Cezaevi avlusunda bir tutam yeşil ot

YORUM | CEMİL DEMİR* 

Etrafta yeşil bir bitki görmek insana ne kadar sıradan ve basit geliyor, değil mi?

Her zaman öyle değil.

Elimizde Allah’ın bize hediye ve emanet ettiği o kadar nimet var ki, “denizler mürekkep, ağaçlar kalem olsa, yazmakla bitmez” sözü gerçekten doğru.

Mesela güneşin doğuşu ve batışı hiç eksik olmadığından insanlar kıymetini bilmezler. Ama elden çıkarsa ancak o zaman anlaşılır ne değerli bir nimet olduğu.

Burada belki güneş kadar büyük bir nimetten bahsetmeyeceğim ama olayı anlatınca bana hak vereceğinizden de eminim.

Malum, hapishane mahrumiyetler denizinin olduğu yerdir. Orada pek çok şeyin eksikliğini hissedersiniz. Onlardan birisi de yeşil bir bitkidir. Saksıda bile bitki yetiştirmenize izin vermiyorlar.

Aşağıda bize ayrılan bir gezinme avlumuz vardı. Her yer beton olduğu gibi buranın da zemini betondu. Kaç metre derinliğinde bilmiyorum. Bahçe duvarları deseniz tahminen 10 metre kadar. Güneş bile geç doğup geç batıyordu avlumuza. Odalarımıza ise belki de hiç selam vermiyordu…

Avluda betonun duvar diplerinde bazı çatlaklar oluşmuş zamanla. Bu çatlaklara da rüzgâr yoluyla olsa gerek az da olsa toz toprak dolmuş ve yine bu azıcık toprak parçasına veya yarığa yine rüzgârın eliyle bir sarmaşık tohumu uçmuş gelmiş ve burada yeşermeye başlamıştı.

Koğuşta bir sevinç, bir sevinç…

Herkes koşup onu görmeye gidiyordu. Eli değen her gün birazcık su döküyordu dibine. Büyük bir ihtimam gösteriliyordu bu davetsiz misafirimize.

Doğrusu ben de olsam bu aşırı iltifat karşısında şımarırdım herhalde. Bitki ne düşünüyordur artık onu bilemem.

Derken sarmaşığımız gittikçe büyümeye başladı. Duvara tutunması için destekler falan yapmaya başlamıştık. Avluda herkes önünde eğiliyor ve onunla konuşuyordu. Yanından geçenler de en azından ona sevgiyle bakıp geçiyordu.

Bir bitki ile insanların neşesinin ne kadar değiştiğini anlatamam. Yaşamanız lazım diyeceğim ama Allah korusun.

Bir gün cezaevi idaresi tarafından koğuşa ani bir baskın yapıldı.

Her yer didik didik edilirdi zaten bu aramalarda. Bir şey bulacaklarından değil de işte, adet veya prosedür yerini buldun diye. Yapsınlar bizim için mahzuru yok. Saklanacak bir şeyimiz yok. Dışarıda olmadığı gibi içeride de yasadışı bir şeyimizin olması düşünülemezdi zaten.

Ama gelin görün ki görevliler büyük bir suç unsuru buldular.

Avludan bir ses yükseldi. Askerin sesiydi:

– Komutanım burada bir bitki var! Ne yapalım?

– Koparın hemen onu, dedi uzman çavuş.

Biz, “Ne zararı vardı ki koparıyorsunuz?” demeye kalmadan beyaz kökleri havada sallandı zavallı sarmaşığın. Kopan bir bitki değil sanki ciğerimizin sapıydı.

İçimizden birisi idam edilmişti sanki. O kadar yıkıldık.

21 kişilik koğuştan çıt çıkmıyordu artık. Ortalığı bir ölüm sessizliği bürümüş, sadece askerlerin bot gıcırtıları yankılanıyordu avlunun soğuk duvarlarında…

(*Bu hadise 2016 yılında Diyarbakır D Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevinde yaşanmıştır.)

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Hey gidi günler hey bir zamanlar hem de 7 buçuk ay orada kaldım. Her şeye rağmen güzeldi. Orası adeta bir yüksek ilimler akademisi bir zikir ve sohbet meclisi bir ulu mabed bir seyir ve tefekkür mekanıydı. Boşuna medreseyi Yusufiye denmemiş oraya.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin