Çağrı’nın gösterim hikayesi: Olaylar olaylar…

YORUM | M. NEDİM HAZAR

“İnancı olan kişi asla kaybolmaz, küçük meleğim.”

(Bab’Aziz- 2005)

11 Eylül saldırıları hakkında pek çok şey yazılıp çizildi. Elbette İslam’ın nezih çehresine vurulan en büyük lekelerden biriydi bu lanetli saldırı. Ancak, özellikle Amerika’da İslam hakkında merak da oluşturmuştu bu hain saldırı. Özellikle Kur’an-ı Kerim en çok merak edilen kitaplardan biri haline gelmişti. 

Sonraki gelişmeleri hepimiz biliyoruz. Dünyanın en zengin ve güçlü ülkesinin, en zayıf ve güçsüz ülkesine saldırması. 

O günlerde kimsenin farkında olmadığı bir gelişme yaşandı. 

Çağrı filminin haklarını ve dağıtımını elinde tutan Akkad’ın ofisinin telefonu çaldı. Arayan Pentagon’dan bir yetkiliydi ve Çağrı filminden ellerinde DVD olup olmadığını sordu. Vardı elbette ama Pentagon yetkilisi şu soruyu sordu: Kaç adet var?

Amerika operasyon için bölgeye gidecek olan askerlerine Arap ve İslam alemi hakkında malumat verebilmek için kaynak arıyordu ama bulamamıştı. En hızlı çözüm olarak İslam tarihinin temellerini anlatan Çağrı filmini izlemiş ve oraya giden tüm askerlere birer adet verip, zorunlu olarak izletilmesi kararı çıkarmışlardı. Çekilmesinden çeyrek yüzyıl sonra, binlerce Çağrı kopyası bu şekilde dağıtılmış oldu. 

Rahmetli Akkad, filmi çekerken yola “İslam’ı bilmeyenlere en estetik şekilde nasıl anlatırım” diyerek yola çıkmıştı. Ve maalesef filmin gösterim aşaması çok sancılı geçmişti. Mustafa Akkad bir röportajda kendisine sorulan “Sizce filminiz amacına ulaştı mı?” sorusunu üzerine, “maalesef hayır, arzu ettiğim kadar etkili olmadı. Belki bu türden daha çok film çekmek gerekiyor” diye cevap vermişti. Şöyle demişti: “Filmi yaptım çünkü bu benim için kişisel bir şeydi. Film olarak tarihsel değerlerinin yanı sıra hikayesi, entrikaları, dramaları var. Bütün bunların yanında kişisel bir şey olduğunu düşünüyorum, batıda yaşayan bir Müslüman olarak kendimi İslam hakkındaki gerçeği söylemenin benim görevim olduğunu hissettim. 700 milyon takibi olan bir din, ama beni şaşırtan şey hakkında çok az şey biliniyor. Bu köprüyü, bu boşluğu batıya getirecek hikayeyi anlatmam gerektiğini düşündüm.”

Ama arzu ettiği köprüyü kuramamıştı Akkad.

Elbette tek gülle bahar gelmezdi!

Çağrı filminin müziğinin hikayesini şurada kaleme almıştık. 

Çekimlerine göre nispeten daha az sıkıntılı geçen post-prodüksiyon sürecinden sonra nihayet film tamamlandığında tarih 1977 olmuştu. 

Akkad hiç vakit kaybetmeden dağıtım firmalarıyla görüşmeye başladı ve ilk etapta yaklaşık 2 bin salon ile vizyon konusunda anlaştı. 9 Mart 1977, Akkad ve İslam âlemi için önemli bir gün oldu. Filmin galası New York’da  yapıldı. Sinema yazarlarının bazıları filme mesafeli yaklaşsa da gazetelerin sanat sayfalarında genişçe yer buldu Çağrı ve pek çok eleştirmen muhtemelen beklentilerini daha düşük tuttukları için filmi beğendiklerini ifade eden yazılar kaleme aldılar. Örneğin ünlü Variety dergisi film için “görsel açıdan kalburüstü ve etkileyici” yorumunu yapmıştı. 

Akkad ve Quinn Eylül ayında vizyona girecek filmleri için pek çok ülkede ciddi ön gösterimler tertip etmişlerdi. 29 Temmuz’da Londra’da yapılacak olan gösterim öncesi, Londra’da vizyona gireceği salonu arayan biri eğer bu filmi göstermeye kalkarlarsa salonu yakacaklarını söyleyerek tehdit etmişti!

O andan itibaren tehditler o kadar çoğaldı ki, Çağrı’nın “gelecek program” başlığıyla fragmanlarını gösteren tüm salonlara tehdit telefonları yağıyordu. 

Ortada anlaşılması çok zor bir durum vardı. Bir Müslüman kendi dinini anlatabilmek için binbir türlü zorluklarla yıllarını vererek uğraştığı filmi Müslümanların baskısıyla gösterime sokamıyordu!

Ancak Akkad kolay pes eden bir yapıya sahip insan değildi. Ülkelerle, krallarla boğuşmayı göze almış bir inançlı adam vardı karşılarında. Tüm tehdit ve sindirmelere rağmen filmi vizyona sokacaktı. 

Pek çok salon başına bela almamak için filmin gösterimini iptal edince sınırlı sayıla salonda film gösterime girdi. 

Yapılan tartışmalar filmin önüne çoktan geçmişti bile. Los Angeles Times Mustafa Akkad ile bir röportaj yaptı. Merhum yönetmen gazeteye şu cümleleri söyleyecekti: “Her film bir bebek gibidir. Doğumdan sonra artık onu tekrar rahme döndüremezsiniz. Var olmuştur artık ve kendini dünyaya dayatır!”

Tam bu esnada hem İslam algısına hem de filmin kaderine damga vuracak çok müessif bir hadise gerçekleşti. 

Tarihe “Hanefi Kuşatması” olarak geçecek olan olay Akkad’ın umutlarına çok ciddi darbe vuracaktı. 

Washington DC de kendilerine “Hanefi Müslüman” diyen Hamas Abdulhalis ve 11 arkadaşı, ellerinde silahlar ve kılıçlarla ünlü Yahudi kuruluşu olan B’nai B’rith Merkezi’ni bastılar ve bir polis ve yerel gazeteciyi öldürdükten sonra 149 kişiyi rehin aldılar. Rehineler arasında belediye başkanları, gazeteci ve yazarlar da vardı. 

Yaklaşık iki gün boyunca (39 saat) süren kuşatma Amerika’da büyük ses getirdi. Olaya bizzat Başkan Carter da müdahil olmuştu. Eylemciler ilk talep olarak Çağrı filminin vizyondan çekilmesini talep ediyorlardı. Sebep ise şuydu: “Bu film İslam dinine büyük zarar veriyor!”

Mustafa Akkad tam bu esnada Washington Post’a verdiği röportajda, “Bu filmi herhangi bir Müslümana göstermeye hazırım ve eğer beğenmezlerse yakmaya hazırım. Herhangi bir suç ya da karalama varsa, söz veriyorum onu ​​yakacağım.” 

Akkad rehinecilere bir de soru sormuştu: Filmi izlediniz mi?

Medya aracılığıyla aldığı cevap onu yanıltmamıştı. Saldırganların hiç biri filmi izlemediği gibi, film ile ilgili alakasız eleştirilerde bulunuyorlardı.

Eylemciler Akkad’ın bu teklifini kesin bir dilde reddettiler. 

Akkad çaresizce olaylar daha da çığırından çıkmasın diye filmini vizyondan çekti. 

Zaten pek çok şehirde de filmi protesto gösterisi düzenliyordu Müslümanlar. 

Abdulhalis ve arkadaşları yakalanıp hapse konulduktan sonra filmini tekrar vizyona koydu Akkad. Halis bu kez hapishaneden tehditler yolluyordu. 

Film tüm engellemelere rağmen yaklaşık 17 milyon dolarlık bir gişe hasılatı yaptı. Londra gibi Avrupa şehirlerinde üç yıla yakın gösterimde kaldı. 

Ancak enteresandır İslam’ı anlatan film Türkiye de dahil (Libya hariç)  hiçbir Müslüman ülkede vizyona girememişti. 

Türkiye’de vizyona üç yıl gecikmeyle girme sebebinin diğer olaylarla alakası yoktu. O dönemde Amerikan filmlerini kota uygulanıyordu ve bir Hollywood filmi çekildikten ancak üç yıl sonra Türkiye’de vizyona girebiliyordu. Baba Bush yıllar sonra Özal ile yapacağı tekstil kotasına karşılık film kotasını kaldırma anlaşmasıyla bu uygulama son bulacaktı. 

O sırada zaten sinema salonlarımız seks filmlerinin esiri olmuştu… Bırakanız dindar kesimi, Türk ailesi sinema salonlarının olduğu sokaklardan bile geçmez olmuş, yollarını değiştirmişlerdi.

Sene 1979, Akkad ve Quinn İstanbul’da…

Buna rağmen 1979 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Sinema-TV Merkezi’nde bir gala düzenlendi ve Akkad, yanına baş rol oyuncusu Anthony Quinn’i de alıp geldi.

Film yıllar sonra ancak büyük kentlerin bazı salonlarında gösterim fırsatı buldu. İletişim imkanlarının kısıtlılığı ve Türk sinema sektöründe kalem oynatan takımın ‘farklı’ kafası yüzünden asla sinema salonlarında hak ettiği ilgiyi görmedi Çağrı.

Enteresandır 1980’li yılların başında çok şaşırtıcı bir fetva filmin kaderini tekrar etkiledi. İran’da devrim yapıp ülkeyi ele geçiren Ayetullah Humeyni filmi izlemiş ve sakıncasız bulduğu gibi İran’da gösterilmesinde hiç sakınca görmemişti. 

Tam olarak bilemiyoruz ama o dönem belki de İranlılar ters düştükleri Araplar ile aynı pozisyonda kalmak istemiyorlardı. Zira Suudi Arabistan filmin en uzun süre yasaklı kaldığı ülke oldu. 

24 Haziran 2018, Çağrı Arabistan’da vizyonda…

Filmin Arabistan’da gösterilmesi için 2018 yılını beklemek gerekecekti. 

O güne kadar dünyada belki milyonlarca insanın İslam’ı araştırıp etkilenmesine sebep olan Çağrı filmi dünyadaki pek çok film karşıtı eylemi desteklediği tahmin edilen Kral ve ülkesini yenmişti. Akkad’ın ölümünün üzerinden 13 yıl geçtikten sonra yaşandı bu hadise. 

Aynı yıl Akkad’ın oğlu Malek babasından aziz bir hatıra olarak gördüğü Çağrı filmini restorasyona aldı. Film 4 K değerinde çözünürlüğe yükseltilirken ses de 5+1 Dolby yapıldı. 

Ülkemizde olan talihsiz gelişmeler olmasa şu fakirin de içinde bulunduğu bir girişim ile filmi üç boyutlu yapma çabalarımız ise ne yazık ki sonuçsuz kaldı. Ancak gelecekte bu işten anlayan ve gücü yeten birilerinin bu önemli filme hak ettiği değeri vereceğinden umutluyuz. 

İşte Çağrı’nın tüm hikayesi bu sevgili okur. Son bir yazı ile filmin estetik analizini yapıp bu konuda nihai noktayı koyalım inşallah..

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin