Sessizce diren!

YORUM | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN

Türkiye’de olan biteni biliyoruz. Herkes biliyor aslında. Hani bir zamanlar çok yaygın bir söylem vardı ya: “hepiniz oradaydınız be!” diye, hah, işte ondan bahsediyorum. Yani kimse saklanamaz gerçeklerden. Bilmiyordum diyemez. Görmezden gelmesindeki suç unsurunu hafifletici sebeplerden dolayı affettiremez. Affettiremeyecek! Çünkü alkışlamasan da, tezahürat yapmasan da, parmağınla işaret edip “işte bu!” diye haykırmasan da, var olmaya devam edebilirsin. Sessizce direnebilirsin yani.

Otokrasi ve absolutist patrimonial bir sistem de olsa, ceberut ve saray aparatı bir polis devleti de kurulmuş bulunsa, azıcık ses çıkartanı kim olduğuna bakmaksızın “alan” bir mekanizma da var olsa, en azından sessizce oturduğun yerde oturup, “durumdan vazife” çıkartmayabilirsin! Fakirleşmiş, fakirleştirilmiş bir kentte oturan köylü sınıfı bile olsa bu halkın çoğu, rejimle muhip ve rejime muhbir bir tutumu anlamak kolay değil. Olan bu ama! Başkasının çektiği acıdan sadistçe – ve kendisine olan yansımalarından ötürü, o fark etmese de, mazoşistçe – zevk alan bir halkın, kendi kendisini kandırması olan aslında: pürizmini çoktan kaybetmiş bir sosyolojik dinin yalpalamalı sanal ahlakına uydurulan ve ibadetini yat-kalk jimnastiğe indirgemiş, içinde içerik nevi hiçbir şey bırakılmamış ve böyle bir mit veya kült çevresine kilitlenmiş bir gelenekçi-dindar (esasında dinci ve dinbaz!) bağnazlık bataklığı! Adalete yönelik içinde hiçbir özlem kırıntısı bulunmayan bu toplumda, öz var oluşunun temellerini – insan olmanın genel geçer kabul gören ahlaki nitelikleri ve ilkelerini – reddetmeden var olmaya devam etmek, her şeye karşın mümkün olabilirdi. Yeter ki, sessiz bir direniş olsun!

Meriç’i geçerken ölen bebekler, Ege’de yitip giden canlar, hapishane köşelerinde, herkesin unuttuğu küf ve nem kokan güneş girmez zindanlarda sessizce göçüp giden yorgun ve gözlerinin çeperlerinde hayal kırıklarının izleriyle dolu garipler, sessiz bir direniş dahi olmadığı için bu kadere maruz kaldı, kalıyor, kalmaya devam edecek.

Moldova Türkiye’de medyada konu dahi olmuyor!

Moldova’da istihbarat operasyonu yapılarak kaçırılan eğitimcileri düşünüyorum bu satırları yazarken. Kendisine utanmadan sıkılmadan muhalif diyenler, işlevsizleştirilmiş “Millet Meclisi’nde” görüntüden muhalefet yapmacılık rolü oynayan vekiller, onların “devlet kurmuş” (hadi oradan!) partileri ve o partilerin yöneticileri, vahşi batı türü, ya da uzun siyah trençkot giymiş, kara gözlüklü ve siyah füme fötr şapkalı Gestapo hafiyelerinin yapacağı türden bir “insan avı” ile, “adam kaçırarak”, Türkiye’nin onurunu lekeliyor, tüm vatandaşları topyekun vebal altında bırakıyor – ve bu, evet, Türkiye’de medyada konu dahi olmuyor! Başka ülkelerdeki hazin ve dramatik olayların haberlerini, ölen insanların toplu mezarlarda bulunan kafataslarının iri baskı fotoğraflarıyla detaylandıran boyalı Türk basın “şeyleri” (gazete demeye dilim varmıyor artık tiksinmekten!), Anadolu topraklarında yerleşik kültüre vurulan en ağır darbelerin yaşandığı bu günlerde, yurt dışındaki iki paralık hükümeti olan 1990 sonrasının çakma Sovyet-sonrası devletlerinde adam kaçıran resmi “saray aparatı” şebeke elemanlarının sadece o zulüm gören zavallılara zarar verdiğini sanıyor! Sizde hiç mi beyin yok? Siz okuduğunuz üniversitelerde hukuka giriş derlerinin tümünü mü astınız! Geçtim insan hakları hukukunu, teritoryal devleti, Viyana Sözleşmesi hukukunu, anayasa hukukunu ve kanunları, ilgili mevzuat ve uluslararası sözleşmeleri falan da, size aileniz “izan duygusu” da mı aşılamayı başaramadı? Yol ortasında, aç “devletsi yapıların” yolsuz bürokratlarının cebine para sıkıştırarak elde ettiğiniz “imtiyazla” ciyak-ciyak bağıran analar ve çocukları kaçırarak, dibe vuran ekonominin sessiz gümbürtüsünü bastıracak haber yaratma peşindesiniz, anlıyorum da, bu “filmi” izleyenler, siz nasıl insansınız be, bunu anlayamıyorum bir türlü ben!

Solcu bir ailenin çocuğuyum

Babamın dinle diyanetle alakası yoktu. Dedemin de. Benim de. Yani sizler gibi “dinbazlar” için müspet insan olmayan, “ahlaki olarak sorunlu” diye kategorize ettiğiniz insanlarız biz bildin mi? Hah, işte onlardan biri yazıyor bu yazıyı. Olmadığına inandığınız ahlakım ve onun kaynağı olan vicdanım klavyenin tuşlarına basan! Babamdan çalmayı değil, karşılıksız vermeyi, yalanı değil, doğru söylemenin adamlık olduğunu, ahlakın uçkur arasına sıkışmış bir şey olmadığını, bilakis “pür” ve içten gelen, insan olmanın gereği bir duygu olduğunu öğrendim ben. İnsan hata yapabilir. Yapar. Yapsa da ama, hatasından öğrenir. Öğrenmeli. Öğrenmelidir! Kapalı devre ve şekilden bir ahlakın esasında ahlakla alakası olmayan çifte standart olduğunu, bu işlerin ezberlenen surelerle veya şekilden ibadetlerle falan değil, bizzat hayatın kendisiyle alakalı olduğunu öğrenmeyenlerden, sessiz bir direniş beklemekle ne hata etmişim! Takiyyenin bir yaşam biçimi olarak benimsendiği “Müslüman” çevrelerde, bu işin bu kadar yaygınlaşmış hale gelerek ayyuka çıkması alarm zillerinin çalmasına neden olmuyorsa, vay o dinin ve o dine inanan gariban insanların haline. İşlediği bir günahı basit aritmetik hesapla “artılar eksileri nasıl olsa götürüyor” şeklinde bir algıyla nötralize ettiğine inanan, bunun “öbür tarafta durumu kurtardığını” düşünerek her türlü ahlak yoksunu tutumu meşrulaştıran insanlarla dolup taşan bir toplumdan iflah olmasını beklemek ne derece doğruydu? Adeta otomatiğe bağlanmış şekilde sorunların kaynağını üst yapı olan siyasette aramak, lider veya parti değişimlerinin “arınmayı beraberinde getireceğini” düşünmek ne derece mantıklıydı? Yaşanan dinin her türlü iyiliğin kaynağı olduğuna inananlara, aslında yaşanan dinin, sadece bireylerin iç dünyalarının bir ortalaması olduğunu, dinin esasında “insanı yansıttığını” ve malzeme neyse, dinin de o olduğunu nasıl anlatmalı? Nasıl ikna etmeli, sessizce direnen, kendi içinde ahlaken tutarlı, vicdanı ne kadar sağlamsa kendi de o kadar sağlam insanlar gelene kadar, istediği kadar lider veya parti değişsin, bu korkunç rejimin değişmeyeceğine insanları? Zulüm bilinmiyor değil. Zulüm gayet iyi biliniyor. Sadece zulme yönelik tutum, son derece stratejik – çünkü vicdanı deaktive edilmiş, bu sayede ahlaktan “arındırılmış”, ahlakın safralarından “kurtulmuş” ve “kopmuş boşalan” bir insan müsveddesi, toplumsal ortalama oldu. Bu durum daha da kötüleşerek devam etme eğiliminde.

Böyle devam ettikçe bu işler düzelmez

Markete gittiğinde bir eriği löpleten, eşinin namusunu “teatral” şekilde alenileştirerek esip gürleyenin, yoldan geçen blucinli kızın kalçalarına bakarak lümpence sırıtan, el sıkışırken öne doğru reverans verircesine eğilerek Japon tipi “saygı gösterisinde” bulup, elini sıktığı uzaklaşınca arkasından sinsice dedikodu yapan, sonra da her bir örnekte Meriç’te sonsuzluğa uçan mini minnacık bebelere “büyüseler zaten ‘FETÖ’cü’ olacaklardı deyip, vakit namazı gelince namazına duran bu profil, her şeye karşın yine de “dini bütün” ve “mütedeyyin” bir makbul vatandaş olmaya devam ettikçe bu işler düzelmez. Ne zaman rahatsız edici soruları sormaya en nihayetinde başlayacağız bizler? Ne zaman, şeklin-şemailin değil, yaşamın ta kendisinin ve içeriğin önemli olduğunu kavrayacağız? Ne zaman vakur ve sessiz bir dikliğin, bazen esas kuvvet olduğunun ayırtına varacağız? Ne vakit bu kuvvetin içten geldiğini, vicdan denen insan oluşun o en temeli töze yaslandığını göreceğiz?

Esas kavga, bireysel seviyede kendimizle olmalı. Gerçek olmalıyız. Sahteliklerden arınmalı, birilerine göstermek için, toplumsal kabul ve onay almak için, şirin görünmek için değil, doğru olduğu için doğru davranmalıyız. Ne mi doğru? O uzun süredir görüşmediğin arkadaşa sor kardeşim. Öz vicdanını bul, yeniden onunla tanış, onunla tekrar dost olmaya bak. Ve sessizce diren.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Dindariz deyip ahlaka ihtiyaci olmadigini soyleyen magrur guruba yazilmis yazi , ayna tutmak icin. Tevafuken, maun suresinin tefsiri gibi olmus.

    Benim yazidan anladigim , ahlak sahibi olmayanin ne oldugu veya ne olamadigi anlatilmis. Olup biten olaylar karsisindaki tepkisi veya tepkisizligi resmedilmis insanimizin veya neye donustugu. Mevlananin boyle durumlarda yasayan insanlar icin bir sozu var , neyin pesindeysen sen O sun,

    Insanlarin On bes temmuzdan dolayi sustuklarini zannetmiyorum , cunku onbes temmuz dan cok oncesi hizmet insanina insafsizca yuklenmeye baslamislardi kurumlarina cokmeye fertlerini hapislere atmaya ozel sirketlerine vakiflarina kayyum atamaya medya kurumlarini devlete gecirip teror orgutu muamelesi gormeye baslamislardi, ulkenin basbakani coktan terorist bunlar demeye baslamisti TV lerde kandil bombalanirken bunlarin Inlerini bombaliyoruz dedi herkesin gozu onunde 15 temmuzdan 10 ay oncesinde bu herkesin gozu onunde hep boyle surdu . Ama ele gecirdikleri yargida delile dayali iddianame dahi yazamamislardi kamuya duyurulan hukuki dayanaklari yok tu yaptiklarina ama buna ragmen insanlari icerde tutmaya terorist muamelesi yapmaya devam ettiler hizmet kurumlarindan insanlara, kimsede hukukdan mahkemeden kacmamasi herseyi hukuk icinde kalarak hakkini aramasina regmen . Herseyden onemlisi Bir tarafda hakkin rizasi diger tarafta sosyal faydayi gozeterek calisan bu insanlarin topluma sagladigi faydayi herkes gormesine ragmen sustu, iyi yetisen birey, biririne saygili olan fertler, her gorusten insani kucaklamaya calisan cemiyete donusme gayreti gozle gorulur olmasina ragmen Toplum kendi menfaatine olan bu faydayi takdir edemedi ve ona bu faydayi saglayan insanlara zulmedilirken onlara sahip cikmadi. Rahmetli mehmet ali birand farkina fardi bu bu toplumsal dirilme gayretinin ve internette duruyor hayranlik duydugu olmeden birkac sene onceki ifadeleri, ayni ifadelerde derin cetenin en cok bu cabalara yani toplumun dirilip dunya insanlariyla kulturel entegrasyonu gayreti olan bu degerli cabalara karsi dusman oldugunu onlardan duydugunu soyluyor hatta eger onlarsaysan bize karsisin dediklerini anlatiyor. Yani devlet icinde coreklenmis bir cete Turk toplumunun dirilip dunya ile kavgasiz karsilikli faydaya dayali entegrasyon cabalarindan rahatsiz ve bu cabayi ve sahiplerini bitirmek istiyor. Hersey bu kadar acikken onbes temmuzdan dort sene once yapilan bu konusma hala internette dolasirken 15 temmuza dayanarak hizmet hareketi mensubu insanlarina saldirilmasi ancak makyevelin `butun mesele bahane bulmaktir ` sozu ile aciklanabilir. Kurulan tezgah ve kotu niyet o kadar acikki….Allahtan hipnoz olmus akli ve kalbi latifelerini yitirmek uzere olan milletimize merhamet diliyorum.

    https://www.youtube.com/watch?v=wlq_lUhHtho

    Iste bu linkde olayi yasayan bir taraf olan birand in konusmasi

  2. Efe gibi adamsin sen. Bugün yine dertli gözüküyorsun.Olsun. Eline saglik senin.
    Yazmadan edemeyecegim. Aydin Engin rahatladi. Cumhuriyet´ten tüm cemaatcileri atmislar. Tam Atatürk´cü olmuslar. Utanmazlar.

    Saglicakla kal hocam.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin