Ortadoğu’da ajanlar: Arabistanlı Lawrence

Lawrence

Yorum | Dr. Serdar Efeoğlu

Birinci Dünya Savaşı’nda cephelerdeki savaşların yanında istihbarat mücadeleleri de yaşandı. İngilizler kendi istihbarat teşkilatları ve Kahire’de faaliyet gösteren Arap Bürosu ile Ortadoğu’daki gelişmeleri yönlendirdiler. Teşkilat-ı Mahsusa’nın bölgede faaliyet gösteren Eşref Sencer (Kuşçubaşı) gibi elemanlarına karşılık İngilizlerin de T. E. Lawrence ve Gertrude Bell gibi ajanlarının faaliyetleri öne çıktı.

LAWRENCE NASIL MEŞHUR OLDU?

Birinci Dünya Savaşı’nda çeşitli bölgelerde faaliyet gösteren ajanlar içinde en çok tanınan İngiliz ajan Lawrence oldu. 1918’de savaş muhabiri Lowell Thomas, Lawrence’ın yardımıyla belgesel niteliğinde birçok film ve fotoğraf çekti. Ardından çeşitli ülkeleri gezerek Lawrence’ı dünyaya “efsanevi bir kişi” olarak tanıttı. Lawrence’ın da kendisini “Ortadoğu’nun tarihini değiştiren adam” olarak görmesi ve anılarında birçok ajanın çalışmalarını kendisi yapmış gibi aktarması bütün dünyada tanınmasına neden oldu.

Bazı yazarlar da Lawrence’ı gerilla savaşının mucidi olarak gösterdiler. 1962’de çekilen Lawrence of Arabia” filmi Oscar ve Altın Küre Ödülleri kazandı. Lawrence’ın yeniden gündem olmasını sağlayan bu film, Türkiye’de yasaklandı ve ancak 1990’da bir özel TV kanalında yayınlanabildi.

LAWRENCE KİMDİR?

Thomas Edward Lawrence, 1888’de İngiltere’nin Galler bölgesinde dünyaya geldi. Çocukluğu değişik yerlerde geçtiğinden farklı dil ve kültürleri tanıdı. Oxford’da eğitim aldığı sırada iki şarkiyatçı ile tanıştı. Bunlardan birisi Arapça profesörü David Margoliouth, diğeri ise arkeolog ve aynı zamanda İngiliz istihbaratına danışmanlık yapan D. G. Hogarth’dı. Hogarth’la geliştirdiği yakınlık, fikir yapısının oluşmasında önemli bir rol oynadı.

Hogarth’ın yönlendirmesiyle Suriye’deki Haçlı askeri mimarisiyle ilgili bir tez yapmak istedi. Oxford’daki bir arkadaşından ve bir seyyahtan Arap coğrafyasında nasıl davranması gerektiğine dair bilgiler aldıktan sonra 1909’da Osmanlı coğrafyasında seyahate çıktı. Yolculuğunu Beyrut’tan Hayfa’ya kadar olan bir rota dâhilinde yaptı. Bu seyahatte Araplar gibi yiyip içip onlar gibi giyindi. İkinci yolculuğunda ise Urfa, Hatay, Lazkiye ve Şam’a gitti. Bu sırada Arapçasını geliştirdi. 1910 yılında Oxford’da savunduğu tezi çok başarılı bulundu.

Lawrence daha sonra istihbaratçıların isteği doğrultusunda arkeolojik kazılara katılarak bölgeyi yakından tanıdı. Arapçasını geliştirmek için de Beyrut’ta bir Amerikan misyoner okuluna devam etti. Bu arada Hogarth’la birlikte bölgede geziler yaptı. Bu geziler sırasında Bedevilerin arasına karışması, Osmanlı yöneticilerinin dikkatini çektiğinden 1913’de bir süre hapse atıldı.

1914’de doğrudan İngiliz istihbaratının emrine girerek Sina’daki geçitlerin ve su kuyularının yerlerinin belirlenmesi çalışmalarına iştirak etti. Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla, yine Hogarth’ın tavsiyesiyle Kahire’de “Arap Bürosu” adını alacak olan İngiliz askeri istihbarat biriminde görevlendirilerek savaş esnasında üstleneceği göreve geldi.

ARAPLAR VE LAWRENCE

Arap Bürosu’nda “Teğmen” rütbesiyle göreve başlayan Lawrence, önce askeri harita hazırlama ve Kanal Harekâtı’nda ele geçen Osmanlı esirlerini sorgulama çalışmaları yaptı. Bu sırada yüzbaşı rütbesindeydi ve sınırlı yetkileri vardı. İlk önemli görevi, Kut’ül-Amara’da İngiliz kuvvetlerini kuşatan Halil Paşa (Kut) ile pazarlık yapmak oldu. Önce 1 milyon, ardından 2 milyon Sterlin teklif etse de Halil Paşa, teklifi reddetmekle kalmayıp etrafa da yayarak İngilizlerin itibarlarına büyük bir darbe vurdu.

Lawrence bu sırada Arapları ayaklandırarak İngilizlerle işbirliği yapma planları yapıyordu. İngiliz tarihçilerin “kendini beğenmiş ve düzenbaz” olarak gördükleri Mekke Emiri Şerif Hüseyin ideal bir müttefik olarak seçilmiş ve pazarlıklar başlamıştı. Hüseyin en az 100.000 askerle ayaklanacağını söylese de Lawrence’ın raporuna göre, etrafındaki kuvvetlerin sayısı 15.000-20.000’i geçmedi.

Lawrence, Hüseyin’in 1916 Haziran’ında isyan etmesinden sonra Ekim ayında bir İngiliz diplomatla birlikte Hicaz’a giderek Şerif’in dört oğluyla (Abdullah, Ali, Faysal, Zeyd) görüşmeler yaptı. Kahire’ye döndükten sonra da kendisine Osmanlı’dan memnun olmayan Arap aşiretlerini altın ve para ile Hüseyin’in etrafında birleştirme görevi verildi.

Lawrence, Faysal’ın ordusunda “irtibat subayı” olarak görev yapacaktı. Nitekim İngiliz altınlarıyla Bedevilerin bir kısmını Hüseyin’in tarafına çekmeyi başardı. İngilizlerin 1916-1917’de Hüseyin ve kabile liderlerine gönderdiği paranın miktarı 1.318.000 sterlindi. Kendisi, isyanı bir “İngiliz organizasyonu” olarak göstermemek için onların geleneklerini tamamen benimsemiş görünüyor ve bu durum Arapların takdiriyle karşılanıyordu.

Anılarına bakıldığında Lawrence’ın kendisini Arap isyanının “beyni ve tek örgütleyicisi” olarak gördüğü anlaşılmaktadır. Hâlbuki Arapları örgütleyen başka subaylar da vardı. Lawrence küçük birliklerle demiryolu hatlarına vur kaç taktiği ile saldırılar organize ederek Medine’deki Türk kuvvetlerinin Şam’la irtibatını kesmeye çalışıyordu.

Lawrence’in isyan sırasındaki en büyük başarısı, asi Araplarla 1917 Temmuz’unda Akabe’yi alarak Hüseyin’in İngilizlerle doğrudan bağlantı kurmasına imkân sağlaması oldu. Bundan sonraki görevi Faysal’ın kuvvetleriyle birlikte, Filistin’den Şam’a doğru ilerleyen General Allenby komutasındaki kuvvetlere destek vermekti.

Arapların “El Aurens” ve “Altınları taşıyan adam” dedikleri Lawrence, canavarca tavırlarını da açığa vurmuştur. Arap Bürosu’nun yayınladığı “Arab Bulletin”in 106. Sayısında; 1918 Eylül’ünde 4. Ordu’ya yapılan saldırılarda ele geçen bütün Türklerin öldürülerek hiç esir alınmaması emrini verdiği ve bu nedenle 5.000 Türk askerin katledildiği bilgisi yer almaktadır. Lawrence’a göre bu, Türklerin Tel Arar adlı bir Arap köyünde yaptığı katliama misilleme olarak yapılmıştı.

SAVAŞ SONRASINDA LAWRENCE

Lawrence savaş sonrasında Londra’ya dönerek Hüseyin’in oğlunun yönetiminde üç Arap devleti kurulması için çalışmalar yaptı. İngiltere’ye gelen Faysal’a danışmanlık yaptı. Siyonist hareketin Arapların refah seviyesini yükselteceğini savunarak Siyonistlerle Araplar arasında arabuluculuk görevi üstlendi.

Lawrence’ı albay rütbesine kadar yükselten İngiliz istihbaratı, savaştan sonra onu devre dışı bıraktı. O da kimliğini gizleyerek hava kuvvetlerine girdiyse de fark edilerek tank birliğine geçti. 1927-1930 arasında Hindistan’da görevlendirildi. Fakat tamamen masa başı işler verildi.

Emekli olduktan üç ay sonra 1935 Mayıs’ında motosikletle yaptığı bir kazada öldü. Ancak kendisinin bir suikasta kurban gittiği de iddia edildi. Hatta İngiliz istihbaratının isteğiyle bu şekilde bir senaryo kurgulandığı, gerçekte başka bir kimlikle hayatını sürdürdüğüne dair iddialar ortaya atıldı.

NASIL BİR KAHRAMAN?

Türk kamuoyu Lawrence’ı bir “mit” hâline getirmiş ve Şerif Hüseyin isyanının en önemli aktörü olarak görmüştür. Bununla birlikte hayatı film yapıldığında sansür konularak yasaklanmış, hatıraları ancak 1991’de, Kayseri’de bir yayınevi tarafından yayınlanmıştır. Bu ilgisizlik, siyasilerin propaganda malzemesi olarak bile kullanmasına rağmen Türk kamuoyunun gerçeklerden ne kadar uzak olduğunun göstergesidir.

Lawrence’ın ülkemizde “Bilgeliğin Yedi Direği” adıyla yayınlanan eserinde, İngiliz istihbaratının isteği doğrultusunda bütün olaylara yer verilmemiştir. Eserde, Türklerden nefret ve Arap sempatizanlığı ön planda olup yalan, yanlış ve iftira niteliğinde birçok bilgi yer almaktadır.

Lawrence’ın isyan sırasındaki rolü; Hicaz demiryolunun tahrip edilmesi ve bazı Türk birliklerine saldırılar düzenlenmesi olmuştur. En büyük başarısı, Binbaşılık rütbesine terfi etmesine neden olan Akabe’nin alınmasıdır.

1916’dan 1918 Eylül’de Şam’ın düşmesine kadar olan dönemde Arap isyanının başında bulunduğu ve bütün eylemleri organize ettiği yaygın bir kanaat olsa da; isyanın planlanmasından haberi bile olmamış, isyanın çıkmasından sonraki bir yıla yakın dönemi de Kahire, Cidde ve Süveyş’te geçirmiştir.

İngiliz istihbaratının Lawrence’ın Osmanlı istihbaratınca tespit edildiğini belirtmesine karşılık Osmanlı yazışmalarında kendisiyle ilgili bilgi yoktur. Fiilen askeri harekâta ve bilgi toplama faaliyetlerine katıldığı sürenin çok kısa olduğu tahmin edilmektedir.

Bütün bunlar ve savaş sonrasında İngilizlerin Ortadoğu politikalarında Lawrence’ın görüşlerinin temel belirleyici olmaması, onun İngiliz istihbaratı tarafından “özellikle” öne çıkarılmış bir kişi olduğunu göstermektedir.  Bugünkü Ortadoğu’nun sınırlarının belirlenmesinde çok daha etkili olan “Çöl Kraliçesi” Gertrude Bell yeterince tanınmazken Lawrence’ın bütün dünyada meşhur olması ilginç bir durumdur.

 

Kaynaklar: S. R. Sonyel, “Albay T. E. Lawrence Haşimi Araplarını Osmanlı İmparatorluğuna Karşı Nasıl Aldattı?”, Belleten, S. 199 (1987),  O. Koloğlu, “T. E. Lawrence”, DİA, C. 27.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. SİZİN BU YAZINIZI OKUMADAN ÖNCE MESELEYE HİÇ BU AÇIDAN BAKMAMIŞTIM. UFKUM AÇILDI. ŞÖYLE Kİ: Sorularım…. 1) İngiltere; Lawrence’i ajan olarak gösterip belki daha çok iş yaptırdığı diğer ajanları gizledi…. Bu ajanlar ne gibi işler çevirmişlerdir? Hem dünyada hem İslam coğrafyasında. 2) Bu gibi kullandıkları adamları kazayla harcarlar mı!!!! Yoksa kimlik değiştirerek EMEKLİye mi ayırırlar 3) İngiltere’nin bu gibi faaliyetleri sadece o zamanla sınırlı kalmamıştır…. Günümüzdeki Irak Filistin Mısır Türkiye…. vb… neo Lawrence’lar kimlerdir ne iş yaparlar 4) Firaset kahramanı Hz. Muhammed Mustafa Efendimiz: “Mü’minin firasetinden korkunuz çünkü o Allah’ın nuruyla bakar.” Buyurmaktadır. Bu yönüyle Neo Lawrence savarlarımızın olması yönüyle kavli duaları biliyoruz fiili dualar ne olacak…. SAYGILARIMLA

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin