Davutoğlu mu Erdoğan mı?

YORUM | VEHBİ ŞAHİN

Mısırlı gazeteci Nervana Mahmoud, MBC televizyonunda bir programa katılan Iraklı bir kızın sözlerini paylaştı geçen gün Twitter’da…

-Ben savaştan sonra 2003 yılında dünyaya geldim.

-Şimdiye kadar normal bir Irak hiç görmedim.

-Ancak gelecekte daha iyi bir Irak hayal ediyorum.

15 yaşındaki bir kızın hayali ne kadar güzel değil mi?

Savaş yorgunu Irak’ın normale dönmesini istiyor artık…

Peki mümkün mü?

Bu soruya en güzel cevabı 1948 doğumlu bir Filistinli verebilir herhalde…

Muhtemelen şöyle seslenirdi, torunu yaşındaki Iraklı kız çocuğuna…

-Bak evladım, burası Ortadoğu…

-Birinci Dünya Savaşı’ndan bu yana 100 yıldır bu bölgede kan dökülüyor.

-Hayal kırıklığına uğratmak istemem ama…

-Ben 70 yıldır İsrail işgalinden kurtulacağız diye hayal ettim.

-Lakin ne işgal bitti ne de bağımsız, müstakil bir Filistin devleti kuruldu.

 

KARTLAR YENİDEN DAĞITILIYOR

15 yaşındaki Iraklı kız ülkesinin huzura kavuşmasını istiyor.

Ancak Irak’ın da içinde olduğu Ortadoğu’ya kısa zamanda kalıcı bir huzurun gelmesi oldukça zayıf…

Çünkü bölge, yeni çatışmalara gebe…

Küresel ve bölgesel aktörler, son dönemde değişmeye başlayan dengelere göre yeni pozisyonlar alıyor.

Kısaca özetlemeye çalışalım.

1) Ortadoğu’da küresel ölçekte ABD ile Rusya arasında ciddi bir rekabet yaşanıyor.

Almanya ile Fransa’nın başını çektiği AB de üçüncü bir aktör olarak bu mücadelenin içinde…

Ama, doğrudan ABD ve Rusya’yı hedef almadan nüfuz alanını genişletmeye çalışıyor.

2) Rusya, sıcak denizlere inme hayalini Suriye’deki iç savaşa müdahale ederek gerçekleştirmiş bulunuyor.

Esed rejiminin yıkılmasını engelleyen Moskova, ABD ve AB’ye karşı moral üstünlüğü ele geçirmiş durumda…

Suriye, Türkiye ve İran’la birlikte Rusya, ABD ve AB’ye karşı dörtlü bir cephe oluşturma peşinde…

 

YENİ DÜZEN ARAYIŞI

3) ABD ise Rusya öncülüğünde kurulan ittifakı dengelemek için birbirine rakip bölgesel aktörlerle yeni bir koalisyon arayışı içinde…

Biliyorsunuz Soğuk Savaş’ta Sovyetler Birliği’ni yenen Amerika, 1990’lı yıllarda “tek kutuplu bir dünya düzeni” kurma gayreti içine girdi.

11 Eylül 2001’de İkiz Kulelere yapılan terör saldırısı sonrası Afganistan ve Irak’ı işgal etti.

Ardından Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) hayata geçirdi.

2010’da başlayan Arap Baharı ile Ortadoğu’da diktatörlüklerin yerini demokratik yönetimlerin alacağını öngördü.

Ancak bölgesel dinamikler farklı gelişti.

Tunus, Libya, Mısır ve Suriye’de çok kan döküldü.

Arap Baharı, kısa sürede hazana dönüştü.

Şimdi ABD, Ortadoğu’da özellikle Rusya ve İran’a karşı Suudi Arabistan, İsrail, Mısır ile Körfez ülkelerini de içine alan geniş bir koalisyon kuruyor.

 

EN BÜYÜK HASIMLA İLİŞKİ ZAMANI

Peki bölgesel aktörler ne durumda?

1) Arap Baharı’ndan etkilenmek istemeyen Suudi Arabistan, Suriye’deki iç savaşa Türkiye ve Katar’la birlikte müdahil oldu.

Esed rejimine karşı savaşan silahlı gruplara büyük destek verdi.

IŞİD başta olmak üzere diğer radikal örgütlerle işbirliği yaptı.

Ancak, İran’a karşı yürüttüğü Vekalet Savaşı’nı hem Suriye’de hem de Yemen’de kaybetti.

Bunun üzerine önce Mısır’la arasını düzeltti.

Şimdi de Ortadoğu’da Arapların en büyük hasmı İsrail’le diplomatik ilişki kurmaya hazırlanıyor.

2) İran, ABD ve İsrail’e karşı nükleer bomba yapmak istedi.

Nükleer enerji konusunda Rusya ile yakın işbirliği yaptı.

Amerika, ambargo uyguladı.

Bunu delmek için Erdoğan rejimi ile işbirliği yaptı.

ABD eski Başkanı Obama, İran’la nükleer anlaşma yaptı ve ambargoyu kaldırdı.

İran, ambargoyu delenlere fatura çıkardı.

Eski Cumhurbaşkanı Ahmedinejat siyasetten tasfiye edildi.

Babek Zencani yargılandı ve idama mahkûm edildi.

Irak, Suriye ve Yemen’deki siyasete doğrudan müdahale etti.

Bölgedeki nüfuzunu artırdı.

 

EN KÂRLI ÇIKANI İSRAİL

3) İsrail, ABD eliyle İran’ın nükleer bomba yapmasını engelledi.

Arap Baharı sonrası Mısır’da gerçekleşen askeri darbeden memnun oldu.

Golan Tepeleri’ni işgal ettiği Suriye’nin harap olmasını seyretti.

Cemaat’i bahane ederek bölgenin en güçlü ordusu Türk Silahlı Kuvvetleri’nde büyük bir tasfiye yapan Erdoğan’la barıştı.

Güvenliğini tehdit etme potansiyeli olan Irak, Mısır ve Suriye’nin devre dışı kalmasını elini hiç bulaştırmadan sağladı.

4) Türkiye’yi 15 yıldır tek başına yöneten Erdoğan ise gelişmeleri yanlış okudu.

BOP Eşbaşkanı olarak bölgeyi tek başına dizayn etmeye kalktı.

Arap Baharı yaşanan ülkelerin iç işlerine karıştı.

En yakın müttefiki ABD’yi, İran konusunda hayal kırıklığına uğrattı.

Ambargoyu delmek için kurulan rüşvet çarkını ortaya çıkaran devlet memurlarını hapsetti.

Bu konuda İran’ın tersini yaptı.

Suçluları cezalandırmak yerine affetti.

Suriye’de, Suudi Arabistan ve Katar’la birlikte silahlı gruplara yardım etti.

Amerika ile çıkar çatışması içine girdi.

Washington’a karşı Moskova ile ittifak kurdu.

Putin’in, IŞİD’e giden silahları BM’de gündeme getirme şantajına boyun eğdi.

Şimdi Esed’le el sıkışmaya hazırlanıyor.

 

YENİ KAMPLAŞMA

Gördüğünüz gibi saflar belli artık…

Bir tarafta Rusya, Türkiye, İran ve Suriye…

Diğer tarafta da ABD, İsrail, Mısır, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri…

Suriye ve Irak’ta IŞİD’in yenilmesi sonrası ortaya çıkan bu tabloda iki gariplik var.

1) Suudi Arabistan ile İsrail’in aynı safta buluşması…

2) Türkiye’nin karşı cephede yer alması…

Anlaşılıyor ki Riyad yönetimi, IŞİD’e verdiği desteğin faturasını İsrail’le ilişki kurarak ödemek istiyor.

Ayrıca…

Suriye ve Yemen’de, İran’a karşı kaybettiği savaşların intikamını, ABD’nin yeni İran stratejisine arka çıkarak almayı planlıyor.

Yeni kamplaşmada çatışma alanı neresi peki?

İlk etapta İran görünüyor.

Başta ABD olmak üzere İsrail ve Suudi Arabistan, Tahran’ın bölgede artan nüfuzundan rahatsız…

Nitekim Washington, bu gerçeği geçen hafta en üst düzeyde bir kez daha dile getirdi.

ABD Savunma Bakanı Mattis, Tahran yönetimini Ortadoğu’yu istikrarsızlığa sürüklemekle suçladı.

“Bölgede nerede bir kargaşa varsa orada İran’ın elini görürsünüz” dedi.

Pek haksız sayılmaz.

 

ERDOĞAN İLE ABD RAKİP

Türkiye bu denklemin neresinde peki?

Burada bir ayrımı iyi yapmak lâzım.

Türkiye nerede, Erdoğan rejimi nerede?

Aslında Türkiye, NATO üyesi olarak Atlantik İttifakı içinde…

ABD ile de stratejik ortak…

AB ile üyelik müzakereleri yapan bir ülke konumunda…

Dolayısıyla…

Türkiye’nin pozisyonunda bir değişiklik yok.

Ama Erdoğan, ABD ile AB’nin karşısındaki Rusya ile aynı safta…

Neden?

İki baş ağrısı var.

Birincisi Reza Zarrab davası…

İkincisi de Suriye’deki savaşa verdiği desteğin faturası…

Bu iki kâbus Erdoğan’ın uykularını kaçırıyor.

Suudi Arabistan IŞİD, İran da Amerikan ambargosunu delme konusunda kirlenen ellerini güya yıkamış görünüyor.

Zorda olan Erdoğan ile Katar Emiri…

Nitekim bu konuda çok ciddi bir mesaj geldi ABD’den…

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı McMaster, “Türkiye ve Katar radikal ideolojilerin yeni sponsorları” dedi.

Dünyada aşırıcı ideolojilerin yayılması faaliyetlerinde Türkiye’nin büyük rol oynadığını öne sürdü.

Birçok İslamcı grubun “Türkiye ve AKP modelini” örnek aldığını savundu.

Özetle…

Bugün ilk kez Ulusal Güvenlik Stratejisi’ni açıklayacak olan ABD Başkanı Trump’ın nasıl bir yol haritası çizeceğinin sinyalini verdi.

 

KURBAN VERİR Mİ?

Haliyle Erdoğan’ı zor günler bekliyor.

O da kendini yargıdan kurtarmak için mecburen Putin’e yanaşıyor.

McMaster’ın ithamları bir süre sonra, Zarrab olayı gibi, IŞİD ve radikal örgütlere doğrudan yardım davasına dönüşürse Erdoğan ne yapar acaba?

Meselâ…

Dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ya da MİT Müsteşarı Hakan Fidan, “Suriye politikasının mimarları” olarak suçlanırsa…

Erdoğan, bu dava arkadaşlarını da, Zarrab davasında suçlanan eski bakanlar ve bürokratlar gibi, savunur mu?

Yoksa…

Davutoğlu ve Fidan’ı veya suçlanan başka görevlileri, kendini kurtarmak için bu kez feda eder mi?

Asıl soru ise şu…

Erdoğan’ın yanlış politikaları sonucu ağırlığını ve itibarını kaybeden Türkiye, beka sorunu haline gelen bu kötü gidişatı daha ne kadar seyreder?

Dengelerin ve denklemlerin değiştiği bu kaygan zeminde Türkiye, Erdoğan’ın kaprislerine daha ne kadar tahammül eder?

Cevabı olmayan zor sorular…

Bir gün gelecek, Erdoğan dahil herkes bu sorularla yüzleşecek.

Ama bugün ama yarın…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

4 YORUMLAR

  1. Dunyaya mumkun oldugunca; “Turkiye yonetiminin su anda gasbedilmis oldugu, somuru, istismar ve kolelestirmenin milli irade diye yutturulmaya calisildigi, Turkiye’nin temsili ve kurumsal tercihleri konusunda yetkili olamayacaklari” konusunun anlatilmasi, bir nebze care olabilir mi?

  2. Ozellikle Avrupanin, gocmen meselesi gibi sebeplerle pragmatik yaklasiminin ve “curumus” bir yonetimi muhatap olarak kabul etmelerinin orta ve uzun vadeli iliskiler bakimindan fayda saglamayacagi; herturlu yardim ve iliskilerde demokrasi, hukukun ustunlugu ve insan haklari kriterlerinin aranmasinin uygun olacagi, camurdan uzak kalan hinzir misali, bu kokmus tayfanin boyle bir ortamda barinamayacagi…

  3. “Avrupanin Turkiyeye yonelik bir “hur medya” teskil etmesinin, buradan tam bir seffafiyetle Turkiye ile iliskilerin Turk halkina duyurulmasinin…” Avrupanin ve insanligin guvenli gelecegi icin cok olumlu bir katki saglayabilecegi…

  4. Kol kirilir yen icinde kalir sizin erdoganla bir sorununuz olabilir bu demek degildirki erdoganin yaptigi her sey yanlis siz once kendinize sormaniz lazim nerde yanlis yaptik nitekim %50 oy aliyor erdogan yani millet hala arkasinda onun icin birlik olmak lazim

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin