17 Aralık siyasal İslam’ın da bitişi

YORUM | ALPER ENDER FIRAT 

17-25 yolsuzluk operasyonlarını en iyi yorumlayanlardan biri de bugün hapiste olan Selahattin Demirtaş olmuştu. Demirtaş meclis kürsüsünden yaptığı konuşmada, olayı duyar duymaz başbakanın gösterdiği reflekse dikkat çekmişti.

“Sabah uyandığında bakan arkadaşlarının çocukları ve yakın çevresi yolsuzluk ve hırsızlık operasyonuyla gözaltına alınmış, bir başbakan ilk refleks olarak ne yapar? Bütün bu meseleyi anlamaya çalışır değil mi? Bu meselenin siyasi yönü nedir, hukuki yönü nedir? Operasyonun amacı nedir? Anlamaya çalışır. Bizimkinin ilk refleksi Bilal’i aramak olmuş, ‘Paraları sakla oğlum.’ Peki Allah aşkına, demokratik bir ülkenin başbakanı, tarihin gördüğü en büyük yolsuzluk operasyonunu duyduğu anda oğlunu arayıp paraları sakla diyorsa bu bir başbakan refleksi midir yoksa suçüstü yakalanma korkusu olan bir hırsızın refleksi midir? Biz kendisinden demokrasi hamlesi beklerken, biz ondan şeffaflaşma konusunda açıklama beklerken kendisi paraları saklama derdine düşmüş.”

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

17/25 Aralık 2013 tarihinde yapılan operasyonlar tepeden tırnağa bir yolsuzluk operasyonuydu ve bir hırsızlık şebekesini deşifre ettiğine yüzlerce, binlerce delil vardı. Zaten bir kişi de çıkıp “Hayır böyle bir yolsuzluk, hırsızlık olmamıştır, bize iftira attınız, yalan söylüyorsunuz” demedi. Hatta başlarda söyledikleri “Ayakkabı kutularında bulunan paraları polisler koydu” sözlerini de daha sonra bizzat kendileri tekzip etti. Operasyon örtbas edildikten sonra paralar emniyetten valizler içinde alınarak faiziyle Reza Zarrab ve Süleyman Aslan’a teslim edildi. Kimse de bu paralar bizim değildi demedi.

17-25 Aralık yolsuzluk operasyonları ‘siyasal İslam’ın maskesini indiren ve gerçek yüzünü ortaya çıkaran bir turnusol kağıdıdır aynı zamanda. Böylesine açık ve göz önünde olan yolsuzluk ve hırsızlık karşısında, savundukları ‘değerlerin’ emrettiği şekilde değil, kişisel çıkarları doğrultusunda ve kötülüğün yanında hareket ettiler. Böylece aslında bir ilke ve inanç hareketi olmadıklarını gösterdiler. Bu olay ve sonrasındaki duruşları açık seçik gösterdi ki dünya nimetlerinden faydalanmak için dini kullanan bir çıkar şebekesinden başka bir şey değiller.

Oysa iktidar kullanmazdan önce dünyaya adaleti getireceklerinden, sosyal adaleti sağlayacaklarından, zenginler tarafından oluşturulmuş sömürü düzenini değiştireceklerinden dem vuruyorlardı. Hatta tarikatlardan hazzetmeyen bir kısım solcu ve liberaller, siyasal İslamcılara dünyaya belli bir bilinçle baktıkları düşüncesiyle saygı duyuyordu.

Siyasal İslamcılar eğer bir ilke ve inanç hareketi olsaydı yolsuzluk iddialarına karşı şöyle demeleri gerekirdi: “Bir hırsızlık ve devlet malının kişisel zenginlik aracı olarak kullanıldığı iddiası var; doğru da olabilir yanlışta. Bunun ortaya çıkmasına imkan sağlayalım, kim haksızsa onu cezalandıralım.”

Öyle yapmadılar. Siyasal İslamcılar, bütün fraksiyonlarıyla beraber ‘Milli İrade’ söylemine sarıldı. Yani hakkın adaletin, hukukun, kitabın söylediklerinin önemli olmadığını, millet kimi tutuyorsa haklının o olduğunu söylemeye başladılar. İktidar nimetleriyle tanışmadan önce, çoğunluk diktasının doğruları yerine geçebileceği endişesiyle demokrasiyle aralarına mesafe koyarlardı. Şimdi çoğunluğa dayanarak yolsuzluğu meşrulaştırıyorlar.

Ve bu iddiaların ne olduğunu asla ağza almadan, iddia edenlere karşı topyekûn ve hunhar bir savaşa giriştiler. Bu savaşın bir kuralı da yoktu. Yalan, iftira, tezvirat, gibi inanç endeksli bir hareketin asla başvuramayacağı aparatlarla saldırıya geçtiler.

Öyle çirkin bir metotla kavga ediyorlardı ki Türkiye’de İslami düşüncenin on yıllarca biriktirdiği her şeyi, hiç düşünmeden bir hırsızlık şebekesini kurtarmak için bozuk para gibi harcadılar.

17-25 Aralık operasyonları İslamcılar için bir sınanma zamanı, bir dönüm noktasıydı. Bugüne kadar söyledikleri şeylerde ne kadar samimi olduklarını gösterebilirlerdi. Kullandıkları adalet kılıcının hangi şartta olursa olsun ‘hakkın’ yanında olacağını bütün dünyaya ilan edebilirlerdi.

Ama öyle yapmadılar. Bu sınanmada, çağın ihtiyaçlarına cevap vermek gibi bir dertlerinin bulunmadığını, üç beş ihale koparmaktan başka bir amaçlarının olmadığını çok net ortaya koydular.

Nitekim 17-25 Aralık operasyonlarıyla ortaya çıkan mevcut tehlikeyi bertaraf ettikten sonra bir nedamet etme, bundan sonra daha ilkesel bir çizgide hareket etme yoluna asla girmediler. Tam tersi hırsızlıkta tam anlamıyla gemi azıya aldılar. Devlet malının tamamını soydular, ülkeyi ekonomik iflasa getirdiler. Bu hırsızlık iktidarını devam ettirebilmek için de tarih boyunca din ile mücadele etmiş karanlık bir şebeke ile ittifak kurup, görülmedik şekilde zulmetmeye başladılar.

Özellikle mümin kadınlara musallat oldular, savaşta bile dokunulmayan kadın, çocuk, yaşlı dinlemeden bir soykırıma giriştiler. Hırsızlıklarının yanına soykırıma niyetlenmiş zalim olmayı da eklediler. Artık sadece iktidara tapınıyor, iktidar olmak neyi emrediyorsa o kılığa bürünüyorlardı. Dünya nimetleriyle aralarına giren her şeyi yok etmekte kararlı bir görünüyorlardı.

Siyasal İslam’ın 30 Mart 2013 tarihinde kazandığı seçim bir Pirus zaferiydi. AKP bu tarihte elde ettiği zaferle bir daha çıkamayacağı bir sokağa girdi ve siyasal İslam’ı ihale bataklığında telef etti.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Münafıkların liderliğine ve vaatlerine aldanan ahmak ve aptalların İslam’da nasipleri yoktur. Ülkemizde ki; münafıkane icraatları da tescilleridir.

  2. Islamciligi savunacak halim yok, ilmim o kadarina yetmez. Fakat kendimce su cikarimda bulunabiliyorum. Komünizm Stalinden daha fazlasiydi, Islamcilik da Ihvan´dan, Cinnah´tan, Humeyni´den elbette daha fazlasi. Hele hele münafiklar apayri bi hikaye. Nasil ki Islam´in münafiklari oldu ise, Erdogan da Islamciligin münafigidir, onun ne Islamla ne de Islamcilikla ilgisi vardir. Islamcilik iyidir, kötüdür ayri mesele. Dedim ya ilmim yetmez. Fakat benden daha ilimli oldugu asikar olan sizlerin Islamciligi bu kadar ucuz bir sekilde Erdoganla es tutmaniz bana cok acikli geliyor. Sizin adiniza acikli. Bizim yazarlarimiz ayaklari yere basan münevverler olamiyor ne yazik ki. Sebep olduklari kavram kargasasinin ne gibi olumsuz sonuclar dogurabilecegini, bunun vebalini hesap edemiyorlar. Bir cephenin siperine atlamislar, karsi tarafin siperine mühimmat firlatiyorlar ve bunu aydin olmak zannediyorlar. Erdogan, popülist bir siyasetcidir, popülistler degerleri istismar ederek is görürler. Bunu görememeniz, bir bulvar gazetesinin kendini acar muhabir zanneden teenageri gibi davranmaniz bütün ümitlerimi yerle bir ediyor.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin