Ceketin kolundaki toz

YORUM | VEYSEL AYHAN 

Uzun zamandan beri zihnimin köşe başlarını tutan paradigmaları test ediyorum. Bulduğum yanlışları tasfiye etmeye çalışıyorum. Hiç ummazdım ama alt katmanlarda çok sayıda İslamcılık kırıntısı buldum. Allah’a şükür tasfiye ettim. Bununla ilgili uzun bir yazı dizisi üstünde çalışıyorum. Eser miktar milliyetçilik buldum. Kendimden iğrendim. Tarihe bakarken hep bardağın dolu tarafına bakmak mutluluk vericiydi. Ama şimdi bardağın boş tarafını analiz etmeden bugünü doğru okuyamayacağımızı fark ettim. Etki altında kalıp peşin hükümle ademe mahkûm ettiğim/ettiğimiz insanlar vardı. Kitaplarını okuyunca haksızlık yaptığımı anladım. Davranışlarımda önceki yazıda ifade ettiğim gibi kimi “siyasilikler” buldum. Hâlâ temizlemeye çalışıyorum. En zoru da bu. Yani geçen yazıdaki siyasiliklerden âri değilim. “Ben de oradaydım”. Mesleki reflekslerimde yanlışlar tespit ettim. İkaz eden değerli insanlar oldu. Ve bu halimi sürdürmeye çalışıyorum.

Kendini “mükemmel” sanıp caka satmak insanî bir durum değil. Bu, sosyal topluluklar ve cemaatler için de geçerli. Kimi zaman şahsen mütevazıyızdır ama cemaat kibri taşıyor olabiliriz. Buna “tesettürlü kibir” diyebiliriz. “O işi ancak bizim arkadaşlar halleder”, “Bizimle yarışamazlar”, “Ceketimizin kolundaki toz gibiler. Tırnağımızla savururuz”…

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Benzer Nemrutâne sözler…

Oysa İbrahimî (as) olmadıkça ve rakiplerini değil kendini ceketin kolundaki toz gibi görmedikçe toz kadar sineklerle Nemrutlar devrilmiyor. Bu aynı zamanda “Niye devrilmiyor?” sorusunun da cevabı.

Size başka bir soru.

Şu cümlede gurur ve kibir var mıdır?

“Dünyanın dört bir yanında eğitim-öğretim faaliyetleri ile ülkemizin adını bayraklaştıran, saadet asrı hariç İslam ve belki de insanlık tarihi boyunca eşi-menendi görülmemiş bir hızla faaliyet alanını genişleten, insanlığın geleceği adına asırlardır ihmal edilen ahlaki temelleri atan bir hareketin gönüllü fertleriyiz.”

Olanı rapor gibi değil mi?

Kırık testi müellifi bu cümleyi “bir cemaate mensup olmanın verdiği bir başka türlü enaniyet. Çok açık ve net bir ifade ile ‘kahramanlar yaratan bir ırkın ahfadıyız’a bedel” kabul ediyor. Yani onunla aynı kibri taşıdığını söylüyor.

Devamı var:

“Bir topluluk olarak bu tür mülâhazalara sahipsek bu sefer de cemaat enaniyeti olur. Hatta buna hadisin ifadesiyle “şirk-i hafi” (gizli şirk) de diyebiliriz. Biz sevk ediyoruz, biz yönlendiriyoruz, biz evirip çeviriyoruz, biz başarıyoruz… gibi mülahazalara girersek, Allah, lütfettiği nimetlerini elimizden alır.”

En masum cümlemiz bu.

Bir başka tehlike kendinden “emin” olmak. Bir yanda günde kırk defa istikamet dilenmek diğer yanda “Kusursuzuz!” diye çalım satmak.

Bildiğiniz bir fıkradır:

Rakibinden sürekli dayak yine boksöre, antrenörü devamlı “Aferin evlat, çok iyi gidiyorsun. Adam sana hiç vuramadı. Acımadı ki! Yakında onu düşüreceksin,” deyip duruyormuş. Rauntlar ilerliyor ama bir şey değişmiyormuş. Antrenör sürekli “Çok iyi gidiyorsun, rakibin zayıf, yıkılmak üzere, az kaldı…” diyormuş.

Köşesinde gongu bekleyen, başı gözü kan içindeki boksör tek gözünü zorlukla aralayarak sormuş:

– Ben rakibimi dövüyorsam, beni kim dövüyor?

Bazı insanlarımızın tavrı bu antrenör gibi: “Hiçbir hatamız yok”, “Hiç yanlış yapmadık”, “Her şey kontrol altında”, “Gidişat muazzam”, “Tam tekmil devam ediyoruz…”

Böyle olunca da “boksör” iyice öfkeleniyor. Zaten yediği dayağın sancı ve yıkımı var, bir de üstüne bu sözler gelince çıldırıyor. Biriken öfkeyi bir yerlere kanalize etmesi lazım. Kimi bulsa üstüne boca ediyor.

Genel psikolojimiz bu.

MÜKEMMEL MİYDİK?

Mükemmel miydik? Tabii ki değildik. Mükemmellerimiz vardı. Ama tamamımız için bunu diyemeyiz. On binlerce insan Allah’ın inayetiyle dünya çapında dâsitâni işler yaptı. Ama bu işleri yaparken elimizin güce bulaştığı bazı noktalarda kibir ve güç bizi çürüttü. Bunlarla yüzleşmeden geleceğe yürüyemeyiz.

Çağlayan başyazılarındaki art arda yüzleşme yazılarını hatırlayalım.

Size oradan birkaç cümle:

“Maziye ve mesâibe kader açısından bakmak lazım, deyip teselli olmaya çalışıyorum ama olup bitenlere karşı Kur’ânî çizgide bir tavır alamadığımdan dolayı da içim sızlıyor ve kendimi acınacak durumda hissediyorum…” (Nisan 2019)

Müellif, özeleştirisini böyle açık yüreklilikle yaparken, biz; her zaman ve her mevkide “Kur’ânî çizgide bir tavır” alarak ilerlediğimizi iddia edebilir miyiz?

Bu sözleri söyleyen insan, geceler boyu odasında dört dönüp her yanlıştan dolayı kendini sorumlu tutup nefsini ırgalarken biz üst perdeden konuşup, burnumuz havada yürüyebilir miyiz?

Başyazı acı acı devam ediyor:

“Keşke birilerinin ‘Hak, adalet!..’ dedikleri eyyamda ve mü’mine saygı türküleriyle dört bir yanı velveleye verdiklerinde olanlar ve olacaklarla hâdiselerin Kerbelâ’ya doğru kaydığı vaktinde sezilebilseydi; masumlar şehit olmayacaktı, ‘Âb-ı Revân’ da kan çağlayanına dönmeyecekti!..”

Demek ki Kur’ânî çizgide olmayan tavırlarımız oldu. “Kerbelâ” benzetmesi gelişigüzel bir teşbih değil. Belki yüz binlerdik ama demek ki bazımız, birimiz, ikimiz, üçümüz veya ne kadarımız ise artık Kur’ânî çizginin dışına çıkmışız. Demek ki bazımız Hz. Hüseyin’in memleketin sulh ve salahı için taşıdığı niyetlere benzer niyetlere sarılmış. Bu nedenle de yanlış anlaşılmış, gücü elinde bulunduranları korkutmuşuz. Ve “hâdiseler Kerbelâ’ya doğru kaymış.” Kerbelâ gibi bir fırtınaya maruz kalmışız.

Sürecin özeti bu.

Şu ayet bize de sesleniyor olabilir mi?

“Bir toplum özündeki güzellikleri değiştirmedikçe, Allah Teâlâ da onlara lütuf buyurduğu nimetlerini ve iyi hâli tağyir etmez.” (Ra’d, 13/11)

Kırık Testi müellifi, bu ayeti şöyle açıklıyor: “Bir toplum, kendisine bahşedilen nimetlere mazhar olduğu andaki iman, marifet, safvet, samimiyet, azim, kararlılık ve hasbîlik gibi yüce hasletlerini yitirmedikten sonra, -ilahî âdete göre- o nimetlerin alınması ve o toplumun derbederliği asla söz konusu değildir.”

ÖZELEŞTİRİ ALLAH’IN ÜZERİNE YEMİN EDECEĞİ KADAR KUTSÎ

Yanlış muhasebe bile muhasebesizlikten iyidir.

Kur’an, kendini ırgalayan nefsin üstüne yemin ediyor. Bu, o kadar değerli bir şey ki, Allah “Kendisini eleştirip kusurlarından pişmanlık duyan nefse yemin olsun ki!” (Kıyame, 2) buyuruyor. Demek ki özeleştiri Allah’ın üzerine yemin edeceği kadar kutsal bir duygu.

Şöyle bir muhasebe yanlış mı?

“Demek ki ben oturduğum koltuğun hakkını verememişim. Böylece Allah almış.”

“Demek ki ben kullandığım masanın hakkını verememişim. Allah almış.”

Geniş dairede şu muhasebeyi yapmakta ne mahzur var?

Okul, kurs, üniversite, gazete, TV…

Demek ki Kur’ânî çizgide tam olarak hakkını verememişiz. Ayeti referans alacak olursam “Hakkını vermiş olsam alınmayacaktı.” anlamını çıkarabilirim.

Kur’an bize peygamberler’in “özeleştirisi”ni  örneklerle veriyor:

Hz. Adem(as): “Ey bizim Rabbimiz, kendimize yazık ettik. Şayet Sen kusurumuzu örtüp, bize merhamet buyurmazsan, en büyük kayba uğrayanlardan oluruz!” (Arâf, 23)

Hz. Yunus(as): “Doğrusu ben (bu hareketimle) kendine zulmedenlerden oldum.’’ (Enbiya, 87)

Hz. Nuh(as): “Ya Rabbî, ben mağlubum, artık Sen bana yardım et! ” (Kamer, 10)

İKİNCİ KERBELÂ VE İŞ TANIMI SINIRLARI

Süreç her şeyi sıfırladı. Mal, mülk, makam…

Bir bakıma “öldük”.

O nedenle de artık “er kişi”yiz veya “hatun kişi”yiz.

Hâlâ kendimi eski makamımda sanıyorsam, hâlâ kendimi çok önemli bir insan sanıyorsam yanılırım. Bakanlar istikrah eder.

Rasyonel olmak lazım. İkinci Kerbelâ’yı yaşadık, yaşıyoruz.

Artık kendimizi ve niyetlerimizi tashih etmemiz lazım. Her türlü siyasilik ve siyaset kokan amellerden, manevra ve şark kurnazlıklarından vazgeçmemiz lazım.

Affınıza sığınarak çok önemli bir cümle söyleyeyim:

“Ma’ruf’u emr, münker’den nehy” iş tanımı sınırlarına geri çekilmemiz gerekiyor. (Âl-i İmran: 104, 110)

“Ma’ruf’u emr, münker’den nehy” ile ilgisiz iş kalemlerini kırıp atmamız lazım. Ama “sınırları asla ihlal etmedik” diyorsanız cümlemi geri almaya hazırım.

Hz. Bediüzzaman’ın Kerbelâ hakkındaki kanaati şuydu: “Sahabe ve Tâbiînin başına gelen fitne dahi, çekirdekler hükmündeki muhtelif ayrı ayrı istidatları tahrik edip kamçıladı… Her biri, kendi istidadına göre, câmia-i İslâmiyetin kesretli ve muhtelif vazifelerinden bir vazifeyi omuzuna aldı, kemâl-i ciddiyetle çalıştı…

Muhtelif renklerde çok çiçekler açıldı. Pek geniş olan âlem-i İslâmiyetin aktârına, o fırtına ile tohumlar atıldı, yarı yeri gülistana çevirdi.”

Kader benzer bir imkânı veya hükmü Hizmet Hareketi mensuplarına nasip etti. Onları güçten ve devletin çürütücülüğünden sakındırdı veya sevdiği için kurtardı. Tıpkı Hz. Hüseyin ve neslini koruyup sakındırdığı gibi. Ehli- beyt mensupları ve sahabeler ve onların nesilleri birer tohum olarak orta doğuya yayılmışlardı. Bu yayılma o zaman da cebri ve acılı olmuştu. Şimdi de öyle oldu.

Bu muhasebeyi yapmak, şu bin bir fitnenin kol gezdiği ortamda Hizmet edip tarihe geçenleri rencide etmemeli.

Bu muhasebe; yapılmış dev hizmetleri ve halen yapılmakta olanları inkâr anlamına gelmez. Yapılmış ve yapılıyor olan kahramanlıkları, büyük ve küçük esnafın sa’yini ve himmetini inkâr anlamını taşımaz. Demir-çelikte bile metal yorgunluğu olur. Bizde niye olmasın? Demek ki metal yorgunluğu bizi bir miktar çürüttü ki kader kendimizi yenilememize hükmetti. Sıfırladı, temizledi ve dünyanın her tarafına dağıttı.

Bizim hakkımızda kimin ne düşündüğünün, kimin ne dediğinin gerçekten bir önemi yok. Bizi yalnızca biz ilgilendiririz (bkz: Maide 105). Kaderin bizden şu an beklediği tek şey hatalarımızla yüzleşmek ve “kendimizi yenilemek”.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

16 YORUMLAR

  1. Evet bazı hasletler kirpik ağırlığında enaniyeti kaldıramaz, yıkılır, dağılır gider.
    Evimizde babamızın oğlu olarak kalsaydık da yinede onlar bize verilir miydi? Bu topluluğun bir ferdi olarak gözükmeseydik, o insanlar, o makamlar, o sadakalar bize emanet edilir miydi?

    Bizim vazifemiz tebliğ etmek (Ma’ruf’u emr, münker’den nehy) böylece belki bizden sonrakiler veya dünyanın başka bir yerindekiler bu işi bizden daha iyi kavrayıp, daha güzelini yaparlar, biz de vesile olduğumuz hayırların karşılığını asıl hedeflediğimiz yerde alırız inşallah.

    “Belki de nifakın en önemli turnusolü, kusuruyla yüzleşememektir!”

  2. Yorum yazayım diyorum ama ne yazayım, siz zaten yazmışsınız yazılması gerekenleri. Allah bizi insan eylesin, Allah bizi ıslah etsin, Allah bizi ve bu emekleri zayi etmesin, nice istidatlı yiğit gönüllulere de hidayet etsin. Allah bizi azdırmasın.

  3. Geç ama güzel ve ufuk açıcı bir yazı olmuş. Yazandan Allah ebeden razı olsun… Denildiği gibi”Bizim hakkımızda kimin ne düşündüğünün, kimin ne dediğinin gerçekten bir önemi yok. Bizi yalnızca biz ilgilendiririz (bkz: Maide 105).” Bulunduğumuz makamlarda Kuran hizmetlerinin hakkını vermemiz dileğiyle…

  4. Büyüğümüz Hisar 7 sanırım, Hey Gidi Günler’ de “yıkılası abilik” diyordu. Yıl 1990 lar. Hizmetin kurumsal olarak ilk yılları. O zamandan beri büyüğümüz bu konuda düşüncesinin değiştiğini düşünen varsa yanılıyordur. Bilâkis o zaman gördüğü problemin hep artığını görmek lazım. Çünkü o zaman mal, mülk, servet, makam ve mansıp ne kadardı ki. Allah sonumuzu hayır etsin, gidilen yerlerde çürütmesin. Eğer çürütecekse de en azından evlatlarımız (başkaları için henüz bir şey yapacak durumda değiliz çünkü- bu da başka bir şirk meselesi) için gübre eylesin

  5. Nefis muhasebesi yapmak çok güzeldir. Arkadaşlar bu işi öyle bir noktaya taşıdılar ki, sanki bizim skeçlerdeki gibi “ben yoğum” noktasina geldi. Hakikaten artık bu yazıları okumaktan sıkıldım.

  6. Yaşanan süreçle ilgili bir özeleştiri yapmak gerekiyorsa, evvela HE ne kadar anlayabildik, hayatından, eserlerinden, sohbetlerinden nefsimize ne kadar pay çıkarabildik. Ruh dünyamız, HE kiyle ikiz kardeş olabildi mi? Tedbire ne kadar riayet edebildik. İhlas ve samimiyetimizle ne kadar bütünleşebildik. Fedakarlık da sınır tanımayan, verilen vazifeleri tereddüt etmeden yerine getiren küheylanlara ne kadar vefa gösterebildik. Şahsi manevi olan yüce bir davada milyonların koro halindeki güzellikleri görmezden gelerek, bir kaç sözde insanların hatalarını ön plana çıkarmak da neyin nesi? Fitne çıkaranlara lanet edilmişken, özeleştiri diyerek tertemiz zihinleri bulandırmak da neyin nesi? De ki: “Herkes kendi mizaç ve karakterine göre iş yapar.” Rabbiniz kimin doğru bir yol tuttuğunu çok iyi bilmektedir. İsra 84

  7. Boksör ve antrenör örneği güzeldi.
    Konumumuzun hakkını veremedik ve alındı bizden düşüncesi herkesi farklı şekillerde etkileyebilir.hakkını veremedim mesleğimin o yüzden mi ihraç oldum…hakkını veremedim bu hizmetin o yüzden mi eskisi gibi hizmet edebilme imkanlarım elimden alındı(burada da bir enaniyet var hizmet ediyordum ben manasına gelir ama) gibi gibi bir sürü düşünceler hücum ediyor zihnime ve fakat bu sadece ruhumun yorgunluğuna yorgunluk ilave ediyor.elbetteki iç muhasebeyi yapmalıyız yapıyoruz da bir ölçüde ama naçizane fikrim (özelliklede benim gibi dışarı çıkmamışlar için ) ruh ve beden sağlığını koruyabilsek çıldırmasak yeter

  8. Cemaat faşizm niye var hiç düşündünüzmü çünki seçilmiş kavim hurafesine öyle inandınızki içinizdeki kürtleri asimile ettiniz bir kürdün kendi zemininde meseleleri dile getirmesine tahamül etmediniz çünki siz seçkin birinçi sınıf insan Kürtler sizin şefaatınızla yaşıyor havzasındaydınız gişilik bilinçi olan bir kürtde tahammülünüz yoktu taha mül etmedeniz senelerçe hizmet içinde olan kürtler halen içinde olan bazılarının faşist tavırlarından şikayetçi şakadan bile olsa Kürdistan kelemesini duyan karın ağrısından şikayet ediyor seçkin kavim hurafesi kılçal larınıza kadar girmiş

  9. Uzun zamandir TR24 yazilarina yorum yazmadigimi gordum. Veysel beyin yazilarini hic kacirmamaya calisiyor ve dikkatle okuyorum. Evvelen, cok istifade ettigimi arzetmeliyim. Saniyen, konu uzerine 1-2 kanaat arzedeyim. Bir vazife verildi ise bize, onu emanet gormek yerine, hakikaten ona layik oldugumuzu dusunmek yanlisina cok sik dusuyoruz. Eger o vazifeyi emanet olarak gorsek, daha bir ihtimam gosterip hakkini verecegiz, ancak bizzat onu hakketigimizi zannederek, en basta vazifeye ihanet ediyoruz. Sonra gelsin enaniyet kaynakli hezeyanlar, kirip dokmeler vs vs. Dunya nimetleri ve isleri bir imtihan. Bugun sen yaparsin yarin oburu. Insan hakikaten bu dunyada ebedi kalacakmiscasina yasiyor ya, hayret etmemek mumkun degil. Boyle olunca uyarilara da kulak asmiyor, ben herkesten daha iyiyim ya da benim hizbim herkesinkinden iyidir diye, enaniyet naralari atiyor. Eger, bu surec yasanmasaydi, kimse burnundan kil aldirmayacakti, vesselam…

  10. Kendi icimizde nasil yuzlesecegiz peki ona da bi cozum bulsaniz? Ornegin,Adalet timsali olmasi gereken Hizmette cok buyuk kadin haklari ihlalleri yapildi, cok bayanin hakki yendi, uzuldu.. zaman oldu makama kendini kaptirip hemcinsine zulmeden kadin idareciler de oldu.. simdi hakki cignenen bu bayanlar ne yapsinlar? Ses cikartanin basina iyi bisey geldigine sahit olmadik..Hepsinin kalbinde bir yara olarak kaldi..Gecmis idarecilerin yakalarina mi yapisalim, is hukuku davalari mi acalim? Ahirette mi yuzleselim? Haklari helal edip gecelim mi? Yada Kusuru kendimizde bulup susalim mi..Hangisi dogru..

    • Bir toplum özündeki güzellikleri değiştirmedikçe, Allah Teâlâ da onlara lütuf buyurduğu nimetlerini ve iyi hâli tağyir etmez.” (Ra’d, 13/11) Bu yorum hariç elbette katılıyorum ancak bahsi geçen ayet de kastın ne olduğu sanki bariz gibi. Oysa Rabbimiz sanırım bize biseyler öğretiyor ve bu durum belki bir nimet bilemeyiz. İkincisi çektiğim zulümlere sen bunu hak ettin anlamı çıkar ki hak etti isem de bu benim suçumdur belki de beni temizliyordur. Çocuklar i da görünce bu anlam da hatalı sanki. İnsalalh ashab i uhdud sunuz. İnşallah zulme uğrayıp kaçtı denilen muhacirlersiniz. Sehitsiniz sahitsiniz gördüğüm en güzel insanlarsiniz. Sizlerle konuşamıyorum acaba beni tekrar alsalarda sizden birileri konuşsam mi diyorum o kadar güzelsiniz

  11. S.A.Ben hizmette bir makam veya koltuk sahibi olmadım,fakat okuduğum yorumlara bakarak düşüncelerin yerine göre çok farklı olduğunu gördüm.Ve abilerimizin mizanı gözetmediklerini fark ettim.Hem yapılan güzellikleri görüp tasdik edecek hem de hataları görüp tenkit edecek.At gözlüğü takmış gibi sadece bir tarafa odaklanmayacak.Müslüman vasat olacak,ifratta tefritte bize zarar verir dengeyi iyi yakalamak için gayret etmemiz gerekir.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin