Enflasyon canavarı ve küresel mücadele

YORUM | ORHAN ÖZCAN

Tüm ülkelerin enflasyonla uğraştığı bir dönemi yaşıyoruz. ABD ve Euro Bölgesi, 4-5 yıl önceki yüzde 2 enflasyon hedefinin çok üstünde olan, yüzde 8,1 (ABD enflasyonu) ve yüzde 10’luk (son ay Euro bölgesi enflasyonu) enflasyon oranlarına sıkı para politikasının en önemli silahı olan faiz artırımları ile karşılık vermeye çalışıyor.

Geçtiğimiz hafta Avrupa Merkez Bankası politika faizini 75 baz puan artırarak enflasyonla mücadelesini sürdürürken, ABD’de de bu hafta politika faizinde 75 baz puanlık bir artışa kesin gözüyle bakılıyor.

Fakat her iki merkez bankasının da (FED ve ECB) faiz artırırken en büyük korkusu, ekonomilerinin resesyona girmesi. ABD tarafında geçen hafta üçüncü çeyrek büyüme rakamı (yüzde 2,6) gelmesine rağmen, özellikle eylül ayındaki yavaşlama, en son gelen ve 50’nin altında olan PMI (Purchasing Manufacturing Index) rakamı resesyon endişelerini yine gündeme getirir nitelikte. Şu ana kadar FED yetkilileri özellikle istihdam tarafında iyi giden ve korunan trend nedeniyle resesyona girilmeyeceği konusunda umutlu olduklarını dile getirseler de bazı öncü göstergeler tam tersini işaret ediyor. 

ABD’de başta geç kalınsa da ardından yapılan yüksek faiz artışları enflasyonun yüzde 8,5’lardan yüzde 8,1’e gerilemesini sağlamıştı. Fakat bu artışlar sonucu özellikle ABD’de mortgage piyasası olumsuz etkilenmiş, mortgage faizleri ortalaması son 21 yılın en yüksek seviyesi olan yüzde 7,16’ya çıkmıştı. Bunun doğal sonucu olarak ev fiyatları düşüşe geçmiş ve bu düşüş ABD’nin bazı eyaletlerinde fazlasıyla hissedilmişti. FED’in şu anda yüzde 3-3,25 aralığında olan politika faizini gelecek yıl mart ayına kadar yüzde 5 seviyesine çıkarmasına kesin gözüyle bakılıyor.

Euro bölgesi tarafında ise, enerji krizi önemini korurken Avrupa’da doğalgaz depolarının dolu olduğu yönündeki haberler ve doğalgaz fiyatlarındaki geçtiğimiz hafta yaşanan düşüş, beklenilen kadar ciddi bir enerji krizinin Avrupa’da bu kış yaşanmayabileceği anlamına geliyor.

Bu arada, dünyanın ikinci büyük ekonomisi olan Çin ekonomisindeki yavaşlama da dikkat çekici.

Enflasyonun nedeni talepten veya arzdan kaynaklanabilir. Yani enflasyon talep kaynaklı veya arz kaynaklı olabilir. Pandemi dönemi merkez bankalarınca basılan ve ekonomilere aktarılan paralar talep enflasyonu yaratmış, pandemi dönemi uluslararası tedarik zincirlerinde çıkan sorunlar arz kaynaklı bir enflasyonu da beraberinde getirmiştir. Başta FED olmak üzere çok gelişmiş veri sistemlerine sahip bu merkez bankaları enflasyonun talep kaynaklı mı, arz kaynaklı mı olduğu sorusuna uzun zamandır cevap bulmaya çalışıyorlar. Bu cevabı bulmak önemli çünkü, örneğin ABD’deki enflasyonun ağırlığı arz kaynaklı ise mevcut faiz artışlarının bir yararı olmayacaktır. Ama talep kaynaklı ise faiz artışları işe yarayacaktır.

Piyasadaki faizlerin genel seviyesinin yükselmesi tüketici talebini doğrudan etkileyeceği için faiz artışları talep kaynaklı enflasyonu aşağıya çekmeyi başarır. Eğer enflasyon arz kaynaklı ise o zaman faiz dışı politika enstrümanlarına başvurulması gerekir.

Yani şu anda tüm dünya, merkez bankalarının para politikası hamlelerine bakarak enflasyon canavarı ile olan savaşını izliyor ve kendi yatırım-harcama kararlarını vermeye çalışıyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin