Ahsen-el Kasas; her çağın Yusuf’ları var! (3)

“Yusuf Suresi’nde kıyamete kadar gelecek bütün inananlara ilim ve hikmet içerikli evrensel mesajlar sunulmuştur. Mesela, bir yerde yerleşip yayılmanın, tebliğ için yeni yollar oluşturmanın, hareket stratejileri geliştirmenin ipuçları verilmiştir. Sabır, insanlardan gelen eziyetlere katlanma, hata edenleri affetme, yapılan iyiliklerin karşılığında Allah’tan başka hiç kimseden bir şey beklememe, dünyevî açıdan hayatın zirvesindeyken dahi ahirete duyulan iştiyak gibi yüce erdemler nazara verilmiştir…”

M. NEDİM HAZAR | YORUM

“Yusuf’un hapiste kaldığı süre kadar ben hapiste kalsaydım,

 Oradan çıkma emrini getiren kişiye hemen icabet ederdim.”

Hz. Muhammed (SAV) 

Fethullah Gülen Hocaefendi’nin yayınlanmış son eseri ‘Yusuf Suresi: Kur’an’ın Sihirli Ufku’ kitabının ışığında, yüce kitabımızın “En güzel kıssa” iltifatına layık olan Yusuf Peygamber’in hayatında bencileyin gezintiye çıkmadan önce, bu surenin hangi bağlamda, ortamda ve sebeple nazil olduğuna bakmak yararlı olacaktır.

Ve fakat her şeyden evvela “Esbab-ı Nüzul” hakkında yine Hocaefendi’nin çok önemli bir değerlendirmesine kısaca değinmek gerekiyor: “Bütün tefsirciler “esbab-ı nüzûl” tabirini kullanmayı tercih etmişlerdir. Ancak, temel esaslar açısından bu tabirde bazı eksik yönler olduğu da bir gerçek. Bir kere eğer mes’eleyi sebep-müsebbeb çerçevesinde değerlendirecek olursak, sebep olmadığında müsebbebin de olamayacağı tabiidir. Bu da “o sebepler olmasaydı bu ayetler nazil olmazdı” ma’nâsına gelir ki, böyle bir hükmü kabul etmek kat’iyen doğru değildir. 

Zannediyorum mes’eleye “iktiran” kelimesiyle yaklaşmak daha yerinde olur. Böyle bir yaklaşım üzerinde az duralım: Herhangi bir sebeple alâkalı âyeti, Allah (cc) ezelî hikmetiyle inzâl edecekti ama bu âyet belli bir hikmete mebni, herhangi bir sebeple irtibatlandırılmış ve öyle nazil olmuştur.” (Fasıldan Fasıla 2, s89)

Yine Gülen, son kitabında iniş sebeplerini izah ederken şu şerhi düşüyor: “Bazı âyet ve sûreler, zahiren bazı olay soru ve durumlar üzerine, onların akabinde inmiştir. Sebeb-i nüzul (ya da çoğul sigasıyla esbâb-ı nüzûl) tabiri, düz bir tercümeyle “iniş sebebi” demektir ve sûrelerin inmesine sebep olan bu olay, soru ve durumları açıklar. Yalnız buradaki sebep kelimesi, Türkçe’de kullandığımız mânâda nedensellik ifade etmez. İniş vakti, iniş münasebeti mânâsınadır. Yani sûrenin hangi münasebetle, hangi olay üzerine indiğini anlatır. Bununla beraber, meseleye esbab-ı nüzul yerine iktiran tabiri ile yaklaşmak daha uygundur.”

Hocaefendi İktiran tabirini muhtemelen Bediüzzaman Hazretlerinden ödünç almaktadır: “Esbab-ı zahiriyeyi perestiş edenleri aldatan; iki şeyin beraber gelmesi veya bulunmasıdır ki, “iktiran” tabir edilir, birbirine illet zannetmeleridir.” (Lem’alar, s160)

Suremize dönecek olursak…

Yusuf Suresi; Mushaf’taki sıralamada on ikinci, iniş sırasına göre elli üçüncü suredir. Hûd suresinden sonra, Hicr suresinden önce Mekke’de nazil olmuştur.

Önce dönemi ve ortamı öğrenelim…

“Nübüvvetin 8-10. yılları arasında nazil olmuştur. Nüzul sebebi, sahabelerin Hz. Peygamber’den kıssa niteliğinde ayetler okumasını talep etmeleridir. Sürenin geliş hikmetini Resulü-i Ekrem’i teselli etme (birazdan ayrıntılarına gireceğiz) şeklinde açıklayanlar da vardır. Zira burada kardeşlerinin Yusuf’a eziyet ettiği anlatılmaktadır; dolayısıyla Resulullah’a da kendi kavminin eziyet ettiğine, fakat sonunda Yusuf’un üstün gelmesi gibi Resulullah’ın da inanmayanlara karşı zafer kazanacağına işaret vardır.” (TDV İslam Ans.)

Kaynaklarda rastladığım enteresan bir ayrıntı Ebû Mansûr el-Mâtürîdî’nın ahsen-i kasası “en doğru kıssa” şeklinde yorumlamasıdır.

Muazzam düalite gözden kaçmasın…

Bir diğer orijinal tespit ise Şehâbeddin el-Âlûsî’den gelmiştir: Kıssa haset edenle edilen, efendi ile köle, şahitle hakkında şehadet edilen, âşıkla mâşuk, hapiste kalanla serbest bırakılan, bollukla kıtlık, günahla bağışlanma, ayrılıkla vuslat, hastalıkla sıhhat, zilletle izzet gibi zıtlıklar içermekte ve hasedin mahrumiyet doğurduğu, sabrın kurtuluşun anahtarı olduğu, aklın duygulara galip gelmesinin hayatın düzenini sağladığı bildirilmektedir. (Rûḥu’l-meʿânî, c12, s507)

Mutemed olan görüşe göre surenin tamamı Mekke’de nazil olmuş. Ancak İbn Abbâs’tan ve Katâde’den (RA) başından üç ayeti Medine’de nazil olduğuna dair bir kavil rivayet edilmişse de bu görüşe katılan pek yoktur. Birçok hadis alimi tarafından verilen bir haberde Rifâ’a ibn Râfi’in, Mekke-i Mükerreme’ye gelip Hz. Peygamber (sav)’i dinlemesi ve Müslüman olması anlatılırken bu hadisede Hz. Peygamber (sav)’in kendisine Yusuf Suresi ile Alak Suresi’ni öğrettiği de özellikle zikredilmektedir.

Yahudilerin telkini ile Mekke müşriklerinin Hz. Peygamber’e, “İsrailoğulları Mısır’a niçin gittiler?” şeklindeki sorusuna cevap olarak veya Müslümanların Resulullah’tan bir kıssa anlatmasını istemeleri üzerine indiği rivayet edilmiştir. Ancak Muhammed b. İshak’a göre surenin nüzul sebebi, kavmi tarafından zulme uğramış olan Hz. Peygamber’i teselli etmektir (Elmalılı, s2841). 

Kavminin baskıları ve işkenceleri karşısında Resul-ü Ekrem ve arkadaşları bunalmışlardı; bu bunalımdan bir çıkış yolu arıyorlardı. Böyle sıkıntılı bir anda bu surenin inmesi, Müslümanlara bir teselli ve müjde olmuştu. Zira kıssanın kahramanı olan Hz. Yusuf da Filistin’de kardeşlerinin bazı kötülüklerine maruz kalmıştı. Fakat sonunda o, Mısır’da devlet yönetiminde söz sahibi olmuş ve kardeşleri de bu devletin yönetiminde görevlendirilmişlerdi.

Bu surede anlatılan kıssa da dolaylı olarak Hz. Muhammed (SAV) ve arkadaşlarına (RA), sabrettikleri takdirde Hz. Yusuf’a verilmiş olan mükâfatın bir benzerinin onlara da verileceğini ve Kureyşlilerin kendilerine boyun eğeceğini müjdelemektedir. Nitekim kavminin baskısı neticesinde Medine’ye göç etmiş olan Resulullah sekiz sene sonra Mekke’yi fethetmiş ve Kureyşliler ona boyun eğmiştir. Ancak Hz. Peygamber Kureyşlilere, Hz. Yusuf’un Mısır’da kardeşlerine söylediği sözün aynısını söylemiş ve şöyle demiştir: “Bugün sizi kınamak yok, Allah sizi affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir” (İbn Sa‘d, Tabakāt, II, 142). “Gidiniz, hepiniz serbestsiniz!” (İbn Kesîr, es-Sîre, III, 570). Muhtevasına ve işaret ettiği konulara bakıldığında surenin, hicretin arifesinde meydana gelen olaylar esnasında, yani Kureyş’in Hz. Peygamber’i öldürme, sürgün etme veya hapsetme planlarını tasarladığı sırada ve bir defada inmiş olduğu anlaşılmakta.

Nüzul sebebini farklı şekilde rivayet eden Nehhâs’ın aktarımı ise enteresandır.

Hicri, 270 (M883) yıllarda yaşayan Mısırlı alim Nehhâs, Yahudilerin bizzat Hz. Peygamber (sav)’e gelerek değil de Mekke müşriklerine haber göndererek O’na: “Şam’da olup da oğlu Mısır’a çıkarılan, ona ağlayarak gözleri kör olan bir peygamberden bize haber ver.” demelerini öğütlemişler ve işte Yusuf Suresi’nin bütünüyle bunun üzerine nazil olduğunu söyler ve Surenin bütünüyle Mekke’de nazil olması ve Mekke’de ehl-i kitabdan kimsenin olmaması hasebiyle Hz. Peygamber (sav)’e Ya’kûb (as) hakkında soru soranların bizzat Yahudiler olmasını uzak görür. (Kurtubî’den naklen Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, s508)

Örnekleri çoğaltmak mümkün, ancak Hocaefendi, Yusuf Suresi’nin indirilme sebeplerini üç ana fazda topluyor.

  • 1. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) iki büyük destekçisi olan Hatice validemizi ve Ebu Talib’i kaybetmişti. Diğer yandan Mekkelilerin O’na ve ashabına eziyet ve tehditleri devam ediyordu. Bundan dolayı o Şanı Yüce Nebi büyük bir yalnızlık ve hüzün içindeydi. Aslında inananların kaderinde değişen bir şey yoktu. Geçmişte Yusuf’a kardeşleri zulmetmişti, o gün de Allah Resul’üne akrabaları. Aynı soydan gelen, aynı ağacın dalları hükmünde olan ve en fazla birkaç göbek yukarıda birleşen akrabalar, O’na bu zulümleri reva görüyorlardı. Üst üste problemlerle karşılaşan Hüzün Peygamberi’nin mahzun kalbi teselliye muhtaçtı. Cenab-ı Hak, Yusuf (as) kıssasını indirerek Efendimizi teselli etti , bir önceki surenin sonunda da beyan edildiği gibi O’nun kalbini perçinledi.
  • 2. Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) peygamberlerden bahsettiğini duyan Yahudiler, müşriklere gelip ” Muhammed’e sorun bakalım, Yakub’un evlatları Şam’dan Mısır’a nasıl gittiler?” demişlerdi. Onlar da bunu Efendimize sordular. Bunun üzerine Yusuf suresi nazil oldu.
  • 3. Bir rivayete göre de sure, sahabenin rahatlayıp nefes alma talebi üzerine inmiştir. Zira o güne kadar inen her ayet, ashab-ı kiramın sırtına bir mükellefiyet yüklüyor, hassas bir ruha sahip, Allah’tan gelen her bir emri yaşamada fevkalade titizlik gösteren o altın nesilde âdeta bir şok tesiri meydana getiriyor, manevî bir gerilim hasıl ediyordu. Daha önce hiç yaşamadıkları böyle bir hayat karşısında, biraz rahatlayabilecekleri şeyler arıyor, bunun için zaman zaman Efendimize gelip ” Ya Rasulallah, bizi rahatlatacak bir şeyler anlatsanız!” türünden taleplerde bulunuyorlardı. Bir defasında yine böyle bir şey istediklerinde Allah Teâlâ, Yusuf suresini indirdi.” (s18)

Fethullah Gülen bu üç ana fazı aktardıktan sonra kendi kanaatini de ekliyor:

“Sahabenin böyle bir talepte bulunmuş olmalarına çok ihtimal vermek istemiyorum. Zira onlar dinlerini hassasiyetle yaşıyor, inen âyetleri anlamada ve tatbik etmekte fevkalade gayret gösteriyorlardı. Her gelen âyeti Mütekellim-i Ezelî’den dinler gibi dinliyorlardı. Bundan dolayı da sürekli bir metafizik gerilim içindeydiler. Ben onlardaki bu metafizik gerilimin rahatlamak için Efendimiz’den böyle bir talepte bulunmalarına izin vermeyeceği kanaatindeyim. Zira söz konusu metafizik gerilim, onlardaki ağırlık, stres, sıkıntı ve gaileleri alıp götürüyor, onların ruhlarına sekine ve inşirah veriyordu.”

Zandaki muazzam güzelliğe bakar mısınız?

Ve fakat yine de hakikate hürmet geliyor hemen:

“Mülahazam bu olsa da beşerî bir realiteyi de göz ardı etmek istemem. Zira insan, anlatılan hakikatler, yüklenen mükellefiyetler, tembih edilen imanî ve ahlakî incelikler karşısında bazen kendini beli kırılıyormuş, boğazı sıkılıyormuş gibi hissedebilir. Hissedebilir de rahatlayacak bir vesile arar. Kalbi rahatlatan konuşmalar dinlemek, inşirah verici sözler duymak ister.”

Peki genel hatlarıyla baktığımızda ne anlatıyor Yusuf suresi?

Elbette surenin bir ana omurgası ve yörüngesi var, ancak onu son kısma saklayarak şöyle başlayalım bu fasıla:

Surenin ilk üç ayetinde bu suredeki ayetlerin Kur’an-ı Kerîm’in ayetleri olduğu, Kur’an’ın Arap diliyle indirildiği ve bu surede kıssaların en güzelinin anlatılacağı bildirilir. Bundan sonra 101. ayete kadar Hz. Yusuf’un kıssası anlatılır. Kıssada Hz. Yusuf’un, kardeşleri tarafından kuyuya atılması, onu kuyudan çıkaran kafile tarafından Mısır’da köle olarak satılması, bir iftira sonucu cezaevine girmesi, Mısır kralının gördüğü rüyayı yorumlaması neticesinde cezaevinden çıkarılıp maliyeden sorumlu yüksek düzeyde yöneticiliğe getirilmesi, uzun süreli bir ayrılıktan sonra babası ve kardeşleriyle tekrar buluşması gibi konular ele alınmıştır. Daha sonraki ayetlerde ise müminlere müjde ve öğütler verilir…

Gülen Hocaefendi, her surenin bir mihveri yani yörüngesi olduğunu hatırlatarak şöyle diyor: “Her surenin etrafında dönüp dolaştığı merkezî bir konu vardır. Suredeki bütün ayetler işte o ana yörünge etrafında örgülenmiştir. Kur’an’a dikkatli bir nazarla bakıldığında bu gerçek uzun kısa bütün surelerde görülür. Yusuf Suresi’nin mihveri, muasir bir âlimin de işaret ettiği üzere, ilimdir.

Gülen, bu noktada merhum Seyyid Kutub’u referans göstermektedir.

Devam edelim…

“Buna hikmeti de ekleyip, surenin ilim ve hikmet etrafında döndüğünü söyleyebiliriz. Bu sureden önceki Hud sürresinin sonunda, yer ve göklerin sırlarının Allah’a ait olduğu ifade edilerek O’nun her şeyi bildiğine imada bulunulmuştu. Ardından Yusuf suresinin başlarında Allah’ın Alîm ve Hakîm isimlerine dikkat çekildi. Sure boyunca sekiz yerde Cenab-ı Hakk’ın Alîm ismi geçerken, bunların üçünde Alîm ismiyle beraber Hakîm ismi de zikredilmiştir. Bunun dışında sure boyunca ilim ve hüküm/hikmet kavramları farklı şekillerde de geçer. İlim ve hikmetin lafzen zikrinin yanında; rüya yorumu, kıtlık zamanında takip edilecek tarım politikası, tebliğ için fırsatların değerlendirilmesi ve benzeri ilim ve hikmet yörüngesinde dönen pek çok hâdise de bu surede yer almaktadır.”

Evet üzerinde durmamız gereken iki altın kavramı birden bize veriyor Gülen: İlim ve Hikmet!

Hikmet kelimesi “yargıda bulunmak” anlamındaki “hükm” masdarından isimdir. “H-k-m” kökü sözlükte başlıca, düzeltmek, yerine koymak için bir şeye engel olmak, işi sağlam yapmak, sağlamlaştırmak, hükmetmek, yargılamak anlamlarına gelmekte.

Kur’ân-ı Kerîm’de hakeme ve türevleri fiil formunda 84 yerde; “hikmet” şeklinde 19 ayette 20 kez ve hikmet sahibi anlamındaki “hakîm” olarak ise 97 defa geçmektedir. Hikmet kavramı Kur’an’da on yerde “kitap”, üç yerde “mülk”, iki yerde “Tevrat ve İncil” ve birer defa olmak üzere de “mev’iza”, “hayır”, “fasl-ı hitap” ve “âyet” kelimeleriyle birlikte zikredilmiştir. Sadece bir yerde geçen “hikmetün bâliga” terkibi ise bizzat Kur’ân-ı Kerîm’i ifade etmektedir.

Furkan-ı Hakim’de genel olarak bütün peygamberlere özel olarak da Hz. Dâvûd, Hz. İsa, Hz. İbrâhim ve Hz. Muhammed’e hikmet verildiğinden söz ediliyor. Bütün peygamberlere hikmet verildiğini bildiren ayette şöyle denilmekte: “Allah peygamberlerden söz almıştı: ‘And olsun ki size kitap ve hikmet verdim. Sonra yanınızdaki kitapları doğrulayıcı bir peygamber geldiğinde ona mutlaka inanacak ve yardım edeceksiniz. Bunu kabul edip, bu konudaki ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?’ demişti. Onlar da: ‘Kabul ettik’ demişlerdi. Bunun üzerine Allah: ‘Şahit olun, ben de sizinle birlikte şahitlik edenlerdenim.’ demişti.” (Al-i İmran, 81)

Fahreddin-i Razî, ayette geçen kitap ve hikmeti açıklarken, “kitap” lafzı indirilen ve okunan şey manasında; “hikmet” ise kitapta olmayan ve geniş mükellefiyetler yükleyen vahiy demektir.” der. (Mefatihül Gayb, s277)

Fethullah Gülen’in surenin yörüngesini irdelerken 1. Maddede bahsettiği alimlerden birinin Razî olduğunu da kaydedelim hemen.

Yazar, ayetlerin evrenselliğine de atıf yaparak bu bölümü kapatıyor: “Diğer yandan, mevzuların içinde, Efendimize, sahabeye ve kıyamete kadar gelecek bütün inananlara ilim ve hikmet içerikli evrensel mesajlar sunulmuştur. Mesela, bir yerde yerleşip yayılmanın, tebliğ için yeni yollar oluşturmanın, hareket stratejileri geliştirmenin ipuçları verilmiştir. Sabır, insanlardan gelen eziyetlere katlanma, hata edenleri affetme, yapılan iyiliklerin karşılığında Allah’tan başka hiç kimseden bir şey beklememe, dünyevî açıdan hayatın zirvesindeyken dahi ahirete duyulan iştiyak gibi yüce erdemler de ayrıca nazara verilmiştir.”

Bu perspektiften bakınca Yusuf Suresinin günümüze dair de verdiği epey mesajı olduğunu kavramak hiç de zor olmuyor.

Devam edeceğiz…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin