Abdullah Gül nerede?

YORUM | BÜLENT KORUCU

Ali Babacan da nihayet partisini kurdu. AKP’den çıkan iki partiye bakınca birini Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF) diğerini Serbest Cumhuriyet Fırkası (SCF)’na benzetmek geliyor içimden. Ahmet Davutoğlu’nun Gelecek Partisi gözüme TCF gibi görünüyor. Babacan’ın DEVA’sını ise SCF’ye benzetiyorum.

Bir intifada bastırıcısı olarak nitelediğim (https://www.tr724.com/bir-intifada-bastiricisi-olarak-abdullah-gul/) Abdullah Gül’ün desteklediği parti iddialarından mıdır bilmiyorum. Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele ve arkadaşlarının kurduğu TCF, bilindiği üzre diğerine nazaran daha sahici bir muhalefetti. 1924 şartlarında doğdu ve sahiciliğin bedelini ağır ödedi; kurucuları idamdan kılpayı kurtuldu. SCF ise Ali Fethi Okyar tarafından Atatürk’ün icazeti hatta talebiyle kurulmuştu. Okyar, Atatürk’ü tartışmaya açmayacağının, Ebedi Şef de partilere eşit duracağının garantisini basın üzerinden deklare etmişti. Kısa sürede ciddi ve gerçek bir muhalefet partisi haline gelmeye başlayınca Okyar, fesih kararı alıp kendisine umut bağlayanları ortada bırakmıştı.

Benimkisi sadece bir his, 11. Cumhurbaşkanı Gül’ün desteği dışında dayanakları olan bir tez değil henüz. Fakat sürpriz bir gelişme yaşandı ve DEVA’da Gül’ün katkısını gösteren izler flulaştı. Oysa yakın zamanda Karar Gazetesi’ndeki röportajda “Tabii ki destekliyorum. Ali Bey’in karakterine, eğitimine, bilgisine, siyaset üslubuna güvenen ve takdir eden bir insanım.” demişti.

Gül aynı mülakatta “Memleketimin faydasına gördüğüm şekilde siyasete katkı sunmak ve görüşlerimi paylaşmak hem hakkım hem de görevim. Ali Bey parti kurma çalışmalarını sürdürürken kamuoyunu gerektiğinde bilgilendiriyor ve benimle de zaman zaman görüşüyor.” Sözleriyle aktif siyaset içinde olmayacağı ve gölgede kalacağını tekrarlamıştı. Siyasi yasaklıyken Bülent Ecevit eşi Rahşan Hanıma, Süleyman Demirel de Yıldırım Avcı’ya parti kurdurmuştu. Gül’ün yasağı yok ama de facto biçimde siyasi engelli konumunda. Her an bahçesine bir helikopter inebiliyor. Önceki cumhurbaşkanlığı seçiminde biraz niyetlenecek oldu, İbrahim Kalın ve Hulusi Akar’ın baskın ziyaretiyle kendine geldi. Her ne kadar ‘Onlara git denmiş, geldiler ve saygılı bir şekilde anlattıklarımı dinleyip gittiler.’ diye vaziyeti kurtarmaya çalışsa da sonuç ortada.

Eski cumhurbaşkanının Babacan’la beraber aktif siyasete girmesi zaten beklenmiyordu. Ancak bir kaç adım daha geriye çekildiği gözlemleniyor. Candan Karlıtekin, Beşir Atalay gibi isimlerin kurucular listesinde olmaması böyle yorumlanıyor. Bu durumu açıklamaya çalışan senaryoları şöyle sıralayabiliriz.

1- Gül, bir partinin değil bir ittifakın cumhurbaşkanı adayı olmak istiyor. O yüzden bir adım daha geri çekildi. Yakınlıkta değişme yok sadece görünürlük azaldı. Bu senaryo, önceki sembolik desteği bile esirgemesini ve adı geçenlerin kenara çekilmesini açıklamıyor.

2- Gül, partinin Erdoğan’ın fazlasıyla etki alanına girdiğini gördü ve çekildi. Gül’e yakın duran ama kendi kararlarını verebilecek konumda görülen Haşim Kılıç benzeri isimlerin olmaması böyle izah ediliyor. ‘Erdoğan etkisini Gül’ün dışındakiler de gördü’ iddiası da kulislerde.

3- Tam tersine Babacan ve ekibi, Gül ve arkadaşlarının kendilerini Erdoğan’ın tepkilerine fazla endekslediğini düşünüyor. Aslında uzaklaşma değil bir uzaklaştırma söz konusu.

Peki Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yeni partiye tepkisi ne oldu?Davutoğlu’na yaptığı gibi ağır ve güçlü bir tepki vermedi. İsim dahi zikretmeden “Yeni diye ortaya sürülen her sözde oluşum, sadece AK Parti’ye olan ihtiyacı teyit ediyor, onun ötesinde bir işe yaramıyor.” dedi. Bir de Abdülkadir Selvi’ye ‘o isimlerden biri kripto fetöcü’ yazısı yazdırdı. Gelecek Partisi’ne yönelttiği sert suçlamalar, Şehir Üniversitesi ve Bilim Sanat Vakfı’na el konulması gibi icraatların ters teptiği söylenebilir. ‘AKP tabanı, bahse konu adım ve söylemleri kabullenmekte zorlanıyor. O yüzden AKP lideri strateji değiştirdi’ değerlendirmesi güçlü ihtimallerden biri. O sertleştiği için Davutoğlu’nun da sert girdiği ve doğrudan hanedanı hedef aldığını hesaba kattığımızda, volumu düşürmek Erdoğan için de makul bir tercih. Muhalefet partilerinin çoğalmasının AKP kadar birbirlerine de zararı olur beklentisi yabana atılmamalı.

‘Atatürk’le Fethi Okyar arasındakine benzer bir centilmenlik anlaşması var’ tezi henüz doğrulanmadı ve umarım doğru çıkmaz. Bekleyip göreceğiz.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin