Araf’sız gölge: Ahmet Hakan

HABER-PORTRE | BÜLENT KORUCU

Mış gibi yapanlar cemiyetinin güzide mensuplarından biri, Ahmet Hakan. Cemiyet dediysem öyle küçük bir kitle sanmayın; parti kursalar tek başına iktidar olurlar. Ahmet Hakan’ı kalabalıkta belirgin kılan şey, pek çoğunun aksine bir alanla yetinmeyip her alanda mış gibi yapabilmesi. Bunun için Araf’sız olmak ve bir gölgeden ibaret bulunmak gerekiyor.

Araf’ta olmak bir tereddüdü bir arayışı beraberinde getiriyor. Öbür tarafı bilmem ama dünyadaki iyi bir şey. İslam’ın tarif ettiği sırat-ı müstakimden ben onu anlıyorum. ‘Ben bittim, artık kurtuluşum yok’ şeklindeki umutsuzlukla ‘benden iyisi yok’ diyen kibir aynı ölçüde yanlış görülmüş.

Onun en kötü yanı Araf’taymış gibi bile yapabiliyor olması. Tıpkı bu satırlarında kendini konumlandırmaya çalıştığı gibi… “Zaten ‘kof muhaliflik’ ile ‘körü körüne yandaşlık’ amcaoğludur. İkisi de gri alana geçit vermez. İkisi de ölümüne savunur ya da ölümüne karşı çıkar. İkisi de ‘Ben hakkaniyetli olacağım’ diyene ‘Tarafını seç, tarafını seç’ diye tempo tutar.”

Hakan’ın yaptığı güçten yana tavır almak, rüzgara doğru yelken açmak… lakin bunları bize Araf’ta olmak gibi sunmaya kalkıyor. Bir ilkeye dayanmayan, arayıştan motive olmayan dönüşleri anlatan kelime döneklik. Ahmet Hakan hakkında en sık tekrar edilen niteleme bu.

Oysa kendisi bu sıfattan pek rahatsız görünmüyor. Hatta söz konusu salvolar piyasasını büyütüyor. Zira o manevra kabiliyetini ve keskin dönüşlerini pazarlayarak piyasa yapıyor. En iyi yaptığı işi eleştiri babında söylemek sadece patronlarının nezdindeki itibarını ve pazarlık gücünü artırıyor. Mafyanın ya da zengin avcısı popüler kadınların aleyhlerindeki haberlerden mutlu olması gibi.

Bence Ahmet Hakan’ı tanımlayan ikinci özellik bir gölgeler topluluğundan müteşekkil olması. Mış gibi yaşamanın doğal sonucu olarak sahici değil. İslamcılığı gölgeden ibaretmiş, çok kolay kayboldu. Kimliği oluştururken konulan tuğlalar eskiyebilir, yeni tuğlalardan dolayı geçmişteki kadar belirgin görünmeyebilir ya da yeni bir renge boyayabilirsin. Ama yok edemezsin. Ahmet Hakan İslamcı değilmiş; tıpkı muhalif, tarafsız ya da gazeteci olmadığı gibi.

Gölge ile başetmek zordur, neredeyse imkansız. Kolay hareket eder, çabuk değişir; kuşatamaz, zarar veremez, yenemezsin. Sen demokrat gölgeyle münakaşa ederken karşına jakobeni dikiverir. Gazeteciyle muhatap oluyorum diye düşünürken kendini bir esnafla pazarlık yaparken bulursun. Tarafsız Bölge’deyim gafletine düşersen kurnaz bir tetikçinin avı olursun.

Gölgeye karşı işe yarayan tek şey ışık; tıpkı Ahmet Altan’ın yaptığı gibi. Fenerini eline alıp ‘hodri meydan’ dersen küçülür küçülür sonra kaybolur gider.

Altan, Ergenekon süreciyle ilgili hakkındaki yazılarını konuşmak üzere onun proğramına çıkmayı teklif etmişti. Ama düello gerçekleşmedi. Altan bunun üzerine Ahmet Hakan’a şu satırları yazmıştı: “Hem kaçacaksın, hem de kalabalıkları bahane edip kaçmıyormuş gibi yapacaksın. Karşıma çıkacak cesaretin yoktu da niye o yazıları sanki benimle hesaplaşabilecekmişsin gibi yazdın?” Onu anlatan en sarih ifadelerden biriydi Ahmet Altan’ın sözleri.

Ahmet Hakan’ın güçle sorunlu ilişkisinden bahsederken konuyu iktidar ve parayla sınırlı tutmak eksiklik olacak. Mafya lideri Sedat Peker ve AKP’li Abdurrahim Boynukalın’la yaşadıkları kaba kuvvetin de tesirli olduğunu göstermişti. Peker’i evinde ağırlayıp bunu ‘gazeteci-haber kaynağı ilişkisi” olarak sunduğunda kimse inanmamıştı. Zaten Peker de 2002’lere dayanan bir tanışıklık ve ortak dostlardan bahsederek Hakan’ı doğrulamamıştı. Kıyas kabul etmez biliyorum ama bir Altan’ın her türlü tehdide karşı duruşuna bir de Hakan’ın uysallığına bakıyorum. Başka bişey demiyorum.

Ertuğrul Özkök’ten bahsetmeden yazılan Ahmet Hakan portresi nakıs kalır. Zira o da Özkök’ün paltosundan çıkanlardan. Yazarlığa Yenişafak Gazetesi’nde başlamasına rağmen asıl popülerliği Özkök’ün Hürriyet’inde yakaladı. Sabah’a transferi yükselen trendi ıskalamamak ve AKP’yle köprü kurmak içindi. Özkök ise bu amacın üstüne bir de proje koydu. Bir sirk gibi düşündüğü gazetesinde yeni ve orijinal bir figür olarak tasarladı Hakan’ı. İslamcı medyanın Özkök’le aşk-nefret ilişkisini nakite çevirebilen yegane isim Hakan oldu. Tafsilatını Özkök portresine bırakarak şunu söyleyeyim; Hakan işlenmeye hazır bir madendi. Bir yazarlık ve yaşam koçu olarak kendini ona teslim etti. Ortaya çıkan sonuç bu, her ikisi içinde mutlu son. Neyse bana ayrılan yer doldu, hem sayfaya reklam girecek burada bitirmek zorundayım!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin