Bir ‘rogue state’ olarak Türkiye ve yumuşak çevreleme

Uluslararası siyasette devletler birkaç türlü tanımlanırlar. Bu tanımlamaların ağırlıklı kısmı devletlerin sahip oldukları güçle ilintili olmakla birlikte sıklıkla bu gücü kullanma tarzlarına göre de sıfatlandırılabilirler. Mevcut jeopolitik düzende değişik seviyedeki güçleri tanımlamak için süper güç, büyük güç, bölgesel güç, orta güç gibi kavramlar kullanılır. Devletler, bir de kullandıkları gücün karakterine göre yumuşak (soft power) güç ya da sert güç (hard power) olarak da tanımlanabilirler.

Siyaset bilimciler güç terimini, uluslararası sistemde kaynaklara (askeri ve ekonomik) erişim, kabiliyet ve devletlerarası sisteme etkinin büyüklüğü; aktörlerin diğer aktörlere nüfuz edebilme ve hatta muhatap aldıkları devlete normalde istemeyeceği bir şeyi yaptırma kapasitesi olarak tanımlar. Bu anlamda devletin nüfuzu, zorlayıcı veya rekabetçi olabilir ya da işbirliğine dayanabilir. Nüfuz mekanizması, ayrıca, tehdit veya güç kullanımı, ekonomik etkileşim veya baskı, diplomasi ve kültürel paylaşımı içerebilir. Tüm bunların uluslararası ilişkilerde belirli bir yeri, sırası ve meşruiyeti vardır.

Ölçümü de yine, bir aktörün uluslararası ilişkilerde oluşturduğu nüfuz, etki ve bir başka gücü isteği veya iradesi dışında farklı bir pozisyona zorlayabilme kapasitesi üzerinden yapılan güç, hakikaten de uluslararası siyasetin temel dinamiklerindendir. Bununla birlikte, hiper, süper, orta güç veya tamamının etkisi altındaki sıradan ülkelerin hepsi uluslararası sistem içi güçler ve aktörler olarak tanımlanır. Bu güçlerin her eylemleri etik, her hareketleri ahlaki olmasa da uluslararası hukukun meşru aktörleri olarak kabul edilirler.

TÜRKİYE GİDEREK “SERSERİ DEVLET” OLARAK GÖRÜLÜYOR

Bir de bu payeden yoksun olan devletler ve güçler vardır ki bunlar tedricen uluslararası sistemin çeperlerine ve zamanla tamamen dışına itilme riskiyle karşı karşıya kalırlar. Bunlara bir de pek hoş olmayan isim verilir ve “haydut devlet” ya da “serseri devlet” (rogue state) denilir. Revizyonizm iddiasıyla yola çıkan bu tür devletler uluslararası sistemde kabul görmüş norm ve ilkelere uymayan, hiçbir kural tanımayan, küresel barışı tehdit eden, ne yapacakları önceden kestirilip öngörülemeyen, kitle imha silahlarının yaygınlaşmasına yardım eden, uluslararası terörizme destek veren ve hatta terörü ve teröre desteği etkin bir siyasi araç olarak kullanan devletlerdir.

Bugüne kadar İran, Kuzey Kore, Suriye ve Sudan gibi ülkeler haydut/serseri devlet sınıfında görülürlerdi. Şimdilerde yeni bir ülke daha bu kategoriye girmenin eşiğinde bulunuyor. Ve bu ülke, maalesef, önce içeride demokrasi, hukuk, temel hak ve özgürlükler adına büyük mücadeleler sonucu elde edilmiş bütün kazanımları yok eden, sonra da uluslararası sistemin cari normlarını, kurallarını, teamüllerini, kurumlarını ve hukukunu hiçe sayan Erdoğan rejimi altındaki Türkiye’den başkası değil.

Kapasitesi itibariyle orta ölçekli bölgesel bir güç olan Türkiye, elindeki gücün baskın karakterinin ve kıymetinin yumuşak güç özellikleri taşıyor olmasına bakmadan, uzunca bir süredir sanki sınırsız sert güç imkanlarına sahip bir süper güçmüş gibi hareket ediyor. Erdoğan ve Erdoğan’ın papağanlığını yapmaktan öte bir değer ve kıymetleri olmayan her seviyeden yandaşları kendilerini ve etki ettikleri kitleleri Türkiye’nin “büyük güç” ve hatta “süper güç” olduğuna inandırmış durumdalar. Kuzey Kore yönetiminin dünyanın en önemli, en güçlü ve en başarılı devleti olduğuna dair aptalca ama işlevsel propagandasından farkı olmayan bu patolojik durum artık Türkiye sınırlarını aşarak son derece tehlikeli sonuçlar üretir hale gelmiş durumda.

ERDOĞAN HER ADIMIYLA BU ALGIYI GÜÇLENDİRİYOR

Bundan 5-6 yıl öncesine kadar çevresine, bölgesine ve küresel sisteme yapıcı katkıları olan, zengin sosyo-kültürel ve ekonomik dinamikleriyle barış ve istikrar üreterek çevreye ihraç etmekle bilinen Türkiye, Erdoğan ve etrafındakilerin azgın ihtirasları ve sınırsız küstahlıkları sayesinde çevresinde, bölgesinde ve tüm dünyada artık ne yapacağı belli olmayan son derece tehlikeli bir serseri/haydut devlet olarak görülüyor. Erdoğan ve çevresinde şakşakçılığını yapan çıkarcı danışmanlar, hastalıklı siyasal İslamcı fikirlerinin peşinde koşan kifayetsiz bürokratlar, sözde aydınlar ve gazeteciler güruhu ise bu algı ve tanımlamayı haklı çıkarmak için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar.

Erdoğan, lafın ucunun nerelere varacağını düşünmeden, tabii bilemiyoruz belki de iyice düşünüp planlayarak, “Karşımıza maske ile çıkanlara haydut muamelesi yapmaya karar verdik. Bize parmak sallayan Avrupalılara sesleniyorum; Türkiye itilecek, kakılacak, onuru ile oynanacak, bakanları kapılardan kovulacak, vatandaşları yerlerde sürüklenecek bir ülke değildir. Dünyanın her yerinde bu yaşananlar çok yakından takip ediliyor. Siz böyle davranmaya devam ederseniz, yarın dünyanın hiçbir yerinde hiçbir Avrupalı, Batılı, güvenle, huzurla sokağa adım atamaz. Bu tehlikeli yolu açarsanız en büyük zararı siz görürsünüz” diyebiliyor.

Uluslararası sistemin meşru bir devletinin başındaki herhangi birisinden duymaya pek alışık olunmayan bu çıkıştan sadece saatler sonra Londra’da, bir gün sonra ise Brüksel’de girişilen terör saldırıları doğrudan bu sözleri akla getirdi. Ve Avrupa Birliği’nin icra organı, yani hükümeti, olan Avrupa Komisyonu ilk kez Türkiye’nin nezdindeki büyükelçisini çağırarak açıklama isteme ve uyarıda bulunma ihtiyacı duydu. Hakikaten de onlarca yıldır üyelik için uğraşan bir ülkenin Kuzey Kore, Suriye gibi megalomanyaklar tarafından yönetilen bir ülke gibi hareket etmesi tüm dünya kadar AB için de şaşkınlıkla karşılanacak bir durumdu.

EFELENMEYİ, KÜSTAHLAŞMAYI, ŞİRRETLİĞİ MAHARET SANIYORLAR

Son birkaç haftada Türkiye’nin dış politikada yaşadığı rezillikler, kepazelikler. Erdoğan’ın sadece kritik referandum için ihtiyaç duyduğu gerilimi/rüzgârı oluşturma amacıyla açıklanamaz. Düşünsenize, birkaç haftada neler yaşanmadı ki?

Hollanda, efelenmeyi, küstahlaşmayı ve şirretliği maharet sanan Türkiye’yi sürekli rezil eden dışişleri bakanının ülkeye girişini engelledi. Bunun üzerine “kapıdan almazsanız pencereden girerim” diyecek kadar şirretleşen bir kadın bakan, yaka paça gözaltına alınıp mevcutlu bir şekilde sınırdışı edildi. Erdoğan’ın neredeyse yılbaşından beri çabalayarak, Hollanda’da dev bir stadyumda gövde gösterisinde bulunma hevesi kursağında bırakıldı. Almanya dahil birçok ülke de içerideki ayrımcı nefret söylemlerini Avrupa’ya taşımaya soyunan AKP başkan yardımcısı Mehdi Eker’e aynısını yaptı.

Almanya, Hollanda, Danimarka ve Norveç, İsviçre, İsveç, Belçika, Avusturya, Rusya ve son olarak Arnavutluk ve Bulgaristan’la karşılıklı restleşmeler, hakaretler, elçiliklerin karşılıklı dışişlerine çağrılma vakaları o kadar arttı ki, artık takip edemez hale geldik. Bu arada, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin, mason olduğunu bizzat kendisi duyuran, saygın bir yargıcını tüm uyarılara ve ültimatomlara rağmen ByLock saçmalığıyla hapiste tutmaya devam eden Türkiye, nihayet BM Güvenlik Konseyi’nin bir sorunu haline gelmeyi de başardı.

Erdoğan ve yandaşları debelendikçe daha da batan bir çıkmaza girmiş durumdalar. Almanya’nın dışişleri bakanlığını yürüttüğü dönemde nezaketi ile bilinen, yakınlarda seçilerek Cumhurbaşkanı olan Steinmeier’in bile artık dayanamayarak Erdoğan’ı şahsen hedef alarak sarfettiği sıradışı sert sözlerin bir anlamı olsa gerek.

‘SERSERİ DEVLET’ ERDOĞAN’IN TERCİHİ Mİ?

Hırsızlık, yolsuzluk, karapara, işkence, cinayet ve uluslararası teröre destek vermek gibi daha pek çok suça batmış durumdaki Erdoğan’ın belli ki uluslararası hukukun ve ilgili kurumlarının etki alanından uzaklaşma gibi bir amacı var. Erdoğan’ın, mevcut küstah hal ve tavrı olabilecekleri ve Türkiye’nin başına açabileceği sorunları kestiremediğinden değil, tam tersine böyle bir şeyi arzu ettiği için benimsediğine dair kuşku duymak için yüzlerce sebep var.

Erdoğan’ın işlediği ulusal ve uluslararası suçların hesabını vermemek için iki temel şeye ihtiyacı vardı: İçeride yargıyı/hukuku bitirmek ve ne yapıp edip Türkiye’yi uluslararası hukukun etki alanının dışına çıkarmak. Birincisini fazlasıyla yaptı, şimdi ikincisini gerçekleştirmek için canla başla çırpınıyor. Türkiye’nin AB üyelik sürecini daha şimdiden fiilen bitirdi bile. AİHM’i kendisi açısından yok hükmüne getirecek, Türkiye’nin kurucularından olduğu, Avrupa Konseyi’nden Türkiye’yi attırmayı da başardı mı işlem büyük ölçüde tamamlanmış olacak. Bu durumda, Erdoğan kendisini kurtarmış hissedecek ve rahatlayacak.

Ya peki böyle bir durumda Türkiye’nin başına neler gelecek, hiç düşündünüz mü? Neler olabileceğini anlamak için uzun Soğuk Savaş yılları boyunca Sovyetler Birliği’nin, 1979 devrimi sonrası uluslararası sistemden dışlanan İran’ın, despotizmi siyaset haline getiren Baasçı Suriye rejiminin, siyasal İslamcı bir diktatörlük kuran Sudan’ın ve kızıl dikta ile yönetilen Kuzey Kore’nin başına neler geldiğine bakılabilir.

ULUSLARARASI SİSTEMİN KULLANACAĞI ARAÇ ÇOK

Şurası açık ki, “serseri/haydut devlet” olarak tanımlanan ülkelere yönelik uluslararası sistem ve aktörlerin kullanabileceği türlü araçlar bulunuyor. Böyle bir aşamaya geldikten ve böyle bir kategoriye girdikten sonra, devletler arasındaki sorunların çözümü için müzakerelerin temsilciler vasıtasıyla yürütülmesi anlamına gelen, diplomasi tüketilmiş olur. Diplomasinin başarısızlığa uğradığı noktada ise, uluslararası ilişkilerin başka araçları devreye sokulur.

Diplomasi başarısızlığa uğradığında uluslararası ilişkilerin başvurduğu ilk araçlardan biri uluslararası bilgilendirmedir. Bu, haydutluğa ve serseriliğe sapan bir ülkenin işlediği suçların uluslararası düzeyde kamuoyuna açıklanarak devletin haysiyetinin alçaltılmasıyla gerçekleştirilir. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu’nun 1235. Prosedürü çerçevesinde insan hakkı ihlalinde bulunan ülkeleri teşhir etmesi buna bir örnektir.

Bu açıdan bakıldığında BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Ofisi’nin (OHCHR), Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komisyonu’nun, Venedik Komsiyonu’nun, Avrupa Parlamentosu’nun, uluslararası insan hakları örgütlerinin son dönemde ardı ardına yayınladıkları Türkiye’de hak ve özgürlük ihlallerine dair raporlar ve ABD Dışişleri Bakanlığı’nın insan hakları raporunda en fazla kısmı Türkiye’ye ayırmasının ayrı bir anlamı bulunuyor. Yani Türkiye, Erdoğan rejimin işlediği suçların ifşa edilerek uluslararası alanda rezil edilme safhasına çoktan gelmiş durumda.

Bu aşamayı, devletleri hukuka ve uluslararası anlaşmalara uymaya zorlamanın ana yollarından biri olarak yaptırımlar takip eder. Yaptırımlar, diplomatik ve ekonomik şekillerde olabilir ve diplomatik ilişkilerin kesilmesi, ekonomik bariyerler ve ambargoları içerir. Almanya’nın silah ambargosu, ABD ve İngiltere’nin uçaklarda tablet yasağı uyguladığı terör riski taşıyan birkaç ülke arasına Türkiye’yi de dahil etmesi, bu tür yaptırımların en hafiflerinden olmakla birlikte başvurulabilecek daha kapsamlı ve can yakıcı yaptırımların ilk işaret fişekleri olarak kabul edilebilir.

STRATEJİ ŞİMDİLİK ‘YUMUŞAK ÇEVRELEME’ AŞAMASINDA

Savaş ya da güç kullanımı ise, yoldan çıkmış serseri ve haydut devletlere dair son çare olarak kabul edilir. Oraya gelmeden önce uygulamaya konulan askeri, ekonomik ve diplomatik unsurlar içeren ve ağır yaptırımlarla donatılmış bir dış politika stratejisi olarak çevreleme (containment) aşaması devreye sokulabilir. Erdoğan rejiminin akılalmaz kepazelikleri yüzünden şu an Türkiye’ye adı konulmamış bir çevreleme politikası uygulandığı bile söylenebilir.

Şimdilik “yumuşak çevreleme” diyebileceğimiz bu uygulamanın ne kadar yaygınlaşacağını ve daha da sertleşip sertleşmeyeceğini ise, sağlıksız bir ruh haleti içerisinde kıvranan Erdoğan’ın küstahlıklarının peşinde kitlesel bir akıl tutulması yaşayan Türkiye’nin serseri devletlikte kat edeceği yol belirleyecek.

Yurtiçinde tüm muhaliflerini zindana atma, dışarıda ise katletme tehditleri, İslam kitle imha silahlarına asla müsaade etmemesine rağmen Erdoğan’ın tüm kepazeliklerine fetva veren Hayrettin Karaman’ın Türkiye’nin nükleer silah elde etmesine yönelik yazdığı fetva niteliğindeki yazı, Erdoğan’ın Avrupa ülkelerini terörle tehdit ederken Türkiye’de radikal İslamcı terör örgütlerinin hamiliğine soyunması ve Ortadoğu’da radikal İslamcı terör örgütlerine desteğini sürdürmesi vs… gidilen yola dair önemli veriler sunuyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin