takımın gücünün temeli savunmaydı ancak en hücumcu takımlardan biri olmayı da başardı. Savunma hattını olabildiğince önde kurarak rakibin alanını daraltmanın en etkili savunma yöntemi olduğu kanaatindeydi. Sacchi’nin ortaya koyduğu oyun anlayışıyla Milan, Serie A ve Avrupa’da fırtına gibi esti. İtalyan hocanın bu oyun anlayışı bugün Jose Mourinho ve Jürgen Klopp tarafından kullanılmaya devam ediyor.

Louis van Gaal (Ajax): Futbol felsefesini sistemin önünde tutan bir teknik adam olan Loius van Gaal, yönettiği takıma göre oyun anlayışını geliştirmiş bir isimdi. Ancak Van Gaal’ın Ajax’ı bir başkaydı. 1995’te Şampiyonlar Ligi finalinde Ajax, Milan’ın rakibi olurken genel kanaat favorinin İtalyan ekibi olduğuydu. Ajax’ın o akşam sahaya çıkan 11’i ayarında bir takım, Hollanda’da bir daha görülür mü bilinmez. Danny Blind’in kaptanlığını yaptığı Ajax’ta, 5 yıl sonra ülkesine geri dönen Frank Rijkaard dışında 24 yaşın üzerinde başka oyuncu bulunmazken, 4 oyuncu henüz 20 yaşını bile doldurmamıştı. Ajax, Kluivert’in golüyle Milan’ı 1-0 yenip kupayı kazanırken, kupadan ziyade takımın oyun anlayışı konuşuluyordu.

Van Gaal, son derece agresif bir ön alan presinin yanına topa olabildiğince çok sahip olma ilkesini eklemişti. Genç kadrosuyla Ajax rakiplerine sahanın her yanında pres yapıp, topu rakibinden hızlı şekilde kapıyordu. Top Ajax’ta olduğunda ise rakiplerine topu göstermiyordu. Van Gaal, savunma kurgusunda reform yapmıştı. Hem üçlü hem de dörtlü savunma oynatıyordu. Hollanda’dan savunma oyuncusu olarak gidip Milan’dan orta saha olarak dönen Rijkaard, Van Gaal’ın değişiminin kilit ismiydi. Rijkaard’ı savunmanın göbeğinde gördükten birkaç dakika sonra orta alanda görebiliyordunuz. Denis Bergkamp’ı İnter’e kaptırmışlardı ama forvet hattında Litmanen, Kluivert, Kanu üçlüsünden bazen birini bazen ikisini değişik görev ve yerleşimlerde kullanabiliyorlardı. Aynı maç içinden alınmış üç karede takımın hücum dizilimleri tamamen farklı olabiliyordu. Genç kadrosuyla mükemmel bir esneklik yakalamıştı.

Ancak 1995’te Şampiyonlar Ligi’ni kazanan Ajax’ın bu kadrosu adeta Avrupa’nın devleri tarafından kapışıldı. Kluivert, Reizeger, de Boer kardeşler ve Litmanen Barcelona’nın, Seedorf, Sampdoria’nın, Edgar Davids ve Bogarde Milan’ın, Overmars Arsenal’in, Kanu İnter’in, Van der Saar Juventus’un yolunu tuttu. Ama hafızalarda Loius van Gaal’ın efsane Ajax’ı ve oyun sistemi kaldı.

Pep Guardiola (Barcelona): 2008’de Barcelona’nın başına geçen Pep Guardiola mental yorgunluk yaşayan bir takım bulmuştu. Barcelona’nın yeniden yükselişinin özüne dönmek olduğunun farkındaydı. Johan Cruyff döneminde ortaya konan ‘Tiki Taka’ anlayışını takıma adapte eden Guardiola, bütün planlarını topa en fazla sürede ve isabetli paslarla sahip olma üzerine kurmuştu.

‘Tiki- Taka’ sisteminin uygulanması için oyuncuların daha küçük yaşta bu felsefe ile yetişmesi gerekiyordu. Barcelona’nın altyapısı La Masia’da yıllarca bu sistemin uygulanması Guardiola için büyük bir avantajdı. Asıl büyük kazanç ise Guardiola’nın bu sistem içinde oynamış bir isim olmasıydı. Johan Cruyff’un tezgahından geçen Guardiola, sisteminin temel taşı olarak La Masia kökenli oyuncuları oynattı. Zlatan İbrahimoviç, Thierry Henry, Samuel Eto’o gibi yıldız olup ancak sistemde uyum sıkıntısı çeken isimleri bir kalemde sildi. Yerine La Masia’dan gelen isimleri adapte etti.

Guardiola’nın etkisi daha ilk sezonda belli oldu. Sahanın her tarafında topa hükmeden bir Barcelona vardı. Öyle ki kaleci bile uzun degaj yapmıyor bir oyuncu gibi topu ayağıyla oyuna sokuyordu. Peş peşe kısa paslarla adeta rakibin başı dönüyor, araya atılan toplarla defans çaresiz kalıyordu. Fizik gücü yüksek oyunculardan kurulu değildi ama etkili oyun anlayışıyla rakibe oynayacak alan bırakılmıyordu. Top Barcelona’nın ayağına geldiğinde ise kapmak zor oluyordu. Barcelona topa sahip olmada rakiplerine açık farkla üstünlük sağlarken, bu durum skora da yansıyıp Guardiola’nın takımını yenilmez armada hâline getirdi. Guardiola’nın Barcelona’sı son yıllarda film tadında bir oyun seyrettirdi.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin