Ergenekon ve AKP’nin şerli konsorsiyumu

YORUM | Av. OSMAN ERTÜRK

Son beş yazımızda Ergenekon Silahlı Terör Örgütü ve AKP’nin oluşturduğu kirli birliktelik, ülkemize yansımaları ve davaların gidişatı üzerine yazdık. On beş yazı da yazsak tüm anlatılması gerekenleri bitmez. Konumuzu bu yazıyla şimdilik nihayete erdirelim.

Cemaat nefretiyle gözü kör olan iki iktidar ortağı, ellerinde keskin kılıç oraya buraya saldırıyorlar. Hizmet hareketinin önde görülen insanlarını tutuklayıp, içerde infaz edemedikleri için içlerinin soğumadığını söylemek mümkün. Çoluk çocukla uğraşmaları, hamile kadınlara bulaşmaları, haramilikleri, dünyanın değişik ülkelerinde sergiledikleri haydutluk hep bu saikle. Hizmetle irtibatlandırdıkları polis, asker, hâkim, savcı ve başkaca önemli insanları cezaevinde tekli hücrelere tıkma ısrarı da bu cümleden düşünülebilir. Neden bu kadar zalim olduklarını, cemaate karşı bilendiklerini ülkemizde son on beş yılın hukuk serencamesine kısaca bakarak anlamlandırmaya çalışalım.

Bu güruhun hem Ergenekon’da hem de 17/25 Aralık yargılamalarında yoğunlaştıkları temel hedef; delillerin uydurma olduğu, delil sayılan donelerde tahrifat yapıldığı iddiasıydı. En büyük yalanları ise kumpas iddiasıydı. Atış serbestti tabii. Ellerini tutan, dillerini lal eden bir mekanizma olmayınca dur durak bilmediler. Suçüstü yakalananlar hep babalanıyor ve atarken bonkör davranıp büyük atıyorlardı. Medyada bunları sırtında taşıdığı için ortalık bilgi kirliliğiyle kapkara oldu. Yargılamaları kökten kaldırmak için “Kumpas” derken yüzleri hiç kızarmayacaktı. Ama birbiriyle o kadar irtibatlı hususlar ve farklı deliller vardı ki; açıklama ve izaha gelin diye mindere çekilince kaçacak delik arıyorlardı. Bu tayfanın ataları meşhur Gobbels olsa gerek. Nazi döneminde Hitlerin prensi olan, onun zalimliğini katmerleştiren zatı adım adım takip ettiler. Hep büyük yalan söylediler. Onun çizdiği yoldan emin adımlarla gittiler/gidiyorlar.

Yüzyılın en sağlam dosyalarını sıfırlamaya çalışanlar, günümüzde cemaate ve onunla irtibatlandırılanlara yönelik yargılamalarda dosyaları gizliyorlar, soru soran avukatları dahi tutukluyorlar. Savunma ve adil yargılamanın belini kırıp, onu kötürüm ettikleri su götürmez bir gerçek. O dönem, İstanbul Barosu Başkanı ve yönetim kurulu üyeleri savunmayı ayakta tutma adına avukatları desteklemek için Silivri’de duruşma takip edip mahkeme heyetine ayar veriyorlardı. Her hafta web sitelerinde bir bildiri yayınlayıp yargılamaları eleştiren Barolar Birliği ve üç büyük şehrin barosu şimdi sus pus.  Günümüzde baroların sesi hiç çıkmıyor. Sanki dillerini yuttular. İşkence, adam kaçırma hadiseleri, çoluk çocukla uğraşan vicdansız bir yargıya karşı tık yok! Mahkemeler modern çağın Engizisyon mahkemeleri oldu da geçiyor bile.

Delillerden söz edecek olursak, örneğin bir videoda, duruşma esnasında İlker Başbuğ’un önüne konulan ses kayıtları ve fiziki takip tutanakları dönemin kudretli paşasının nefesini kesmiş, mahkemeyi terk edip gitmesine neden olmuştu. Youtube’daki video da açıkça görüldüğü üzere, eldeki deliller söyleyecek bir şey bırakmamıştı kendisine. Birçok husus aslında bu şekilde delillendirildi. Tanıklık açısından bakıldığında ise, dönemin Genel Kurmay Başkanı Hilmi Özkök ve birçok tanınmış sima Ergenekon yargılamalarında mahkemeye getirilip tanık kürsüsüne oturtuldu. 15 Temmuz çatı davası günümüzün en önemli davası. Günümüzde bırakın Hulusi Akar’ı, çok daha alt rütbedeki Zekai Sakallı mahkemeye getirilemedi bile. O günlerde MİT Kontrterör Dairesi eski başkanı Mehmet Eymür’e saatlerce mahkemede soru sorulurken, 15 Temmuz tiyatrosu ile ilgili günümüzde dinlenilmesi hayati önemde olan Hakan Fidan, mahkemeden köşe bucak kaçmakta. “Kumpas var, tahrifat oldu” diyenler sus pus! Neden acaba?

Ergenekon görüntülerinde, hâkim ve savcıların yargılamaların genelinde kuzu kuzu hareket ettiği, müdahalelerinin sınırlı olduğu görülüyor. Medya baskısı savcıların bir adım atmadan önce on kere düşünmesini zorunlu kılmıştı o dönem. Hangi adımı atsalar onları eleştirecek medya organları tetikte durmaktaydı. Ağzınızla kuş tutsanız kimseye yaranamayacak, bir şekilde eleştirinin konusu olacaktınız. Bugünkü yargılamalarda etkin soruşturma yapılmadığı bir gerçek. Savcılar aslında “Savucu” olarak istihdam edilirken, hâkimler “Noter kâtibi” gibi önüne geleni mühürleyip gönderiyor. 15 Temmuz’un üstünü örtmek, 251 insanın asıl katilinin kim olduğunu savuşturmak için varlar sanki. Ankara’nın göbeğinde kaçırılan insanlar ile ilgili küçük bir adım atıp araştırma yapmıyorlar. Bir polisi dahi görevlendirmediklerini biliyoruz. Askeri vesayet yargılamalarına eleştiri getirenlere Hayâlî’nin, “Bana mülhid diyenin kendünde imân olsa / Dahl iden dînime bâri Müselmân olsa” beytini hatırlatmak lazım. Ne güzel söylemiş şair. Hukuk adına düşülen bugünkü vahim duruma bakınca keşke o dönemin zekâtı kadar adil olsanız demek geçiyor insanın içinden.

Devletin yargıdaki kadim meseleleri

Şüpheli veya sanık, hakkında suç ile ilgili deliller olan suçun muhataplarına verilen isimdir. Yıllarca süren ve kapsamı çok geniş Ergenekon, Balyoz gibi davalarda, usul ve teknik bakımından hata yapılmamıştır demek, her yapılanı kutsamak objektif bir bakış açısı olamaz. Önemli olan eleştirilen hususların, ortaya sürülen hakikatlerin boyutudur. “Husûmetin de bir edebinin olduğu”nu akıldan çıkarmamak gerekir. Bunu devlet adına yapan savcı, polis bu edebi korumak, seviyesini dengelemek hukuk kuralları içinde hareket etmek zorundadır. Böyle bir örnek olarak, Yassıada yargılamalarını, sonrasında 80 ihtilali yargılamalarını düşünürsek, Ergenekon’a gelene kadar olumlu olarak çok yol kat edilmiş olduğu söylenebilir. Hukuk devletinde âdil yargılanma bir haktır ve bu temel prensip masumiyet karinesini göz önüne alarak şekillenir.

Genel manada baktığımızda, Türkiye’de soruşturma ve kovuşturma sürelerinin uzunluğu hep bir problemdi. Çok sanıklı ve kalabalık davaların genel bir sorunu olarak bu husus hep karşımıza çıkmıştır. Ayrıca tutuklu yargılamayı istisnai hale getirme gayreti hep lafta kaldı. Ama günümüzdeki gibi, peynir ekmek gibi tüketildiği hiç olmamıştı. Ergenekon’da kişilerin mesleki itibar, mevki ve sosyal statüleri dikkate alınarak suçlanmaları eleştirilmişti.  Anlı şanlı paşaların, darbe gibi hukuksuz işlerle ne alakası olabilir, bu bir kumpas diye bangır bangır bağırdılar. Ama Özden Örnek günlükleri ortaya çıkınca hepsi dut yemiş bülbül oldular. Kumpas mı? Siz onu benim külahıma anlatın!

Bu yargılamalar insan hakları, adil yargılanma hakkı, masumiyet karinesinin ne demek olduğunu, Türkiye’nin elitlerine de gösterdi. Bu yargılamalar ulusalcı elitlerin karşılaştığı ilk şoktu. Bu davalar Türkiye demokrasisi için bir fırsat iken, yukarıda bahsedilen siyasi emellere meze oldukça etkisi kalkmış oldu. Savunma hakkına yönelik eleştiriler, uzun tutukluluk süreleri, adil ve bağımsız bir yargı sistemi eleştirileri hiç durmadan tekrar edildi. Esası çok sağlam olan dosyaların usulü detaylarına hep yoğunlaşıldı. Dosyalar profesyonelce sulandırıldı.  “Askeri vesayetle çarpışa çarpışa bugünlere geldik.” diyerek kampanya yapanların boş söylemleri, askeri vesayetle mücadele diye destekleyenlerin işgüzarlığıyla davalar rotasından saptırılmaya çalışıldı. Sanıkların haklarında çok ciddi deliller mevcuttu. Bunu kimse inkâr edemez. 17-25 Aralık sonrası dara düşen hırsızlar, Ergenekoncularla işbirliği yapınca aldatıldıkları yalanı ile “kumpas” havuzuna daldılar. Şimdi o kumpas havuzunda hırsızlar ve darbeciler beraber yüzüyorlar.

Ergenekon ile AKP iktidarı, cemaate vururken bir kesişim kümesi oluşturdular. Her iki grubun bağımsız vurdukları alanlar olduğu gibi,  vicdansızlık sıkleti oluşturup, her ikisinin ortak hareket edip vurdukları yerler de var. Bu işi sulandırmaya çalışan, kumpas diyerek itibarsızlaştıranların ekmeğine yağ sürmek akıl kârı değil. Çok güçlü bir kara propaganda yapıyorlar. Hukuki açıdan Ergenekon ve 17/25 Aralık dosyalarında, Türk hukuk tarihi düşünüldüğünde, -günümüz dâhil- eksikleri olsa da günün devlet görevlileri çok iyi çalışmış ve adli görev hakkıyla yapılmıştır.  Memlekette onların her attıklarını yiyenler, yaptıkları kara propagandaya teslim olanların varlığı çok olunca bu dönemin sefasını sürüyorlar.

Sonuç olarak şunu söyleyip, boyundan büyük laf edenler hakkında konumuzu nihayetlendirelim: Ey Ergenekon’cular ve AKP mafyası, kulağınızı dört açıp dikkatlice dinleyin! Bir davada olabilecek en kapsamlı deliller sizin dosyalarınızda düzinelerce var. Darbe günlükleri, ayakkabı kutuları, el yazılı ve imzalı evraklar, bombalar-silahlar, en baba fiziki takip tutanakları, kasalar, paralar ve ses kayıtları… Saymakla bitmez. Yok yok! Size kimsenin kumpas kurmasına gerek kalmadan, kendi elinizle kendinizi pis bir suç çukurunun içine attınız zaten. Orada debelenip duruyorsunuz. Bu konular hakkında sesinizin hiç çıkmamasından durum anlaşılıyor aslında. Kolay lokma hizmete vurdukça hedef saptırdığınızı sanıyorsunuz. Ama sizin şerli birlikteliğiniz, kirli ittifakınız yakında parçalandığında böyle kolay akrobasi yapamayacaksınız. Hep beraber o günü göreceğiz.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. ilker basbugun ,ahkemeyi terk ettigi deillerle ilgili bir youtube videosindan bahsetmissiniz. onu bir sonraki yazida linkini vermeniz mumkun mu. tesekkurler.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin